Adamın etkisinden kurtulması gerekiyordu. Biraz yukarısı nefesiydi ve buna hazır değildi. Ama anlamıştı, Yiğit kendini fazlasıyla zorlayacaktı. Onunla aynı evde yaşamaya başlayınca bu yakınlaşmalar artacak ve sonunda bir yerde kopacaktı. Kopacak noktanın kendi istediği yer olmasına dikkat edecekti, tabii adamın ateşiyle birlikte tutuşmaz ise…

Ellerini Yiğit’in göğsüne dayayıp kendinden biraz uzaklaştırdı. Gözlerinin ton değiştirdiği adamın bakışları çoktan tutuşmuş gibiydi. “Bilerek yaptın, anne diyebilirdin bende bu kadar sinirlenmezdim.”

Yiğit kızı bırakıp koltuğuna oturdu. “Sanırım, evet.” dedi.

“İyi. Ağzının payını da aldın mı, bari?” eliyle saçlarını düzeltip kayıtsız görünmeye çalıştı.

“Aldım aldım da gerek yoktu.” Ayakta ve yanında duran kızı tepeden tırnağa gözleriyle yercesine baktı.

“Bakma öyle!” Yiğit’in yanından ayrılıp masanın önündeki koltuğa ilerlerken gülümsemesine izin verdi. Ama oturacağı anda yüzünden sildi Aslı.

Sonrasında gelen avukat eşliğinde atılan imzalar ve başlatılan nikah işlemleriyle geleceklerini bir sonuca bağlamak için en büyük adımları atmışlardı. Bir saatten fazla süren işlemlerin ardından montunu üzerine giydi Aslı. “Gidiyorum. İnzivan başladı canım.”

“Başlama yine Aslı. Seni duyanda evimde haremim var zannedecek.” deyip Aslı’nın yanına geldi. “Hadi seni eve bırakayım ya da istersen birlikte bir şeyler yapabiliriz.”

“Kızlara sözüm var. Birlikte eğlenmeye gideceğiz. Yarın gece de nöbetim var. Gördüğün gibi çok müsait değilim.”

Nasıl olsa evleneceklerdi. Birlikte yaşayamaya başladıklarında her müsait vaktini zevkle dolduracaktı Yiğit. “Peki,” dedi. “Şimdilik peki.”

Her zaman gittikleri mekanda Fırat ve Murat ile birlikte biraz kafa dağıtmak için bir araya gelmişlerdi. Murat’ın Azra sevdası kafasına vurmuştu. Hastaydı kadına. Ama tek bir yaklaşım göremiyordu. Gerçi pek peşinde gezdiği de söylenemezdi. Ama bu gördüğünde deli gibi etkilenmediğini göstermiyordu.

“Hiç anlaşılmıyor. Konuşmaları çok sert ve kararlı. Kestirip atıyor. Kendinden zerre taviz vermiyor.” dedi Yiğit.

“Tanımadığın bir Aslı. Ne bekliyorsun ki? Onunla yeni tanışıyorsun. Bence daha fazla vakit geçirmelisin onunla. Bir kırılma noktası olacaktır. Onu etkilemenin bir yolu muhakkak vardır.” dedi Fırat.

Yiğit başını sağa sola salladı. Dün odasında kızın çenesindeki dikkat parçalayan gamzesine çekilişini hatırladı. Kendisi dağılmıştı ama Aslı da en küçük bir etki görememişti. “Fazla inatçı ya da benden etkilenmiyor.”

Murat çenesini sıvazladı. “O bir kadın ve bir kadının kalbine girmek o kadar zor olmasa gerek. Sen onu seviyorsun bir de bunu hesap et. Aklını çelmek senin işin.” dedi.

“O beni sevmiyor ama sorun bu!” diye isyan etti Yiğit. “Olabilir. Ama başkasını da sevmiyor kalbi boş demek. Bu da sana önü açık yol.” diyen Fırat’a eğreti bir gülüş sundu Yiğit. “Kalbi boş! Aslı’nın hem de. Ona karşı ne hissediyorsam o bunların hiç birini haketmiyor. Kolunda gezdirdiği adamları teker teker öldürmek istiyorum.” dedi dişlerinin arasından.

Fırat, “Başka birini seviyor olsa seninle evlenmeyi asla kabul etmezdi. Kendin söylüyorsun; o da evlenmek hatta seninle mutlu olmak istiyor. Yani en azından aldatılmak istememesi bunu gösteriyor. Belki iki yıl değil de elli yıl evli kalacaksınız. Bu zamanı uzatmakta senin elinde kız bunu da hesap ediyor dikkatli düşünürsen.” dedi.

Arkadaşları ne derse desin kalbi ikna olmuyordu. Aslı değişik bir kadındı. Ele avuca sığmaz, engel olunamaz… bir çiçek ya da mücevher ile kandırılacak, sevgisi kazanılacak biri değildi. Yiğit ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Aklı her saniye daha çok karışıyor ve olumsuzluğa itiyordu onu.

“İyi geceler beyler.” Beyler başlarını kaldırdıklarında karşılarında tanıdık bir sima gördüler. Yiğit cevap vermeden önüne tekrar döndü. Aslı’nın yanından ayırmadığı erkek arkadaşıydı. Medya da uzatmalı sevgilisi olarak çok kez yazılmıştı.

“Sana da Sinan, oturmaz mısın?” dedi Fırat. Yiğit alttan arkadaşına bir bakış attı. Öfkesini Fırat’a göstermişti ama Fırat umursamadı.

Sinan çekici yüz hatlarıyla yüzüne yakışan tebessümüyle Fırat’ın yanına oturdu. “Arkadaşları bekliyordum sizi gördüm. Merhaba demek ve kutlamak istedim.” Sözlerini Yiğit’e bakarak bitirdiğinde Yiğit gözlerini kısarak Sinan’a baktı.

“Çok sevindim Yiğit. Aslı ile evleniyormuşsunuz.” Sinan’ın sözleri üç adamda da şaşkınlık yaratmıştı. Sinan, Aslı’nın eski sevgilisiydi. Belki hala sevgilisiydi. Kimse aralarında ne olduğunu bilmiyordu. Yiğit öfkeyle dişlerini sıktı. “Senin için acı olmalı,” dedi hemen ardından çarpık öfkeli gülüşüyle.

Sinan rahat hareketlerle dirseklerini bacakları üzerine bastırıp öne eğildi. “Aksine çok mutlu oldum. Aslı benim çok iyi arkadaşım. Gözü senden başkasını görseydi aramızda bir şey olur muydu? Sanmıyorum. Ben daha sakin kadınlardan hoşlanıyorum.”

Eğildiği küçük masanın üzerinden ağır ağır doğruldu Yiğit. Çok iyi arkadaşım, gözü senden başkasını görseydi, cümlelerle aklı açılmaya başlamıştı. “Arkadaş?” diye sordu.

Sinan gülümsedi. “Sen bile inandıysan kimse arkadaş olduğumuza inanmaz tabii. Aslı ile uzun yıllardır arkadaşız. Lisedeyken kızlarla aramı yapardı. O zaman bile sana hastaydı.”

Yiğit’in büyüyen gözlerin şaşkınlık ifadesi Sinan’ın aklına balyoz darbesi yaptı. Yiğit’in bunlardan haberi yoktu! Aslı öğrendiği zaman kafasında bardak kıracaktı Sinan’ın.

“Yani beğenirdi seni. Yakışıklı birisin ve ailesinden biri.” Ayağa kalktı. “Arkadaşlar gelmiş mi bakayım ben. Görüşürüz tekrar.” Panikle uzaklaşan Sinan hata yaptığını geç fark etmişti.

Gözleri sonuna kadar açık ve put gibi kalan Yiğit, Sinan’ın arkasından baktığı gözlerini Murat’ın sesiyle çekmek zorunda kaldı. “Neden evlenme olayını bu kadar kolay kabul ettiği belli oldu. Kızımızın gönlü de sendeymiş.”

“Öyle gibi değil mi?” diye geveledi Yiğit. Şaşkınlıktan hala aklını toplayamamıştı. Fırat, “Eh artık ne yapacağını da biliyorsundur,” dedi gülümseyerek. Keyfî yerine gelen Yiğit yakışıklı suratına çarpıcı gülüşünü yerleştirdi.

Gözü ondan başkasını görmeyen kadın için neler yapılmazdı ki? Yiğit bir centilmendi. Kendini affettirmesi gereken sözleri vardı. Ve gözleriyle birlikte gönlünün de başkasını görmemesi gereken bir kadın vardı Aslı dan başkası değildi. “Bilmez miyim?”

Ertesi akşamı zor eden Yiğit, önce en güzelinden bir yüzük almıştı. Yüzük çiçeksiz olmaz deyip büyük bir buket kırmızı gülü de alıp aracın arka koltuğuna bırakmıştı. Hastanenin karşısındaki caddeye park etmişti arabayı. Dışarı çıkarak temiz hava almış araca yaslanıp Aslı’yı beklemeye başlamıştı.

Dün geceden bu yana içinde sevinç çığlıkları yükseliyordu. Engel olamıyordu. Aslı’yı uzaktan sevmek ile yakından sevmek üzerine bir de beğeniliyor olmak gururunu okşamış, aşkını da harlamıştı.

“Geleceğini haber vermemiştin.” Dalıp gittiği yerden yanına ne zaman geldiğini anlamadığı Aslı’nın sesiyle ve hemen ardından yeşil gözleriyle geri dönmüştü.

“Sürpriz olsun istedim.” Tek elini kızın yanağına uzatıp okşadı ama Aslı hiç bir tepki vermedi. Yiğit’in bu sevimli halinin nedenini biliyordu. Aklı dün geceki telefon görüşmesine gitti.

Yaşlı bir hastasını kontrolden çıkmıştı Aslı. Odaya gidip biraz uyuyabilirdi belki. Bu gece için işi kalmamıştı. Cebinde titreyen telefonla şaşırmıştı. Saat gece yarısını vurmuştu. Sinan’ın aradığını görünce gülümseyerek açtı.

“Nöbetteyim,” dedi neredesin diye soracak sandığı arkadaşına.

“Aslı…” dedi sıkıntı ses. Aslı durdu. “Ne oldu?”

“Ben bir hata yaptım. Yiğit burada, biraz laflamak için yanlarına uğradım.”

“Ve…” dedi Aslı omzunu duvara verip.

“Ve ağzından bir kaç şey kaçırmış olabilirim. Amacım tebrik etmekti ama bana çok kötü bakıyordu, senin sevgilin olduğumu düşünüyordu. Bende onu rahatlatmak için Aslı seni önceden bu yana çok beğenirdi biz sadece arkadaşız dedim. Çok şaşırdı. Aranızda ne var bilmiyorum ama adamın gözlerindeki şaşkınlık bana farklı şeyler olduğunu anlattı.”

Omuzları çöken Aslı gözlerini kapatıp açtı. “Sorun değil Sinan. Ben hallederim,” deyip kapatmıştı. Anlaşılan o ki Yiğit kendini beğenen bu kadına daha çabuk yaklaşmak için eline geçen kozu kullanacaktı. Aslı ona izin verirse…

“Keşke haber verseydin, arkadaşlarıma sözüm var.” Aslı eline koz geçmiş ve karşısında mutlu mesut sırıtan adama zerre kadar güvenmiyordu. Onun o sevimli suratını dağıtmak istedi bir an.

Yiğit’in içindeki mutlu adam bir kaç saniye içinde solmaya başlamıştı. Aslı ona açık açık ‘Niye geldin’ ki diye surat yapıyordu, sanki. “İptal edersin birlikte zaman geçiririz,” diyerek şansını tekrardan denedi Yiğit.

Aslı kayıtsız kalarak memnun olmadığını ifade etmeye çalıştı. Yüzündeki sert ifadeden Yiğit’te bunu anlayabiliyordu ve iyice pişman olmuştu geldiğine. Dün gece sevgilisi sandığı adamın açık sözleriyle gaza gelmişti. Cebinde yüzük ve arabada ki kırmızı gülleri aldığı için kendine küfretti. Aslı buydu işte. İstediğinde istediği kişiliğe bürünen bir kadın.

“Üzgünüm ama iptal edemem. Yarın senin yanına uğrarım yapacağımız düğünün planlarını konuşuruz.”

Hastaneye gelirken kalbinde olan mutlu adam bir anda öfkeli bir boğaya dönüşmüştü. Daha fazla hata yapma lüksü yoktu ve derin nefes alıp başını yana çevirerek sıkıntılı nefesini dışarı saldı. Aslı adamın bozulan ifadesine üzülmüştü. Ama onunda hata yapma hakkı yoktu. Yiğit öyle kolay alamazdı kendini.

“Görüşürüz Aslı.” Arabasının kapısını açıp binen adama gözlerinin altından baktı. Camlar filmli olsa da arka koltukta duran siyahımsı buketi gördü. Yiğit’e dönen bakışları adamın kendine değil de yola odaklanan sert çehresiyle gaza sonuna kadar basıp uzaklaşmasını izledi. Omuzları düştü. “Gitti güller.” Sıkıntıyla ofladı. “Lan bu günü mu buldun? Onlar benim ilk çiçeklerimdi. Of of.”

Sinan arkadaşız demişti ve Yiğit inanmıştı. Kendince haklı olabilirdi ama Aslı bunun tam tersini düşünüyordu. Başkalarından duyduğu sözlerle değil yaşayarak, hissederek kendine gelsin ve güven versin istiyordu. Yiğit kendini sevecekse eğer bunu birinden duyduğu sözlerle değil Aslı da gördüğü güzelliklerle öğrenmesini… Kalbine, birden değil ince ince dokunmasını… Aslı, Yiğit’e ne kadar güvenmiyorsa Yiğit’te Aslı ya o derece güvenmiyordu.

Ne Yiğit uyumuştu o gece ne de Aslı. Biri alamadığı bir gül buketine, diğeri veremediği yüzüğü üzerine bir de istenmeyen adam gibi davranılmasına içerlenmişti. Holdingde bütün gün odasından çıkmayan Yiğit bir kaç kez de sekreterini haşlamıştı. Gaza gelmişti ve Sinan dan duyduklarıyla balıklama atlamış, toy bir delikanlı gibi davranmıştı. Aslı gibi bir kadına bunların ise yaramayacağını bilmeliydi. Vasiyet birden kendi üzerine dönmüştü.

Elindeki kalemi odanın kapısına doğru fırlattı. “Kimi kandırıyorum ki vasiyet bu işin oluru. Sanki Aslı için değil de benim için yazılmış.” Kendi kendine söylendi.

Hastaneden çıkar çıkmaz holdinge gelmişti. Dün gece uyumamıştı ve bunun iki sorumlusundan biri Yiğit diğeri de Sinan dı. Az sonra göreceği adamın ruh halini merak ediyordu. Dün fazlasıyla öfkeliydi. Umuyordu ki sakin Yiğit geri dönmüştü. Sekreterin yanına geldiğinde gördüğü manzara gözlerini yaşarttı. Geçen sefer geldiğinde sekreter yoktu ama daha sonrasında odaya girdiğinde afet bir kadın olduğu gerçeği yüzüne çarpmıştı. Hastalıklı bir ruh hali olmadığından her sekreterin patronunun kucağına oturmuyor olduğunu biliyordu.

Bu kıskanmasına engel değildi tabii ki. O gün bir şey dememişti. En ufak bir sözünü etmemişti. Ama bugün o günkü sekreterin yerinde dedesinin emektar asistanı otuyordu. Emeklilik yaşı yaklaşan kadının dinç haline gıpta ediyordu Aslı. “Hoş geldin Aslı,” diyen Nezaket hanım aralarındaki samimiyete güvenerek konuşmuştu.

“Hoş buldum ablacım. Yiğit içeride mi?”

“Evet tatlım. Haber vermemi ister misin?”

Dün yaşanmamış olsa istemezdi ama bugün odaya girmeden bir ölçüm yapabilirdi. “Yanında biri mi var?”

“Evet, Murat bey var.”

“Haber ver o zaman, çalışmayı bölmeyeyim.”

Nezaket hanım Yiğit’in odasını arayıp Aslı’nın geldiğini söylemiş ve ‘peki efendim’ deyip kapatmıştı. “Bir kaç dakika beklemeni istedi.” Aslı’nın tek kaşı itina ile havaya kalktı. “Öyle mi?”

Nezaket hanım Aslı’ya sevimli sevimli gözlerini kırptı. “Vazgeçtim! En iyisi gireyim ama sen sakın peşimden gelip ‘durduramadım Yiğit bey’ falan deme abla.” Nezaket hanım kahkaha attı. “Ben bir çay alayım canım. Seni görmedim.” Kendi kendine gülerek çay almaya giden kadına gülümseyip elini kapı koluna attığı gibi odaya hızla girdi.

Elleri cebinde, cam duvar önünde manzarayı izleyen adama ters baktı. Murat masanın önünde oturduğu koltuktan gülümseyerek ayağa kalktı. Dün ayrıldığında öfkeli olan Yiğit’in bakışlarında hiç bir değişiklik yoktu.

“Neden şaşırmıyorum Aslı? İki dakika dışarıda beklemezsin değil mi?” diye çıkıştı Yiğit.

“Beni boş yere beklettiğini bilmiyor olsam neyse…” dedi Aslı. Murat ellerini havaya kaldırdı. “Size kolay gelsin. Canımı kurtarayım.” İkisi de Murat kapıdan çıkana kadar tek kelime etmedi. Kapı kapanınca çantasını sertçe tekli koltuğun üzerine bıraktı Aslı. Tartışmak istemediğini belli eden Yiğit tekrar manzaraya karşı dönmüştü.

“Bu tavırlarına anlam veremiyorum. Sen benden ne istiyorsun?” Aslı da Yiğit gibi manzaraya karşı durdu. Kollarını göğsünde bağladı. Sorduğu çok açık ve yanıtı kolay bir soruydu ama Yiğit’in neden bir anda kendine bu şekilde baktığına anlam veremedi.

“Ne bekliyorsunuz küçük hanım? Ayağınıza kadar geliyorum ama siz arkadaşlarınızı tercih ediyorsunuz. Bana,” dedi işaret parmağını kendi göğsüne bastırıp, “Evleneceğin adama, müstakbel kocana.”

Aslı bir kaç kez gözlerini kırpıştırdı. Yiğit’e o şekilde davranma sebebi farklıydı belki ama kırıcı bir durum olduğunu da kabul ediyordu. Kendine yapılsaydı Yiğit’in kafasını taşlara sürte sürte özür diletirdi. Fakat bu kendi özür dileyeceği anlamına gelmiyordu.

“Kâğıt üzerinde bir evliliğimiz olacağını unutuyorsun.” Aslı’nın yüzüne bir kaç saniye baktı ve sonra başını çevirdi. “Sen de bir çocuğumuz olacağını unutuyorsun. Birbirimizden kaçarak nereye varacağız?”

“Acelemiz yok, buluruz bir yolunu. Ayrıca kaçmadım.”

“Kaçtın ve bence çok şey kaçırdın.” Aslı’nın kaşları havalandı. “Ne kaçırmış olabilirim?”

Yiğit bedenini Aslı’ya çevirdi ve kızın üzerine doğru yürüdü. Aslı hiç kıpırdamadı. Dibinde duran adama başını kaldırdı. “Dün seni almaya gelmiştim ve güzel bir organizasyon yapmıştım. Kâğıt üzerinde ve ya değil. Her kadın evlenme teklifi almak ister,” dedi kızın solan göz bebeklerine bakarak. “Değil mi?”
Aslı gözlerini çekerek etrafta gezdirdi. Kendine küfürler etti içinden. En çok Sinan’a. “Canım ne olacak yine edersin, elbette her kadın ister. Sadece kötü bir gündü.” Kendini savunma işine soyunmuştu kaçırdığı fırsata içi yanmıştı ve yenisini istemesi içinden gelen bir dürtüydü.

“Gerek kalmadı. Zaten evleneceğiz.” Aslı’nın elinden tutup kendi koltuğuna oturttu. Kaçan fırsat büyüktü evet ama Aslı yenilmezdi. Er ya da geç alacaktı o teklifi. Yiğit kendi masasına dayandı. “Büyük bir düğün olacak. Senin adına ve benim adıma yakışır bir düğün. Ne istiyorsan ben varım. Sana güveniyorum…”

Yiğit aklındaki düğün planını ona anlatırken Aslı arkasına yaslanmış Yiğit’in çekici yüzünü izledi. Bir saate yakın ne nerede nasıl olacak konuşmasının ardından ortak kararlar vererek bir şirketle konuşup isteklerini söyleyecekler ve ufak tefek isleri de kendileri halledecekti. Kaçırdığı teklife içi yanmıştı. Ömrü boyunca da yanacak gibiydi. Ama etkisinden çabuk çıkmıştı.

“Masasının çekmecesinden çıkardığı anahtarları yine masaya Aslı’nın önüne bıraktı. “Ayşe ve Hasan’ın yeni evinin anahtarları. En kısa zamanda taşınırlarsa çok sevinirim.”
İyi birer ebeveyn olmayabilirlerdi ama Yiğit’in sürekli anne ve baban yerine kullandığı isimleri sinirleri bozuyordu. Sonuçta anne ve babasıydı. “Annem ve babam,” dedi sert bakıp. “Sürekli isimlerini kullanıyorsun. Annen ve baban demek çok mu zor yoksa özel bir sebebi mi var?”

Yiğit bakışlarını Aslı dan çekti. Çıkmak için ceketini giymeye başladı. Gözlerine bakmak istemiyordu kızın. “Özel bir sebebi var?” dedi.

Aslı anahtarı alıp çantasına attı ve Yiğit’e döndü. “Öyle mi? Bende bilmek istiyorum.”

“Bir gün Aslı. Bir gün söyleyeceğim.”

“Sen benden bir şey saklıyorsun.” Altıncı hislerine sonsuz güvenen Aslı Yiğit’in kendinden kaçırdığı gözlerini fark etmişti.

“Ben saklamıyorum.”

Adamın kendine dikkatle bakan gözlerine uzun uzun baktı ve başını iki yana salladı. Ne saklayabilirdi ki? “Umarım öyledir,” demeyi de ihmal etmedi.

“Öyle değilse ne yapmayı planlıyorsun?” Ayakta ve yanında duran kızı tepeden tırnağa inceledi. Top modelleri kıskandıracak kadar ince vücudu vardı. Kadınsı kıvrımları hayal gücününün sınırlarını zorluyordu. Aklındakileri sildi hemen. Suratına takındığı gülüş sadece bir kaçış ve aslında kaçarken ardına bakıştı.

“Bu soruyu sordun ya artık beni tanımaya başladığını fark ettim. Her neyse Yiğit, benim adım Aslı kod adım yaparım bilirsin. Ben şimdi evime gidiyorum. Sen de evine! Artık gece hayatına bir son vermelisin.”

“Bak sen…” dedi Yiğit sahte bir alayla kaşları havalandı.

“Bakıyorum.” İşaret parmağını adamın göğsüne vurdu. “Yanında dişi sinek görürsem Yiğit.”

Adamın tek kaşı havalandı. “Görürsen?” Aslı dudağının kenarını havaya kaldırdı. “Bana verecek hiç bir şeyin kalmaz!” deyip gözlerini Yiğit bedeninin aşağısına çevirdi. “Bir gece bir bakmışsın,” deyip elini makas yapıp birleştirdi. Yiğit’in gözleri büyüdü. Aslı gülümsedi. Adamın yakasına ellerini bıraktı. “Neşter tuttu ellerim. Nasıl becerikli bir bilsen.”

Yiğit başını arkasına attı. Nefes alıp indirdi. Fazla mı cesurdu? Yiğit’te yeni yetme değildi, Aslı da bunu bilmeliydi. Yakasındaki elleri çevik hareketlerle tutup kızı iki adım arkasındaki koltuğa kendi bedeniyle birlikte oturur vaziyete getirdi. Aslı hiç ürkmeden adamın gözlerine bakıyordu. Biraz da izin vermiş olabilirdi. Yiğit dizini kırıp koltuğa dayadı. Aslı ya doğru eğildi. “Yapamazsın!” dedi.

Aslı çenesini kaldırdı. “Öyle bir yaparım ki, aklın durur.” Yiğit bedenini Aslı’ya bastırdı. Dişlerini sıkarak kadının yüzünü zevkle izledi. Bu cesur halleri onu olduğundan daha fazla arzulaması sebep oluyordu. “Ah tatlım ona o dediğini yaparsan neler kaybedeceğine dair hiç bir fikrin yok. Sonra sana nasıl hissettireceğim bir kadın olduğunu?”

Kayıtsız kalmak! ‘Anasını sat Aslı. Yak ne varsa al bu adamı.’ diyen iç sesine kanmak istiyordu. Aslı’nın bir farkı iki iç sesi olmasıydı. Diğeri kollarını göğsünde bağladı. ‘Kalk lan oradan!’ diye çemkirdi. En kritik anlarda çıka gelen ikinci iç sesine baş üstüne selamı verdi. “Yapma ya. O kadar iyisin yani?”

Yiğit dişlerini daha sert bastırdı. Kıskançlık! Başka erkekler! Kıyas! Gel de delirme. “Başlangıç olarak say.” Aslı’nın açık boynuna hızla sokuldu. Omuz hizasında ilk bulduğu yere dudaklarını tüm gücüyle bastırıp arzuyla ve en yavaş şekilde dudaklarını oynattı. Aslı içinden gelen dürtüyle bedenini havalandırdı. Adama tamamen yaslanan ten ateşler içinde yanıyordu. İsyankar hücreleri şaha kalkmıştı. Dokunmasıyla aşkı da alev alev tutuşmuştu.
Zevkin acıyla karışması birden inlemesine neden olmuştu. Yiğit dudaklarını çekmeden Aslı’ya bir iz bırakmıştı. Zorla açtığı gözleriyle karşısında haince sırıtan adamı görmesiyle gözlerini kıstı. “Bu mu?” dedi.

Yiğit kaşlarını kaldırıp, “Cık.” dedi. “Daha mükemmel fikirlerimi daha sonraya saklıyorum. Nasıl olsa o güzel koynuna gireceğim. Karım olacaksın ve inan bana benim için delireceksin.”

Adamın altında kahkaha attı. “Benim koynuma girmek öyle kolay değil Yiğit Demirkan. Önce koynuma giden yolda çivili yollardan geçeceksin sonra bakacağız.” dedi sızlamaya başlayan boynunu fark ederek.

“Sen döşe, ben seve seve geçerim.” Kadının, görebildiği vücudunu süzdü. “Senin gibi bir kadına sahip olacağım, çivili yolu kim takar.” Usulca doğruldu ve Aslı’yı beraberinde kaldırdı. Aslı montunu boynuna çekti. Her ne varsa kimseye malzeme olmak istemiyordu. Yiğit’e hiç! Kendine sırıtarak bakan adama her zamanki gülüşüyle son kez bakıp bir şey demeden odadan çıktı.

Recommended Articles

3 Comments

  1. Yiğit biraz umutlanmıştı ama Aslı umutlarını yıktı. Aslı kaçırdığı evlilik teklifine yansın dursun. Aslı, Yiğit’in yıktığı umutlarına saysın giden evlilik teklifini. Emeklerine sağlık.

  2. 😂😂😂😂😂😂

  3. İkisi de birbirinden inatçı, ikisi de birbirinden aşık 😂

Leave a Reply

Your email address will not be published.

error: Content is protected !!