Aslı eve döndüğünde oldukça gergin ve yorgundu. Gerilmek insanı yoruyordu. Ama ilgilenmesi gereken iki tane küçük canavarı vardı. Artık altı ayında olan bebeklerinin odasına girdiğinde Neriman hanımın onları yürütece koyduğunu gördü. Onlar hafif hafif kıkırdarken kayınvalidesi de bebeklere kahkahalar atıyordu.

“Hoş geldin kızım. Bak ileri geri gitmeye başladılar.” deyip ikizleri gösterdi. Aslı yanlarına gidip ikisinin de tepesine birer öpücük bıraktı. Şimdi daha sakindi. Oğlu babasına benzemek yerine dedesi Rasim Demirkan’a benzemeyi kendine görev edinmiş gibiydi. Gözlerini annesinden dolaylı olarak da Rasim beyden almıştı. Ama kızı halasının kopyasıydı. İleride halası kadar güzel bir kız olacağı kesindi.

“Neyin var Aslı?” diyen kayınvalidesine döndü. Anne kelimesinin hakkını bir tek bu kadın veriyordu Aslı’ya. Ona söylemek ve söylememek arasında kaldı. Ama annesi akıllı kadındı. Belki de annesi onay verse Yiğit daha çabuk kabullenirdi. “Anne ben bir şey yaptım.” dedi mahcup yüz ifadesiyle.

“Ne yaptın ki?” diye merakla sordu kadın.

Olayı kısa olmadan olduğu gibi anlattı Aslı. Kadının yüzü ara sıra renk değiştirse de Aslı’nın sözünü bölmeden dinledi. “Bana ilk defa bağırdı. Ona gerçi anırmak falan da diyebilirsin.” dedi Aslı. Kocasına kırılmış olduğunu belli ediyordu.

“Sen neden bu konuyu kendine dert edindin Aslı?” diye Neriman Hanım.

“Bilmiyorum, aklıma geldi. Yaptım. Ayrıca anne Nazlı’nın halini sen de görüyorsun.”

Gelinine dikkatle bakan kadın, “Tek neden Nazlı olmayabilir mi?” diye sordu.

Aslı ilk an gözlerini kaçırsa da sonra ani kararla döndü. “Evet, başka bir nedenim daha var. Yiğit’ten kendi çapımda intikam almak.” derken son sözlerinde utanmıştı. Başını kızına çevirdi.

“İntikam soğuktur… Ya Yiğit seni affetmezse ya geri dönüşü olamayan bir yola girersen?”

Kadının sözleri Aslı’nın beyninde yankılandı. Sonra hemen silkelendi. “Anneciğim tamam Karahan’la görüşmüş olabilirim. Ama onun ötesinde gizli bir şey yapmadım. Ona da söyledim. Benimkisi biraz Nazlı’ya yardım edeyim derken kendime pay çıkarmak sadece.”

“Ben hiç bir zaman Karahan’ı damat olarak görmedim. Hep bekledim ki Nazlı’nın kalbi dengine düşsün. Ama olmadı. Bu yaşa geldi. Dönüp tek bir kişiye karşılık vermedi. Aslında bende çok pişman oldum. Olmadım değil ama Aslı yine de bilemiyorum. Bu Nazlı için ne derece doğru olur?”

Yaşlı kadının elini tutup sıktı Aslı. “Anneciğim hani bir söz var; Analar tahtını yaparmış, bahtını değil. Biz sevdiklerimiz için her şeyi yaparız. Ama onların kalbine söz geçiremeyiz.”

“Haklısın kızım. Geçseydi yıllar önce geçerdi. Ama bizim yaptığımız Nazlı’yı yıkmaktan başka bir işe yaramadı. Ben senin arkandayım.” diyerek elini Aslı’nın elinin üzerine koydu.

Minnetle gülümsedi Aslı. “O zaman deli oğluna karşı güçlerimizi birleştiriyoruz.” deyip güldü. İkizlerin sesine döndüler. Yürüteçler çarpışmıştı ve Zeynep elindeki zilli oyuncağı Mehmet Rasim’in eline doğru gelişi güzel savuruyordu.

Oğlunu Aslı kızını da babaannesi aldı kucağına. “Bunlar erken başladı sanki yandık ki ne yandık Aslı.” diyen Neriman Hanım kahkahalarla gülmeye başlayınca Aslı’da güldü. Eve gelirken ki gerginliği uçup gitmişti.

Çalışma odasına çekilen Yiğit halâ karısının nasıl olurda Karahan’la görüşebilir, düşüncesiyle baş etmeye çalışıyordu. Ondan habersiz, izinsiz… Aslı ondan ne zaman izin istemişti ki? Ama Aslı evlilikleri boyunca tek bir hata bile yapmamıştı. İzin istemeye meyledecek hiç bir şey olmamıştı. Yiğit’te ona karşı elinden gelen iyi niyeti esirgememişti. Ama bu bütün artıları siliyor, üzerine eksi atıyordu. Bu da Yiğit’in çileden çıkmasına yetiyordu. Kapıyı usulca açıp başını içeri uzatan Aslı olabildiğince sevimli ama aynı zamanda kararlı bakışlarıyla kocasıyla göz göze geldi.

“Girebilir miyim?” diye sorması bile tuhaftı. Karahan’la buluşmaya giderken izin almıyor ama odaya girerken izin istiyordu. Yiğit hiç bir şey söylemeden koltuğunu çevirip arkasını döndü Aslı’ya. Buna Aslı biraz içerlemişti ama şu an üzerinde durmak istemiyordu. Bunun hesabını ayrı bir zamanda alabilirdi.

İçeri girip kapıyı kapattı. Kocasının yanına gidip boynuna kollarını doladı. “Hadi ama sevgilim. Amma surat yaptın!” dedi. Adamın baş döndürücü parfümünü içine çekti. Olduğu yerde kıpırdamadı Yiğit. Aklına gelince yine gerilmişti. “Aslı ne suratı, ne yapmalıyım? Karım başka bir adamla oturup sohbet etsin. Şirketi bölsün pay etsin ben de sana güleyim mi?” dedi öfkeli sesine hakimdi.

“Birincisi sohbet değildi. Sadece kısa bir konuşmaydı. İkincisi şirketi bölmedim kimseye de pay etmedim. Üçüncüsü seni çok seviyorum Yiğit, derdin tasan olmasın.”

Al işte adamı yüreğinden vurmak böyle bir şeydi. Kadınlar güzellikleri ve çekicilikleri olmasa bile seven kişi tarafından dünyanın en güzel ve en çekici kadını gibi görünüyorlardı. Ki Aslı hem güzel hem de Yiğit’in aklını başından alacak kadar çekici bir kadındı. Gözlerini kapatıp başını koltuğuna yasladı Yiğit. “Beni kuru bir seviyorumla mı kandıracaksın? Yaptığın  affedilir gibi değil.” dedi.

Yani yapmıştı bir şeyler ama Aslı ilk defa bir adamla aynı yerde oturmuyordu ki. Aslı’nın pek çok erkek hastası, doktor arkadaşı ve hocaları vardı. Onlarla beraberken Yiğit’in haberi olması gerekmiyordu. Karahan’la buluşması neden bu kadar sorun olmuştu? Yiğit’in kendisini iyi tanımış olması gerekiyordu.

“Sen ortak olayına mı bu kadar kızdın yoksa  görüştüğüme mi?”

“İkisine de…”

Kaşlarını çatıp koltuğu kendine çevirdi Aslı. Şimdi karşılıklı sert bakışlar kesişmişti. Parmağını kocasına doğru salladı. “Sen Karahan’ı kıskandın.” dedi.

“Evet!” diye sert sesiyle yanıtladı Yiğit.

Şimdi, ‘Ay sevgili kocam beni kıskanmış’ diye boynuna atlardı da hiç içinden gelmemişti genç kadının. Aksine öfkesi yavaş yavaş yükseliyordu. “Neden böyle gereksiz bir kıskançlığa kapıldın? Ben sana bunu düşündürecek bir şey mi yaptım?” dedi. Şimdi kırılmıştı Aslı. Güvenilmeyen olup çıkmıştı birden.

Olayın kendine döngünü anlayan Yiğit toparlamak adına, “Hayır tabiki öyle bir şey yapmadın.” diyebildi.

“Ne o zaman, neden bu haldesin?”

“Ne haldeyim?”

“Sanki karısı tarafından aldatılan koca tavırları sergiliyorsun bana.”

“Aslı saçmalama lütfen! Hiç ağzına yakışıyor mu? Sana yakışıyor mu? Ne biçim laf o?”

“Sen düşününce yakışıyor da ben dile getirince mi yakışmıyor. Bunu düşüneceğin aklımın ucundan bile geçmezdi.” diyerek kapıyı çekip çıktı. Eğer çocuklar uyumuyor olsaydı. O kapıyı kırardı Aslı.

Ellerini havaya açtı Yiğit. “Hey Allahım… Nasıl bana sattı olayı sen aklımı koru.” diye mırıldandı ve hızlıca yerinden kalkıp karısının peşinden gitti.

Salonda ileri geri öfkeyle gidip söyleniyordu Aslı. “Kıskanırsın geçer. Ayrıca kıskanılacak bir şey mi yaptım ben? Onun aklındakine bakın!? Bildiğin aldatılma girişimi gibi sonuç çıkarmış.” Oturduğu yerden kendini şaşkınlıkla izleyen kayınvalidesi, “Ne oldu?” diye sordu.

Sinirine hakim olamayan Aslı, “Senin kalas oğlun bana ne ima etti bir bilsen.” diye çıkıştı.

Neriman Hanım gözlüğünü indirip kadına baktı. “Koynuna girerken senin de kızınca mı benim oluyor Aslı?” Kadının sorusuyla Aslı’nın yüzü pembeye dönüş yaptı.

“Anne…” diye gözlerini devirdi.

“Ne ima etti bari onu söyle?” dedi kadın gözlüğünü geri yerine yerleştirirken.

“Evet, ne ima ettim?” Yiğit homurdanarak yanına geliyordu.

“Sen daha iyi bilirsin sen söyle!” İki elini beline yerleştirdi Aslı. Savaş çıkması yakındı.

Yiğit annesine döndü. “Ne yaptığını biliyor musun anne?”

“Hah, beni annene mi şikayet ediyorsun? Cık cık hiç yakıştıramadım.”

Dişlerini sıkarak konuştu Yiğit. “Saçmalama kadın ne şikayeti?”

Neriman Hanım ikili arsındaki tatlı sert tartışmayı izlemek istemişti. Garip şekilde komik görünüyorlardı gözüne. “Ne ima ettin Yiğit ve evet biliyorum?” dedi Neriman Hanım.

Gözleri kısıldı Yiğit’in. Bakışları karısına kaydı. Kollarını göğsünde bağlamış tek kaşı havada bakıyordu. Ayağının biri yere ritmik şekilde vuruyordu.

“Ben bir şey ima etmedim. O kendi aklındakini bana satıyor.”

Aslı kendi parmağını kendi göğsüne bastırarak “O mu? O mu oldum şimdi?” dedi sinirle.

Suçu yokken dibe batmak üzere olan Yiğit elini saçına daldırdı. Sanki orada çıkmak için bir şeyler bulacak gibi.

“Bana bak adamım! Ben var ya senin aklından geçeni sökerim yerine de saman doldururum.” Aslı git gide öfkeleniyordu.

“Kendine gel Aslı. Sen benimle, kocanla nasıl böyle konuşursun?”

Önüne gelip durdu Aslı. “Sen karına nasıl seni aldatma gibi bir şeyi yakıştırırsın Yiğit?”

Burada müdahale etme gereği duyan Neriman Hanım, “Yok artık! Böyle düşünmüş olamazsın Yiğit.” diye çıkıştı.

Sıkıntıyla nefes bıraktı Yiğit. “Hayır anne öyle bir şey düşünmedim. Sadece benden habersiz başka bir adamla görüşmesi beni çok kızdırdı.”

“Ben doktorum, doktor benim erkek hastalarım, hocalarım ve arkadaşlarım var. O zaman yapmadım da şimdi senin gibi bir kocam varken mi yapacağım?” son cümlede dilini ısırdı Aslı. Senin gibi koca neydi Aslı?

Döverken övmek böyle bir şeydi sanırım. Gözleri ışıldayan Yiğit karısına bakışlarını yollarken Aslı dağılan konuyu geri topaldı. Parmağını Yiğit’in göğsüne bastırdı. “Eğer bir daha beni böyle bir şeyle itham edersen seni boşarım!” Her kelimenin üzerine basa basa söylemişti.

Aslı bunu yapardı da Yiğit buna izin verir miydi? Tabiki vermezdi. Basit bir kıskançlık olayını nerelere getirmişti. Annesi burada olmasaydı yapacağı çok açıktı. Aklından bunlar geçerken ve Aslı böyle atarlıyken bal börek kıvamında görünüyordu adamın gözüne.

İlk önce küçük çıtırtılar duyuldu büyük salonda. Üçü de etrafına bakındı. Küçük çıtırtılar yerini daha büyük bir gürültüye bırakınca üçü de kaşlarını çatıp birbirine baktı. Salonun bahçeye bakan iki büyük balkon camı olanca gürültüyle çatırdamaya başlamıştı. Başlarına kurşun yağıyor veya ev çöküyor gibi hisse kapılmışlardı. İki büyük cam iki saniye içinde dışarı doğru olanca gücüyle patlamıştı. Neriman Hanım kendini yere atmıştı. Ellerini başına siper etmişti. Yiğit tam karşısında duran Aslı’yı salise hızıyla kollarına çekip yere çökmüştü. Kimse ne olduğunu anlamamıştı. Camın çıkardığı gürültü kesilince başlarını kaldırdılar. Birbirlerine bakıyorlardı.

“Anne iyi misin?” diyen Yiğit, bunun silahlı saldırı olduğunu düşünmüştü.

“İyiyim oğlum ne oldu böyle?” derken kalkmak istedi kadın. “Hayır, kalkma!” diye uyarıda bulundu Yiğit. Kadın olduğu yere geri kapaklandı.

Karısına zaten siper olmuştu. “Çocuklar.” diye ayağa fırladı Aslı. Yiğit onu tutmaya fırsat bulamamıştı. Aslı ayağa kalkınca cama baktı. Evin içinde tek bir cam kırığı bile yoktu.

Tam tur döndü etrafında. Her şey yerli yerindeydi. Sadece büyük camlar kırılmıştı ve dışarı, evin dışına doğru. Şimşek ışınlarına maruz kalmış gibi hissetti. Elini başına götürüp alnını ovaladı. ‘Boşanma! Olduğu yerde kırılan çay bardağı! Boşarım! Kırılan vazo! Boşanırım! Devrilen yemek masası! Boşanmak! Tepesinde patlayan lambalar! Ve bu cam!’

“Polisi arayacağım Aslı eğil çabuk!”

“Hayır dur!” diye bağırdı elini havaya kaldırdı.

Aniden durdu Yiğit. Aslı’ya bakıyordu. Elinde telefonla öylece kalmıştı. “Neden?”

“O burada Yiğit!”

“Kim burada?” diyen adam evin içine bakıyordu.

“Kim olacak, ihtiyar.” diye yanıtladı Aslı.

Neriman hanım da yerden kalkmış hızlı atan kalbine elini koyup koltuğa yığıldı. “İhtiyar kim kızım ?”

Karısına delirdin mi sen bakışı atan Yiğit dile dökmüştü bakışlarını. “Aslı saçmalama!”

“Ne zaman seni boşayacağımı söylesem gelip bir şeyleri birbirine katıyor.  Hatırlasana çay bardağını, vazoyu, masayı lambaları! Etrafına baksana evin içinde tek bir cam parçası bile yok.” İki elini açıp salonu  işaret etti. “Seni boşamamı istemiyor. Bu inanılmaz bir şey. Benim babamdan başka ne beklenirdi ki zaten.” dedi odanın içinde göz gezdirdi Aslı. Kocasının ve kayınvalidesinin gözleri yuvalarına dar gelmiş gibiydi. Dilleri tutulmuş öylece kadına bakıyorlardı.

Ellerini beline yerleştirdi Aslı. Yiğit’e parmağını salladı. “Ben sana son sözümü söyledim Yiğit Demirkan. Karahan’la ya ortak olacaksın ve kendini bana affettireceksin yada bu iş biter. Hisseler sende kalsın. Boşanıyoruz!”

Salonun ortasındaki antika mermer sehpa büyük bir gürültüyle ortasından çatırdayarak parçalandığında Aslı sinsice sırttı. Yiğit’in iki adım geriye kaçması, Neriman Hanımın ise ayağa fırlayıp, “Allahü Ekber,” diye bağırmasına kahkaha atacaktı az daha Aslı.

“Ben bir abdest alayım. Aman namaz geçti mi yoksa?” diye odadan kaçarcasına çıkış yapan kadının arkasından baktılar. Kadın giderken halâ söyleniyordu.  “Tövbe estağfurullah. LailaheillAllah…”

Etrafına bakındı Yiğit. Gerçekten de tüm cam kırıkları bahçeye doğruydu. Evde cam parçaları yoktu. Elini ensesine götürdü. Mermer sehpanın iskeleti odanın ortasında duruyordu. Her ne kadar inanmak istemese de görünen köy açıktı. Karısına döndü. “İyi o zaman bir daha o kelimeyi kullanma! Ben seni boşamam Aslı.”

Yiğit’in garip bakışları eşliğinde önünden manken edasıyla geçti. “Aklın varsa dediklerimi yaparsın yoksa ben yaparım bilirsin.” deyip yukarı çocukların yanına çıktı.

Deli karısının bunu yapmasına izin vermezdi elbette ama dediğini de yapacağına kuşkusu yoktu. “iyi ki varsın Rasim baba.”

Aradan iki gün geçmişti. Aslı kocasının ile her karşılaşmada arkasını dönüp gidiyordu. Buna geceleri yatak da dahildi. Arkasını dönüp uyuyor, onu yok sayıyordu.

Hoşuna gidiyor muydu. Asla!

Trip atmak kadının doğasında vardı. Aşkından gebersen bile dünya üzerindeki gözünün gördüğü tek erkek o olsa bile o trip atılacaktı. On numara da başarılıydı. Doğrusu eli öpülecek kadındı ve lakin Yiğit’te ona yakın falan gelmiyordu. Özür dilemek için peşinden de koşmuyordu. Ve onun bu hali Aslı’yı her an çökme kıvamına getiriyordu. Kocasının tutumu Aslı’da ‘acaba hata mı yaptım’ dedirtiyordu. Ardından, ‘ben ne hata yapacağım O yaptı’ diye kendi kendine gaz veriyordu.

Belli ki Yiğit’te en az Aslı kadar kızgındı. Belki fazlası bile vardı. Kadınlar ne kadar anlaşılamaz canlılardı erkekler için. Erkekler  bunun tam tersi oldukça anlaşılır, doğal olduklarını zannederek bu yükü kadının omuzlarına bindirmişti. Şu an için her ikisi de birbirlerinin anlaşılamadığını düşünüyordu.

Çocukları uyutup odadan çıkarken bodoslama daldığı duvar katılığında ama duvardan daha çekici kokan adamın göğsüne dalış yapmıştı. Acıyla eli burnuna gitti. Sıcacık bir şeyler akıyormuş hissi veren keskin acıyla gözlerini kapattı Aslı.

“Ah kırdın burnumu!” dedi acıdan kısılan sesiyle.

“Bakayım.” diyerek Aslı’nın elini burnundan indirdi. İtaat etmemek gibi bir lüksü yoktu. Çünkü burnu cidden acımıştı.

“Kanamıyor merak etme!” dedikten sonra çocukların yanına girdi Yiğit.

Acısını unutan Aslı sinir sisteminin Venüs’e kadar uzandığını hissetti. Eğer çocuklar olmasaydı avazı çıktığı kadar bağırır sonra da kendini Yiğit’i parçalarken bulurdu. Ama sadece dişlerini sıkmakla yetindi. “Geleceksin sen ayağıma! Ben de Aslı Demirkan isem sen bu kadının önüne diz bile çökeceksin!”

Fısıltıyla ettiği diz çökme yemini tamamlayıp odasına gitti. Hain planlar onu bekliyordu.

Recommended Articles

1 Comment

  1. Aslı, Karahan ile Nazlı’nın arasını yapayım derken Yiğit ile arası bozuldu ya. Emeklerine sağlık.

Leave a Reply

Your email address will not be published.

error: Content is protected !!