Genco, oğlunun ardından eve girememişti. Bahçede yıllardır yoldaşı olan bastonuyla yavaş adımlarla dolaşıyor, özenle diktiği ağaçların büyüyen dalları arasından geçiyordu. Bakışları dalgın, bedeni yıllardır taşıdığı yüklerden dolayı yorgundu. Zaman acılarına, yoksunluklarına çare olmaktan çok uzaktı.
Omzuna değen dal ile duraksadı. Onu hanesinden gönderdiği gün toprakla buluşturduğu küçük tohum koca bir ağaç olmuştu. Sol elinin uzun ve biçimli parmaklarini tomurcukların üzerinde gezdirdi. Bahar geliyordu. Onsuz geçireceği ne ilk ne son mevsimdi. Kabullenmişti Genco. Savaşmaktan vazgeçmişti. Kaderin ona sunduklarına razı gelmişti.
Derin, kahve tonlarındaki gözlerini ağacın heybetli dallarında gezdirdi. Herkesin gördüğünün aksiydi oysa içi. Yüzündeki maskenin ardında hala o inatçı adam vardı. Gözlerinin etrafında çizgiler, saçlarında az da olsa yer eden aklar olsa da o Genco’ydu. Babasından ve soyundan yıllarca kaçıp özgür bir adam olmak için savaş verendi. Gözlerine meftun olduğu kadın için cihanı karşısına alandı. Oğulları için dünyayı yakacak adamdı. Kimse bilmes de gözü her daim en büyük yarasındaydı. Yaman’ındaydı.
“Büyümüş.”
Sessizce başını salladı. Ellerini dalın üzerinden çekemedi.
Dillendirmese de onun kim için orada olduğunu bilen tek kişiydi Bevar. Çocukluğunun yadigari bu adamın sevincine de hüznüne de şahit olandı.
“Gitti.”
O anda nerede olduğunu sormadı Genco. Zira sorsa da Bevar’ın demeyeceğini biliyordu. Sadece “Nasıl?” Diyebildi. Sesi sertti. Boğazı uzun zamandir suren suskunluğunun ardindaki acıyı taşıyordu.
“Iyiyim dedi ama… Sana benzer o.”
Duyduğu sözlerle gözleri doldu Genco’nun.
“Yarasını da acısını da dillendirmez. Bilirim.”
Başını kaldırıp, seyrek ve uzun dalların arasından görünen gün batımını izledi sessizce.
“Ferman’lar sessiz kalmayacaktır. Şimdiye dek peşine düşmüş olmalılar. Lakin istemezse kimse onu bulamaz.”
“O adam… Yanında mı?”
“Her zaman bir gölge gibi peşinde. Attığı adımdan, gördüğü surete kadar bana rapor ediyor.”
Daha fazlasını sormak istese de yapamadi Genco. Her hafta eline gecen fotoğraflarından sonuncusunu iki gün once almıştı. Ona benzediğini söyleseler de o denli kendine has bir adam olmuştu ki… Noyan’ınkilerden biraz daha koyuydu gözleri. Yaş alsalar da birbirinden ayırt etmek bir başkası için güç olabilirdi. Lakin Genco, oğullarını bakışlarından dahi ayirt edebilirdi. Noyan’ın gözlerinde derin bir vadi gibi uzana özgürlük vardı. Hayallerin ışıltısı serpilmişti göz bebeklerine. Yaman’ın gözlerinde ise aşılması güç bir cesaret vardı. Dinginlik yer etmişti her bir zerresine ve yalnızlık…
Sanki oğullarından biri Barzan Ağa ölmeden önce var olan Genco Uluhan’dı. Diğeri doğduğu topraklara geri döndükten sonra doğan Genco Ağaydı.
Usulca çekti ellerini incecik daldan. Bastonuna yaşlanıp, ardına döndü. Bu hayatta güvenebileceği dostuna baktı büyük bir kararlılıkla.
“Onu görmek istiyorum.”
Zamanı gelmişti.
****
Yatağında dönüp dururken aklında sadece kardeşi vardı. Onu gördüğü için mutlu olan yanı, babasıyla karşılaştıktan sonra yok olup gitmişti. Geriye sadece endişe kalmıştı. Ve fazlasıyla korku… Kardeşi için korkuyordu. O güne dek derinlere gizlediği bu his apansızın ortaya çıkmıştı.
Kısacık bir an daldığı uykudan içi bunalarak sıyrıldığında gözlerini araladı yavaşça. Daha fazla orada öylece yatamayacaktı. Doğrulduğunda yatağının ucunda hareketsizce oturan annesini fark etti. Irkildi. Rüya gördüğünü düşündü. Annesi babasının yanında uyuyor olmalıydı.
Yerinden doğrulacakken gözlerine değen yaşlı gözlerle kalakaldı.
“Anne…”
“O … İyi mi?”
Eve girdiği anda odasında olduğunu öğrenmişti. Onu rahatsız etmemek için yanina gitmemişti. Kardeşleri ile geçirdiği kısacık anların ardından kendisi de odasina kapanmıştı.
‘Yaralıydı anne.’ diyemedi. Sahte bir tebessümle kollarını açıp annesine yaklaştı. Onu sararken sıkıca saçlarına küçük bir buse bıraktı.
“Iyi… Çok iyi…” dedi.
Oğluna duyduğu hasreti diğer oğlunun kollarinda avuttu. Amelya ağladı. Noyan sessizce sardı annesini.
Ta ki o sözleri duyana dek…
“Babanız sizi, sizden vazgeçecek kadar çok sevdi.”
Bu sözler ile ayrılırken Noyan annesinden, kapının ardında sol eli kalbinin üzerinde duran Genco’yu göremedi.
****
Gece yarısı silahlı adamların bastığı evde, kanlar içerisinde yatan bir adam ve başında göz yaşları içerisinde duran genç bir kız vardı. Saçları, güzel yüzünün iki yanından süzülüyordu. Adı gibi büyüleyiciydi.
“Baba…”
Buz kesen bedenin artık can taşımadığına emin olsa da seslenmekten vazgeçmiyordu.
“Baba…”
Koca sessizliği yaran sadece onun sesiyken ansızın bir başkası duyuldu. İnce ve tiz topukların yankısı usulca kıza yaklaşırken, o gece hayatını değiştirecek kadının birkaç adım ardında olduğunun henüz farkında değildi.