SİS – 14. Bölüm

Özünün ait olmadığını bilse de evine dönmüş olmanın huzurunu hissedebiliyordu kalbinde. Doğduğu ve büyüdüğü taş duvarlara sinen sesinin, anılarının canlılığını hissedebiliyordu.

Gözlerini kapatıp içine çekti o tanıdık kokuyu. Yıllar önce çıkıp gittiği gün ile aynıydı. Zerdali… Bahçenin dört bir yanına yerleşen ağaçlardan esen rüzgarla etrafını sarmalıyordu.

Kırılan cam sesinin ardından o tanıdık seste adını duydu.

“Toprak.”

Az ileride buldu onu. Kızıllığın aklara yenildiği saçlarını toplamış, üzerindeki yeşil elbisesinin beline yerleştirdiği incecik kemeriyle öyle güzeldi ki… Öfkesinin ona duyduğu hasrete yenilmiş olduğunu yeni fark etti Toprak. Onu anne şefkatiyle sarmalayan kadının gözlerindeki yaşları gördüğünde kollarını iki yana açtı. Bu küçük hareketi onların arasindaki duvara koca bir darbe vurdu. Nino hanım koşar adımlarla torununun kollarına sığındı.

“Hoş geldin oğlum.”

Sessizce sardı büyük annesini. Sadece onları korumak için döndüğünü söyleyemedi.

**

Sevdiği kadına sarılan torununu izlerken söylediklerinin bir yalandan ibaret olduğunu biliyordu Tamer Ağa. Onları özlediği için değildi gelişinin sebebi. Artık dönme vakti geldiğine ikna oluşu da değildi. Barzan Uluhan’ın canına göz diktiğini duymuş olmalıyd. Küçük torunu koca bir adam olmuş, onu korumak için yıllar önce terk ettiği evine geri dönmüştü. Bu sessiz hakikat ile yaşlı yüreği sızladı.

Hızlıca hazırlansa da kusursuz olan masadaki katlamayı gördüğünde keyiflenen torununun iştahla yemesini izledi. Karısının kendisininkilere eş turuncu saçları okşayışını izlerken kalbi sızladı. Masadakilere belli etmemek için yerinde kıpırdandı. Bardağına uzanıp, suyunu yudumlarken o kara haberi getirecek telefonunun sesini işitti.

Torunun kendisini izleyen ela gözlerine bakarken endişesi kalbini durdurmaya yetecek kadar güçlüydü.

“Celal Korkmaz.” Dedi. “Ölmüş.”

Eğer bunun ardında da Barzan Ağa varsa sıra ona gelmiş demekti. Lakin ölmekten korkmuyordu. Sadece torununa zarar gelme ihtimalinden endişe duyuyordu. Zira öldüğünde sonraki hedefin o olacağını adı gibi biliyordu. Telefonu kapatıp önüne dikti gözlerini. Ne yapacağını, hangi yöne sapacağını bilmiyordu. Ancak tez zamanda bir çıkış yolu bulmak zorundaydı. Öncelikle vazifesini yerine getirecekti.

Telefonunu ceketinin iç cebine yerleştirirken yerinde doğruldu. Alnında yer eden ter damlalarını göğsündeki ipek mendille silip, onu izleyen ela gözlere bakıp tebessum etti. Artık ufacık hareketler bile bedenini zorlar olmuştu.

“Büyükbaba…”

“Gitmem gerek.”

“Tamam.” Doğrulup sandalyesini geri çekti. “Nereye istersen birlikte gidelim.”

Torununa doğru yaklaşıp omuzlarına koydu hafifçe titreyen ellerini.
“Sen burada kalacaksın. Ben gideceğim…”

“Hayır. Bende…”

“Sözümü dinle evlat. Benden haber gelene kadar konakta ol. Kimse şimdilik döndüğünü bilmesin, görmesin.”

Sözlerinin ardından kısılan gözlere bakıp sağ eliyle yanağıni okşadı.

“Hem büyük annen ile hasret giderirsin. Seni çok özledi.”

“Özledim tabi…”

Karısının durumu kurtarmak için atılmasına minnet dolu bir bakışla karşılık verdi. Son kez torunun yüzüne bakıp, ayrıldı konaktan. Sadece saatler sonra onu hiç aklına gelmeyecek bir yere çağıracağını henüz bilmiyordu.

***

Ahşap ve oldukça büyük karyolada cansız yatan adama bakarken en ufak bir hüzün yoktu kalbinde. Zira onun ne iyi bir insan ne de iyi bir dost olmadığını bilecek kadar tanıyordu. Hayatına son veren tek bir kurşun izi kalbinin orta yerindeydi.

“Kalp krizi geçirdiğini bilsin herkes. Hakikat bizim güçsüzleştirir.”

Susturucu kullanılmış olduğu aşikardı. Konakta kimse silah sesini duymamıştı. Yatağın yanında saçılmış toprak tanelerinden birazını avuçladı.

Farklı bir zamanda duysa bu sözleri karşısındaki adamin canını alanın Barzan Uluhan olduğundan şüphe etmezdi. Ancak öylesine kuvvetli ipuçları vardı ki elinde.

Tamer Ağa, sadece iki saat kadar önce bir ahbabından işittiği sözleri anımsadı.

“Kenan Ağayı gördüm bu sabah mezarlıkta. Çok emin değilim ama ellerinde kan vardı sanki.

O yapmış olmalıydı. Böylesine sessiz alınmış bir intikam onun eseri olabilirdi. Avucunda sıktığı toprağı saran elini ceketinin cebine soktu.

“Kenan Ağaya haber gitmedi mi?”

“Babamın vefatı onun için önemsiz olmalı.”

Celal Ağanın tek oğlu Cihan’a aitt bu sözler. Yüzündeki sahte hüznün altında büyük bir sevinç gizlediğine emindi.

“Kenan Ağa bana maruzatını bildirdi. Kendisi biraz rahatsız olduğu için gelemedi. Ama cenazede olacak.”

Onun adına konuşmuş olması diğerlerini şaşırtsa da o an önemsenecek bir detay değildi. Cenazenin ertesi gün kaldırılması planlanırken, durum hem yetkililerden hemde Celal Ağanın ve yedi aşiretin insanlarından gizlenecekti.

Tamer Ağa, cenaze evinde kalmamak için yorgunluğunu bahane etti.

Konaktan ayrılan adamlarına diğerlerinden uzaklaştıktan bir süre sonra Antep’e, Cesur konağına gitmek istediğini söyledi. O an son günlerde artan nefes darlığı yine kendini göstermeye başladı. Camı araladı. Rüzgar yüzüne çarparken gözlerini ıssızlaşan topraklarda gezdi. Vakti geliyordu. Bunu hissediyordu. Lakin gözlerini kapamadan önce canının parçasını, mertliğinden emin olduğu adama, Kenan’a emanet etmeliydi. Bunun için onun yarasını kullanmak zorunda olduğundan utansa da başka çaresi yoktu.

****

Konak sessiz ve ıssızdı. Kapıdan girişi güç olsa da Kenan’ın adamlarını sakinleştirmeyi başarmıştı. Özellikle sağ koku olan adamı kapının önünde bekleyebileceğini söyleyerek, silahsiz olduğunu göstererek ikna edebilmişti.

Odaya girdiğinde yatağında ona silah doğrultmuş Kenan’ı buldu.

“Tamer Ağa…”

“Burada ne beklersin Kenan Ağa? Canını aldığının oğlu da gelip senin canını mı alsın istersin?”

Duyduklarıyla şaşırdığını görebiliyordu. Gerçekleri nasıl öğrendiğini çözmeye çalışıyordu. Sessizliğine bakıp alaycı bir tebessümle baktı yüzüne.

“İnkar etmiyorsun. Senden beklediğim bir hareket… Her zaman soyuna yaraşır, cesur bir adam olduğunu biliyordum.”

Yatağın karşısındaki uzun kanepeye oturup, bastonunu yanına yasladı. “Nedenini nasılını soracak, senden açıklama bekleyecek değilim. Nedensizce bu deliliği yapmayacağını bilecek kadar tanıdım seni. Ama hata ediyorsun. Kendini gölgeye çekmenin birlikteki diğer ağaların dikkatini çekeceğini nasıl hesaba katmazsın?”

“Diğerleri? Onlar biliyorlar mı?”

“Bilseler şu anda bu konağı başına yıkmak için gelmiş olurlardı. Hiçbirinin sana dair tek şüphesi yok.”

Ardına yaslanırken göğsündeki mendille alnındaki ter damlalarını siliyordu.
“Bakma öyle. Ben seninkinden daha büyük ihanetler gördüm bu hayatta Kenan. O yüzden intikamı da izlerini de iyi tanırım. Allah biliyor ya Celal’i günahım kadar sevmezdim. Yinede böyle ölmesi acı verici.”

“Babamı ve ağabeyimin nasıl öldürüldüğünü ben gördüm Tamer Ağa. Bedenlerine bile saygı duymayan, alevler içerisinde yanmalarını sağlayan bir adama emin olun insaflı davrandım.”

“Kinin büyük. Acınsa ondan daha fazla. Ama artık son ver. Can verdin, can aldın. Daha ötesi yok bu yolun. Yoksa sende yanacaksın.”

“Umurumda değil.” dedi genç adam vurdumduymaz bir halde.

“Benim umurumda.”

“Neden? Ne önemi var sizin için?”

“Torunumu emanet edeceğim adamın iyi olacağını bilmem gerek.”

“Ne?” Kaşlarını çattı Kenan. “Ne emaneti? Ne diyorsunuz siz?”

“Toprak…” dedi. Sesinin titrediğinin farkında değildi. Gücünün son demlerinde olduğunu da bilmiyordu.
“Kimya Mühendisliğini bitirdi ve Fransa’daki masterını tamamladı. Sana daha önce bahsetmiştim. Onu pek kimse görmese de dün döndü ve çok yakında benim yerimi alacak.”

“Bunun benimle ne alakası var?”

Omuzları çökerken gözlerine dolan yaşları kirpiklerinin gölgesine gizledi. Derin bir nefes alıp baktı genç adamın yüzüne. 
“Onu sana emanet edeceğim Kenan. O seni ağabeyi sen onu kardeşin bil. Onu diğer ağalardan koru. Ama en çok Barzan’dan.”

“Bunu neden benden istiyorsunuz?”

“Çünkü onu senden başka kimseye emanet edemem. Hepsini gölgelerinden iyi tanıyorum. O masaya oturduğu anda torunuma tırnaklarını geçirmek için zaman kaybetmeyeceklerine eminim.”

İstediği karşılığı alamadı.Oturduğu yerde eğilip ellerini dizlerine yasladı. Gözlerini karşısındaki adamın kara gözlerine dikti.
“Torunuma ağabey olacağına, onu kardeşin bileceğine söz verirsen sana her birine ait bildiğimden haberdar olmadıkları sırlarını veririm.”

Kenan, karşısındaki adamın kendisine bu istekle gelişinin çaresizlik olduğuna emindi. Yedi Aşiret birliğine katıldığı andan beri destekçisi olan adama istediğini verecekti. Tabi ki karşılığını aldıktan sonra.

“Diğerleri umurumda değil. Sadece Barzan Ağayı kendime mecbur edeceğim bir sır istiyorum.”

Yaşlı adam üzerinden tonlarca yük kalkmış gibi rahat bir nefes aldı. Ardına yaslanırken yüzünde genç adama duyduğu minnettarlığı gösteren bir gülümseme vardı.

“Yıllar önce işlenen bir günahı yok saydı. O günah ki bir cana, ete kemiğe büründü. Vebali hala üzerindedir.”

O akşam odada duydukları Kenan’ı kirli bir maziye ortak, bir günaha şahit kılacaktı.

“Kardeşinin zorla sahip olduğu bir genç kız hamile kaldı. Barzan gerçekleri ortaya çıkarmak yerine üzerini çamurla kapattı. Kız onun hükmüyle öldürüldü. Bebek ise bilinenin aksine dedesi tarafından saklandı. Üstelik o adam bir ağaydı.”

Duyduklarının ağırlığı şaşkınlığıyla yerinden doğruldu. “Kim? Kim o ağa?”

“Ferzan Ferman… Dedenin eski dostlarından biri…”

“Ya bebek?”

“Yaşıyor. Bir kız… Yüzünü kimse görmedi  şimdiye dek…”

Derin sessizliği Kenan’ın düğümü çözecek sorusu böldü.
“Bu sır sizin sandığınız kadar değerli değil Tamer Ağa. Bir genç kiz ve ardında kalan bir bebek. Bunun Barzan Ağa’yı yakacak nasil bir tesiri olabilir?”

“Onu değil oğlunu… Ferzan Ferman yıllar önce bir yemin etti ve Barzan kabul etti. Öyle bir yemin ki cihanı yakmaya yeter.”

Kendisine bakan adamın gözlerinin içine bakarken sesi daha öncekilere göre kısılmıştı.

“O bebek… On sekiz yaşına girdiği gün Genco Uluhan’ın karısı olacak. Ancak bunu ne yedi aşiret ne de Genco bilmiyor.”

Bir yemin mazinin tozlu sayfalarından gün ışığına çıkarken Malatya’dakı konakta telefonun sesi yankılandı. Toprak’ın açtığı telefonun ardında hayatına yeni bir yol verecek haber vardı.

“Antep’e Kenan Cesur’un konağına gel oğul. Kimse bilmesin, büyük annen bile…”

Recommended Articles

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

error: Content is protected !!