Dirseğini cam kenarına dayanmıştı. Gözü yolda, tırnağının biri dişleri arasındaydı. Kendine inanamıyordu. Kartal Sipahi Nam-ı Diğer Pençe! Bir kadının peşinden gidecekti! Uçurumun eşiğindeydi de Efruz’un gözlerine tutunacaktı sanki. Kendine engel olamıyordu. Kızın gözleri hayallerinden çıkmıyordu. Bir çift gözden bu derece etkilenmesi belki saçmalıktı belki de değildi. Bilmesi için bir adım atması sonunda ulaşması gerekiyordu. Efruz geleceğe giden yolda bir dal parçası ise;
Tutunacaktı…
Başarabilirdi bu sefer… Hayatını düzgün bir raya oturtabilirdi. Belki evlenirdi. Belki baba bile olabilirdi.
“Hadi hadi.” diye mırıldandı sabırsızca. Gözü yolda önündeki arabayı takip ediyordu. Parmakları direksiyona ritmik şekilde vurup kalkıyordu. Sabırsız biri değildi aslında. Bu tanışma sahnesi olmak zorundaydı. Birgün bunu bilinçli yaptığını anlatacak kadar iyi bir ilişkileri olabilirdi. En azından umut ediyordu.
“Hadi kurşuni.” dedi tekrar kendi kendine. “Hadi…”
“Ve kırımızı ışık.”
Önündeki arabaya vurmak için ayağını frenden çekti. “Umarım kemerin takılıdır. Buradan hastaneye gidersek yandığımın resmî olabilir.” Önündeki araba olduğu yerde silkelendi. Kendisi de öyle. Memnun sırıtmasıyla kemerini çıkardı. Gözleri öndeki araçtaydı. Kızın çıkmasını bekliyordu. Arabayı durdurmak için gözlerini önündeki araçtan aldı.
Başını kaldırdığında Efruz’un kapısının açıldığını gördüğünde yüzündeki sırıtışı sildi. Sert ifadesini takındı. Gerçekçi olması gerekiyordu. Bunun içinde herkesin bildiği Kartal olmalıydı. Çok kolaydı bu onun için. Hiç zorlanmayacağını biliyordu.
Gözlüğünü çıkardı. Efruz’un gri gözlerini gördüğünde yüreğinde kıpırdanan ritme şaşırdı. Kıvılcımlar… Öfkeyle, Karadeniz misali kabaran gri maviler üzerine doğru geliyordu. Kendi kapısını da açıp dışarı çıkarttı geniş bedenini.
Kimin çarptığını ilk bakışta fark etti Efruz, şaşırmıştı ve adamın kim oldugunu hatırlayınca öfke her yerine dağılmıştı. Adamın kara gözleri ile kendi okyanusları birbirlerine dalmış gibiydi. “İyi misiniz?” dedi Kartal kıza yaklaşıp.
“Değilim! Değildim, sizi görünce hepten delirme noktasına geldim.” dedi sert bir ifade ile. Koskoca Antalya’da arabasına çarpacak son adamı karşısında görmek aklı hayalinin ucundan bile geçmezdi.
“Sadece bir kaza, üzgünüm.” dedi Kartal düz bir ifade ile.
“Siz üzülmeyi biliyor musunuz ki? Ne biçim araba kullanıyorsunuz?” Lacivert renkli arabasına döndü Efruz. En sevdiği renk ve modeldi. “Gitti arabam.” dedi, omuzları düşerek içine göçen bagaja baktı içli içli. “Arabam.” dedi adamın zorla seçtiği bir sesle.
Kızın haline içten içe üzülmüştü ama en acilinden bir tanışma olması gerekiyordu çünkü Kartal kendince bir hesap peşindeydi. Karşısına geçip, “Bu gece bir yemek mi yesek?’ demezdi. Kızın da bunu kabul etmeyeceği açıktı. “Benim hatam, izin verin ben hallederim.”
Açık kapıdan onları izleyen Selin kapısını kapatıp yanlarına geldi. “Kartal Bey.” dedi.
Kartal genç kıza çevirdi bakışlarını. Üzgün gibi görünüyordu. Yüzü ifadesizdi.
“Selin Hanım merhaba. Ne kötü bir tesadüf.”
“Merhaba Kartal Bey. Olur böyle şeyler. Efruz’da çok sorun etmez.” deyip arkadaşına baktı Selin. “Değil mi Efruz?”
Efruz arkadaşına döndü hızla. Gözleri kocaman açılmıştı. Kızın dediklerine de inanamıyordu.
“Ederim. Baksana Selin arabam ne hale geldi!”
Kartal kızın üzerinden gözlerini alamıyordu. Gülmek istiyor ama yapmaması gerektiğini de biliyordu. Korna sesleri bir iki duyulmuştu ama kaza olduğunu görenler boşluktan geçip gidiyordu.
“Abartma Efruz, halledilir bir şey.” Selin arkadaşını sakinleştirmeye çalışıyordu ama Efruz’un bozuk olan sinirleri buna engel oluyordu. Kartal’ın kumarhane sahibi olması, abisinin kaybettiği paraların onun cebine gidiyor olması iyice törpülüyordu sinirlerini.
Kartal arabasına doğru yürüdüğünde Efruz’un ağzı kızgınlık ve şaşkınlıkla açık kalmıştı. Ne yani basıp gidecek miydi?
Arabasının içindeki anahtarı alıp kızlara geri döndü Kartal. Kara gözlerini kızın kurşuni gözlerine dikti. “Çok laf ettiniz küçük hanım.” dedi Efruz’un elini elinin içine aldı ve anahtarını kızın avucuna bıraktı. “Arabam sizde kalsın. Bir kaç saate geri dönerim.”
Avucundaki anahtara bakıp kalan Efruz anlamamıştı. Adamın yanından geçerek kendi arabasına ilerlemesini trans halinde izlemişti. Motor sesi beynindeki helezonlara çarpa çarpa idrakını gerçekleştirdi.
“Bu ne yapıyor?” diye sordu Efruz. Selin soru soran arkadaşı kadar şaşkın haliyle dikiliyordu yanında. “Arabayı aldı.”
Arabasının lastiklerinin çıkardığı sesle uzaklaşan aracının ardından iki adım koştu. “Getir araba mı dengesiz!” diye bağırdı var gücüyle.
Efruz’un sesini duymuyordu Kartal ama yan aynadan gördüğü kadına dudakları kıvrılmıştı. “Çantalar.” dedi kendine. Yavaşladı arka koltuğa baktığında iki adet çantanın misafir gibi koltukta oturuyor olduğunu görünce durdurdu aracı.
Geri vitese takıp kızların yakınına kadar gelerek kapıyı açıp çantaları yere bıraktı ve eski hızıyla gaza bastı.
Ağızları bir karış açık kalan kızlar birbirlerine baktılar. Ne delibozuk biriydi ve ne yapmaya çalışmıştı? Selin gülmemek için dudaklarını düz bir çizgi haline getirdi. Göz ucuyla Efruz’a bakıyordu. Kızın kulaklarından görünmez kırmızı dumanlar çıkıyordu ona göre.
“Manyak! Yemin ederim manyak. Kafasında var. Gördün mü arabamı aldı?” Ellerini kıvır kıvır saçlarına geçirip çekiştirdi Efruz. Bastığı yerleri sanki Kartal’ın sureti olarak görerek hırsla tepiyordu. Eğilip çantaları aldı yerden. Kendi giden arabasına baktı. Lacivert MEGAN… Adamın bıraktığı arabaya baktı. Lamborghini Veneno… Sinsice sırıttı.
“Tamir ettirip getirecek sanıyorum.” dedi Selin’e.
“Bence de yoksa neden alsın? Sende basit bir tamponu büyüttün ama. Abine olan öfkeni adamdan neden çıkarıyorsun?”
“Of Selin bazen senin bu çok dürüst hallerin beni yoruyor. Atla…” dedi araba adı altında yer çekimine esir olan şahane varlığa doğru yürüdü. Şahane şeyin içine girdiğinde kendini bambaşka biri gibi hissetti. Güçlü… Ulaşılmaz… Farklı.
Kendi aracından çok çok daha lükstü. Hatta esamesi bile okunmazdı kendi Megan’ı ile bir Veneno’nun. Selin’in ufak çaplı ıslığı da kendiyle aynı fikirde olduğunu ispat ediyordu.
Otomobilin içi buram buram Kartal Sipahi kokuyordu. Baş döndürücü… İçine çektikçe duyuları harekete geçiyordu sanki. Gevşediğini, huzur bulduğunu hissetti.
“Sen de aldın mı parfüm kokusunu?”
“Evet ama beğenmedim. Ben daha hafif kokular tercih ederim erkekte. Bu fazla güçlü, çarpıyor.”
Oysa Efruz çok beğenmişti ama söyleme gereği duymadı. “Uçalım mı bebek?” dedi sırıttığı arkadaşına göz kırptı.
“Uçalım da bizi bu arabanın içinde gören olmasın. Dedikodumuz çıkar emin ol. Bu aradan dünya da üç tane var, Antalya’da kimde peki? Kartal Sipahi’de. Kimin kullandığı aşikar yani.”
“Hiç beni bağlamaz, boşver.” demesiyle gaza bastı Efruz.
🦅
Evine gidememişti. Bu arabayla eve giderse babasına ne diyeceğini de bilmiyordu zaten. Arabasız gitse yalan söylemek zorunda kalacaktı. Yalan söylememek için Selin’de kalmayı seçmişti. Şimdi bir sürü tantana çekemezdi. Saat gece yarısı olmuştu. Başını arkasına devirip temiz havayı içine çekti.
Son on beş dakikadır Kartal’ın arabasına yaslanmış bekliyordu. On dakika önce mesaj atan adamın Kartal olma ihtimali oldukça netti. “Sahilde buluşalım, arabanı al.” Telefon numarasını nasıl bulduğunu bile düşünmedi. Onun gibi adamların her şey elinin altında olurdu.
Cevap vermemiş bir anda ısındığı arabaya atlamış sahile varana kadar da her bulduğu direğe sürtmüş her gördüğü konteynere çarpmıştı. Her çarpışında araba için içi gitmişti ama o kendini küçük dağları ben yarattım havaları atan adama ders vermek istemişti. Açık saçları rüzgarla havalanırken başını gök yüzüne kaldırıp derin soluk aldı. Aylardır içinde olduğu çıkmazdan biraz uzaklaşmıştı bugün akşam üzerinden beri. Arada sinirleniyor ama sonrasında kahkaha atıyordu. Adam otomobilini gördüğünde ki siyah araç ancak yarın netlik kazanırdı kendini göstermekte, yüzünün ne hale geleceğini tahmin ettikçe daha da içi kaynıyordu. Havaya doğru bir kahkaha savurdu.
“Bu gülüş…” dedi yüreğini ağzına getiren ses. Sadece kara bir kıvılcımdı gördüğü. Kara gözlerden kıvılcımlar. Gecenin arasında ışıl ışıl parlıyordu.
“Kesinlikle arabama hiç kibar davranmadığını düşündürdü.”
Siz ve biz kavramını kaldırmıştı Kartal. Efruz’un keyfi çok yerindeydi ve buna takılmadı. “Ah hiç iyi bir şoför değilim ben, çok üzgünüm.” Yalancı üzüntüsü yüzünde eğreti duruyordu. Kartal ona baktıkça eriyor, Efruz karşısında o dudaklarını kıvıra kıvıra konuştukça tüm duvarları Efruz adıyla darbeler alıyordu. Geceye renk katan gülüşüyle kızın karşında durdu. Elindeki anahtarı uzattı. “Ben, senin arabana elimden gelen iyiliği yapmaya çalıştım. Kusura bakma sadece bir kazaydı ve yardım teklif etsem kabul etmeyecektin, bende almak zorunda kaldım.”
Efruz adamın düzgün konuşması ve haklılık payıyla utanmıştı. Evet bir kazadan ibaretti. Evet arabasını almış götürmüştü ve anlaşılan tamir ettirip geri getirmişti, ama o ne yapmıştı? Kartal Sipahi’nin 24,049,470.00 milyon liralık arabasına devasa çizikler atmış arkada bir göçük önde bir kaç göçük ve iki patlak far ile iade etmişti.
Bedenini vermiş olduğu araçtan kaldırdığında gece bile olsa kar kadar beyaz tenin kızarmaya başladığını görmüştü Kartal çünkü tam dibinde duruyordu kızın. Bunu tahmin etmemişti. Kızın arabasını hurdaya çıkaracak olması aklına dahi gelmemişti. Ama onu utandırmakta istememişti, istemiyordu.
Başını yana çeviren Efruz’un utandığı da halinden açıkça belliydi. Elini koyacak yer bulamamıştı. “Şey… Biraz abartmış olabilirim.”
Efruz’un haline içi cız ederken suratındaki katı adam profilini korumaya çalıştı Kartal. “Ne yaptın?”
Sıkıntı içinde debelenmekten vazgeçerek adama ürkek bakışlar yolladı. “Arkada bir göçük, önde bir kaç tane daha. Farların da patladı. Sağ sol yanlarda da çizikler olabilir.” Adam parasını öde! dese hayatta ödeyemezdi. Zaten çıkmaz içindeydiler. Mal varlıkları bile bu arabanın fiyatı kadar ya vardı ya yoktu. Gidenleri hesap bile edemedi.
Kartal’ın yüzünü görmek için başını kaldırdı. Gözlerini bir kaçırsa ikinciye adama tutundu. Nasıl da biçimli bir yüzü vardı. Duruşundaki asillik… sesinin tonundaki girdap…
“Arabamı istemiyorum sizde kalsın. Masrafı bile karşılamaz ama…” Gördüğünde sinir olduğu adama ne diyordu şimdi ve tek suçlusu bir an da kendisi olmuştu.
Kartal, kalbindeki kartal sürüsünün gökyüzüne doğru bağır çağır uçtuğunu hissediyordu. Geceye karışmış gri mavilerin içinde kaybolabilseydi keşke. Bu kadının kendine hissettirdiği duygulara ya yabancıydı ya da üzerinden çok uzun zaman geçtiği için hatırlamıyordu.
Kızın yanına bazen de arkasına saklamaya çalıştığı elini tuttu. İtaat sırası genç kızdaydı. Ruh hali aksine izin vermiyordu. Havaya kaldırıp açtı kızın elini. Efruz ona neden dur diyemiyordu bunu bilmiyor kendine de sormuyordu. Kartal’ın çekim alanı farklıydı. Uysal kedi gibi hissetti kendini. Hiç olmadığı biri gibi… Adamdan ona doğru tonlarca duygu üzerine doğru geliyor gibiydi. Avucuna bırakılan anahtarına bakmadı. Adamın kendi gözlerinde olan gecelerine baktı.
Kartal’ın sessiz fırtınaları andıran bakışlarına esir kaldı bir an. Kartal’ın avuçlarındaydı eli. Elinin altındaki sıcak deriyi hissetmek… Başka hissetti kendini. Bu sıcaklığı tanımıyordu.
Çekildi el. Bakışlar yön değiştirdi. Yanında sessizce geçti Kartal. Arabasına bindiğini açıp kapanan kapı sesinden anladı. Dönemedi bakmak için. Nazlı motor sesi yanından uzaklaşırken gözlerini kapattı ve anahtarını sıktı. “Ahhh.” Kendine mi kızıyordu Kartal’a mı? En çok kendine…
🦅
Tüm gününü odasında çalışarak geçirmiş olması çalıştığına işaret değildi. Dün geceden bu yana aklında Kartal ve ona yaptıklarının saçma vicdan azabını çekiyordu. Saçmaydı çünkü bu da bildiği bir duygu değildi. Kime ne yapmıştı ki vicdan muhasebesine girişsin? Elbette hiç kimseye.
Eve döndüğünde Selin’den yediği fırçayı hak ettiğini bir yanı kabul ederken diğer yanı, ‘oh olsun.’ diyordu. ‘O da benim arabamı alıp gitmeseydi. Başına buyruk hareket etmeseydi. Neymiş efendim; teklif etse kabul etmezmişim, etmem tabii ki. Senin gibi vampirle ne işim olabilir! Her halinle karanlıksın Kartal Sipahi bakışların bile anlamak için yeterli.’
Sesli düşünceleri ona yardımcı oluyor gibi görünse de aslında içindeki, ‘ayıp ettin.’ boşluğunu doldurmuyordu. Dün gece kendi telefonuna gelen mesaj numarasını izledi.
‘Hayır asla özür dilemem.’ dedi kendi kendine. Kollarını masaya bıraktığı gibi başını da üzerine yasladı. “O araba milyonlar Efruz ve Türkiye’de başka kimsede yok!’ Bravo sana arabayı hurdaya çıkardın. Babam duysa şirketi başıma geçirir. Annem duysa ayıplar, abim duysa kalpten gider.” Kendi iç ve dış savaşı bitecek gibi değildi. Yerinde doğruldu. Ellerini masaya yasladı. “Tamam Efruz, sakin ol. O çok zengin biri ona koymaz ki.” Kendine anlattığı şeyin bu olmadığını düşündü. “Mesele koyması değil zaten, senin manyaklığın.”
Az önce özgüvenle kaldırdığı omuzları tekrar düştü. “Ayıp ettim ve ben vicdansız değilim. Affet beni Lamborghini.”
🦅
Dün gece yaşadıklarının her saniyesini tekrar ve tekrar düşünüyordu. Hemde her saniye. Kendini işe veremediği gibi kıza ettiği eziyetinde canını sıkıyor olması yine kendine öfkelenmesine neden oluyordu. Çocuksu ve pişman kurşuni gözler aklına geldikçe bilmediği bir hüznü misafir ediyordu kalbi. Onu üzmüştü. Utandırmıştı. Ve bu canını sıkıyordu.
Arabasını uzun süre göremeyecek gibiydi. Ama araba umrunda da değildi. Sabah gördüğü araca uzun uzun bakmıştı. Gerçekten de hakkını vermişti. Araba kendine yakışmayacak darbelerle dolmuştu. Yine de gülmeden edememişti. “Cesur…” diye mırıldanıp diğer araçlarından birini almalarını söylemişti. O aracını tek başına kullanıyordu, zevkle…
Şimdi ne yapıyor olduğunu düşündükçe çıkamaza sokuyordu duygularını. Her an onu düşünmesi… Sakıncalı gibiydi de hoşta bir tadı vardı. Dimağında bahar rüzgarı esiyordu. Adını anmaya korkuyordu. Adı, bıçak gibi kesiyordu her yerini. Adını ansa onu yanında istiyordu. Ne çabuk kapıldığına anlam veremiyordu. Anlam veremediği bir ayrı şey de aklından hiç ama hiç çıkamayan kurşuni gözlerdi.
Sekreteri içeri girdiğinde hala Efruz’lu hayallerdeydi. Hiç kimseyi çekemeyecek kadar da dibine batmıştı hayallerin. “Kimseyi istemiyorum. Telefon bağlama, arabayı hazırlasınlar çıkacağım.” Sekretere bakmadan bir çırpıda konuşmuştu. Kapının diğer yanındaki kadının onu duyduğundan habersizdi.
Aralık kapıdan bedeniyle birlikte göründü Efruz. “Kartal Bey.” dedi. Tüm cesaretini toplayarak gelmişti Efruz. Yapmıştı bir yanlış ve bir şekilde ‘özür dilemeden’ kendini affettirebileceğini düşünmüştü. Bir gece daha başını yastığa bu azapla koyamazdı. Pek çok çılgınlığa imzasını atmıştı ama bu biraz farklıydı. Daha önce bu şekilde sorumsuz davranmamıştı hiç.
Gözler alabora ederdi ama ses ne yapardı? Tüm ilgisini üzerinde toplayan bu kadının sesi başıbozuk rüyalar gibiydi. Karmakarışık…
Adını söyleyebilseydi keşke… “Girin lütfen.” diyebildi ayağa kalkıp odaya giren kadını geniş ofisin ortasında karşıladı. Çok şaşkındı ama belli etmemek için savaşıyordu. Bu onun için çok zor olmamalıydı. O bir kumarbazdı vakti zamanında. Hislerini gizlemeyi kesinlikle iyi biliyordu, kalbine yenilmeseydi birde.
Elini uzattı kadına. Efruz mahcup haliyle sıktı. “Biraz konuşabilir miyiz?”
“Elbette, ne alırsın?”
Kapıdaki sekreter kız hala bekliyordu ve Efruz’un ‘su’ isteğiyle kapıyı kapatarak çıktı. Kendi koltuğuna geçmek yerine masasının önündeki karşılıklı koltuklara oturdular.
Hiç lafı dolandırmadan adamın gözlerine kilitlendi. “Ben üzgünüm bunu söylemek için geldim. Biraz çocukça davrandım kabul ediyorum.”
“Sorun değil.” dedi minik bir dudak kıvrılmasıyla.
“Hayır, cidden sorun … arabanız oldukça pahalı ve değerli.”
“Gerçekten sorun değil.” dedi Kartal kızın ne kadar zorlandığını gördükçe kendine kızıyordu. Gülüşünü çoktan silmişti. Samimi olduğunu ifade eden ses tonunu kuşanmıştı.
Efruz ise vampir diye nitelendirdiği adamın kibarlığı karşısında utancına utanç ekliyordu. Bunun aynısını Koray’a yapacak olsa Koray onu bir kaşık su da boğardı. Erkekler için arabaları fazlasıyla değerliydi. Değil miydi yoksa?
“Siz öyle arabamı alıp gidince bende öfkeye kapıldım. Üzerine birde mesajınız beni resmen delirtti.”
“Neden, mesaj da sizi kızdıracak ne söylemiş olabilirim?” dedi kızın kurşun gibi bakışlarına tutundu.
Çantasının kulpuyla oynamaktan vazgeçip yanına bıraktı. Adamın gözlerine döndü. “Bakın ben emir almaya alışık biri değilim. Emrivakilerden nefret ederim. Siz bu ikisini de bir güne sıkıştırınca haliyle bende biraz abarttım.”
“Emir… Ben mi verdim o emri? Arabanızı neden aldığımı söyledim dün gece.”
“Öyle gel, al gibi cümleler kurdunuz. Benim de sanırım çatacak birine ihtiyacım vardı olan o güzel makinaya oldu.”
Kartal arkasına yaslandı. Gözleri hala kızın üzerindeydi, bir an çekmiyordu. İncecik bedenin üzerini kapatan uzun elbisesi… Saçları gelişi güzel örülmüş bir omzunda duruyordu. Sekreterin gelip iki bardak soğuk suyu önlerine bırakmalarını izlediler. Kız çıkıp gittiğinde Kartal söze girdi.
“Sanırım vicdan azabı içindesin.”
“Öyle karışık bir yerdeyim. Ben kimseye zarar vermek isteyen biri değilim. Karıncanın bile üzerinden atlarım ama…” Arabanın hali gözünün önüne geldiğinde gözlerini kapatarak başını umutsuzca salladı.
“Karıncadan değerli değildi.” dedi kızdan almadığı gözleri gülümsüyordu. Zindana ışık düşmüş gibiydi gözleri.
“Nasıl?” dedi adamın gözlerine kapıldığını fark edip.
“Karınca, o bir can taşıyor ama arabamın dün gece hiç canı yanmadı. Kendini üzme, ben de kaza yapabilirdim. Size çarptığımda zaten önünde biraz zedelenme olmuştu.”
24,049,470.00 TL’lik arabanın karıncadan değerli olmadığını kendine sorsalar söylerdi de Kartal gibi kan emici birinin bu şekilde düşünmesi ilginç gelmişti ona. “Siz biraz, ben baya bir zedeledim. Faturayı adıma keserseniz vicdanım biraz rahatlayabilir.” Muhtemelen babası çok kızacaktı ama oğlunun kumarda kaybettiği paraları hiç gözü görmüyordu. Bunu göze almıştı Efruz.
Yaslandığı yerden doğruldu Kartal. Kollarını bacaklarına dayadı. “Bunu sen söylemedin ben duymadım. Ama illaki rahat edeceğim derseniz bir akşam yemeğiyle hesabı kapatırız.” dedi eline geçen fırsatı değerlendirmeye çalışarak.
Efruz’un mimiklerini inceledi. Bir an gözlerinden geçen tereddütler ile kendi gözlerinde bir şeyler aradığını görüyordu. “Bu hoş olmaz. Siz de bende buralarda tanınıyoruz, hakkımızda saçma sapan şeyler çıkabilir.”
Kartal’ın gözleri kısıldı. “Anladım, özür dilerim sanırım erkek arkadaşının kulağına gitmesinden korkuyorsun. Tabii haklısınız.” Kartal Koray’ın erkek arkadaşı olmadığını biliyordu ama başkası var mı hiç düşünememişti ve şimdi o ihtimalin varlığından korkmuştu.
Boş bulunup kaşlarını çattı Efruz. “Erkek arkadaşım mı?”
“Evet, Koray dı değil mi?” dedi ağzından laf almak için.
Kıbrıs’ta karşılaştıkları akşamdan bahsediyordu ama Efruz’un hiç hoşuna gitmemişti bu. Koray gibi biriyle anılmak, midesi kasıldı. “Kartal Bey yemek teklifi için teşekkür eder…”
“Efruz.”
Vazgeçeceği korkusuyla bir an da ağzından çıkmıştı ama dilini saran büyünün etkisine bu kadar çabuk gireceğini tahmin etmemişti. Adını ilk defa Kartal’dan duyduğunu anımsadı. Efruze değil, Efruz… Tabii ya üçüncü karşılamaları ve ilk defa adını kullanıyordu. O katı ses tonundan adını iç eritecek kadar sıcak bulmasıyla afalladı. “Evet.”
Diline gelen tüm sözcükleri sildi. Israrcı olmak onun gibi ruhu özgür bir kadına yapılacak en büyük hata idi. “Nasıl isterseniz öyle olsun ısrar etmeyeceğim. Bu konu kapandı. Alacak verecek yok.”
Yaman çelişki bu olsa gerekti. Ne diyeceğini bilemedi. Az önce reddedecekken daha kolaydı cümleler. “Teşekkür ederim.” Ayağa kalktığında Kartal’da içinde kırılan umutla ona eşlik etti. “Bende çıkıyorum, eşlik edeyim.”
“Olur tabii.” dedi hafif bir tebessümle.
Adamın ceketini alışını üzerine giyişini her zaman yaptığı normal davranışı gibi izledi. Yüzüne hücum eden kan ile ısındığını hissedince gözlerini kaçırdı. Evet, Kartal’dan ona gelen, onu içine çeken bir şeyler vardı. Hissediyordu ama saçma da buluyordu. Kapıyı açan adamın önünden geçtiğinde onun göz hapsinde olması daha feci halde yoğunlaşan duygulara neden olmuştu.
Birlikte asansöre bindiklerinde Kartal her anı değerlendirme çabasıyla normal bir konu açtı. “Babanız nasıl? Abiniz?”
Ne deseydi ki. Senin kumarhanenen de paralarımızı batırıyorlar mı? Belki de diyebilirdi. “Sayenizde çok iyiler, keyifleri yerinde.”
“Nasıl?” diye sordu adam kaşları hafif havada.
“Abim sürekli kumarhanenizde kaybediyor, babam da ona destek oluyor.” Sinirle kaldırdı başını. Bu konunun açılması hiç iyi olmamıştı. Az önce kibarca sohbet etmişlerdi. Ama şimdi yine aklına gelmişti gerçekler. Bu adamın kumarhanesi vardı.
“Kimseyi zorlamıyoruz. Bize gelmese başka bir yere giderdi öyle değil mi?”
“Orası öyle ama size gelmiş o yüzden çuvaldız siz oluyorsunuz. Ne anlıyorsunuz bu işten?” derken bedenini Kartal’a çevirdi. Kartal başını iki yana salladı.
“Benim ilgim yok kumarhane ile. O yüzden bu sorunuza cevap veremeyeceğim.”
“Nasıl yok? Siz oranın ortağı değil misiniz?”
“Evet, öyleyim.”
“İlgim yok ne oluyor peki? Bu krallık nasıl dönüyor?”
Kara gözlerini kıza dikti. Ona anlatamayacağı şeyler fazlasıyla çoktu. “Ben çalışıyorum. Kazanıyorum.”
Adama bakarken fark ettiği şeyle ikinci kez hata ettiğini anladı. O hesap soruyordu ve adam tüm kibarlığıyla hesap veriyordu. Bir de bu adama ulaşılmaz derledi. Sert derlerdi. Ters derlerdi. Kaba saba biri olarak bilinirdi. Yanlış mıydı her şey?
Boğazını temizleyip önüne döndü. “Bana neden açıklama yapıyorsunuz? Sizin için söylenenler…”
Seni önemsiyorum o yüzden açıklama yapıyorum, diyemedi. Bunun için çok ama çok erkendi. Dudağı kıvrılan adam kaşlarını da kaldırdı. “Benim için ne söylüyorlar?”
“Çekilmez adam, sert, sohbet etmez sevmez. Ters, kaba tek bildiği para…” Kurşuni gözlerini adama çevirdi. Fazla mı cesurdu?
Dudaklarını büktü ve başını salladı Kartal.” “Oldukça ilginçmişim, siz de mi bu şekilde düşünüyorsunuz?”
“Açıkcası şu an aksini düşünüyorum. Pek bilemedim.”
Kızın gözlerinin içine baktı. Gülüşü büyüyordu ve bunu Efruz an be an görüyordu. Dudaklarını oynatan adamın sesinden keyifle dökülen sözle önüne döndü.
“Buna çok sevindim şimdi.”