“Benim içimde ağlayan sendin değil mi?”
Asya kardeşinin ne dediğini anlayamadı. “Ben… ben ağladım ama…” diye mırıldandı. “Sen hissettin mi?” Saflıkla ve bunca yıl sonra birbirini bulmuş kardeşlerin ne konuşacağını kestirememişti Asya.
Aslı gözleri dolu dolu başını aşağı yukarı salladı. “Çok ağladın.” dedi sözler sesinden titreyerek çıkıyordu. Elini kaldırıp kendi kalbinin üzerine bıraktı. “O kadar ağladın ki benim yüreğim yandı.”
Aslı’nın dolup taşan gözleri Asya’nın da ruhuna dokunmuştu. Gerçekten de hissetmiş miydi? Bir an kendi kalbinin de sızladığını duyumsadı. “Özür dilerim.” dedi başını eğerek.
Yiğit ikisi arasında gezdirdiği bakışlarını çekip bir kaç adım uzağa geçti. Onun bile yüreği yanıyordu. Kendine kızıyordu. En çok Rasim babasına… en çok kadere…
“Sana dokunabilir miyim?” dedi Aslı akan gözyaşlarını umursamadan. Kardeşe dokunmanın ne olduğunu bilmiyordu. Aynısı anne babadan ve hatta aynı anda bir rahimde büyümüş bir kardeşe dokunmanın ne olduğunu hissetmek istiyordu.
Asya’nın da gözlerinden inen yaşlar görüşünü bulanık hale getiriyordu. Kapatıp açtığı gözlerini elinin tersiyle sildi. Kardeşine bakıp elini uzattı. Elleri titriyordu, tıpkı Aslı’nın da ellerinin titrediği gibi…
İki kardeşinde titreyen elleri buluştuğunda Aslı kendini başka bir alemde hissetti. Bilmediği bir tat vardı kardeşinde. Sevgi bağı değildi. Benzerlik değildi. Bildiği duygularla bile benzerliği sıfırdı. Herkesin sevgisinin başka olduğunu dünyada, Asya’nın tadı bambaşkaydı. Kan, tenler üzerinden damarlara sızıyordu.
Birbirine ulaşan ellerden önce Aslı sıktı elini. Elleri arasındaki kardeşiydi şimdi, öyle mi? Dokuz ay yan yana yaşadığı ve bir daha görmediği… “Ben çok üzgünüm Asya.”
“Neden?” dedi Asya şaşkınlıkla.
“Ben… ben seni daha önce bulabilirdim, eğer aklıma en ufak bir şey gelmiş olsaydı.”
“Bunun için kendini suçlama.” dedi ağlarken gülümsedi Asya. “Ben daha fazla kandırıldım. Bende tahmin edemezdim.”
Aslı da gülümsedi. “Sanırım, hatta kesin seni sevebilirim.”
Asya’nın mahsun bakışlarında bir şeyler aradı Aslı. Öyle ya, o hep kalabalık, sözde de olsa babası ve annesi ile büyümüştü. Sevgisini paylaşacak bir dede bildiği babası olmuştu. Arkadaşları ailesi ve şaşaalı hayatı vardı Aslı’nın. Peki, Asya kimdi? Kimi vardı? Kızın yalnızlık barındıran göz bebeklerinde oyalanmayı bıraktı. Elinden tutup çektiği kıza usulca sarıldı. Kendi kadar ince bedene kollarını dolandığında Asya dan firar eden hıçkırıkla kıza daha sıkı sarılıp sesli bir şekilde ağlayarak kardeşine eşlik etti.
Yiğit sertçe yutkundu. Gözleri dolmuştu. Karısının sert yapısı altında narin bir kalp yattığını biliyordu fakat görmesi başkaydı. Elini sıkıntıyla ensesine götürüp arkasını döndü kızlara. İki kardeşin de ağlama sesleri beynindeki hüzün duvarlarına çizikler atıyordu. Ve biliyordu ki Aslı bunun hesabını soracaktı.
Ne kadar süre öylece kalıp ağladıklarını bilmiyorlardı. Yere diz çöküpte yorgun düşünce Aslı elleriyle saçlarını geriye itti. “Tamam, ağladık bitti. Şimdi evimize gidebiliriz. Bir daha ağlamak yok.”
Asya da gözlerini sildi. “Evimiz?”
“Tabii ki bizimle yalıya geliyorsun. Artık birlikte yaşayacağız.”
Yiğit ağlama olayının bitmesine sevinmiş yüzü gülerek gelip ikisi arasına diz kırıp çöktü. “Aslı haklı.” dedi.
“Sana sordum mu?” diye çıkıştı Aslı. Asya’nın gözleri yuvalarına dar gelirken Yiğit göz devirdi. İçinden ‘işte başlıyoruz’ diye geçirip hiç bir şey duymamış gibi gülümsedi Aslı’ya.
“Haklısın karıcığım.”
“Haklıyım veya değilim, sana ne?”
“Aslı…”
“Aslı ya… Bunlar iyi günlerin Yiğit Demirkan. Burnundan fitil fitil getireceğim. Herkes benden çalacaktı ama sen yapmayacaktın. Herkesi affetmezdim ama ya sen? Seni nasıl affedeceğimi bile bilmiyorum.”
“Onun ne suçu var?” dedi Asya. “Neden bu kadar kızıyorsun?”
“Evet, Asya da haklı! Ben mi dedi…” devamını getirmekte zorlanan ve gerekte görmeyen Yiğit ayağa kalktı. “Evimiz de kavga edelim, edeceksek.”
Aslı sinirle ayağa kalktı. Kocasının üzerine yürüdüğünde Asya gözleri büyümüş ağzı bir karış açık kardeşine bakıyordu.
“Edeceğiz. Ben daha sana neler edeceğim ki Yiğit. Bunların, herkesin yaptığının hesabını sana keseceğim.”
Karısına dik dik bakan Yiğit öfkelenmemek için derin nefes aldı. “Yaparsın bilirim.” dedi kapıya doğru yürüyüp. “Çıkalım.”
Asya Aslı’nın kocasına verdiği tepkiden dolayı geriye bir adım attı. Ne diyeceğini bilmiyordu. Aslı nasıl biriydi? Kendine dönen sert bakışlarla yutkundu. “Ne bakıyorsun sen? Yürü gidelim.”
“Tamam.” dedi Asya ellerini havaya kaldırıp. “Sen benden çok farklısın.”
Kardeşinin kendinden çekindiğini fark edince omuzlarını indirdi. Kocası çıkmıştı evden nasıl olsa. “Sen nasıl birisin ki?”
“Senin aksin olabilirim, ama kesinlikle sen değilim. Annem ona benzediğimi söylerdi.”
“İyi o halde, anneciğine benziyorsan bende babacığıma benziyorum.”
“Baba mı? Ben bir kez gördüm onu biliyor musun?”
Aslı gözlerini kaçırdı. Kıskançlık kırıntıları hissetti içinde. “Ben annemi hiç görmedim ama biliyor musun?” Asya’nın sessizliğe gömülmesini fırsat bildi Aslı. “Hadi gidelim. Konuşacak uzun yıllarımız olacak.” Kolunu kardeşinin omzuna atıp kapıya sürükledi. “Çantamı alayım. Valizim yok zaten, çantamı sırtıma takıp geldim.”
…
“Güzel kızım benim.” Neriman hanım Asya’yı kollarına alırken kendince de sözler sarf ediyordu. “Nasılda süzülmüşsün. Yemek yemedin tabii tek başına…”
Asya kırgın gözlerle bakıyordu. “Sana çok kırgınım ama seni de çok özledim Neroş annem.” deyip kadına sarıldı.
Neriman hanımdan ayrılan Asya daimi dostuna baktığında Nazlı da çekingen bakışlar atıyordu. “Bana da mı kırgınsın Asya?” dedi Nazlı.
“En çok sana Nazlı. Sen benim tek dostumdun ve hep sustun.”
Aslı kenardan izliyordu. Kocası hiç bir şey olmamış dibinde duruyor yetmiyor kollarıyla ahtapot gibi kendini sarıyordu. “Bence de affetme onu Asya. Ben olsam saçını başını yolardım.” dedi Aslı.
Kardeşine her an hayretler içinde bakan Asya Nazlı’ya kaçamak bakışlar yolladı. “Ama…” diye mırıldandı.
Aslı gözlerini devirdi. Bu kızla çok işi vardı sanki. Polyana yaşıyordu kızın içinde. “Ne haliniz varsa görün.” dediğinde Nazlı gülümseyerek arkadaşına yürüdü. “İşte benim Asya’m.”
Kocasının kollarını iki eliyle açarak çıktı arasından Aslı. “Çalışma odasına git Yiğit. Beni bekle.”
Sıkılmaya başlayan adamın başını sessizce eğişine Aras dudaklarını büzüştürdü. “Polis çağırmamı ister misin Abi?”
“Yok Aras kendin için bir ambulans çağır. Çünkü sana ilk yardım bile yapmayacağım. Abinin kafasını kırdıktan sonra sıra sana gelecek. Kimse odaya girmesin.” diyerek çalışma odasına ilerledi Aslı. Peşinden giden Yiğit’in sakin hali takdire şayandı.
Odanın ortasına doğru yürüdü Aslı. Kapıyı kapatan Yiğit ile birbirlerine bakındılar. “Sana anlattım değil mi Aslı?”
“Geç kaldın ama Yiğit. Çok geç kaldın. Seninle bir buçuk yıla yakındır evliyiz ve sen şimdi söylüyorsun. Hadi öncesini geçtim, sen başka ben başkaydık. Peki ya sonrası..?”
“Oturmamış bir evliliğimiz vardı. Seni en başından kaybedebilirdim. Bunların hiç biri benim suçum değil.”
“Beni bugünde kaybedebilirsin aptal adam. Çocuklar beni tutar mı sanıyorsun.” Masanın üzerinden aldığı sabit telefonu yere fırlattı. “Beni o kadar seviyordun madem neden biraz daha mutlu olmamı istemedin?”
Orta sehpanın üzerindeki siyah mermer kül tablasını kocasının ayaklarına doğru fırlattı.
Son anda kaçan adam delirmiş gibi görünen kadının daha neler yapabileceğini izlemek adına tek kelime etmedi. Aslı bu şekilde rahatlıyorsa yapabilecegi tek şey odayı yeniden dekore etmekti.
“Oturmamış evlilikmiş…” dedi masanın üzerinde ne varsa elleriyle yere indirdi. Avazı çıktığı kadar da bağırıyordu. “Evliliğin oturduğu nerede görülmüş kas kafalı. İnsanlar elli yıldan sonra bile boşanıyor. Sen beni hiç mi tanımadın?” Masanın üzerindeki masa üstü bilgisayarın monitörü yere düşünce çatlamıştı. Yetmediğini düşünen Aslı ayağıyla üzerine basıp tamamen kullanılamaz hale getirdi.
“Hepsine lanet olsun. Anneme… babama… ablama… eniştem olacak baba parçasına… en çok anneanne bildiğim o ihtiyar ve çirkin kadına. Aşklarına lanet olsun…” dedi tek parça kitaplığı yere devirirken. Ayağıyla rafları iteklerken.
Ağlamıyordu, öfkesini kusuyordu. O insanların hiç biri bu dünyada değildi ve kimseye hesap soramıyordu. Nefes nefese ellerini beline yerleştirdi. Kocasına alttan baktı. “Tam yirmi altı senedir biliyordun Yiğit. Nasıl koynuma girdin bu yalanla? Hiç mi vicdanın sızlamadı? Utanmadın mı benden?”
Yiğit sessizce başını salladı. “Sızladı. Çok utandım.” dedi.
“İyi bok yedin. Neden söylemedin ya? Kendini kandırdığın şeylerin bendeki hafifliğini göremiyor musun? İkna olmuyorum.” Duvarda asılı duran paha biçilemez yağlı boya tabloya iki eliyle asıldı. Vidasından çıkartıp kocasına fırlattı. “Olmuyorum Yiğit.” diye bağırdı. Tablodan kaçan adama bir de düşen tabloya baktı. “Bu, o cadının çok sevdiği tabloydu.” Koşar adım tabloyu yerden kaldırdı ve masanın ucuna geçirdi. “Bu evde o kadını hatırlatacak tek bir eşya bırakırsam bende Aslı değilim. Suzan ablaya söyle; O kadını… o cadıyı hatırlatacak ne varsa toplasın açık arttırmayla satıp parasıyla evlenecek olanlara yardım yapacağım.”
“Sen iste karıcığım.” dedi Yiğit. Aslı’nın suyuna gitmek için.
“Bana karıcığım deme! Deme seni de satarım arttırmada.”
Yiğit’in gözleri fal taşı gibi açılırken Aslı kocasını tepeden tırnağa inceledi. “Neyse senden vazgeçtim.”
“Allah razı olsun Aslı.” dedi Yiğit öfkeyle. Elini göğsüne koydu Aslı. Nefesini tam alamıyordu. Sinirle hareket etmesi nefes almasını zorlaştırmıştı. “Sus!” İşaret parmağını kocasına sallayıp yaklaştı. Adamın burnunun ucuna kadar girdi. “Seni boşamıyorsam bunu gülcemaline baygınım diye yapmıyorum Yiğit.”
“Ya neden?” dedi kocası da meydan okur gibi kıstı gözlerini.
“Boşanmak kolay olan çünkü. Ben seni adam edeceğim.”
“Edersin sultanım, ama önce affedersin.” dedi kadının ince belinden yakalayıp kendine yapıştırdı. “Rahatladın mı?”
“Çok…”
“Şimdi öpebilirim o zaman.” Kocasından önce davranıp adamın dudaklarına sokuldu. Kollarını Yiğit’in boynuna dolayıp parmak uçlarında yükseldi. Karşı çıkmasını beklerken kendi gelen kadına ilk anda şaşırmıştı ama bunun daha keyif verici olduğunu hemen de kavramıştı Yiğit. Sokulduğu hızla ayrıldı Aslı. Yiğit daha doymamıştı fazlasını istiyordu. Tadı damağında kalmıştı.
“Gerekirse ben öperim seni. Yaklaşma bana.” Adamı iki eliyle yolundan çekip kapıya sertçe asılıp açtı. Ardından yine aynı sertlikle kapattı. Yiğit ardından gülümseyerek başını sağa sola salladı. “Aslı ve Aslı.” diye mırıldandı.
Aslı’nın sesi kulaklarını doldurduğunda yüzünü buruşturdu. “Öfkeli ve tehlikeli…” dedi Yiğit.
Uzun holde salona doğru yürürken duvarlarda asılı duran tabloları parçalamamak için kendiyle savaş verdi Aslı. “Sizi parçalarım da dua edin iyi para ediyorsunuz. Sizin paranızla kaç genci evereceğim. Size manyak olan kadın da mezarında ters dönsün. Benim anneme ha…” dedi tabloya bakıp gözlerini kıstı. Soyut resme bakıyordu. Ressamın fırça darbeleri yerinde büyükannesi sandığı Şermin Demirkan’ı görüyordu sanki. Yumruğunu havada durdurdu. “Sileceğim seni tarihten. Bir iğnen kalırsa bu evde bende Aslı değilim. Aile albümündeki resimleri kokoş dostlarına dağıtacağım. Dur sen… senin kardeşlerin vardı bir yerlerde. Tabii paradan zırnık alamayınca uğrayana hak getire. Ah babam ne kadar da akıllı adammış. Zekamı ondan aldığıma şükür ediyorum. Rezil edeceğim seni pis bunak.”
Ölmüş kadının ardından ettiği sözler yüreğine batmıyordu. Babasına gün yüzü göstermemiş olduğuna bizzat şahit olmuştu Aslı. Dedesi bildiği adam ondan kaçardı her zaman. Üstten bakışları iğneli sözlerinden Aslı bile nasibini almıştı. Aslı on dört yaşındayken hastalanıp sürünerek ölmüştü. Hastalığının son günleri aklına gelince dişlerini sıktı Aslı. “Ohh iyi olmuş!” deyip hırsla döndüğünde kendini izleyen ev halkına gülümsedi. “Ne var ne oldu?”
Aras saçını kaşıdı. “Sanki bir deli gördüm gibi oldum.” dedi. Nazlı, Aras’ı dirseğiyle dürttü. “Kes sesini.”
“Ne vuruyorsun kaynıma?” diye çıkışıp yürüdü Aslı. Nazlı ne diyeceğini bilemedi. Öylece bakıp kalmıştı. “İyi misin Aslı?”
Kardeşine baktığında masum masum kendini süzen kıza gülümsedi. “Değilim ama olacağım. Anne Suzan ablaya söyle bu evde ne kadar o ihtiyar bunağın eşyası varsa hepsini toplayıp kapıya koysun sabah erkenden hemde.”
Neriman hanım kaşlarını çattı. “O kim?”
“Şermin cadısı…”
“Tövbe estafurullah, kızım ölmüş kadının ardından öyle deme.”
“Derim! Diyeceğim! Eğer bu olanların bir sorumlusunu bulacaksam o en kötü olan ve ben onu seçtim günah keçisi olarak. Ölmemiş olmalıydı. Bana onun ölüsünü bile savunmayın. O lanet kadınla tam on dört yıl bu evde yaşadım. Ne biliyorsunuz siz? Dünyayı etrafındakilere dar etti her zaman. Bir kez gülümsemedi bana. Meğer yarası varmış. Hepiniz suçlusunuz, hepiniz. Bu evde aylardır birlikte yaşıyoruz ve tek kelime etmek yerine bana roman okudunuz. Bende, mahvolan kendi hayatımmış bilmeden ağladım.”
Nazlı ve Aras sessizce başlarını önlerine eğdiler. Ellerinden bir şey gelmemiş olduğunu anlatmak boştu ve anlamayacaktı Aslı. Hiç bir kelime ile de anlatamayacaklardı.
“Tamam Aslı.” dedi kadın, gelinin inadını iyi biliyordu. Sözlerinde ne kadar haklı olduğunu da biliyordu ama amalar hep vardı…
Yiğit’in gelişiyle gözler ona döndü. Elleri cebinde keyifle yürüyordu.
“İyi bari yara bere yok.” dedi Aras.
Yiğit yanlarından geçip giderken keyifle mırıldandı. “Ne sandın oğlum, o beni seviyor.”
Nazlı kıkırdarken Asya da elini ağzına kapattı. Neriman hanım yemenisinin ucuyla gülüşünü gizledi. Ama Aras kocaman bir kahkaha attığında Aslı dişlerini sıkarak yumruğunu havaya kaldırıp bir adım öne çıktı. Sırtını gördüğü adama bağırdı.
“Sen dua et ben Aslı’yım yoksa Beykoz adliyesinde alırdın soluğu.”
Yiğit durup karısına döndü. “Bende seni boşardım zaten. Sen Aslı isen bende Yiğit’im! Seni kaç yıl bekleyen adam. Kolaydı öyle adam boşamak.”
Ortamın gerildiğini görenler bir şey deme telaşına kapılmışlardı ki Aslı kocasına doğru yürüdü. “Bana bak Yiğit, beni gazlama.”
Bedenini Aslı’ya tamamen çevirip üstten bakıp eğildi Yiğit. “Gazlıyorum Aslı ne yapacaksın?”
Sinsi bir ifade ile kocasına boynunu uzattı. Burun buruna gelmişlerdi. “Boşuyorum ulan seni. Sabah ilk işim avukat…”
“Tövbe Yarabbim.” diyen Neriman hanımın sesiyle kadına döndüler. Aslı ile Yiğit’in hemen başları üzerinde duran avizenin sallanıyor olduğuna Asya, Nazlı ve Aras’ta şahit olmuştu. Avizede takılı sarı olan beş lambadan üçü bir anda patlayınca diğerleri geri çekilirken Aslı hem ışığın azalması hemde sesten korkarak kocasına sokuldu. “Yiğit.” diye bağırmasıyla adam karısını çoktan sarmış avizenin altından çekmişti.
Başını gömdüğü yerden çıkarıp diğer ışıkların gösterdiği kadar etrafa bakındılar. “O neydi?” dedi Aslı.
“Elektrikte sorun var sanırım.” dedi Yiğit.
“Ama avize sallandı, biz gördük.” dedi Nazlı.
Hepsi birbirine bakarken kimseden mantıklı bir açıklama çıkmayacağı belli olmuştu. Kollarındaki kadına ufacık bir dudak kıvrılmasıyla baktı Yiğit. “Kızım sen deli misin? Koca boşanır mı hiç?” dedi karısına.
Aslı adamı geriye itip kurtuldu. Parmağını adama salladı. “Benimle dalga geçme vallahi billahi oyarım seni.”
“Dalga geçmiyorum Aslı. Bizim çocuklarımız var, bugünün dışında da gayet iyi bir ikiliyiz. Ben sana hiç kötü davrandım mı? Aslı ben ölüyordum sen ölüyorsun diye…”
Kaçak bakışlar attığı adamdan kardeşine döndü. “Gel Asya. Sana odanı göstereyim. Ya da bir kaç oda göstereyim sen seç, hangisini istersen. Bu gece seninle uyurum belki.”
“Ben hazırladım odasını Aslı.” dedi Neriman hanım gelinine. Otoriter bir ses tonuyla söylediği sözler sahibine çok fazla şey anlatıyordu. Neriman hanım bu ses tonunu net bir konuda fikrini ortaya sürdüğünde kullanıyordu. Kadının çocukları üzerinde görünmez bir hakimiyeti vardı.
“Tamam.” dedi Aslı. “O zaman ben gidip yatayım, yarın görüşürüz.” Kardeşine sarılıp yanağından öptü. Kendine değişik bakan kıza sırıttı. “Haklısın Asya, biz seninle pek benzemiyoruz ama zararsızım o yüzden bana öyle bakma.”
“Sen çok farklısın.” dedi Asya gülüşüne karşılık verip. “Ama kardeşiz.”
Havaya bakıp mırıldandı Aslı. “Kardeş… kardeşim… kardeşlik… bunu sevdim.”
“Bende seni sevdim Abla.”
Aslı’nın gözleri büyüyerek Asya’yı buldu. “Ne Ablası? Kızım biz ikiziz…”
“Annemin bana bıraktığı defterde senin önce doğduğun yazıyordu.”
“Evet Aslı. Sen önce doğmuşsun.” diye teyit etti Neriman hanım.
“E… bu beni Abla mı yapar? Bana Abla deme rica ediyorum.”
“Tamam Abla demem.” dedi Asya. Aslı bıkkınlıkla nefes bıraktı. “Çocuklar ağlıyor sanki. Ben bir bakayım.”
“Çocuklar mı?” Asya’nın gözleri parladı bir anda. “Bende gelebilir miyim?”
Başını yana yatıran Aslı gülümsedi. “Gel teyzeleri, gel.” Elini uzattı Asya’ya. Sevinçle yerinde zıplayan Asya kardeşinin elini tuttuğunda Aslı hızla çekiştirdi kızı. “Vay be… bende teyze olur muyum ki?” diye söyleniyordu merdivenleri çıkarken.
“Önce benim evlenmem lazım ama.” dedi Asya merdivenleri çıkarken. Aslı durup kardeşine döndü. Ürkütücü gözlerle karşılaşan Asya başını geriye yatırdı.
“Asla katha olmaz! Ne evlenmesi…”
“Sen dedin teyze olur muyum diye. Evlilik dışı çocuk mu yapacağım?”
“Hiç yapma Asya. Çocuk falan yok. Evlilikte yok. Ben daha yeni buldum seni. Unut gitsin.”
“Peki.” diyen Asya’nın aklı karışmıştı. Anlaşılan o ki Aslı’yı çözmesi zaman alacaktı.
…
Yalının kapısında, elinde ince belli cay bardağında tavşan kanı çayını yudumluyordu. Bahçeye çıkarılan antika eserler, dudak uçuklatan maddi değerlere sahip tablolar, vazolar gümüş takımların itina ile kamyonete yüklenmesini izliyordu Aslı. Bardağını elindeki tabağına bırakırken dilini damağına vurup keyifle nefes aldı. “Hoşçakal Şermin.” dedi kendi kendine. “Kardeşlerine satacağım bunları. Paralarını da fakir fukaraya vereceğim. Ah yarabbim ne kadar mes-u’dum.” deyip kahkaha attı.
“Peki karıcığım boşalan duvarlara ve konsollara ne koyacağız?” dedi Yiğit çıplak kalmış gibi görünen evin içinden çıkıp yanına gelmişti Aslı’nın. Kocasına yan bir bakış atıp önüne döndü.
“Eminönü’ne gider çakmalarını alırız Aşkım. Dert ettiğin şeye bak…”
“Yalıya çakma şeyler mi dizeceğiz?” diyen adamın gözleri büyümüştü.
“Ne var?” Aslı kocasına döndü öfkeyle. “Annenin karnından picasso ile mi doğdun? Gümüş tabaklarda mı yemek yedin? Neyini beğenmiyorsun? Dünya da ne kadar aç insan var haberin var mı senin? Yok nereden olsun! Yiğit Demirkan… İstanbul’un CEO’su İtalyan markadan başka giymez, Land Rover den aşağısına binmez. Bir git karşımdan…”
“Dinime küfreden müslüman olsa bari… sanki ben büyüdüm yalı da, bolluk berekette. Bir elim yağda bir elim balda. Delirtme beni Aslı.”
“İyi işte anlaştık madem. Ben hallederim o işi bana bırak.”
Yiğit ‘ya sabır’ çekip yüklenen mallara baktı. “Nereye gidiyor bunlar?”
“Arkadaşımın müzayedesine, söyledim balıklama atladı. Şermin’in kardeşlerine haber salacağım. Yeğenlerine falan da… Hepsi onun gibi burnu büyük zaten.” Kahkaha attı Aslı tekrar. “Soyacağım onları.” Kocasına dönüp yanağından makas aldı Yiğit’in. “Sana güle güle kocacığım. Ve cezan henüz bitmedi. Gelecek günleri iple çekiyorum.”
Her an bir kadını keşfetmenin tadını alan Yiğit’te gülümsedi. “Allah senin eline düşürmesin Aslı.” diye mırıldandı. Aslı’nın attığı kötü karakter gülüşünü andıran ses tonu kulağına geliyordu.
…
Asya biraz Aslı’dan korktu ama zamanla alışır. Şermin’in değerli tablo ve eşyalarını satarak ondan intikam alırken bile insanlara yardım eden Aslı sen bir tanesin. Yiğit yine iyisin Aslı seni seviyor yoksa sonun ne olurdu Allah bilir. Emeklerine sağlık.