Elini çenesine vermiş önündeki kahvaltılıklarla aşk yaşayan arkadaşına bakıyordu Selin. Zeytinin siyahlığının bir an Kartal’ın gözleri olduğunu bile düşünüyordu. Efruz içli içli bakıyordu zeytinlere. Arkadaşını bu halde göreceği hiç aklına gelmezdi. Gelmemişti. Ama olmuştu. Aşk diye bir şey vardı. Olmasa Efruz gibi katı kuraları olan bir kız bu hale gelemezdi. Ey aşk Selin’i de bulsaydın ya… Dudaklarını birbirine bastırdı gülmemek için. “Ne yaptı sana da böyle leyla oldun?”

İç çekti genç kız çatalıyla zeytinlere işkence ettiğinden bihaberdi. “Öptü.”

“Sadece öptü yani.”

‘Hı hı.” dedi o anlar aklına gelince dudakları Kartal’ı ararmış gibi kurudu. Onun dudaklarındaki aromayı arzulamıştı. Kendi tenine kapanan dolgun ve şehvetli dudaklar… Dokunduğunda titreten, başka alemlere götüren adamın dudakları. “Öpüşmenin bu denli güzel olduğunu bilmiyor olmamalıydım. En azından kıyas yapardım. Kartal’ın bir farkı olabilirdi.”

Selin omuz silkti. “Benim biliyor olmamın bir farkı da yok ki. Bir kez veya bir çok kez, önemli olan öpen kişinin ne hissettirdiği.”

Çatalı bıraktı en sonunda Efruz. Arkadaşını göz hapsine aldı. “Değişik bir duyguymuş. Bunca zaman kaçtığım şeyler beni kapana kıstırıyor Selin. Erkekler hakkında yanlış şeylerimi kurdum ben aklımda?”

“Tartışılır… ve evet fazla gaddardın. Bunun sebebini hep merak ettim biliyorsun, ama zaten sende bilmiyordun. Günümüzde çok normal böyle şeyler hissetmek. Her erkek delice sevmiyor sonuçta. Bir iki örnek derken doluyoruz.”

“Dolamıyorum Selin. Erkeklere olan bakış açımın içini boşalttı.”

“Sen aşıksın.” dedi Selin. Gözlerinde hain pırıltılar kol geziyordu.

“Buna Aşk diyorlarsa…”

“Ne diyecekler başka, saf mısın? Baksana şu haline gözlerinden kalpler çıkıyor ay pardon Kartal sürüsü.” diyerek kahkaha attı kız. “Kartal’lar yalnız uçar lafı yalanmış. Adam uçarken seni de uçurmuş. Yüksek miydi sahi?”

Arkadaşının takılmalarına aldırmadı Efruz. Baya yüksektik hani. Kanatlarım oldu, aldı götürdü beni, demedi. “Bu kadar çabuk aşık olur mu insan? Garip değil mi?”

Ellerini havaya kaldırdı Selin. Lise yıllarında ve üniversite zamanlarında elbette sevgilisi olmuştu ama niyeti bariz açık olan erkeklerden uzak durmayı kendi seçmişti. “Ben bilemem ki kelebeğim. Hümoş ile konuşalım bu konuyu.”

“Akşama buluşalım konuşalım.” Yerinden kalkıp tabağını tezgaha bıraktı. “Çıkıyorum. Sen bugün de dinleneceksin sanırım.”

“İyiyim aslında ama babadan izinliyim, tadını çıkaracağım. Akşam buluşuruz.”

Arkadaşına sarılıp kocaman öptükten sonra evden çıktı. Şirkete geçip işlerine giriştiğinde aklını veremiyor oluşuyla daralmıştı. Hiç çalışmak gelmiyordu içinden. Gözü telefonuna kayıyordu sürekli. Ondan mesaj gibi beklentileri yoktu. Belki bir nasılsın fevkalade olabilirdi. Telefona uzun süre baktığının farkında değildi ki, çaldığında yerinden sıçradı. “Efruz kontrolden çıkıyorsun.” diye söylenerek büyük harflerle yazan ‘KARTAL’ yazısına gülümsedi.

“Efendim.”

“Efendim?” diyen adamın ne demek istediğini anlamıştı. Bir sıfat istiyordu adının önüne. Sevgi sözcüklerini diline nakış edecek kadar zamanları olmamıştı henüz. Yıldırım düşmesiyle birdi yaşadıkları hız…

“Ne demek istediğini anladım.”

“Güzel. En azından beklentilerimi biliyorsun Kurşuni.”

Kurşuni… Bu sözü sevmişti. Başka biri gibi hissettiyordu ve bir tek Kartal’dan duyuyor olması da ayrılacaktı. “Bu sözü sevdim.”

“Benim kadar olamaz. Sana bakınca başka bir şey gelmiyor aklıma. Kurşuni renkli gözler…”

Hattın bir ucunda eriyen Efruz’un kocaman gülümsesini göremezdi ama hissetmişti Kartal. “Neredesin?” diye sordu Kartal karşılık beklemeden.

“Şirketteyim ama çalışamıyorum, sanırım birazdan çıkacağım kızlarla buluşacağız.”

“Selin… Başka biri daha mı vardı?” O gün gördüğünü söylemeyecekti elbette Kartal. Arka masanızda sizi dinlemedim diyemezdi. Aklına o gün gelince gülmemek için burun kemerini sıktı genç adam.

“Evet, Hümeysa var bir de… Sen neredesin?”

“Şirkette. Aslında çok önemli bir toplantı içerisindeydim ama seni aramam gerektiğini hissettim birden. Beni bekliyorlar şu anda.”

Efruz alt dudağını ısırıp gözlerini kapattı. Hisleri ilk defa kontrolden çıkıyor gibiydi. “Peki, sen işine geri dön bende çıkayım.”

“Önemli değil. Akşam seni görmek istiyorum, mümkün mü?”

Kapısı aniden açılan Efruz koltuğunu döndürdü. Abisi tüm sevimliliği ile ona bakıyordu. “Kapatma bir saniye.” deyip abisi Aydın’a döndü. “Evet.”

“Akşam bir yemeğe katılmamız gerekiyor Efruze. Babamın işi çıktı bana eşlik edersin değil mi?”

“Nereye?”

“Vatan holdingin kuruluş yemeği.”

“Saat kaçta?”

“Sekiz gibi.”

“Haber veririm abi. İşlerime bakayım.” Aydın ‘tamam’ deyip kapıyı çekti.

“Sanırım yemeğe katılmam gerekecek, duydun.”

“Bende davetliyim o yemeğe, seni görmek için geleceğim. Şimdi kapatıyorum.”

“Tamam.” dedi Efruz ama telefon kapanmıyordu. Ekrana baktı açıktı ama ses yoktu. Tekrar kulağına götürdü. “Kartal.”

“Sana da oluyor mu bilmiyorum ama…”

“Ne?”

“Özlüyorum seni.”

Bedeni koltuğa yağ gibi eriyip gevşerken sözleri toplayabildi. “Evet, bana da oluyor. Akşam görüşürüz.” dedikten sonra kapattı telefonu. Telefona bakıp sırıtıyor oluşuna bile keyifleniyordu. Saatine baktığında beş olduğunu görür görmez kalktı yerinden. Kızlarla buluşup eve geçmesi gerekiyordu.

                                        🦅

Yerinde duramayıp sürekli kımıl kımıl eden Hümeysa kızlara kocaman açtığı kahverengi gözleriyle bakıyordu. “Evet başlayın, meraktan delirdim. Evliyim diye de beni bir dışlıyor gibisiniz. Neyse onu sonra soracağım zaten. Konu ne ve kim? Ay delirtmeyin de konuşun.”

“Susarsan eğer bizim de isteğimiz o Hümoş.” dedi Selin. “Konu Efruz.”

“Ay yerin ben seni eee mevzu ne?” Hümeysa tüm sevimliliğiyle arkadaşına baktı.

Gözlerini kırpıştırdıktan sonra arkadaşına gülümsedi Efruz da. “Çok pis aşık oldum galiba.”

Yerinde dikelip ağzını kocaman açtı Hümeysa. “Çok pis ne oldun?”

“Aşık Aşık.” dedi Selin göz devirip.

Hümeysa Selin’i duymazdan geldi. “Kime?”

“Kartal Sipahi, Vampir,” elini havaya kaldırıp iki işareti yaptı Efruz. “İkiye.”

“Canım biz kaç gün önce konuştuk seninle ne ara aşık oldun sen? Erdal’ı biraz boşlasam iyi olacak. Şuna bak hiç bir şeyden haberim yok.”

“Bırak şimdi kocanı. Ben Bilmiyorum Hümoş aşk nasıl bir şey?” dedi Efruz masaya dirseklerini dayayıp. İçinden çıkamadığı derin düşüncelerin ağırladığı bir misafirdi bu ara. Bu misafirlik biter miydi? Düşünceleri bir rayına otur muydu? Efruz bu değişik hislerin altında yalpalıyordu.

“Tamam. Arkana yaslan bir test edelim seni. Rahatla bebek.” dedi Hümeysa.

Selin ve Efruz gülümsedi. Hümeysa sevimlilikte sınır tanımıyordu. Onun dediklerini yaparak arkasına yaslanıp derin nefes alış verişleri yaptı ve arkadaşına baktı.

“Aklın nerede?” diye sordu Hümeysa.

“Bende gibi ama … sanki hep onunla meşgul.”

“Güzel. İştahın nasıl?”

“İki gündür hiç bir şey yemed-“

“Ama aç değilsin.” diye tamamladı Hümeysa.

“Değilim.”

“Harika. Kelebekler var mı?”

“Nerede?”

“Karnında tabii ki. Onu görünce midende amansız bir çırpınma var mı? Boşluk hissi gibi aslında ama sanki karıncalarda istila etmiş olabilir.”

Başını umutsuzca, masaya yatırıp kırdığı dirsekleri üzerine yatırdı Efruz. “Kızım sen neden bahsediyorsun? Öptü beni ve ben dünyayı unuttum!? Ayaklarım yerden kesildi. Sonra sarıldı bana dünya hızlı dönmeye başladı. Bana ‘Efruz’ dediğinde tutunacak dal arıyorum. Düşecekmişim korkusu sarıyor bedenimi. Elleri saçlarımda gezdi ve gezerken kendimi dünya üzerindeki en huzurlu en özel kadın gibi hissettim. Hatta kadın olduğumu hissettim. Dokunduğu yerler karıncalandı. Hani yapabilsem geceyi kollarında geçirebilirdim. Ruhumu ele geçirdi. Ve beni özlüyor bende onu…”

Selin ve Hümeysa açık ağız bakıyordu arkadaşına. Birbirlerine döndüler ağır ağır. “Vah vah,” dedi Hümeysa. “Kara sevda mı bu?”

“Gözleri kara ve sevda vaat ediyor. Toplarsak kara sevda olur mu? Sanki onunla yıllardır birlikte gibi rahattım. İlk gece için çok fazla şey yaşadık. Bana ilginç şekilde güveniyor. Onu tanımıyorum ama şimdi kendimi bile tanıyamıyorum. Annene söyle kızını almaya geleceğim dedi. Bundan sonra vazgeçilmezimsin de dedi, bittim ben. İflah olmam daha sanki. Çok delice biliyorum ama ben onu istiyorum. Hislerim diyorki; Ondan kurtuluşun olmayacak! Ve bugün ilk defa bir şey daha yaptım; onu düşünürken toplantının ortasından kaldırıp kendimi arattım. Böyle bir gücüm olduğunu bilmiyordum.”

Dilini damağına vurdu Hümeysa. “O metafizikle alakalı değil bence. Kalpleriniz konuşuyor. Karşılıklı atıyor artık ama sen güçlerinde aşım yaşamaya başlıyorsun Efruz. Bunun aşkla bir ilgisi olabilir mi?”

Başını kaldırdı Efruz. “Olsa ne olmasa ne? Öyle olması daha kötü değil mi? Atı alan Üsküdar’ı geçmiş Hümoş. Ben Yirmi sekiz ülke gezdim. Her türlü erkek gördüm. Bir çok kara gözlü adam tanıdım. Evet kimseyi öpmedim ama bu istemediğim içindi. Ama ona engel olmak bir yana dokunsa diye delirdim.”

“Aşık oldun ama ağlayacak gibisin Efruz.” dedi Selin. “Senin şu an doğadaki kuşları böcekleri bile seviyor olman lazımdı.”

Dudaklarını büzdü Efruze. Bilemiyordu çünkü; kabinde bir yerler de kan sızıyordu. “Bu çok körü körüne Selin, engel olamıyorum ve bu canımı sıkıyor.”

“Bu düşüncen yanlış Efruz.” dedi Hümeysa. “Aşk için atan bir kalbi acıtmaya hakkın yok. Sen ne dersen de o zaten kendini çoktan hazırladı geleceğe. Ne yaşayacaksanız karar verildi. Tadını çıkar.” deyip göz kırptı arkadaşına.

“Bence de doğruyu söylüyor. Kimse olacağa engel olamaz. Kaldı ki adı Aşk! Yaşamak farz oldu sana.”

Adamın kara gözleri ve dokunuşları aklına gelmişti yine. Kızlar haklıydı engel olamıyorsa yaşaması gerekecekti ve çoktan gönüllüydü Efruz. Bilmediği topraklardı onu korkutan.

                                         🦅

Abisi ile katılacağı yemeğe gitmek için bu derece can atacağını bilemezdi. Bu seferki tercihini beyazdan yana kullandı. Beyaz elbisesi içinde kuğu gibiydi. Kalbi aşkla çarpıyordu. Heyecanına engel olamıyordu. Belki sadece uzaktan görecek belki de bir iki kelime uzaktan konuşacaktı ama görecekti.

Sırt dekoltesi olan ama ön tarafı boğazına kadar kapalı uzun elbisesine son kez baktı. Saçlarını özenle tek omzuna topladı. Ve hazırdı. Aşağı indiğinde annesinin sorgu dolu bakışları üzerinde geziniyordu. Şenay Hanım kızındaki değişimi an be an izliyor ve onun adına ne düşüneceğini bilemiyordu. “Çok güzel olmuşsun anneciğim.”

Kaçırdığı bakışlarıyla gülümseyerek teşekkür ettikten sonra abisi ile evden ayrıldı. Kol kola girdikleri mekanda etrafına bakındı ilk. “Çok kalmayız merak etme. Sevmediğini biliyorum bu ortamları.” Aydın’a başını sallamakla yetindi. Belki de hiç gitmek istemeyecekti ama bunu abisine diyemiyordu.

Ayrılan yerlerine geçtiklerinde masada tanıdık simalar ile yüzeysel bir sohbete dalmışlardı. Ara da kaçak bakışlarla etrafını kolluyordu ama onu hala görememişti. Masanın üzerinde duran telefonu ekranında beliren mesajla gülümsedi.

“Beyaz giymeseydin keşke.”

Suratında tatminkar gülüşüyle başını kaldırıp bakındı ama yine göremedi.

“Neden?” diye cevapladı ve gelecek cevabı heyecanla bekledi.

“Adın gibi göz kamaştırıyorsun ve sağ çaprazındayım ama sana ulaşamıyorum.”

Gözlerini kısarak başını kaldırdığında bu sefer bulmuştu. Kocaman bir gülüş hediye etti uzaktan Kartal’a.

Uzaktan baktığı kadını kesinlikle yanında istiyordu ama sabır dedi içinden. Telefonunu cebine atarken masadaki sohbete çok da dahil olmadığına sevindi. Efruz olmasa başka birini gönderecekti ama kendi gelmişti yemeğe. Onu görmeye değerdi bu tantana, diye düşündü. Ona her şey değer…

Arkadaş çevresinden olan Miraç oturuyordu yanında. En az kendisi kadar rahatsız olduğunu da belli ediyordu. Kartal Miraç’ı ne sever ne de nefret ederdi. İş dünyasında iki arkadaştılar sadece. Kılıç’tan başka can dostu hiç olmamıştı o, istememişti. Güvenmekten yana büyük yaraları vardı.

“İsli bir bakış,” dedi Miraç, sadece Kartal duyuyordu onu. Kartal içeceğini masaya bırakıp Miraç’a döndü. “Kimin?”

Gözlerini alamadığı yönü işaret etti Miraç. “Efruze Duman.”

Adama bir süre baktıktan sonra işaret ettiği kendinin de ezbere bildiği tarafa çevirdi başını. Ayağa kalkmış yanına gelen kadına sarılan Efruz’u gördü. Sırtında kocaman bir açıklık ile beyaz teni ışıl ışıl parlıyordu. Gözlerini sıkıca yumdu. İşte başlıyordu kıskançlık. Damarlarına dalga dalga yayılıyordu.

“Uzun süredir aklımda bu kadın. Her gördüğümde etkim ikiye katlanıyor.”

Kulaklarından kalbine sızan sözler ruhunda kasırgalara teslim ediyordu yerini. Kan kırmızı lekeler belirdi gözleri önünde. Hayatı boyunca kimi kıskanmıştı? Hiç kimseyi! Pelin’le bambaşka bir ilişkilileri olmuştu. Kıskanmak gibi duygulara hiç kapılmamıştı. Mine ile olan ilişkisi de kısa süreli ama fırtınalı yaşanıp bitmişti. Bu duyguyu bilmiyordu. Gözleri karanlık bulutlar taşımaya başlamıştı. Ellerini masanın altına indirip sıktı. Miraç’a döndü. Diyecek ve yapacak çok fazla şeye sahipti ama Efruz’un gizlilik isteğine tutulmuştu.

“Çok güzel bir kadın. Sanırım onu yemeğe davet edeceğim.”

Gözlerini kapatarak derin nefes alıp verdi. Gözlerinin önünden şiddetli görüntüler gelip geçiyordu. Miraç ölümüne susamıştı ve camii duvarına yaklaşıyordu. Eğer ağzını açarsa neler diyeceğini kendi de bilmiyordu. Sessizliğini korumaya karar verdi. Efruz onun sevgilisiydi ve öyle bir şey olmayacaktı. Bunun bilinci içini ferahlatıyordu ama öfkesini azaltmıyordu.

“Ne dersin Kartal, şansım var mı?”

“Bence yok.” dedi arkasına yaslanırken. Miraç kaşlarını çatıp Kartal’a döndü. “Neden?”

“Öyle…” dedi Kartal.

Miraç burnundan nefes çekti içine. “Ben yine de şansımı deneyeceğim. Hatta şimdi gidiyorum.” derken ayağa kalktığında buna susamayacağına karar verip adamın kolundan tutup oturttu yerine.  Şaşıran Miraç, Kartal’a bakıyordu.

“Miraç, sevgili iş arkadaşım, eğer kafanı masayla buluşturmamı istemiyorsan otur ve sus!” Bakışları buluşan adamlardan Kartal öfkeyle bakan Miraç ise şaşkın olandı. “Siktir.” dedi Miraç.

“Kes sesini ve o gözlerini çek ondan.”

“Siz…” diyebildi Miraç. İçeceğine uzanan Kartal onu duymuyor gibiydi. Miraç çarpıkça sırıttı. “Tüh geç kalmışım desene.”

“Şansını zorlama. Ağzını da açma bir süre.”

“Bilemezdim. Öyle olsun.” deyip önüne döndü Miraç. Yan yan bakıp sırıtmayı da ihmal etmemişti. Dayanamayıp tekrar döndü Kartal’a. Ama Kartal’ın öfkeli gözleriyle ellerini havaya kaldırıp teslim işareti çekti. “Mutluluklar dileyecektim.” dedi gülerek.

“Amin inşAllah.” diyen Kartal yerinden kalktı. “Sana iyi geceler.”

Salondan çıkmak için yürüdüğünde Efruz’un görüş alanındaydı. Adamın yüzündeki karanlık ifadeye anlam veremeyen Efruz kaşlarını çatmıştı. Görüş alanından çıktıktan sonra gelen mesaja baktığında iyice merak sarmıştı.

“Bir bahane bul, seni dışarı da bekliyorum.” Mesaja bir kez de göz devirdi genç kız. Yine emir kipleri…

Abisine, Selin’i kontrol edeceğini henüz iyileşmediğini eve döneceğini söyleyip dışarı çıktı. “Arabadayım. Girişin az ilerisinde.” Mesajını da alınca istikametine topuklarını vura vura yürüdü.

Siyah aracını gördüğünde etrafına bakınarak yaklaştı. Kapıyı açıp içine girdi. Kokusunun dolduğu arabada kapıyı çekip Kartal’a döndü. “Ne?” dedi usul sesiyle. Şaşkındı.  Bir anda kendini burada bulmuştu.

Bedenini Efruz’a çevirdi. “Özledim,” dedi sadece. Ciddi ciddi bana emir verme diye çemkirecek olan Efruz gevşeyerek koltuğuna çöktü. “Deli misin sen?”

Cevap vermedi Kartal. Aracı çalıştırıp otelin önünden ayrıldıktan beş dakika sonra kenara çekip durdurdu arabayı. Efruz’un garip bakışlarını net görebilmek için bedenini ona çevirdi. “Bakma öyle.”

“Özledim deseydin anlardım. Başka bir şey mi oldu? Birden ağır abiye bağladın. Bir bahane bul!”

“Anlayamayacağın bir şey var.”

Kollarını göğsünde bağlayıp adama döndü Efruz. “Allah Allah neymiş o?” Buna kızmıştı. Neden anlamasındı ki? Efruz anlayışsız biri miydi? Aklında kıtlık mı vardı?

“Kıskandım.” dedi kadının dudaklarına sertçe sokulurken. İlk adımda şaşıran ama kollarını adama dolayan Efruz dudakları üzerindeki nefese gülümsedi. Az önce ciddi ciddi delirme noktasının sınırlarında geziniyordu. Bir an da dudaklarını örten adamın varlığıyla kalbi mest olmuştu. Sert dokunuşlarını hafifleten Kartal yerini küçük buselere bıraktı. Geri çekilmedi. “Gül tabii sen, ama içeride birinin hali çok kötü olacaktı.”

“Bu muydu derdin? Benim diyemedin mi?” Kıskanılmaya şahit olamamıştı ama adamın halinden ve davranışından içi aşkla kaynamıştı. Bu hissi de sevmişti.

Kartal’ın gülüşü çarptı Efruz’a. “Dedim.”

“Şaka yapmıştım.” deyip geri çekildi Efruz. “Ciddi misin?”

“Çok ciddiyim, her konuda hemde.”

Sessizce ve dikkatle bakan kadını inceliyordu Kartal. “Yanlış bir şey mi söyledim?”

“Hayır, sadece … korkuyorum ben.”

“Anlamadım, neden korkuyorsun?”

“Kendimden.” Ellerini çözerek kucağına indirdi Efruz. “Bu çok hızlı değil mi? Bendeki değişime engel olamıyorum ve sen her seferinde duvarlarımı yıkıyorsun.”

Önüne dönen Kartal arabayı çalıştırdı. Gideceği yere kadar Efruz’un korkularını düşündü. O kendini biliyordu ama Efruz’un bilmediği şeyler vardı. Ondan asla vazgeçmeyeceğini Efruz’a inandırmak zorundaydı. Arabanın içindeki sessizlik Efruz’un kalbinde büyüyordu sanki. Kendisini anlamasını bekliyordu ama adamın sessiz kalışından da yanlış anlaşıldığına dair sinyaller alıyordu.

Araba durduğunda nereye geldiklerine bakmak geldi aklına. Geçen on dakikada nereye gidiyor olduklarını düşünmemişti. Sahile geldiklerini gördü Efruz. Kartal’ın inip kendi tarafına dolanmasıyla derin nefes alıp verdi. Kapısı açılınca elini tutan adama itiraz etmeden indi. “Gel bakalım, konuşalım biraz. Sen bana korkularını anlat ben sana yersiz olduklarını…” Yanlış anlaşılmadığını anlayınca ürkek bakışlar attı adama. O öyle sevimli çehresiyle gülümserken dili kendiliğinden çözülüyordu zaten.

“Bir an beni anlamadığını, yanlış anladığını düşündüm.” Ceketini çıkarmış olan adamın beyaz gömleğiyle kapalı göğsüne sokuldu. Ellerini Kartal’ın sırtına bıraktı. Çıplak sırtında dolaşan ellerin sıcaklığıyla saçlarına bırakılan buselerle gözlerini sıkıca yumdu. Kartal’ı sevmek korkuların önünde değildi ve Efruz’un her hareketi kendiliğinden seriliyordu ortaya. Hiç gocunmadan… Sürekli bunu yaşarmış gibi… Adam kızı kendine çekiyordu. Duyguları ile bedeni Kartal’ın elindeki ipe bağlıymış gibiydi.

“Seni neden anlamayayım ki?”

Başını yasladığı yerden kaldırıp sevdiği yüz harlarına baktı Efruz. “Sana kaprisli biri görünebilirim ama değilim. Yaşadığım bir kaç günü özetleyecek olursam benim için tam bir çıkmaz.”

Kartal kaşlarını kaldırıp dudağını büktü. “Çıkmazlar güzeldir, nerede olduğunu ve nerede kalacağını belli eder.”

“Sorun da bu zaten. Kalacağım yerde yaşayacağım şeyleri bilmiyorum.” Kartal omzundan sardığı kadını kumsala yönlendirdi. Efruz’un ayakkabılılarını çıkarmasını izledi bir süre. Beyaz uzun elbisesine aldırmadan kumların üzerine yan yana oturdular ve denize döndüler. “Ne yaşamaktan korktuğunu bilmek istiyorum. Seni korkutan nedir?”

“Hüzün.” dedi tek kelimeyle Efruz. “Çok küçük biri değilim, aklımla hareket etmeye çalışıyorum ama pek mümkün görünmüyor.”

Bedenini Efruz’a çevirdi Kartal. “Sen bana bağlanmaktan korkuyorsun.” dedi haklı olduğunu biliyordu ama bu konu önlerinde belki de en büyük engeldi. “Sen korkmuyor musun?” diyen kadına başını salladı. “Evet, korkuyorum ama seni kaybetmekten, ben o kısmı geçtim sanırım.”

Efruz’da adama çevirdi bedenini. “Ne ara, ne zaman Kartal? Seni yirmi yaşında bilsem gençlik ateşine kapıldın diyeceği…”

“Seni ilk gördüğümde.” Efruz susup gözlerine baktı Kartal’ın. “Bazen bazı şeylerin açıklaması yoktur. Otuz beş yıldır beklediğin olduğunu anlarsın. İçinden çıkamazsın, istersin. Bu öyle böyle bir istek değildir, sızar içine… Gördün ve bitti. Ne diyorlar; Etkilenmek, hoşlanmak, çekici bu öyle güzel bir kadını beğenmek de değildir. Güzel kadını gözler seçer ama sevilecek kadını kalp… Benim ki seni seçti ama seninki beni seçmemek için çırpınıyor gibi.”

Gözlerini kapattı Efruz. Başını önüne indirirken sağa sola salladı. Kendini izah edemiyordu ve her an yanlış anlaşılmanın eşiğinde dolanıyordu. “Seçtiği için debeleniyor.” Çenesinden tutup kendine bakmasını sağladı Kartal. “Bana güven! Sadece güven ve kalbini rahat bırak, bırak ki evlenmeden önce tatlı anılar biriktirebilelim.”

Adamın yüzünde gezen hain mimikleri izledi. Tatlı bir rüya gibiydi bakışları, gülüşü… Ufacık başlayan gülüşü kıkırtıya dönüştü Efruz’un. “Vampir ile evlenirsem bende vampir mi olacağım?” Kendi söylediğine kahkaha atınca Kartal’da ona bakarak gülümsedi. “Vampir?” dedi bilmezden gelerek. Kızın kendisine vampir lakabını taktığını biliyordu.

Elini ağzına kapatan Efruz gülmesini bastırmaya çalıştı. “Ben sana ve Kılıç’a Vampir ismini takmıştım.”

Yerinden Efruz’a doğru kaydı Kartal. Bir tarafında topladığı saçlarının ucundaki süslü tokayı çekip çıkardı. Parmaklarıyla açıp dağıttığı saçı Efruz’un bakışları eşliğinde sırtına attı. “O güzel sırtını bir daha böyle bir elbise ile süslersen vampirlik lakabımı sonuna kadar kullanacak ve oradan ısıracağım.”

“Hm,” dedi başını yana yatıran Efruz. “Aşk olsun, senin için giymiştim.”

“Olduğundan daha güzel görünemezsin. Elbiseler beni ancak kamçılar.”

Kendisini istediğini belli eden adama sessizce baktı. Yaklaşan sıcaklığına durduğu yerden koştu. Teni onu istiyordu tıpkı ruhunun da istediği gibi. Gerdanına sokulan adama kollarını doladı. Teninde arzuyla dolanan dudaklar onun daha önce bilmediği tatları tattırıyordu. Güçlü kollara çekilişine yardım etti. Sırtında gezinen parmaklar kıvılcımdan ibaretti.

“Ellerin ateşten bir parça gibi yakıyor beni.” diye mırıldandı. Kızın saçları arasındaki başını kaldırdı Kartal. Elleri baştan uca tavaf ediyordu siyah ve gür kıvırcık saçları. “O benim değil senin ateşin. Seni bilmem ama beni yakıyor.” Kulağına fısıldanan sözcüklerle sokuldu Kartal’ın sinesine.

Yaman bir aşktı bu hissettiği. Amansız… hissediyordu Efruz. Yenileniyor gibiydi. Yeniden şekilleniyordu ruhu. Kartal onu farkında olmadan yeni kalıplara sokuyordu. “Seni sevmeme izin ver.” dedi Kartal. Efruz’un dudakları kenarına bıraktığı minik öpücüklerle aklını karıştırıyordu kadının.

“İzin isteme, bende verecek evetler yok.” dedi Efruz, ondan gelecek herşeye hazırmış gibi. Kartal durdu, nefesini uzaklaştırmadı. Bunu tam olarak anlamamıştı. Evetler yoksa hayırlar mı vardı?

“Bunu anladığımı sanmıyorum.”

Kollarını sıklaştıran Efruz, Kartal’ın dudaklarına uzandı. “Kalu beladan beri seninle gibiyim.”

Recommended Articles

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

error: Content is protected !!