Günümüz…
Onun için dünyanın en güzel kadını, önünde durduğu kapının ardındaydı. Yiğit kısa bir süredir Aslı’nın kapısının önünde bir sağa bir sola dönüp duruyordu. Sabah olmak üzereydi ama Yiğit’in gözüne uyku girmemişti. Aslı için deli olduğunu kıza söyleyemiyor olması onu hem heyecanlandırıyor hemde öfkelendiriyordu. İki ayrı duygunun arasında bocalıyor ne yapacağına karar veremiyordu.
Dünya üzerinde, evlendiği ilk gece ayrı yatan kaç çift vardı? Yiğit’e göre bir kendileri vardı. Derin bir nefes alıp verdi ve kapı kokuna asıldı. Tecrübeli hırsız sessizliğinde kapı kolunu indirdi. Karanlığın hakim olduğu odayı boğazın ışıkları aydınlatıyordu. Kapıyı aralık bırakarak içeriye süzüldü. Pencereye karşı yan yatmış Aslı’nın saçları yastığına dökülmüştü. Uyansa ve ‘senin burada ne işin var?’ diye sorsa kadına verecek cevabı yoktu.
Ama kendini onu görmekten alıkoyamamıştı. Yatağın yanına ulaşıp diz çöktü. Yüzünü göremiyordu ama kadının sıcaklığını hissedebiliyordu. İnce bedeninde gözlerini gezdirdi ve sessizce iç çekti. Üzerinde desenlerini seçemediği uzun kollu pijamaları vardı. Dudakları yukarı kıvrıldı. İçinden, “bir gecelik evli ve desenli pijama giymiş. Oysa hayalim başkaydı,” diye geçirdi.
Belindeki örtüyü omuzlarına kadar narince kaldırıp kapattı. Tenine dokunamıyor olması sadece onu daha fazla özlüyor olmasına neden oluyordu. “Neyseki artık benim karımsın. Önünde sonunda Aslı, o kalbine gireceğim,” diye mırıldandı. Geldiği yoldan sessizce odadan çıktı. Daha rahat hissediyordu artık. Karşı odanın açık olan kapısından içeri girip uykuya dalmak için Aslı’nın hayaliyle yetindi.
…
Saatin kaç olduğunu önemsemedi. Balayına gitmemişlerdi ama izinliydi. Dünkü yorgunluğun üzerine derin ve uzun bir uyku çekmişti. Kocasından bir haberi yoktu. Merak ediyor muydu? Kesinlikle evet. Hızla yerinden kalkıp kendini banyoya attı. Saatin öğlene geldiğini de görmüştü. Dizlerinde piliseli kahve rengi eteği üzerine beyaz boğazlı dar bir kazak seçti. Saçlarını at kuyruğu yaparak son derece neşeli haliyle aşağı indiğinde kocasını kahvaltının başında tabletiyle çalışırken buldu.
Gözleri parlayarak baktı Yiğit’e. Yiğit Doğan Demirkan artık onun kocasıydı. Aynı çatı altında nefes almanın verdiği hazla gülümsedi. “Benim olacaksın yakışıklı surat öyle imza ile değil. Kalbinde mühürle benim olacaksın. Benim adım Aslı yaparım ama tabi sen bunu öğreneceksin.” Eteklerini uçuştura uçuştura salona girdi. Tabletinden başını kaldırdı Yiğit. Çekici karısı anlaşılan o ki alımlılığıda üzerine giymişti bu sabah.
Onu hatırladığı gece klüplerinde payetli elbiseler ve gece makyajıyla bu hali tam tersiydi. Bu halini daha çok sevdiğini biliyordu ve Aslı kendini resmen gözüne sokuyordu. “Günaydın. Sende mi yeni kalktın?” Masanın başında oturan adamın sol yanına oturdu.
Bakışlarını tablete çevirdi Yiğit. “Yatağımı yadırgadım diyelim,” dedi. Yanlış yatakta olduğuna içerleyip.
“Kıyamam sana kocacığım, beni uyandırsaydın ya,” dedi Aslı tabağını doldururken. Yiğit’in kaşları havaya kalktı. “Uyandırsa mıydım?”
“Evet. Sohbet ederdik seninle. Bu kadar yabancılık çekeceğin aklıma gelmemişti.”
Yiğit gözlerini devirdi. “Evlendiğimiz ilk gece sohbet edecektik öyle mi Aslı?”
“Ne yapacaktık Yiğit?”
Elindeki tableti masanın üzerine bıraktı ve karısına döndü. Ama o esnada evin emektar hizmetlisi Yiğit ve Aslı’nın servislerini getirmişti.
“Yiğit bey, kavurmalı yumurtanız.” Aslı’nın gözleri şaşkınlıkla açıldı ama bir şey demedi. Oldukça büyük olan servis tabağında kaç tane yumurta olduğunu merak etti Aslı. Suzan elindeki tabağı da Aslı’nın önüne bıraktı. Tepeleme pişi vardı ve yumurta. “Aslı evdesin ya seversin diye rafadan yumurta yaptım sanada. Malum seni kahvaltıda bulmak mümkün değil.” Önündeki yumurtaya aşkla baktı Aslı. “Suzan ablam ya… çok teşekkür ederim ama Yiğit’e kaç yumurta pişirdin?”
Yiğit kaşlarını havalandırdı. Karısı yumurtaları mı sayıyordu?
“Yiğit bey dört tane istedi. Size afiyet olsun,” diyen Suzan hanım yanlarından ayrıldı.
Konuşmaya kaldığı yerden devam etti Yiğit. “Haklısın karıcığım yeni evli insanlar tüm gece oturup sohbet ederler.” Aslı’ya imalı bir bakış atıp kahvaltısına döndü.
Minik bir parça kesip ağzına attı ama beğenmediğini ifade eden yüz hatlarıyla Aslı’ya, “Tuzu uzatır mısın tatlım.”
Dört tane yumurta hemde kavurmalı ve üzerine de tuz döken kocasına inanamaz gözlerle baktı ama tuzluğu ağır çekimde Yiğit’e uzattı.
“Senin yaşında dört yumurta hemde kavurma fazla. Bir de tuz kullanıyorsun. Bu kadar yumurta yenmez. Genç yaşta dul kalmak istemiyorum,” diyen Aslı tabağını doldurmaya devam edip hemde Yiğit’in başta söylediği sözlere perde çekmişti.
Yumurta Yiğit’in ağzında dönerken yutmakta zorlandığını hissetti. Ne vardı ki onun yaşında? Genç ve sağlıklı bir adamdı o. “Bu kaslar ve görmek istemediğin baklavalar marulla olmuyor Aslı. Ayrıca bana yaşlı dedin.” Hırsla yuttuğu yumurtanın üzerine bir parça daha aldı ağzına.
Aslı kocasına yandan bakıp dudağını yukarı kıvırdı. “Yaşlı demedim ama aşk olsun hayatım. Bu yaşta dedim. Ama merak etme artık ben varım. Organik besleneceğiz. Dışarıda yemek yemen içinde sana organik ürünler pişiren restoranları tek tek söylerim.”
Yiğit göz devirdi. Ve Aslı’nın kocaman ısırık aldığı pişiye gözlerini büyüttü. “O kadar çok hamur işi yeme istersen. Sonra bir yerlerin baya büyür.” Aslı’nın lokması boğazında kalınca bir kaç kez öksürdü.
Gülümseme sırası Yiğit’e gelmişti. “Helal sultanım helal.”
Çayından bir yudum alıp nefesini tazeledi Aslı. Gözlerini kısarak kocasına döndü. “Yiyeceğim. İstediğim yerimi de büyüteceğim. Beni beğenmez de aldatırsan seni boşayacağım.”
Aslı’nın ince belli çay bardağı yerinde tıngırdayıp çat diye ikiye ayrıldı. Aslı korkuyla sandalyesini geriye itti. Yiğit çok umursamamıştı. “Sanırım çatlaktı,” dedi.
Bardağın kendi kendine hareket ederek ikiye ayrılmasıyla çayı tabağını doldurmuştu. “Ne çatlağı görmedin mi hareket etti?”
Hareket ettiğini Yiğit’te görmüştü fakat Aslı’yı korkutmak istememişti. Oysa ona da çok tuhaf gelmişti. “Olur canım öyle şeyler. Ne oldu korktun mu?” Yiğit kahkaha atmamak için iç yanağını ısırdı.
Sandalyesini tekrar masaya yaklaştırdı Aslı. “Ne korkacağım sen de yani,” deyip gerçekçi bir gülüşle kocasına baktı. Oysa korkmuştu.
“Sen beni boşayamazsın Aslı! Şunu aklına iyi sok; Seni asla ama asla boşamam!”
Bıraktığı pişiye geri döndü Aslı. Omuz silkti. “Benim adım Aslı. İstediğim her şeyi yapmaya gücüm var. Sen de bunu aklına sok!”
Yiğit soluğunu tazeledi. “Bugün evliliğimizin ilk günü ve konuyu değiştirmek istiyorum.”
Suzan hanıma seslenen Aslı yanlarına gelen kadına kırık çay bardağını almasını ve taze bir çay daha getirmesini istedi. “Seni dinliyorum.”
“Bariz bir fikrim yok. İkimizde işe gitmeyeceğimize göre bugünü kendimize ayırabiliriz.”
“Haklısın. En azından yıllar sonra şunu söylemek istemiyorum. İlk kocam evlendiğimiz ilk gün beni eve kapattı ve yüzüme bile bakmadı.”
İçinden ‘ilk ve son kocan’ diye geçiren Yiğit Aslı’yı asla boşamayacaktı. “İlk koca v son koca Aslı. Aklında saçma sapan planlar kurma. Boşanmak için evlenmedim.”
Aslı omuz silkti. “Bunu düşünmek için erken değil mi? Belli olmaz…”
“Bunları gerçekten düşünüyor musun yoksa bir anda beni kızdırmak için mi uyduruyorsun?”
“Ne fark eder ki?”
“Çok şey fark eder. Eğer gerçekten bu şekilde düşünüyorsan bana büyük haksızlık etmiş olursun. Yok eğer uyduruyor olsan kendine haksızlık etmiş olursun. Yani neden senin yüzüne bakmayayım?” Masaya dirseklerini dayayan Yiğit kıza doğru eğildi. “Hem de bu kadar güzel bir yüze…”
Yerinde kıpırdanarak laf cambazlığı yapan kocasını içinden takdir etti. Zeki adamın hali de başka oluyordu. Boşuna tek başına Holdingi yönetmiyor, diye düşünen Aslı konuyu değiştirmek için gülümsedi. “Nereye gidiyoruz.”
“Nereye istersin? Yakın illere de gidebiliriz.”
Aslı biraz düşünmek için gözlerini masanın üzerinde gezdirdi. Kocası da sessizce onu izliyordu. Sağa sola kıvrılan dudaklarını deli gibi öpmek istiyordu ama sabır ederek onunda zamanının gelecegini biliyordu.
Birden kendine dönen karısına içli içli bakarken yakalanmanın verdiği heyecanla hemen çayına sarıldı. “Buldum!”
Çayından bir yudum alarak karısının parlayan yeşil gözlerine baktı. “Ne buldun?”
“Seninle birlikte İstanbul turu yapacağız.”
Yiğit şaşkınlıkla başını eğdi. “Bu mu? Zaten İstanbul da yaşıyoruz Aslı.”
“Evet ama hiç yürümüyoruz. Hep araba ile gelip geçiyoruz sokaklardan.” Hem konuşup hemde rafadan yumurtasını tepesinden deldi. “Önce Beyoğlu’na gidelim. İstiklal’de yürüyelim. Sonra Eminönü yapalım balık ekmek yeriz. Mısır ve kapalı çarşıya uğrarız. Eyüp’te teleferiğe bineriz. Rumeli Hisarına karşı çay içeriz. Yıllar önce bir kitapta Rumeli Hisarı ile ilgili bir sahne okumuştum. Çok müthiş bir aşkın başladığı bir yer olarak geçiyordu. Ben daha önce elbette çok gittim. Evliyim madem bir de kocamla giderim.” Yumurtanın kabuklarını ayıklarken nefes almadan içinden geldiği gibi konuşmuştu. Ve yeşil ışık yakmıştı.
“Çok büyük bir aşkın başlama noktası?” İki kaşı havalan adam bir yandan da yumurtaya verdiği eziyeti izliyordu.
“Evet. Güzel romandı doğrusu. Gerçi burası İstanbul her yeri aşk dolu.” Kaşığı alarak cıvık yumurtanın içine daldırdığı gibi ağzına attı Aslı.
Yiğit yüzünü buruşturmak istemişti ama yapmadı. Kavurmalı yumurtaya hayır diyen karısı önündeki pişmemiş yumurtayı yiyordu.
Beğenisini dile getiren Aslı. “Bu yumurtayı bir tek Suzan abla tutturuyor Yiğit.” deyip dilini damağına vurdu. “Ya öyle mi?” dedi Yiğit şaşkınca.
Kendi kaşığıyla yumurtadan biraz daha alarak kocasına uzattı. “Sende sever misin?”
Yiğit Aslı’yı sevmişti. Rafadan yumurta da neydi? Kaşığa bakıp gülümsedi. “Kendi kaşığınla veriyorsun.”
Aslı kaşığa baktı. O onun sevdiği adamdı. Kaşığını da paylaşırdı hayatını da ama Yiğit’in kendiyle aynı fikirde olmadığını düşündü. Geri çekeceği anda Yiğit bileğinden tuttu. Karısının orman yeşili gözlerine baktı en derinden. “Severim,” dedi kadını bileğiyle birlikte kendine yaklaştırdı Aslı’nın gözlerinin içine baka baka ağzına aldı kaşığı.
Aslı ecel terlerinin ensesinden kürek kemiklerine doğru ilerlediğini hissediyordu. Bir damla, kendine yol bulmuş gibi buz soğukluğunda sıcak teninde ilerliyordu. Kaşığı serbest bırakan Yiğit karısına gülümsedi. “Sevdim,” dedi. Karısına yaptığı küçük oyunla kadının değişen rengini gördüğünde içinde kıvılcımlar çakmıştı.
“Sevindim,” diye mırıldandı Ve sessizce yemeğine döndü Aslı.
…
Beyaz kabanının üzerine yine beyaz beresini taktıktan sonra ellerine siyah deri eldivenlerini geçirdi. Siyah kot pantolonun üzerine çektiği postallarıyla tam olarak gezmeye hazırdı. Aşağı neşe içinde indiğinde kocasını da aynı kendisi gibi giyinmiş olduğunu görünce gözlerini kıstı. Spor giyim içinde Yiğit en fazla yirmili yaşlarının sonunda gösteriyordu. Bu hoşuna gitmemişti. Olgun bir kocası vardı en azından takım elbiseler içinde…
Etraftan göz değmesi kıskançlık krizine girmeye yeterdi de artırdı onun için. Aynı şekilde Yiğit’te karısını inceliyordu. Zaten genç bir karısı vardı ve bu hali… ‘iyi düşün Yiğit’ diye telkin verdi kendine. ‘O senin karın’ diye de ekledi kendine.
“Gidelim mi?” diyerek elini uzattı Aslı’ya. Tutmak istese de kocasının elini teğet geçti. “Gidelim.” Önden kapıya doğru yürümeye başladığında Yiğit gözlerini devirdi. “İnatçı keçi,” diye de söylendi.
Arabalarını otoparka bırakıp İstiklal caddesine geçmek için yürümeye başladılar. Bu sefer elini uzatmak yerine emrivaki yaparak kadının elini hızla elinin içine alıp sıktı. Sırtını gördüğü kocasına hınzırca baktıktan sonra boğazınızı temizleyip yüzünü ekşitti. Elini bir kez ‘almasam da olur’ dercesine çektiğinde Yiğit Aslı’ya döndü. Elinin içindeki eli daha sert sıktı. “Aslı…” dedi inlercesine.
“Efendim canım,” diyen Aslı adamın ne istediğini biliyordu elbette ama bilmezden gelerek öylesine cevap vermişti. Yiğit kendini istiyordu hemde her şekilde. Fakat Aslı ikna olmuş değildi.
“Ne kadar da uyumlu Aslı. Efendim derken ki halin gözlerimi yaşarttı. Şu inadını bırak sokaktayız ve ben senin elini tutacağım sende benim elimi.”
Omuzlarını sahte bir bıkkınlıkla indirdi Aslı. “Aman iyi be.”
“Yola gelen Aslı çok tatlıymış. Geceye de biraz saklar mısın?”
“Yok ya… avucunu yalarsın. Dün bir bile değil Yiğit bugün bir. Daha bunun bir ayı var iki ayı var.”
“Aslı ben tohuma kaçacağım. Spermlerim bile yaşlanacak. Çocuğumuz da ecüş bücüş bir şey olacak diye korkuyorum.”
“Ne çocuğu be adam? Ben çocuk falan istemiyorum. Dün evlendim ben, dün! Ben koca istiyorum.”
“O ne demek Aslı? Ben neyim? O kadar istiyorsan al seninim.”
Aslı göz devirdi. “Seni boşamayacağıma karar vermem lazım önce. Daha öncede söyledim değil mi? Ben iki yıl sonra boşanmak istemiyorum,” dedi tek kaşını kaldırıp. Yiğit’in göz bebeklerinde çakan kıvılcımlara su döktü aniden. “Demiştim ve üzerine de eklemiştim. Sakin ve huzurlu bir hayat istiyorum. Boşanmış veya aldatılmış veya terk edilmiş halde kucağımda bir bebekle kalmak istemiyorum. Onun için canım; adımlarına dikkat et!” deyip kocasına göz kırptı.
“Senin aklın fazla çalışıyor Aslı. Ama sorun yok. Sen sadece bizim vaktimizden çalıyorsun.”
Anlamadı Aslı. “Ne vakti?” Yiğit hoş bakışlarını kabanın üzerinde gezdirdi. “Şu güzel bedenini diyorum, çok sevilesi. Hadi karım olmasan neyse. Ama öyle mi? Değil! Allah bana diyor; Aslı senin helalin ama Aslı kulu ne yapıyor; odaları ayırıyor. Ayrıca bu yaptığın büyük günah! Annem duysa beni sopayla kovalar.”
Bir ateş içinde biraz da şok içinde dinlediği sözler karşısında afallayan Aslı’nın aklı iyice dağılmıştı. Elinden çekiştiren adamın arından yürümek zorunda kaldı.
“Ne günahı ya? Otuz beş yaşındasın Yiğit, annenden hala sopa mı yiyorsun sen?” Boştaki elini ağzına kapatarak kahkahasını bastırdı ama dudaklarından firar eden kıkırtıya engel olamamıştı. “Annem o benim ne isterse yapar. Ayrıca da yeri geldi diye söylüyorum annemden hiç sopa yemedim. Ama Aras benim yerime terliği fazlasıyla yedi.”
Aslı’ya sorsaydı Yiğit bu soruyu; Ayşe Aslı’ya öte kay bile diyemezdi. Aslı zaman içerisinde kendini annesinden korumayı öğrenirken savunma mekanizması da fazlasıyla gelişmişti. Bunu sevgi bağının çok ince olmasına bağladı Aslı ve üzüldü o an. Sessiz kalan karısına başını çeviren Yiğit ilk anda fark etmişti derdini. Bebekliğinden bu yana tanıdığı kadındı Aslı. Ne yaşadığını ayrı geçirdikleri zaman içlerisinde bilemiyordu ama on beş yaşlarından itibaren her duygusunu her tavrını bilirdi.
“Annemle Ayşe çok farklı insanlar o yüzden kendine pay çıkarma. Ayşe içinde üzüldüğünü görmek istemiyorum.”
Durarak karısına dönen Yiğit, elini Aslı’nın yüzüne koymuştu. Yorgun gözlerini kaldırıp kocasına baktı. “Neden annen demiyorsun da sürekli Ayşe diyorsun? Tamam onlarla aram hiç iyi olmadı ama benim anne ve babam sonuçta,” diye sordu sonunda Aslı.
Karısının bilmediklerinin suçlusu Yiğit değildi ama ceremesi çekmek ona düşmüştü. Ve Aslı’ya şimdilik tek kelime edemiyordu. Fakat dürüst davranmakta da kararlıydı.
“Çok üzgünüm Aslı ama onları senin gibi birinin anne ve babası olarak göremiyorum. Onlarla senin aranda çok büyük farklar var. Sen bir Rasim Demirkan örneğisin.” Aslı üstelemedi. O da farkındaydı. Yiğit bilseydi annesinin kendisiyle evlenmesi için zorladığını daha çok öfkeye kapılacağını anlamıştı. Yiğit’in elleri karısının ensesine kayarak kadının başını kendine yaklaştırdı. Berenin açıkta bıraktığı yere dudaklarını bastırdı. Bunu sevmişti Aslı. Aidiyet duygusunu anında hissetmişti. Kalbinde yeni bir filiz köklenmeye başlamıştı. Anlaşılan oydu ki kocası onu en azından önemsiyordu. Bunu bir artı olarak yüreğine attı. Yüreğindeki puan kutusu dolduğunda Yiğit çok istediği kadına kavuşacaktı.
“Gidelim.” diyen adamına başıyla onay verdi.
…
İstiklal den sonra Mısır çarşına geçmişlerdi. Biraz dolaşıp Kuyumcu cenneti olarakta bilenen Kapalı çarşıda gezinmeye başlamışlardı. Vitrinlerde parlayan altınlar Aslı’nın hiç ilgisini çekmiyordu. O gün aldığı ve Aslı’nın engeline takılarak vermediği yüzügü daha sonra da vermemişti. Kızgınlığı geçtiğinde Aslı kendine bir tane almıştı. Buna da ayrı içerleyen Yiğit’in o an için elinden bir şey gelmemişti.
“Gel şuraya girelim,” diyerek Aslı’ya kuyumcuyu işaret ettiğinde Aslı kaşlarını çatmıştı. “Neden?”
“Karıma hediye almak istiyorsam,” dedi Yiğit gülümseyerek.
Mücevhere ihtiyacı hatta ilgisi bile olmayan Aslı bunu kaçıramazdı. “Sanırım hayır diyemeyeceğim,” dedi heyecanla sırıtarak. “Aslında seviyor değilim ama neyse…” demeyi de ihmal etmedi.
…
Kocasının iki parmağı arasındaki yüzüğe aşık olmaması için hiç bir neden yoktu. Yüzüktü sonuçta ama kocasından gelmişti. Yiğit Aslı’nın elini tutup göğüs hizasına kaldırdı. Aslı’nın kendisine aldığı tek taşı çıkarıp birlikte seçtikleri yüzüğü taktı. Aslı, gülümseyerek baktığı yüzüğe kocasına yakalanınca da vazgeçmedi. “Çok sevdim. Bu senin bana ilk hediyen. Oğlum olursa gelinime, kızım olursa ona takacağım. Bir anlamı olmalı. Gelenekleşmeli.”
Küçük bir kız çocuğu sevimliliğinde gülümseyen kadını göğsüne sarmak istedi ama onu ürkütmek istemiyordu vazgeçti. “Ya ikiz olursa,” dedi boş bulunarak Yiğit.
“Yok daha neler… neden ikiz olsun?”
Kırdığı potu fark eden Yiğit olayı kendine çevirdi. “Aras ve Nazlı ikiz çünkü. Soyda var yani,” diyerek derin nefes aldı karısına fark ettirmeden.
“O öyle olmuyor. Tıp okuyan bir kadın var karşında. İkiz olması için benim ailemden, yani ben veya annem veya benim soyumdan bir kadının ikiz olması lazım.”
“Allah’ın takdirine ne karışıyorsun Aslı?”
“Tövbe… o ayrı bir konu. Ben sadece bilimden yana konuştum. Ve çok acıktım.”
Konunun aniden kapanması Yiğit’in işine gelmişti. Yüzük takılı olan elini tekrar elinin içine aldı. “Yakınlarda bildiğim çok nezih bir yer var. Balık yeriz, olur mu?”
Aslı yüzünü buruşturdu. “Olmaz.”
“Neden?”
“Restorana gitmek istemiyorum. Çatal bıçak kullanmakta istemiyorum. Dik oturup etrafa saçma sapan bir sessizlikte sunmak istemiyorum.”
Yiğit şaşkınlıkla bakıyordu karısına. Bu Aslı kimdi? Rasim Demirkan’ın sosyetik güzel ve şımarık torunu mu? Yanlış kişiyle konuştuğunu düşündü ilk defa.
“Nereye gidelim? Ne yiyelim peki?”
“Sahilde bol soğanlı balık ekmek.” Yiğit gülümsedi. “Leydi kolejinde okuyan biri için fena bir teklif. Hocaların görse mesleği bırakır.”
“Hocalarım yese önümde eğilip teşekkür ederlerdi bence.”
….
Yedikleri balık ekmeğin üzerine Aslı’nın istediği gibi Rumeli Hisarına karşı yorgun bir şekilde ince belli bardaklarında çay keyfi yapıyorlardı.
“Ne o yoruldun mu doktor hanım?” Çok yakışıklı kocasına başını salladı. “Hemde nasıl… ama çok eğlendim. Miami’ye gitsem bu tadı alamazdım. Ülkem çok güzel.”
“Öyledir. Miami’ye gittin bu arada biliyorum. Orası da çok güzel.”
“Gittim ama sen bunu nereden biliyorsun? Daha on yedi yaşında falandım.”
“Demirkan Holding de çalıştığımı unutuyorsun.” Aslı anladığını işaret eden baş hareketiyle çayından bir yudum daha aldı. “Aras dedin bugün soramadım, erkek kardeşin olmalı.”
“Evet. Benden yedi yaş ufaklar. İkizler ayrıca. Nazlı da kız kardeşim. Amerika da yüksek lisans yapıyorlar.”
“Hangi bölüm?”
“Nazlı, finansal hukuk, Aras, finansal yönetim. Çift yumurta ikizleri birbirlerine hiç benzemiyorlar. Aras daha çok bana benziyor. İkizi benmişim gibi.”
“Ya annen?”
“Annemin adı Neriman. Çok yaşlı degil. Elli dört yaşında ve kendine inan çok iyi bakar.”
“Peki ben neden daha önce onları hiç görmedim?”
“Annem Nazlı’yı dizinin dibinden ayırmaz. Aras da dersler okul derken, zaten benden küçük olduğu için onun arkadaş çevresi farklıydı. Sekiz yıldır Amerika da yaşıyorlar. Yakında dönecekler. Okul bitiyor artık.”
“Baban?”
Hüzünle gözleri önüne düştü Yiğit’in ne kadar iyi bir babası vardı. On yaşındaydı öldüğünde. “O yok. Yirmi beş yıl önce aramızdan ayrıldı.”
“Özür dilerim Yiğit. Hakkında hiç bir şey bilmiyorum. Dedem de anlatmazdı. Sormakta benim aklıma hiç gelmemiş. Yaranı deştim.”
“Özür dilemeni gerektirecek bir şey yok Aslı. Takdir ilahi. Allah öyle istedi.”
Aslı kocasının eskiye dönen yüzüne gülümseyip, “Yoruldum. Eve donelim artık,” dedi.
Ve evliliklerinin ilk günü gerçekten unutulmaz bir gün olmuştu ikisi içinde. Bunun huzuru ile dönmüşlerdi evlerine.
…
Sakin geçen bir kaç günün ardından ayrı odalarda olsalarda aynı evi gayette huzurla paylaşabiliyorlardı. Havadan sudan ettikleri muhabbetler bazen saatlerce sürebiliyordu. Yiğit, Aslı’nın hiç görmediği yönlerine tanık oldukça kızı daha çok sevdiğini hissediyordu. Dışarıda arkadaş çevresiyle eğlenen Aslı dan çok farklı biri olduğunu da görüyordu. Eminönü’nde çektikleri öz çekim fotoğrafını çerçeveletip masasının üzerine bırakmıştı Yiğit.
Çocuksu gibi görünen yüz ifadesinin ardında yatan zeki kadına her geçen gün daha çok tutuluyordu Yiğit. Çerçevedeki fotoğrafın üzerinde parmağını dolaştırdı. Aslı’nın yüz hatlarına dokundu. Bilmiyordu ama öğreniyordu, Aslı bir kadından fazlasıydı. Aslı hayat arkadaşı olmak için kendine gönderilmiş biriydi.
İçine girdiği büyülü ortamdan sekretere bağlı olan hattın çalmasıyla ayrıldı. “Evet.”
“Efendim Ayşe Ayman geldi. Sizi görmek istiyor.”
Neden geldiğini tahmin etmek çok zor değildi Yiğit için. Kim bilir yine kumarda ne kadar kaybetmişti? Para istemeye geldiğine adı gibi emindi Yiğit. “Gelsin.”
Ayşe, yılların eskitemediği yüzü ve fiziği ile içeri süzülürken her zamanki kibirli hali üzerindeydi. Yiğit yerinden kalkmamış, Ayşe’nin kibirli bakışlarını da aynen ona iade etmişti.
Kadın Yiğit’in karşındaki koltuğa izin dahi istemeden kuruldu. Ona göre burası babasının holdingiydi.
“Niye geldin?” dedi Yiğit.
“Canım çok sıkıldı Yiğit. Buraya gelerek yeni evli çiftin biraz canını sıkayım dedim.”
“Ne saçmalıyorsun sen!” Sert ses tonuyla Yiğit.
“Hiç canım ne olsun…” diyerek pis bakışlarını Yiğit’e çevirdi. “Dalga mi geçiyorsun benimle? Yalı da Sefa içinde yaşıyorsunuz. Babamın parasıyla hayat size güzel. Beni attınız ufacık villaya, bankaya koyduğunuz para çocuklara şeker parası.”
“Anlaşıldı. Para için geldin sen. Ne kadar?”
“O kadar kolay değil Yiğit. Ne varsa yarısını istiyorum. Aslı’nın hakkını bana vereceksin!”
“Rüyanda görürsün Ayşe. Sana verdiğimle yetineceksin. Buradan sana tek bir hisse bile vermem. Aslı’ya da verdirmem.”
Ayşe hiddetle ayağa kalktı. Tek elini Yiğit’in masasına koydu. Ona doğru eğildi. Yiğit’in kendine aldırmaz bakışlarına deli oluyordu. Onu bir kaşık suda boğmak istiyordu. “Ya verirsin ya da güzel karına her şeyi anlatırım.”
….
Yiğit, Aslı’yı tanıdıkça daha çok seviyor. Yiğit ile Aslı birbirlerini anlamaya ve birbirlerine alışmaya başlamışken şu sır aralarına girmez inşallah. Ayşe rahat bırak Aslı ile Yiğit’i git kendi kötülüğünde boğul. Emeklerine sağlık.
Arkada donen film baska tabi aah Aslım ahh
Ayşe kendi kendine kaşınıyorsun be Aslı öğrense sence sana ne yapar bir düşün be