Bir cumartesi evinde tek başına oturmanın verdiği ızdırabı dindirmek istiyordu. Eskiden, daha birkaç ay önce böylesi hislerinin olmadığını da biliyordu. Kalbindeki ağırlığın nedeninin bir adı vardı; Oğuzhan.
Akşam Efşan’la nargile gecesi yapacaklardı ama günü doldurması gerekiyordu. Bunun için yapması gereken de abisine gitmekti. Yeğenleriyle kafayı çekebilirdi. Belki yine o bitmeyen yemekli ve kalabalık günlerinden birine denk gelirdi. Bugün, o günkü kadar fevri değildi, daha çok durgundu ama üstesinden gelecekti bu durumun.
Her anını onu düşünerek geçiremezdi, eğer bunu yenemezse her günü zehir olacaktı. Bahçede kahvesini içerken telefonundan hesaplarına girmiş, neler olup bittiğine göz atıyordu. Her anını soysal medyada yaşamıyordu veya takip konusunda istekli değildi ama ara sıra da olsa bakıyordu.
Ekranda ilk önüne gelen fotoğrafın Hazal ve Kenan’a ait olacağını bilmiyordu. Trabzon’a gittiklerini anlayıp dikkatle inceledi. “Nasıl mutlular…” derken tebessüm etti. Kenan’ın adına mutluydu, aşırı mutluydu. Kenan sevilmeyi hak eden güzel bir adamdı ve kendisi ona bu zevki verememişti. “Birimizin sorunsuz olması güzel,” diye mırıldandı. “Bunların düğün yakın ama benim öküz ortalarda yok.”
Fotoğrafı beğenip kapattı. Başka bir şey görmesine gerek yoktu. Ellerini yumruk yaparak çenesinin altına bıraktı. “Arasam bile değişmeyecek şeylerin olduğu kanaatindeyim. Canıma okuma sözünü tuttun da beni bırakmayacağın sözüne ne oldu?” Sessiz, fısıltı gibi sözleri içinin dışa vuruşuydu. Çenesini kaldırıp kollarını geriye uzattı, başını kolları üzerine yatırıp düşünmeye devam etti ama içinden çıkamıyordu. Nefesle ayaklandığında evden ayrılması beş dakikasını almamıştı.
Siyah aracını almıştı, kendisi kullanıyordu. Korumaları arkasından takipteydi. Düşünerek malikaneye gideceği yoldan saptı. Oğuzhan’a gidecek bir yol biliyordu. Madem bunu kendisi başarmıştı, adamı kendinden uzaklaştırmıştı, bir yolunu bulabilirdi.
Bir saat sonra AZA’da Zeynep, Aslı ve Azra’nın karşısında oturuyordu. Ona yardım edebilecek, tecrübe ve zekanın adını yazmış kadınların ona bir akıl vereceğinden hiç şüphesi yoktu.
Ve biraz uzağında, kulağında fısıltı kulaklığıyla sesleri eleyip, sinyalleri masayı hedef alan Sümeyra’nın onları dikkatle dinliyor olduğunu bilmiyordu.
“Sıcak bir cumartesi günü bizi neden burada topladığını anlatacak mısın?” diye soran Zeynep’e yüzünü buruşturdu Azra. “Kör müsün, suratına baksana, bu surat başım dertte bana yardım edin suratı.”
Azra’ya katılan Aslı kollarını masada birleştirip mahsun mahsun bakan Ruken’e yaklaştı. “Kim astı o güzel yüzünü?”
Tam konuşacağı anda Zeynep tekrar söze girdi. “Kenan değildir, değil mi?” Gözleri hüsranla kısılmıştı.
“Yok,” dedi Azra. “Bu bakış ben bok yedim bakışı.”
Ruken gözlerini devirdi, sıra ona gelmiyordu. “Ablalarım…” dedi masaya dayadığı dirseğinden destek alıp elini yüzüne verdi. Yüzünde bıkkınlık ve umutsuzluk kol geziyordu.
Üç kadın da sessizliğe bürünüp bekledi ama arada birbirlerine sözsüz sorular göndermeyi ihmal etmiyor, yine sessizce cevaplıyorlardı.
“Ben… ben sanırım aşık oluyorum.”
“Kime?” diyen üç kadın aynı anı paylaşmıştı. Ruken yüzünü elinden çekip arkasına yaslandı. Ne derse makbul olurdu bilmiyordu. “Telefonlarınızı uzaklaştırabilir misiniz?”
Aslı ayağa kalkıp masadaki telefonları hızla kaparak kafenin kasa bölümüne yürüdü. Çekmeceye bırakıp geri döndü ve Ruken en baştan en sona tek tek anlattı. Kenan’a olan kırgınlığından dahi bahsetti.
“Ama bunu ona asla söylemeyin,” dedi Ruken. “Çok acıttı, ikinci kez vazgeçilmek… yaraladı beni. Bunu onunda hissetmesini istemiyorum. Bu acıtan his bende kalabilir.”
Zeynep uzanarak elini sıktı. “Merak etme, duymayacak.”
“Peki neden bu adamın soyadı Kara?” diye sordu Aslı. “Bana ilginç geldi, size gelmedi mi?” derken arkadaşlarına döndü.
“Olabilir,” dedi Azra. “Tek Kara’lar bunlar olmasa gerek.”
“Tevafuk diyelim,” dedi Zeynep.
“Bırakın şimdi soyadını,” dedi Ruken. “Ben hatayı nerede yaptım? Benden kaçıyor, resmen benden kaçıyor.”
“Ruken, sen hatayı ona o evden çıkarken yapmışsın,” dedi Azra. “Bize anlattığın güzellikleri sana veren adama ‘sen bu evde kal’ dersen, o da sana ‘tamam’ derse ve sen şimdi deli gibi onu özlersen hatayı kendinde aramalısın.”
“Abla arıyorum da bulamıyorum.”
“Kızım sen adamı terk etmişsin, uyan uyan,” dedi Zeynep. “Sen neden böyle yapıyorsun Ruken?”
Kederli bir bakış attı Zeynep’e. “Nasıl?”
Aslı öne eğildi. “Sen neden seni seven adamları kendinden uzaklaştırıyorsun?”
Ruken gözlerini kaçırdı, ne cevap vereceğini bilmiyordu ama az sonra onlardan duyacağına emindi.
“Ben diyeyim,” dedi Azra. “Çünkü Ruken, kendinden vazgeçmeyecek adamı arıyor.”
“Ve bence bir artı koyabiliriz,” dedi Aslı, gözleri Ruken de. “Bunun içinde vazgeçiyor ama kimse senin egonu tatmin edemiyor, değil mi?”
“Ego demesek,” dedi Ruken. “Ben sevilmek istiyorum.”
“Bunun içinde sevmen gerekiyor,” dedi Zeynep.
“Ben ilişkiler hakkında konuşurken bir şeyi ya atlıyorum ya da tam anlatamıyorum,” dedi Aslı. “Şöyle etrafına bir bakar mısın? Bizi hiç sevdiğimiz adamları iterken gördün mü? Ya da ne bileyim terk ederken veya onlara ilgi göstermezken?”
Ruken başını iki yana salladı. “Görmedim.”
“Bağlanma korkusu mu yaşıyorsun?” dedi Aslı. “Kimse seni ona bağlandın diye zincire vurmaz, aksine bu iyi bir şey. Birine ait olmak o kadar da kötü değil.”
“Abla,” dedi hüzünle. “Belki ben vazgeçtim, bu doğru ama Kenan da elimden tutup geleceksin demedi veya gitmiyorum, ben sensiz yapamam da demedi. Biz birbirimizin yokluğuna çok basit adapte olduk. Şu hissettiğim çaresizliği, yalnızlığı ben beş sene önce hissetmedim. Oğuzhan’da bambaşka bir dünya gördüm. Tek bir sözüyle ayaklarımı yerden kesiyordu. Gözümün içine bakıyordu ve beni anlamaya hatta gerekirse yargılamaya kadar ulaşıyordu. Bir kez…” dedi nefesini tazeleyip. “Bir kez benimle ilgilenmemezlik etmedi. Eğer o olmasaydı Kenan’dan nefret edecektim ama o bende kalan son Kenan’ı bile kurtardı.”
“Şuraya eklemek isterim,” dedi Azra. “Hazal olmasa belki de Kenan senden nefret edecekti?”
“Haklısın,” demekle yetindi Ruken. “Doğru zamanda doğru insanlar…”
“Güzel,” dedi Aslı. “O hâlde neden sen bu evde kal dedin adama?”
“Korkuyorum,” derken gözleri nemlendi.
“Neden korkuyorsun?” Aslı’nın sorusuyla arkadaşları da Ruken’in yüzüne baktı.
“Tekrar vazgeçilen olmaktan ve başıma yine geliyor.”
“Ama istemedi dedin,” dedi Azra. “Kızının annesi olacağını söylemiş, seni neden terk etsin?”
“Elinin altında bir kadın hâline geldim, evden çıktığımızda gerçek hayatın içinde tekrar nefes alacaktık ve gerçek hisleriyle gelsin istedim. Bir kadın ve bir erkek bir evin içinde iki ay yaşarsa ve her şeyi paylaşırsa bunu aşk zannedebilir, diye düşündüm.”
“Mantıklı,” dedi Azra, ama devam etti. “Yine de şu var ki adam sana aşık olmuşsa? ”
Ruken gözlerini yumdu, tek istediği buydu ama şimdi hiç emin değildi. “Hiç belli olmuyor.”
“Sen kendinden emin değilsin,” dedi Aslı. “Sen ne hissediyorsun?”
“Özlüyorum.” Sesinin ritmi düşmüş, ıslak bir kedi yavrusunu andırıyordu üç kadınında gözleri önünde. “Yastığın diğer tarafı boş, sabah uyanınca onu yanımda istiyorum. Evimde sıkılıyorum, işimde sıkılıyorum, hayatımın anlamı ailemin arasında sıkılıyorum. Amaçsız kalmış gibiyim, boş yaşıyorum, hissediyorum ilk defa ne kadar üretsem de boş gibiyim. Hayatın anlamı kalmamış, okyanusun ortasında boşa kürek çekiyorum.”
“Sen olmuşsun,” dedi Zeynep. “Git bul onu, aşık değilse bile aşık et.”
“Gücüm yok,” dedi Ruken. “Ben fethedilmek istiyorum. Geçen on senenin bende etkisi bu! Kim olduğumun bir önemi yok, kod mühendisi olmamın, füze yapmamın, bir holdingi yönetmenin, milyonlar kazanmanın, ödül almamın bir önemi yok. Ben ait olmak için ait edinilmek istiyorum çünkü ben bir kadınım! Sevilmek ve bunu görmek istiyorum.”
“Hazıra konmak istiyorsun Ruken,” dedi Aslı. “Elini taşın altına koyacaksın. Oğuzhan da terk edildiğini düşünüyor olmalı. Değer verilmediğini, özlenmediğini… O da bir erkek ve erkekler de sevilmeyi sever. Sizin konuşmanız gerekiyor.”
“Katılıyorum,” dedi Azra. “Benim ayıyı yatır göğsüne sev, dünya ona güzel içmeden sarhoş oluyor.”
Ruken başını iki yana salladı. “Ortada yok! Evini bilmiyorum, aramam hiçbir şeyi değiştirmez. O bir diplomat ve her şeyi gizli. Kendisi isterse beni buluyor ama ben ona ulaşamıyorum.”
“E,” dedi Zeynep. “Dönüp gelmesini mi bekleyeceğiz?”
“Tabii ki hayır,” dedi Aslı. “Kocamı bu günler için büyüttüm. Ben beş dakikada bulurum.”
“Abla,” dedi Ruken. Aslı gözlerinin içine baktı.
“Yiğit abim ve Oğuzhan sekiz senedir tanışıyormuş. Oğuzhan’ı bu ülkeye getirende devletin içine koyan da Yiğit abi ve Oğuzhan’ın İsviçre başta olmak üzere başka ülkelerde de holdingleri var. Takma adı Owen Black.”
“Hassiktir,” diye fısıldadı Aslı. “Şaka mı?” derken gözleri kocaman aralanmıştı. “Ben tanıyorum Owen Black’ı.”
Kaşlarını çattı Zeynep. “Nasıl?”
“Geçen yıl İngiltere’de bir davette Yiğit tanıştırmıştı ama bana Türk olduğunu söylememişti. Yani benimle İngilizce konuşmuştu.”
Ruken şaşırmadı, Zeynep ve Azra da öyle. Azra burun kıvırdı. “Yani Ruken, bekle bekle git karanlık adam bul, ne olduğu belli değil.”
“O hâlde Yiğit biliyordur evi nerede?” dedi Zeynep.
“Mutlaka biliyordur ama evine mi gideceksin?” diye sordu Aslı.
“Bilmiyorum, buraya geldim size anlattım ve sizin bana yardım etmenizi istiyorum. Abim bir şeylerin farkında, beni sıkıştırıp duruyor, Oğuzhan ortada yok ben bir şey anlatamıyorum. Ne anlatacağımı da bilmiyorum.”
Üç kadında birbirine bakıp Ruken’e döndü. Kadının sıkıntılı hâline üzülmekle kalmak istemiyorlardı.
“Tamam,” dedi Aslı. “Bunda karışık bir durum söz konusu değil. Ailesiyle birlikte evime davet edeceğim ve sen de geleceksin. Ortada buluşma, uyar mı?”
“Leyla beni görürse işler karışır. Beni rüyasında görmüş ve babasının telefonunu karıştırıp fotoğraflarınıza bakmış. Beni tanıyor hatta dün sabah beni aradı. Babasının telefonunu gizlice alıp aradı ve bana anne dedi. Garip bir şekilde beni annesi zannediyor. Babası tek kelime etmediğini söyledi, ona inanıyorum ama Leyla bu duruma nasıl geldi, bilemiyorum.”
“Hım,” dedi Azra. “O zaman Rose Continet’e gideriz. Oğuzhan’ı getirmek Yiğit’in işi olsun.”
“Gelmez, o da benim gibi dışarı çıkmayı sevmiyor. Gece hayatından nefret ediyor, Yiğit Abi zorlarsa anlar.”
“Ruken,” dedi Aslı. “Sizin sorununuz konuşularak çözülecek, onu arayıp konuşmak istediğini söyle. Gelmezse biz ensesinden tutar Florya’ya kapatırız.”
Ruken gülümserken, Azra ve Zeynep kahkaha attı. Aslı da kendi sözlerine gülümsedi. “Hayır, sen dur ben arayacağım ve bizzat Owen’la konuşacağım.”
“İsmi de fiyakalı,” dedi Azra. “Soylu Kara…”
“Kendisi de çok yakışıklı,” diye ekledi Aslı. “Bizim kız vurmuş turnayı gözünden. Abin seni ipe dizecek öğrendiğinde.”
Ruken omuz silkti, umursamaz tavrı gerçekten de abisini takmıyor oluşundandı çünkü biliyordu; o mutluysa abisi sesini çıkartmazdı.
“Ben onu aramak istemiyorum,” dedi Ruken.
“Ruken sen temiz bir dayak istiyorsun,” dedi Azra.
“O beni bulacak! Benden geçenden ben de geçerim.”
“Geçtiğini kimse söylemedi, sana senin istediğini veriyor ve aslında senin ondan geçmemeni bekliyor. Siz bu tavırla devamı ederseniz, sen inat o inat bu iş zor,” dedi Aslı.
“Aslında…” derken ablalarına utanarak baktı. “Birkaç gece önce evime gizlice girdi.”
“Gece!” dedi Zeynep. “Sonra?”
“Abla!” dedi gözlerini büyüterek.
Aslı sinisine gülümsedi. “Ürkütmeyin ceylanı, olan olmuş belli. Doğum kontrolünden haberiniz vardır. Sene olmuş iki bin yirmi beş. Karahan’ın bünyesi bir bebek daha kaldırmaz.”
“Abla!” dedi Aslı’ya utançla çıkışarak.
“E, sonra?” dedi Azra. “Ne dediğini anlat?”
“Özlediğini söyledi ama neyi özlediğini tam anlamadım.”
“Bedenini mi, ruhunu mu? Haklısın,” dedi Zeynep.
“Sevdiğini söyledi mi?” diye sordu Aslı.
“Pek çok güzel söz arasından geçersek, hayır.”
“Onu ara ve bir yere çağır, ne hissediyorsan onu anlat ve dinle, anla. Sonrasına bir daha bakarsın,” dedi Aslı. “Hayatımda hiç diplomat kaçırmadım Ruken, ülkeler arası krize neden olabiliriz. Bu kez beni kocam bile kurtaramaz.”
“Abla, kaçırmak yok, unut onu. Ha belki ihtiyacımız olur bir gün asla hayır demem.”
“Dünyanın sonu değil Ruken,” dedi Azra. “Seni mutlu etmesine izin ver, dur ve bak; hayat Oğuzhan’ın yanından nasıl görünüyor.”
Bakmak için can atıyordu ama adam onu kendi hâline bırakmıştı. En azından daha rahattı, içindeki sıkıntıları masaya bırakmıştı. Çok sevdiği ablalarının sözlerine kulak verecek, düşünecek bir sonuca varacaktı. Kendisi aşkın tozlu yolunda dumana karışmıştı, bunu anlamıştı ve şimdi dumanın içinden çekip alacağı bir adamı vardı. Öyle ya da böyle. Oldukça haklıydı ablaları ama o yine de fethedilen olmak istiyordu, terk edilen değil.
“Düşüneceğim.”
“Bir dakika, bir dakika!” diyerek hiddetle öne eğildi Azra. “Bilboardlarımı toplatıp yakan, yok eden, kataloglarımı toplatan…”
“Oha oha oha,” dedi Zeynep.
Ruken yüzünü gülümseyerek buruşturup tek gözünü kapattı. Aslı’nın kahkahasıyla o da gülmek istedi ama Azra’nın haşin bakışlarından çekindi.
“Ulan!” diye yumruğunu masaya hafifçe vurdu. “Kaç para zarardayım haberi var mı?”
“Bir de diyor ki bu adam benden vazgeçiyor,” dedi Aslı. “Adam seni koca şehrin gözünden sakınıyor, kıskançlıktan gözü dönüyor sende kalkmış bu adam bana ne hissediyor diye soruyorsun.”
“Ama ortada yok abla,” dedi hüsranla. “Bensiz de kalabiliyor hayatta, ben onu yanımda istiyorum.”
“Ruken,” dedi Zeynep hafif öfkeyle. “Biz duvara mı konuşuyoruz ablacığım? Oğuz, sen ve Kenan’ın arasında olanlardan haberdar, o da farkında bir gerçeğin.”
“Ne gerçeği?” derken kaşlarını çattı Ruken.
“Ne gerçeği…” diye mırıldandı Aslı. “Tabii ki senin erkeklere verdiğin değeri gösteremiyor oluşunun gerçeği. Top mu bu, atarsın sana gelirse senindir?”
“Manyak,” diye mırıldandı Azra, Ruken’e bakarak. “Zorba seviyor bu.”
“Abisi kim?” dedi Aslı. “Gidemezsin diyecek adamı arıyor ama bilmiyor ki elinden kaçırmış.”
Hüsranla gözlerini yumdu Ruken. “Kaçırmış demesek.”
“Olur, terk etmiş deriz,” dedi Zeynep. “Sözcükler gerçeği değiştirir mi?”
Kollarını masaya yatırıp başını da bıraktı. “Ya siz neden bana yürüyorsunuz? Bana bir çare bulmanız gerekiyordu.”
“Çare senin beyninde,” dedi Aslı. “Biz o işlere bakmıyoruz ama sen söyle, ne istiyorsan biz sana yardım ederiz?”
Ruken başını kaldırıp muzipçe sırıttı. “Abla bizi Florya’ya kapatsana.”
Üç kadından gülümseyerek başını sağa sola salladı. “Benim güzel bacım, daha basit bir yol var, sen onu buraya çağır. Gerekirse ben kapatırım sizi Florya’ya.”
Masaya başını bırakmış kadının arkasına bakıyordu üç kadında. Ruken de onları izliyordu ama hiç Oğuzhan’ı çağırmayı düşünmüyordu.
“Hoş geldim damat,” dedi Aslı. “Kulakların mı çınladı?”
Saçları dağıtılmış, eskitilmiş kumaşıyla yırtık yaka tişörtünün altına siyah kotu, ayaklarında botuyla serseri bir görünüme bürünmüş adamı baştan ayağa süzdüler.
Ruken uzandığı masadan gözleri büyümüş, nefesini tutmuş şekilde usulca doğruldu. “Damat?” diye fısıldadı. Arkasına bakmak için başını çevirince saçları sırtına döküldü. Oğuzhan’ın o serseri haline ilk kez şahit olurken, gözlerinin içinin bile gülüyor oluşuyla yutkundu.
İzleniyordu! Ya dinleniyorsa?
“Merhaba Hanımlar.”
“Hoş geldin Oğuzhan, pazartesi on milyonluk çekimi masamda görmek istiyorum. Ben parayı sokaktan mı topluyorum lan yaktın yıktın, işime balta vurdun,” dedi Azra.
“Sakin ol kızım,” dedi Zeynep. “Ürkütme enişteyi.”
“Yok, canım,” dedi Aslı. “Hiç ürkecek gibi durmuyor.”
Ruken önüne dönerken yüzünün alev aldığını hissediyordu. Bir an çantasını alıp kaçmayı bile düşündü ve hatta denemeye yeltendiği anda omuzundaki elin onu geri oturtmasıyla çantasının kulpunu sıktı.
“Nereye güzelim?” Oğuzhan, Ruken’in yanındaki sandalyeye oturdu. Sessiz kalan Ruken’e bakmayı kesip Azra’ya döndü. “Tamam ama özür dilemeyeceğim. Tebrik edebilirim, o kırmızı elbise müthişti fakat Ruken giymesin. Erkekleri katil edecek gücü parmaklarınızın ucunda taşıyorsunuz Azra Hanım.”
Gözlerini kırpıştıran Azra, saçlarını geriye attı. “Ben de teşekkür etmeyeceğim. Kaç gece uykularım kaçtı,” derken gözleri büyüdü ve hırslandı. “Delirmek üzereydim.”
Ruken ellerini kucağına saklayıp birleştirdi. Bakışları bir yanına birde karşısına kayıyordu. Oğuzhan’ın onu işaret ederek konuşmasıyla eridiğini hissetti.
“Şu güzellik tüm şehrin önüne serilir mi? Hadi serdin, sonra ben katil olmaz mıyım? Eğer başlangıçta burada olsaydım asla izin vermezdim.”
Azra göz devirdi. “Bir daha aileden biriyle çalışmayacağım. Bu, sondu!”
Zeynep ve Aslı’nın kıkırtılarına sert bakan Azra, Oğuzhan’a döndü. “Kardeşim, senin dilin yok mu? Kenan geldi abla dedi, usulünce as dedi, açık açık olmasın dedi, tamam dedim ama sen ne yaptın?” Azra öfkeyle nefesini alırken Oğuzhan gülümsedi.
“Ben Kerem miyim?”
Adama bakan Aslı bak sen dercesine dudaklarını kıvırdı. “Kenan, yalnız.” Ayağa kaktı. “Hadi bize müsaade, siz konuşun anlaşın.”
“Ya ben az daha kalsam,” dedi Azra. “Daha sinirimi alamadım da.”
Aslı kolundan tutup kalırdı. “Kalk canım kalk.”
Azra’yı bıraksalar Oğuzhan’ın üzerinde tepinecek bir hali vardı ve kızlar kasadan telefonlarını alıp dışarı ite kaka çıkardıklarında Oğuzhan onlara bakıp gülümsüyordu ama kendine dönmüş kurşun bakışları fark edince gülümsemesi silindi.
“Sen beni takip mi ediyorsun?”
“Evet,” dedi Oğuzhan. “Hatta dinliyorum.” Omuzlarından tutup Ruken’i kafenin pencerelerin olduğu kısmına döndürdü. “Bak tam şurada kahverengi saçlı bir kadın var.”
Ruken elinde tabletiyle uğraşan kadını fark etti ve aniden kendilerine dönen kadının gülümseyip el sallıyor oluşuyla ciğerlerine derin nefes çekti. “Kim o?”
“Asistanım, saatlerdir izliyor, bana rapor veriyor.” Kadının saçları arasına fısıldadı. “Sende benim senden vazgeçiyor olduğumu düşünüp dertleniyorsun.”
Omuzlarını silkerek döndü. “Bu çok ayıp, saçma! Sen nasıl benim özelime böyle bir şey uygularsın?”
Kadının çıkışana aldırış etmeyerek saçının ucunu parmaklarına doladı. “Yaparım, sen benim özelimsin.”
“Üste çıkmaya çalışma! Evime de bir şeyler bıraktın mı? Telefonuma da girdin mi?”
“Yok, eve dokunmadım, telefonunun da güvenlik duvarını kıramadım.”
Sandalyesinden kalktı Ruken. “Defol git, seni görmek istemiyorum. Hasta mısın sen? Yanıma gelmiş olsan duymak istediklerini ben sana söylerdim.”
“Hiç sanmıyorum,” diyerek ayağa kalktı, gitmeye hazırlanan kadına gözlerini devirdi. “Nereye Ruken?”
“Sana ne! Sana ne!” Kafenin kapısına koşar adım yürüdü.
Neler duyduğunu düşündükçe öfkesi katlanıyordu. Bunun çıplak hissetmekten farkı yoktu. İç dünyasını Oğuzhan’ın ellerine bırakmış gibi hissediyordu. Soruları verilmiş sınav gibi…