Bütün geceyi sağa sola dökmekle ve aptal bir sırıtmayla sabaha döndürmüştü Efruz. Tavanı izlememin ne denli güzel bir şey olduğunu kendide fark etmemişti. Tavanda  aşk vardı sanki. Kalbinde uçuşan meltem rüzgarlarının kıpırdattığı gönül telleri tüm geceyi uyanık geçirmesine neden olmuştu.

“O dudaklar…” diye başlayan cümlesi sürekli aklına geliyor kalbi hızlanıyordu. Sabah kahvaltıda Selin’e anlattığında arkadaşının açık ağzına kahkaha atmıştı. Selin’in gülümseyip, “Gözlerin başka gülüyor Efruz.” demesi içinde daha geniş duygulara yer vermişti. Şimdi aynanın karşısında kendine bakıyordu. Yansıyan kadının görüntüsü hoşuna gitmişti ama Kartal ne düşünecekti merak ediyordu. Saatlerdir bu gece gidecekleri ilk yemekleri için hazırlanıyordu. Üç renk dışında sevdiği renk yoktu. Grinin, beyaz ve mavinin her tonunu tercih ederdi. Kendine en uygun renkler olarak bu üç rengi görürdü. Nedenini bilmiyordu. Bu üç rengin dışındaki renkler giyemiyordu.

Bu günkü tercihi griden yanaydı. İnce bedenini ikinci bir deri gibi saran sert kumaşın içinde kendini iyi hissediyordu. Askılı elbisesi dizlerinin hemen aşağısındaydı. Bile bile uzun elbise giymişti. Erkeği çıplak bedeniyle büyülemek istememişti. Ki Kartal ziyadesiyle çekici biriydi ve her kadını elde edebilecek havayı üzerinde süs gibi taşıyordu. Ona çekici görünmek değil sevilesi görünmek istiyordu. Gözlerine çektiği kalemin haricinde bir kaç dokunuş ile renk verdiği yüzünü heyecanlı gülüşüyle taçlandırmıştı. Uzun olan saçları kalem kadar düz hale getirip beline salmıştı. İki adet taşlı tokayı önüne gelen bir kaç tutama tutturdu. Bilerek düzleştirmişti saçlarını. Kartal kıvırcık halini seviyordu, öyle söylemişti bir de bu haline bakabilirdi. Kalçalarına değen saçlar sanki ruhunda dalgalanıyordu.

“Nereye anneciğim?”

Odaya annesinin girdiğini bile fark etmemişti. Sesle irkildi ama hemen gülümsedi. “Yemeğe gidiyorum.”

Kızını baştan ayağa süzdü Şenay hanım. “Ve bu Selin değil.”

“Değil ama babama söyleme lütfen.” Yemeğe çıktığı adamın Kartal Sipahi olduğunu öğrenirse kızmak şöyle dursun paraya olan düşkünlüğünden otuz iki diş sırıtacağına emindi.

“Neden anneciğim?”

“Sen arkadaşlarıyla çıkıyor falan dersin. Benim çıkmam lazım sonra anlatırım.”

“Tamam.” Şenay hanım kızının gözlerindeki ışıltıya gülümsedi ama laf etmedi. Elbet gelir kendisi söylerdi. Boynuna dolanan kızına içinden dua edip ardından üfledi. Kendisinin birebir kopyasıydı kızı. Gözleri, teni saçları… Elli küsur yaşında hala genç ve güzeldi.

Evden almasını istemediği için Selin’in evine geçmişti Efruz. Heyecandan yerinde duramıyordu. Sağa sola dönerek Selin’in zaten dönen başını iki kat daha döndürüyordu.

“Otur Efruz!”

“Çok heyecanlıyım, yerimde duramıyorum. Saat kaç?”

“Son sorduğunuzun üzerinden beş dakika geçmedi.”

Durup elini bedeninde gezdirdi. Saçlarını eliyle düzeltti. “İyiyim değil mi?” Ciddi ciddi  soruyordu ve Selin göz devirdi arkadaşına.

“Miss World olacak kadar iyisin. Kartal Bey boşuna uğraşmıyor.”

“Selin.”

“Efendim.”

Arkadaşının yanına oturdu hemen. “Dün gece bana uzun yıllardır süren ilişkisini bitirdiğini söyledi. Sen tanıyor musun o kadını?”

“Hiç magazin okumuyorsun Efruz. Bu vitamin eksikliği ondan.” dedi kız kızarmış burnunu çekerek.

“Neyini okuyacağım! Kim kimin koynunda kim kimi kiminle aldattı. Sen tanıyor musun onu söyle?”

“Pelin Tekin, otuzlu yaşlarında ve kariyer sahibi biri. Bizden biraz daha üst yaşlarda olduğundan arkadaş çevresi farklı. Üç ya da dört yıldır birliktelerdi. Herkes onlara evlenecek gözüyle bakıyordu. Çok güzel bir kadındır. Sen daha onu kabul etmeden ayrılması çok ilginç olmakla birlikte bu adam seni gerçekten istiyor Efruz. Lakabı pençe, olan birinin isteyip alamadığı ne olabilir ki.”

Efruz gözlerini kıstı Selin’e. “Canım o beni istiyor diye değil ben de onu istiyorum diye yemeğe çıkıyoruz. İstemezsem olmaz anlayacağın.”

“Öyle değil güzel arkadaşım; Adam efsunlu gibi istediği şeyler ona büyülenerek geliyor sanki. Parmağını bile kıpırdatmıyor adam. İşleri de bu şekilde… Yani benim bildiğim bu. Artık sen yeniden keşfedeceksin. Bu adamın sırrı nedir?”

“O büyüye kapılmamak çok zor.  Çözebileceğimi sanmıyorum.”

“Güçlerini kullanırsın sende.” dedi Selin göz kırparak.

“Selin, insan zihnini okuyabileceğimi sanmıyorum.”

“Belli mi olur metafizik meraklısı olan sensin.”

Zilin sesi yüreğinde çınlamıştı. Hızla yerinden kalktı. Elini saçına götürdü. “İyi mi bozulmamış değil mi?” dedi heyecanla.

Selin onun bu haline gülümsedi. “Miss World hadi git artık. Beni gribimle baş başa bırak.”

Arkadaşının yüzünü avuçları arasına aldı Efruz. “Oy senin tribini yerim ben. Gece geleceğim. Hatta sana yerleşmeyi düşünüyorum bu ara. Rahat oluyor boşuna tek başına yaşamıyormuşsun.” Konuşarak kapıya ulaşan Efruz açtığı kapıda kendini bekleyen adamın görüntüyse yutkundu. Aşık olunası havasına kapılıyordu adamın.

“Hoş geldin.” diyebildi uzaktan. Kadını inceleyen Kartal’ın kaşları havalandı ama hemen toparladı. Nereye gitmişti o kıvır kıvır saçlar? Daha mı uzamıştı sanki. “Hoş buldum.” dedi zorla. O saçların halini sormayı aklına not etmişti.

Kırmızı burnuyla kapıya gelen Selin’e döndü Kartal. “Geçmiş olsun.”

“Teşekkür ederim Kartal Bey. İçeri gelmez miydiniz.”

“Başka zaman belki…”

“Siz bilirsiniz.” Efruz küçük çantasını alıp arkadaşına gülümsedi. “İlaçlarını al ve uyu döndüğümde daha iyi görmek istiyorum seni.”

“Peki anneciğim. Size iyi eğlenceler.” Arkasını dönüp ayak sürüyerek giden Selin’in ardından bakıp birbirlerine döndüler. Kapıdan yana kayarak Efruz’a yol açtı. “Küçük hanım.”

Dudağına yerleştirdiği gülümsemeyle adama bakıp kapıyı çekti. Aralarındaki gerilimin bizzat farkındalardı. Ne yapacaklarını bilmez halleri Kartal’a yabancı Efruz’a değişikti. “Rahat değil misin yanımda?” Asansör içindeydiler ve Kendine atılan çekingen bakışları görüyordu Kartal.

“Hayır ondan değil.” Bu şekilde gönlünde kelebekler uçarak bir erkekle çıktığı ilk yemek olunca kendini farklı hissetmişti. Ama bunu ona nasıl anlatacağını bilmiyordu. Soluğunu tazeledi ve kendini cesur olmaya teşvik etti. “Sanırım biraz heyecanlıyım.”

Mimiklerini iyi kullanmayı bilen adam bundan vazgeçip gülümsedi. “Heyecanının nedeni olmak bile güzel.”

Açılan kapıdan önce Efruz indi. Kartal hemen yanındaki yerini aldı ama elini tutmak için girişimde bulunmadı. Arabanın kapısını açtı. Başka bir şaheser ile gelmişti Kartal. Arabayı görünce aklına Lamborghini geldi. Yaptığına bir kez daha üzüldü.

Araba yavaş yavaş yol alırken daha iyi hissediyordu. “Nereye gittiğimizi sormadım.”

“Kimsenin bizi görmeyeceği bir yere. Sen henüz bizi kimsenin görmesini istemiyorsun diye tercih ettim.”

“Kimsenin görmeyeceği bir yer…” dedi etrafına bakıp. Şehirden çıkmak üzereydiler. “Neden istemiyorsun bizi görmelerini?” Kartal onun dikkatini dağıtmak istemişti. İlk defa yemeğe çıkıyorlardı, baş başa olacaklardı. Efruz’un kendinden korkmasını istemiyordu hiç bir şekilde.

“İstemediğimden değil, erken gördüğümden. Babamın en son haberi olursa sevinirim. Tabii olacaksa…”

Babasını tanıyordu Kartal. Paragöz adamın biriydi. Kızının peşinde hatta kaderinde olmak istediğini öğrenirse kızını paket misali önüne koyacağını Efruz da Kartal da biliyordu ama birbirlerine söyleyemiyorlardı. Bu konuda Efruz’a hak veriyor hemde gurur duyuyordu.

“Şüphelerin var.”

“Doğal değil mi? Seni hiç tanımıyorum.”

“Gördüğünün dışında biri değilim, haklısın yine de. Şüphelerini gidereceğime inanıyorum.” deyip arabayı durdurdu Kartal. “Geldik.”

Etrafına bakındı Efruz. Akşamın naif esintisi saçlarını savuruyordu. Üzerinden uçan bahar kokuları Kartal’a ulaşıyordu. Denizin tuzlu havası çıplak tenine değiyordu. Efruz derin derin soludu. Kendini iyi hissetmek buydu. Deniz, gece ve dalga sesleri. Kesinlikle doğru bir yer seçmişti Kartal.

Ceketini çıkaran adamı izledi. Bu giyinme ve soyunma halleri adeta içini ısıtıyordu. Her halinden etkileniyordu. Biliyordu ki her şekilde o da Kartal ile birlikte olmak için can atıyordu. Dünyayı gezmiş pek çok ülkeye gitmiş faklı farklı erkler görmüştü ama hiç biri Kartal’ın onda bıraktığı etkinin yarısını bile bırakmamıştı. Uzun süre gözlerini almadığı adama yakalandığında çekmedi kurşuni gözlerini. Yirmi yedi yaşında ve aklı başındaydı. İlk defa birine karşı ucu kayalara çarpan dalgalar gibi sert duygular içindeydi ve bunun tadını çıkarabilirdi. Her şey çok güzel olabilirdi, sonunu bilmiyor olması buna engel değildi.

Her adımda kendine yaklaşan Kartal dan her saniye daha fazla etkileniyor ve yetmiyor adamın çekimi altında kalıp dünya ile sinyallarini koparıyordu. Dünya ona oluyordu, Kartal yuvası…

“Biraz yürüdükten sonra ayakkabılarını çıkarmak zorunda kalacaksın.”

“Sorun değil boy kompleksim yok.” dedi gülümseyerek.

Kendine özgüveni olan kadındı Efruz. Bunu her an belli ediyordu. Bir adım attı Kartal. Kıza yaklaştı. Yüzüne dokunan saçları parmak uçlarıyla topladı. Karanlıkta ışıldayan kurşuni gözlere daldı. “Saçlarına ne yaptın?”

Yüzündeki ateşin var oluşu az önce dokunan parmaklardan kaynaklanmıştı. Kartal’ın dokunduğu yerlerin karıncalandığı hissine kapıldı. “Beğenmedin mi?” dedi zaten beğenmemesi için yaptığını yok sayıp.

“Beğendim. Her halin başka güzel. Yine de o buklelere eziyet etme, oldukları gibi de çok güzeller.”

“Düşünürüm. Biz kıvırcık saçlı kadınlar için dert oluyor bazen…”

“Ben o derde tutuluyorum sanırım.” Az önce, parmaklarını değdirdiği yere dudaklarını bastırdı Kartal. Gözlerini kapatmıştı. Dünyanın burada durmasını diledi. Çiçek kokuları burnundan içeri sızdığında asla vazgeçilmeyecek tadı aldı.

Efruz nefesini tutmuştu. Tıpkı Kartal gibi gözleri izinsiz kapanmıştı. Kendini birinin öpmesine izin veriyordu ve bundan inanılmaz haz alıyordu. Kalbindeki gümbürtü göğüs kafesinden taşmış her yerinde çınlıyordu. Ve bildi; Kartal alelade biri değildi onun için. Bundan sonrasını da anladı. Sürükleniyordu… En çetin fırtına da kalmış, yolunu bilen rüzgar gibiydi ruhu.

Geriye çekilen adamın ağırlığının gitmesiyle açtı gözlerini. Kartal’ın kolunun altına çekilişine sanki en doğal olanmış gibi itaat ediyordu. Çıplak omzunda dolaşan parmaklar yine karınca hissi veriyordu. Ayakları olup yön verdi kendisine. Ona fark ettirmeden nefesini yineledi. “Neresi burası?”

“Evime çok yakın bir yer. Bu topraklar bize ait.”

Adımları durdu Efruz’un. Etrafına bakındı. “Ev mi? Bize mi?”

“Buradan göremezsin yemek yiyeceğimiz yerden belki biraz görünür ve evet bize ait.” İnce boyuna sardığı kolunu daralttı Kartal. Tekrar yürümesi için hareket ettirdi kızı. Biraz yüksek olsa da ufak  bir uçurumun eteğine gelmişlerdi. Efruz hala ‘biz’ sözcüğünde kalmıştı. Kendi hislerini biliyordu ama bu adamınkiler kendisini aşmış gibi görünüyordu.

Yere serilmiş örtünün üzerinde şişeler içindeki mumların aydınlattığı yemekleri görünce gülümsemeden edemedi. İlk başta aklından ‘kesin bir yer kapatacak’ düşüncesi gelmiş geçmişti, şimdi ona gülüyordu. Bu adam inceydi. “İtiraf etmeliyim ki restoran kapatacaksın diye korkmuştum.”

“Hiç benlik değil.”

“Farkındayım şu an.” Ayakkabılarını yana bırakıp örtünün etrafına dolandı Efruz. İyiki çok kısa giyinmemişti. Bu elbise ile rahat rahat oturabilirdi. Gözlerini gezdirdiği yiyecek ve içeceklere takıldı gözleri. “Alkol kullanmıyorsun.”

“Babam sağ olsun.” dedi ilk defa bir kadına babasından bahsediyordu.

“Bunu pek anlamadım ama neyse…”

Dizlerini kırıp yavaşça oturdu. Servis tabaklarından bir tane aldı. Kendini izleyen adama baktı. “Tek başıma mı yiyeceğim?”

Onu izlemek bile zevkli olduğu düşüncesini  kenara bıraktı Kartal. Efruz’un hemen yanına oturup sessizce kadını izlemeye devam etti.

“Kim yaptı bunları? Hepsi harika görünüyor.” Tabaklara her şeyden biraz koyarak birini Kartal’a uzattı. Doğal hali daha da hoşuna gitmişti Kartal’ın. Onun kadar zengin bir adamın bu kadar basit bir yemek organize etmesi başka bir kadın tarafından terk edilmeye denkti. Ama onun için sevgiye bir adımdı.

“Bak!” Efruz işaret edilen yere kaldırdı başını. “Işıkları olan evi görüyor musun?” Cılız ışık huzmesini gördü Efruz. Tepede olan evin büyüklüğüyle kaşlarını kaldırdı. Evin her yerinden minik ışıklar sızıyordu.

“Bizim evimiz.” Kadına bakıp sarf ettiği sözler Efruz’un şaşkınlıkla açılan dudaklarıyla gözlerini kapattı Kartal. Şimdi değil şimdi değil, dedi kendine. Efruz hemen yanındaki adama çevirdiği bakışlarıyla çok da yakın olduğunu fark etmedi.

“Bizim demesen…”

Omzuna dökülen saçları iki eliyle topladı Kartal. “Neden?” 

“Ben daha yüzmeyi bilmiyorum ama sen derinlere dalalım diyorsun.” dedi tabağını uzatırken. Her geçen saniye Efruz’a olan düşünceleri arşa çıkıyordu Kartal’ın. Tabağını alıp kenara bıraktı Kartal. Efruz yanındaydı yemek en son aklında olandı.

“Efruz.”

Elindeki çatalı tabakların üzerine düşürdü Efruz. Adını efsunla fısıldıyordu Kartal. Nefes alıp tabağını örtünün üzerine bıraktı. Kartal’a döndü.

“Kartal.”

“Evet.”

“Adımı böyle söyleme.”

Elinin birini tutup kendine yavaşça çekmeye başladı kızı. Kadının ürperen kollarına çıkardı ellerini, itiraz etmiyor oluşuna tutundu. Bacakları arasına aldığı kadına içindeki kör düğümü atacaktı ve sonsuza kadar kendi ait kılacaktı.

“Nasıl?”

Yakınlıktan düşünce özgürlüğü kısıtlanan Efruz ne demesi gerektiğini düşünemiyordu. Diline ne gelirse onu söyleyecekti. “Adım dudaklarından her döküldüğünde kendimi boşlukta hissediyorum.”

“Efruz.” dedi inler gibi Kartal.

Efruz başını arkasına atarak kendini kasmayı bıraktı. “Eziyet ediyorsun.”

Kartal gülümsedi. “Sana mı? Sen bir de kendime ettiğim eziyeti bilsen…”

Gökyüzünü arşınlayan bakışlarını kaldırdı Efruz. Ötesi mi vardı berisi mi! İnce belinde saçlarında kollarında gezinen ellerin sahibi kendini ne sanıyordu da ona aşk oyunları yapıyordu ki? Dizleri üzerindeydi zaten ve doğruldu. Adama tepeden bakıyordu. Kartal gözlerini kıstı. Bir an kaçacağını düşündü kadının. Göğüs kafesinde Efruz’un ellerini hissettiğinde kadının belindeki elleri ona baskı uyguladı. Eziyetin en çetinine denk geliyordu. Yavaşça hareket eden ince ve sıcak parmaklar boynuna çıktığında bu gecenin sonunu merak etti Kartal, hemde ölesiye…

Ensesinde birleşen ellerin eziyetinin diyetini almak için Efruz’u kendine bastırdı. Saçları dans eden kadının başı havaya kalktığında iradesiyle boğuşuyordu Kartal.

“Kartal.” dedi ince narin bir ton. Dişlerini sıktı Kartal. Bu bir kadından fazlasıydı. Büyülüydü bu kadın. Kendine tesir ediyordu. Kadının saçları arasına soktuğu eliyle sert hareketiyle yüzünü kendine yaklaştırdı. Kendi kalbi dört nala Efruz’a koşuyordu ve onun da inip kalkan göğüslerinden anlıyordu. “Kartal kanatların olsun sadece benim kollarımda ol.”

Konuşamıyordu. Kelimeler uçmuştu aklından. Uzak diyarlara gitmiş gibiydi ve bir daha da gelecek gibi değildi. Zorladı kendini. Kartal’ın nefesi tenine çarptıkça uçsuz bucaksız diyarlara geçiyordu. “Kartal.” dedi başka bir şey yoktu aklında.

“Söyle kurşuni!” sözler kadının nefesinde darmadağın oldu. Dağıttı geçti. Esti kavurdu, yaktı bir dokunuş. Her ikisinde de terk edilmeyecek tenlerin hükmünü başlatmıştı aşk. Aşk kalemini kırmıştı. Kartal ve Efruz amansız bir sevda da hüküm yemişti.

Dokunduğunda titreyen bedeni adamın sıcaklığına alışmış gibiydi. Titremeler yerini  ahenkli duygulara bırakmıştı. İlk öpülüşüyle artık daha sakin ve talepkardı bedenler. Sırtını verdiği geniş göğüslerden ve sımsıkı sarmalamandığı kollardan ölesiye memnundu. Mehtabı izleyerek kimi zaman sessizliklerini koruyup kimi zaman da kısa cümleler ile birbirlerini tanımaya çalışmaları sadece bir prosedürden ibaretti. Aşk kendini tanıtıp prangayı vurup gitmişti. 

“Ailen?” Kimse bir ağaç kovuğunda büyümemişti. Kartal’ın da bir ailesi olmalıydı. Bu konuda tek kelime etmemişti Kartal. Ailesi aklına gelince kaybetme dürtüsüyle kadını biraz daha sardı ve kendine çekti. “Dogruyu mu istersin yoksa herkesin bildiğini mi?”

“Herkesin bildigini bile bilmiyorum. Ne dersen inanacak gibiyim.”

Hakkında hiç bir şey bilmemesi ilginç gelmişti Kartal’a. Oysa bilinen biriydi ve çokça da dedikodusu dönerdi camiada. “O halde doğruyu bilmek herkesten çok senin hakkın.” Az sonra diyeceklerini Pelin’e bile anlatmamıştı Kartal. Ailesi hakkında konuşmayı sevmiyordu. İpek saçlara dudaklarını bastırıp kokusuyla meşk ettikten sonra gözlerini uzaklara dikti.

“Annem ve babam hayatta ama bunu kimse bilmiyor.” Efruz şaşkınlıkla başını eğdiğinde Kartal da ona bakmak için başını indirdi. “Neden?”

Efruz’a dokunmadan duramıyordu ve onun şimdi kollarında oluşuyla hiç bir fırsatı kaçırmak istemiyordu. Burnunun ucuna naif bir buse bırakıp tekrar denize döndü. “Babam öyle istiyor çünkü. Çünkü benim babam bir imam.” Daha da şaşıran kadının kollarında dönerek dizleri üzerine oturmasıyla denizden aldığı gözlerini ona çevirdi.

“Ben bir imamın kumarbaz oğluydum. Habil ile Kabil hikayesini bilir misin?” Efruz başını sallayarak bildigini ifade etti.

“Büyükbabam da imamdı. İki oğlundan biri benim babam, imam olmayı seçen… Diğeri de bir kumarbaz. Alim birinin zalim oğludur amcam. Babam ile araları her zaman kötü olmuştu, hala da öyle. Amcam babamı öldürmedi ama yerine beni seçti. Benimle öldürdü onu. Çok gençtim ve amcamı çok severdim. Hala da seviyorum belki. Sevdiğim insanlardan nefret edemiyorum.

İlahiyat fakültesine yeni başladığım yıllardı. Amcam her ne yaptıysa beni safına çekmeyi başarmıştı. Kumar bir kez oynanıp kazanıldığında değişik hazlar veriyor insana. Bende o hazlara kapıldım. Bana her ayrıntıyı amcam öğretti. Asla kaybetmedim. O kadar iyi oynuyordum ki amcamı bile yeniyordum. Kılıç ile onun sayesinde tanıştık. O da başka bir arkadaşının oğluydu. Ama Kılıç’ın babası bir imam değildi ve ne yaptığı babası için hiç önemli değildi.

O da benim kadar iyiydi. Babam herşeyi öğrendiğinde beni doğruya döndürmek için çok çırpındı. Yaptığımın doğru olmadığını, yanlış yolda olduğumu… Ben bunların hepsini biliyordum ama nefsime söz geçiremiyordum. Gözlerim kör olmuştu. Kazanmak o kadar zevkliydi ki kazandıkça zenginlik sardı etrafımı. Para daha çok başımı döndürmeye başladı ve babam en sonunda beni reddetti.

Hiç umursamadım. Gençtim ve aklımda sadece para vardı. Bir süre sonra ne kadar yanlış yaptığımı fark ettim ama babam beni ne bağrına bastı ne de kovdu. İçinde bir yerler bana hala kırgın.” dedi geçmiş örtüsünün üzerindeki tozları  anlatmıştı Kartal. Örtünün altındakileri anlatmaktan kaçınmıştı.

Efruz ne düşüneceğini bilememişti. Babasını haklı görmüştü çünkü abisi de ayni yoldaydı. Kartal için üzülmüştü ama yanlıştan döndüğünü hala düşünmüyordu. “Senin bir kumarhanen var. Kurtulmuş sayılmazsın.”

“Tam on üç yıldır elime bir zar tanesi bile almadım. Tavla bile oynamıyorum. Kumarhane benim değil. Evet kabul ediyorum ilk işimi o paralarla kurdum ama diyetini ödemek için elimden ne gelirse yaptım ve hala yapıyorum. Kumardan tek kuruş bile benim şirketlerimde dönmüyor.”

Efruz omuzlarını indirdi. Karışık gelmişti bu konu ona. “Bana nasıl bu kadar güvendin de bunları anlattın?”

“Seni tanıyor gibiyim. Sanki hep benimle yaşamışsın gibi. Sanki her gün bu konuşmayı yapıyormuşuz gibi. Aksi aklıma gelmedi.”

“Gelmemesi güzel, peki baban ile görüşüyor musunuz?”

“Evet, Burdur’da yaşıyorlar. Ara sıra gidiyorum. Annem daha çok gitmemi istiyor ama babamdan utanıyorum.”

Koskoca Kartal Sipahi’nin babasından utanıyor olması tuhaf gelmişti ona. Yine de anlattıklarının ağırlığı ile üzerinde durmadı. Onun bu kadar içten konuşması kendi içinde adama daha fazla güven beslemesine neden olmuştu. “Kardeşlerin var mı, ya da abin ablan?”

“Sadece bir kız kardeşim var; adı Asude. Seninle yaşıt. Yani onunla aramızda yedi yaş var. Babam onu gözünün önünden ayırmıyor ve benden tek kuruş bile almasını kabul etmiyor.”

“Ama…” dedi Efruz gülümseyerek. Kartal’ı da gülümsetmişti.

“Abi olmak güzel. Kardeşimle aramızda olan şeyler var tabii.”

“Tahmin ediyorum. Bende ablayım, seni bu konuda anlıyorum. Erva’ya olanlardan hiç bahsetmiyorum.” Olanların ne olduğunu Kartal biliyordu. Efruz bir anda ağzından kaçanların ne olduğunu sonunda fark etmişti. Gözlerini kaçırdığında eski yerine Kartal’ın kollarına tekrar girdi.

“Yani sorun olduğunda demek istedim.” diyerek geçiştirmek istedi. Kendisinden neden sakladığını az çok tahmin ediyordu Kartal. “Abinin sürekli kaybettiğini saklaman yersiz.”

Ellerini yüzüne kapattı Efruz. Bu konuyu Kartal ile konuşmak istemiyordu. Şirketi çıkmaza giriyordu ve aşık olmaya başladığı adam kendinden daha zengin biriydi. Yanlış anlaşılmak istemiyordu. “İyi, abimi otelinden kovar mısın?”

“Hayır kovmam. En azından gözetebilirim benim otelimde. Başka bir yere giderse bunu yapamam.”

“Neyi gözeteceksin, ne kadar daha kaybettiğini mi?”

“Ne kadar kaybetmesi gerektiğini! Dur diyebileceğim bir yer olacaktır.”

Efruz sıkıntıyla yüzünü buruşturdu. “Bu konuyu kapatsak.”

“Kapatmasak ve sen bana içindekileri söylesen daha kolay olacak sanki.”

“Hayır, konuşmak istemiyorum.”

Israr etmedi Kartal. Ellerini sevdiği saçlarda gezdirmeye başladı. “Tamam, ısrar sevmiyorsun onu anladım, hemen yüzün düşüyor.” dedi dudağının ucu kavislenirken.

“Fazla açık sözlüsün.”

“Aslında değilim.”

“Bana hiç öyle görünmedi.”

“Sana nasıl göründüğümü merak ediyorum.”

Efruz soruya aldırmadı. Kendisi onun kadar açık olamıyordu. Yenilecek muzlu pasta kıvamındasın, diyemiyordu. Aklından geçen bu düşünceyle adamın kollarından ufak sarsıntıyla kahkaha attı. “Bu soruyu da geçelim, pas diyorum.” Saçlarının arasındaki elin hafifletici etkisiyle mayışıyordu. Yerine iyice yerleşmek için kıpırdadı. “Bak şimdi daha çok merak ettim.” dedi Kartal. İki koluyla kadını kucağına çekerken bebek gibi sarmıştı kadını. Başı göğsünde duran Efruz’un parlak gözlerinin derinlerinde boğuluyordu.

“Bir gece için fazla bu görsel.”

“Aklımdan geçenleri bilsen…” dedi Kartal dudaklarını bakışlarıyla esir alarak. “Seni Selin’e bırakacak olmanın acısını yaşıyorum şimdi.”

“Selin haklıymış.” dedi elini Kartal’ın yeni çıkan sakallarında gezdirirken.

“Hangi konuda?”

“Sen kazanmak için doğmuşsun, ben sana hayır diyemiyorum. Yoksa bir erkek ve ben bu halde olmak, bana çok yabancı.”

“Bir erkek! O benim.” derken sırıtan adama hayranlık beslemesi hiç normal değildi Efruz’un. “Egomuz da varmış.”

“Kollarımda tuttuğum kadınla egomun olmaması garip olurdu.”

“Evet, haklısın beni ne doktorlar ne mühendisler istedi de geldim senin kucağına uzandım.” Gülümseyerek konuştuğunda Kartal onu içine sokmak ister gibi hislere kapılıyordu.

“Mütevazı de değiliz.”

“Kartal Sipahi’nin kollarındaki kadınım ben. Mütevazi olmakta neymiş… Hava atacağım seninle. Koluma takacak gecelere akacağım. Herkes beni kıskanacak.” Kendi söylediklerine kahkaha atması uydurduğu şeylere inanmadığını söylüyordu.

“Gülme.”

“Ama düşününce gülmek geliyor içimden. Söylesene, sana kızlarını vermek isteyenlerde var mı? Olur bizim alemde öyle şeyler. Benden daha iyisi varsa hani yol daha yakın. Annemden dinliyorum bazen; şunun kızı şunun oğluyla falan filan işte anladın sen.”

Konuşurken ne kadar sevimli olduğunu bilmiyordu Efruz ama Kartal görüyordu. Eğildi. Kendine çekti. Efruz konuşmaktan adama yaklaştığını bile fark etmiyordu. “Bilmiyorum. Bundan sonra söz konusu bile değil. Annene söyle kızını almaya geleceğim.”

Efruz’un alt dudağını dişleri arasına aldığında aklı uçan kadının sessizce itaat edişi adamın da aklını alıyordu. Dişleri arasından bıraktı dudağı. Geri çekilmeden hala dokunduğu dudakların sahibine fısıldadı Kartal.

“Bundan sonra vazgeçilmezimsin!”

..

Recommended Articles

Leave a Reply

Your email address will not be published.

error: Content is protected !!