Başını elleri arasına almış loş ışıklı odada zemini izliyordu. Yaşadığı anlardan çıkması pek mümkün gibi değildi. Böyle bir şey beklemediği gibi de aklının en uç köşesinden de geçmemişti. Duru… o saf ve masum bir kadındı. Oysa Rüzgâr bunu hayal dahi edemezdi. Etmemişti.
Kendini öyle kaptırmıştı ki içinden taşan arzuya mani olamadığı gibi kadının da istekle kendine karışılık vermesi dönülmez bir yol… Çıkmaz bir sokağa gitmişlerdi. Ekranda izlediği kadının masum biri olacağını tahmin edemezdi. O çok… Çok ateşli görünüyordu gözüne. Kendi kendine kızdı. Ne saçma düşünüyordu öyle…
Kendine saygısı olan her kadın bu şekilde olabilirdi. Ama gelip Ali Rüzgâr Asilkan’ı pek bulmazdı. Ona kur yapan her kadın istediğini almak için danışıklı dövüş misali yaklaşırdı. Ama Duru öyle olmamıştı.
Şimdi aklının pek köşesi dağılmıştı. Duru, neden ilk defa gördüğü bir adamın kollarına atlamıştı? Hiç tereddüt etmeden istekle karşılık vermişti. Kadının kendine duyduğu saygı Rüzgâr’ı görmesiyle yerle bir olacak değildi. Ya neydi? Neydi?
Başını elleri arasından çekip bedenini yana çevirdi. Uyuyan kadının masum ifadesine içinden geldiği gibi gülümsedi. Bir kere tatlı bir yüzü vardı. Bakınca, bahar gelmiş gibi ferahlatan masumiyeti… Saçları onun sevdiği gibi uzundu. Biçimli dudakları ve yüzüne orantılı burnu… Yüzüne düşen gür kirpikleri. Gitmeli miydi? Yoksa güne onunla mı uyanmalıydı? Bunu ona sorabilirdi.
Birlikte çılgınca bir ana ortak olmuşlardı. Sabahın ne getireceğini bilemezdi. Gün güneşine kavuştuğunda öncesinde konuşmadıkları pek çok şeyi konuşabilirlerdi. Her kadın ilk aitliğini sunduğu adamı sabah yanında görmek isterdi. Rüzgar da bunu tahmin ediyordu.
Dizini yatağa bastırıp iki kolundan destek alıp Duru’ya doğru eğildi. Fark ediyordu. O hiç bir kadına müsamaha göstermeyen biriydi ve Duru dan gitmek istemiyordu. Kadına resmen çekiliyordu. Daha çok çekilmek istiyor gibiydi. Yanında kalmak istemesi kendi iradesiyle vermiş olduğu bir karardı. Hafifçe sesini yükseltti. “Duru,” dedi.
Duru gözlerini aralayıp hemen geri kapattı ve yan döndü. Bu çocuksu haline bir kez daha gülümseyip yanağına uzandı. Narince bir dokunuşla dudaklarını bastırdığında Duru elini yüzüne götürdü. Yeni çıkmaya başlayan sakallarının kadını gıdıkladığı belliydi. Gücünü tek kolu üzerine verip bir eliyle kızı kendine çevirmek için hafifçe dokundu. “Duru uyan,” dedi bu sefer.
Duru adamın bedenindeki elini tüm gücüyle itti. “Kerem defol git. Rahat bırak beni,” diyen kadının karşında buz gibi oldu bir anda. Tekrar rahat uykusuna geri döndü Duru.
Rüzgâr ne ileri ne geri kımıldayamadı. Dudakları bir anda çöle düşmüşcesine kurudu. ‘Kerem’ demişti. Tüm gece ‘Rüzgâr’ diye kulağına fısıldayan kadın ‘Kerem’ demişti.
İçine düştüğü durumla aklı dağılmıştı. Usul hareketlerle kollarını yataktan kaldırdı. Gözlerini kadından ayıramıyordu. İki cümle beyninde dönüp duruyordu. “Rüya mı görüyor acaba,” diye mırıldandı. Bu fikir ona mantıklı gelmişti. Tekrar Duru’nun omzundan tutarak kendine çevirmek istedi. “Duru benim uyan.”
Adamın elini omzunu silkeleyerek attı Duru. “Seni istemiyorum Kerem. Git yanımdan.” Rüzgar bir kez daha donup kalmıştı. Ne dediğini Rüzgar anlıyordu ama Duru farkında değildi. Geçmeye başlayan ilacın etkisiyle Duru bu anı ömrü boyunca hatırlamayacaktı ama Rüzgâr unutmayacaktı.
Biraz öfke biraz karmaşık düşünceler beynini istila etmişti. Ne düşünmesi gerektiğine bile karar veremiyordu. Kollarını geri çekerek dizleri üzerinde doğruldu. Anlamsızca gözlerini yatağın üzerinde gezdirirken ışıldayan küpeyi fark etti. Eline alıp çevirdi. Duru’ya kayan bakışları açıkta kalan kulağındaki küpenin aynısı olduğunu fark etti. Cebine atıp kıza son bir kez daha baktı. Neyin içinde olduğunu bilmiyordu ama öğrenecekti. İlk gecesini paylaştıktan sonra başka bir erkeğin adını sayıklayan kadından hiç bir şey anlamamıştı. Bütün gece ‘Rüzgâr’ diyen kadın bir an da ‘Kerem’ demişti. Bu onu hem bilemediği bir öfkeye hem de anlamsız içinden çıkamadığı karmaşaya neden olmuştu. Yataktan indiği gibi ceketini alarak bir kez daha dönüp baktığı kadınla aklında binlerce değişik düşünceyle odadan ayrıldı.
…
Tüm geceyi ki sabah karşı evine gelmişti; uykusuz geçirmişti. Sabah ofisinde kızgın boğa gibi bekleyen arkadaşını gördüğünde şaşkınlıkla baktı. Üzerinde dün geceki kıyafetleri duruyordu. “Hayırdır?”
Mert yorgunlukla koltuktan kalktı. “Seninkini fena benzettim. Sabaha kadar karakoldaydım. Bizim avukat sağ olsun yeni çıkarabildi. Eve uğramadan gelip suratını dağıtayım dedim.” Gelip Rüzgar’ın karşında durdu Mert. “Ne oldu?”
“Ne olacak; senden sonra kalktı gidiyordu bende çelme taktım. Adam yere kapaklandı tabii. Öfkeyle kalkıp bana baktığında sesimi çıkarmadım. İlk vuran o olsun diye bekledim. Vurdu. Sonrası ben onu bir güzel bezettim. Ortalık dağıldı. Ha bu ara da faturayı hesabına kestirdim. Ve sen telefonlarıma çıkmadın,” dedi tek kaşını kaldırıp.
“Ne kadar değişik bir gece geçirdiğimi bilmiyorsun. Çağrıları gördüm ama meraktan aradığını düşündüm. Sabah oluyordu aramadım.”
“Nasıl değişik?”
Koltuğuna çöken adamı gözleriyle takip etti Mert. Rüzgâr olabildiğince üzeri kapalı arkadaşına anlattı. Mert şaşırmıştı. Sessizce dinlemeyi yeğlemişti. “Normal değil,” dedi Rüzgâr’a.
“Farkındayım.”
“İki ayrı insandan bahsediyor gibisin. Bunun altında bir şey var. Ayrıca öyle bir kadın bir defa gördüğü bir adamın kollarına atlamaz.”
“İlk başta bende şaşırdım. Gayet normaldi ta ki ‘Kerem’ diyene kadar. Gitmek istememiştim aslında. Uyandığında beni görmek ister diye düşünmüştüm. Ama hali o kadar değişikti ki kızgınlık mı korku mu anlayamadım kendimi? Rüya görüyor olma ihtimaline karşı bir kez daha uyandırmayı demedim ama bana yine ‘Kerem’ dedi.”
“Alkol almamıştı değil mi?”
“Fincanda alkol almayacağına göre hayır. Masadayken çok doğaldı. Yanımda fazla cesur… Lavaboda gördüğüm kadınla masada Kerem ile oturan kadının aynı kişi olmaması ben odadan çıkmadan hemen önce fark ettiğim bir gerçek.”
Mert derince soluğunu tazeledi. Aklındakileri süzgeçten geçirdi. “Bu Kerem o otelde bir oda ayırtmıştı. Duru’nun onu istemediğini bile bile. Kız kalkınca o da kalktı, tabii bu doğal. Ben engel olmasaydım peşinden gidecekti. Ama sen gittin.”
“Yani?” dedi Rüzgâr soru sorar bakışlarıyla.
Mert öne doğru eğildi. “Yani kıza bir şey vermiş olabilir mi? Çayını da o getirdi. Odayı boşuna ayırtmış olamaz. Sen gitmeseydin o gidecekti kızın yanına. İlk defa gördüğü sana kollarını açan Duru belki de onun tuzağına düşecekti.”
Rüzgâr’ın gözleri fal taşı gibi açıldı. Ve anında yorgun düşerek küçüldü. Başını bir kez daha elleri arasına aldı. “Bittim ben.”
….
Yerinde kıpırdandı Duru. Çok tatlı bir uykunun kollarındaydı. Ama uyanması için zorlayan zihni, gözlerini aralamasına neden olmuştu. Etrafına bakındı yavaşça. Gözlerinin önünden geçen hayal perdesini aralamak için ellerini başına götürdü. Parmaklarıyla alnına masaj yaptı bir iki saniye kadar.
Üşüdügünü hissettiğinde zihni açılmaya başladı. Ellerini kollarına götürdüğünde kollarının açıkta olduğunu anladı. Ama buda yeterli gelmemişti. Sonra ellerini göğsüne indirdi. Orası da soğuktu. Ve çıplak..
Gözleri dehşetle açıldı. Yerinde doğruldu hızla. Etrafına bakındı. Geniş ve görkemli bir oda. Süit, kral suiti. Yatağın saten çarşafına ellerini doladı. Bedenine çekti. Sıkıca sarıldı çarşafa.
Buraya nasıl gelmişti? Başını iki yana salladı. Hayır daha öncesine gitti aklı. En son Kerem’le kahve içiyordu. Sonra masadan kalkıp lavaboya gitmişti. Başının orada dönmeye başladıgını hatırladı. Ve sonrası çorap söküğü gibiydi.
Aklına dolan düşüncelerle gözlerinden yaşlar inmeye başlamıştı. Tek tek hatırlıyordu. Lavoboda bir müddet kaldığını ve bir adamın içeri girdiğini…
Elleriyle çarşafı sıkmaya başladı. Parmak boğumları kefen beyazına dönene kadar sıktı.
Gözlerini yumdu. Yumduğu anda adamın silueti aklına doldu. Ve adı Ali Rüzgar Asilkan.
Adama söylediği sözleri ve kendine söylediği sözler kulaklarında yankılandıgında ellerini çarşaftan alıp kulaklarına kapattı.
Ama nafile adamın, ‘Benim olur musun?’ dediğini hatırladıgında hıçkırarak ağlamaya başladı. ‘Ne olmuştu bana?’ diye düşündü. Bulamadı. Birden farklı bir insan olduğunu hatırladı. İçine başka biri girmiş gibiydi. Hiç olmadığı, olmasına gerek olmayan cesaret birden bedenine girmiş her şeyi ele geçirmişti.
Yerde dağınık duran kıyafetlerine kaydı gözü. Hızla yataktan kalktı. Odanın loş olan ışığını açmak için dügmeyi bulmaya çalıştı. En sonunda gözüne ulaşan düğmeye koşup açtığında üzerinde olan yatak örtüsünün boşluğunda, kocaman yatağın içindeki lekeyi gördüğünde olduğu yere çöktü. Ellerini yüzüne kapattı. Ve daha şiddetli ağlamaya başladı.
Adını hatırladığı adamın yüzü de netti. Adamın kokusu odanın her yerindeydi.
“Olamaz!” diye bağırdı. “Olamaz!”
Üzerini zar zor giyinip kendini odanın dışına attığında derin nefes aldı. Başını kaldırıp oda numarasına baktı Duru. “1020” diye mırıldandı.
Elinin tersiyle gözlerini sildi. Henüz hiç bir şey anlamış değildi. Bir sürede anlayacağını sanmıyordu. Aklı başında değildi belki de. İçinde kor alevler yanıyordu. Darmadağın olmuştu. Kendini hırpalamak istiyordu. Neden kızlar etrafında yoktu. Elleriyle başını sıktı. Buradan bir an önce gitmeliydi. Yoksa her an kendini kaybedebilirdi. İçinde bulunduğu sinir halinden dizleri titriyordu.
…
Kızlar sabahın üçüne kadar aramışlardı. Tüm kayıtlara bakmış. Ama tek bir iz bile bulamamışlardı. Nil ve Ruken’i zapt etmek her dakika zorlaşıyordu. Ruken kendini ağlamaya vermişti çoktan. Nil gözlerinden akmasın diye ugraştıgı yaşlarla boguşuyordu. Gözleri kan çanağına dönmüştü.
Aslı’nın aklı durmuştu. Nasıl olurdu? Buhar olup uçmuş olmayacağına göre Duru neredeydi?
Otelin lobisinde birbirlerine bakıyorlardı. Her kes sus pus olmuştu. Uyku gram yoktu. Öfke, stres ve korku her yeri sarmıştı.
Nil, “Abimi arayalım.” dedi usulca bir sesle.
Aslı başını salladı. Ona göre de en iyisi Karahan’a haber vermekti. “Arayalım,” diyebildi.
Duru ağır adımlarla lobiye indiğinde çıkışa doğru ilerledi. Gözü hiç kimseyi görmüyor. Kulakları uğulduyordu. Döner kapının önüne geldiğinde Azra’nın çığlığı ile başını çevirdi kızlar.
İlk gören Azra olmuştu. “Duru!” diye bağırdı. Kızların hepsi önce Azra’ya sonra onun baktığı yöne doğru bakınca Duru’yu gördüler. Duru bir ruh gibi olduğu yerden bir milim bile kımıldamadı.
Koşarak yanına gelen ve etrafını saran kızların üzerinde gezdirdi gözlerini. Aslı onun bu haline anlam veremiyordu. Ama onu sağ salim buldukları için çok mutlu olmuştu.
“Allah’ım sen neredeydin? Hepimiz mahvolduk Duru,” diyerek kıza sarıldı Aslı. Ama Duru da hiç hareket yoktu. Nil ve Ruken Duru’nun koluna sarılmışlardı. Duru fısıldadı. ” Beni burdan götür Aslı.” Gözleri kendi kendine akmak istiyordu ama burada ağlamak istemiyordu.
Aslı geri çekilip Duru’ya baktı. Hala bir şey anlamış değildi. Bir tahmini vardı. Ama olmamasını yeğlerdi.
Azra’nın evine girdiklerinde saat dört olmuştu. Kimsenin sesi çıkmıyordu. Soru sormaya bile korkuyorlardı. Duyacakları hoşlarına gitmeyecekmiş hissi veriyordu Duru’nun sessizliği. Nil’in dizinde yatmıştı yol boyunca. Ve sürekli ağlamıştı. Nil ablasına çaktırmadan kendi gözlerini silmişti. Salona geçtiler. Duru’yu koltuga oturtup karşısına oturdular.
“Bir şey olduğu belli, lütfen şimdi anlat yoksa biz Karahan’ı arayacağız.”diyen Aslı’ya dehşetle baktı Duru.
“Hayır abimi kimse aramayacak!” dedi.
Kimse karşı çıkmadı. Durup nefeslenen Duru’ya baktılar. Nil’ “Abla korkuyorum bak söyle lütfen.” dedi her halinden korktuğu belliydi Nil’in.
Gözlerinde ki yaşlar inerken anlatmaya başladı Duru.
“Ne olduğunu bilmiyorum. Ben lavaboya gittiğimde başım şiddetle dönmeye başlamıştı. Sizin aramanızı beklerken bir anda sizi unuttum. Aynanın karşında kendime bakıyordum ama aklım rayından çıkmış gibiydi.”
Kızlar dehşet içinde odak noktalarına bakıyorlardı. Duru’ya..
“Yüzünü hatırlıyorum. Adını hatırlıyorum. O söyledi. Ben sordum aslında. Onun orada ne işi vardı? Beni nasıl buldu? Bilmiyorum. O uzaktı ben onu kendime çektim.” Ellerini yüzüne kapatıp açtı Duru. “Ona beni öpmesini söyledim. Bana ‘benim olur musun?’ diye sorduğunda hiç itiraz etmedim. Bana sarıldığında ona itiraz edemedim. İçimden geldiği gibi demek doğru kelime olur. Çünkü aksi beynimde yoktu. Kim olduğu önemli değildi. Ne olduğu da. Aklım yok gibiydi. Kurulmuş saatten farkım yoktu. Ben öyle hatırlıyorum.” dedi.
Azra yutkundu. Zeynep ve Aslı ile göz göze geldiler. İki doktor olarak Duru’ya bir şey verildiğinden zerre şüpheleri kalmamıştı.
Daha şiddetli ağlamaya başladı Duru. “Lanet olsun. Ben adama karşılık verdim. Hiç zorlanmadan. Bile isteye. Ona beni öp dedim.” Ellerini yüzüne kapattı tekrar. Aslı yerinden kalkıp Duru’nun önüne diz çöktü. Ellerini yüzünden çekti. “Sonra,” diye sordu.
Kendini şimdi kaybetmesine izin vermezdi. Tekrar bağırdı. “Sonra!”
“Sonra hayatımda ilk defa gördüğüm biriyle birlikte oldum. Ve her saniyesini hatırlıyorum.” Bağırdı içindekileri dışarı dökerse sanki her şey eskiye dönermiş gibi rahatlama hissine kapıldı ama öyle olmadı. Gerçeği dile dökünce ikinci kez suratına vuruldu.
Odanın içinde ki herkes ağlamaya başlamıştı. Başları önlerine düşmüştü.
“Sonra!” diye bağırdı yine Aslı.
“Sen çıkarken orada mıydı? diye sordu Aslı içi kan ağlayarak.
Sesi duruldu. Sakinleşti. “Kendimi 1020 numaralı odada çıplak buldum. Ve o yoktu. Basit bir kadın gibi beni bırakıp gitti. Ne acı değil mi? Ona göre zaten basittim. Benim her şeyimi basit bir adam gelip alıp gitti. Kendimi onun kollarına ben attım. Ona göre ben basittim bana göre o.” Konuşmanın başında ayağa kalkmıştı. Ama şimdi olduğu yere çökerek ellerini yüzüne kapatıp ağladı. Aslı ve kızlarda yanına gelip yere oturdular. Hepsi Duru’ya sağdan soldan sarılıp ağlamaya başladı.
Bu ağlamanın sonu olmayacağına karar veren Aslı. “Azra, Duru’ya sakinleştirici bir çay getirir misin?” dedi.
Azra ve Asya ayaga kalkıp mutfağa geçtiler. Nil ve Aslı Duru’yu yerden kaldırıp koltuga oturttular.
Aslı korkudan yüzü beyaza dönmüş Ruken’e baktı. “Ruken ablacım bizi biraz yalnız bırakır mısın?”dediğinde Ruken gözlerini silip başıyla onayladı. Ve odadan çıktı.
Zeynep ve Aslı’nın aklından aynı şeyler geçiyordu. Bakışları birbirini bulduğunda gözleri aynı şeyi söylüyordu. “Duru sana bir şey vermişler bir ilaç belki uyuşturucu,” dedi Zeynep.
Duru başını sağa sola salladı. “Artık ne önemi var?”
Aslı, boş boş bakan Duru’ya çevirdi yüzünü. “Canım geri kalan her şeyi tek tek düşüneceğiz. Ama şimdi başka bir sorunumuz daha var.” dedi.
Duru soru dolu bakışlarını Aslı ya çevirdi. “Ne?”
Aslı, Zeynep’e bakıp Duru’ya döndü tekrar. “Canım hamile kalma riskin…”dediğinde Duru gözlerini büyütüp olduğu yerde dikeldi. Aslı’nın ellerine sarıldı. “Hayır hayır olmaz. Olmasın. Aslı.” Zeynep’e döndü. “Zeynep olmaz değil mi?” diye yalvarır gibi sordu.
“Olma riski var. Ama engel olabiliriz.”
Aslı, “Hemen! Ruken’i de al yanına. Kan almamız için gerekli şeyleri de al,” dediğinde Zeynep yerinden ok gibi fırladı.
“Hemen!” dedi. “Biraz geç kalabilirim. Hastaneye uğramam gerekiyor. Kan almak için tüpe ihtiyacımız var.”
Duru bir şey anlamamıştı. Aslı, “Canım bir ilaç var onu alacaksın. Bir de sana ne verdiler bilmiyoruz. Kan testi yapacağız.” dedi. Duru gözlerinden akan yaşları elinin tersiyle sildi.
Duru’yu banyoya soktular. Aslı kapısını aralık bırakıp Asya’yı da başına dikti.
Zeynep elinde eczane poşetiyle içeri girdigide Aslı ona başıyla gel işareti yaptı. Azra’ya da.
Üçlü balkona çıkıp birbirlerine baktılar. Üçüde çok üzgündü.
Azra, “İçim yanıyor,” dedi üzgün bir sesle.
Zeynep, “Çok kötü bir şey.” dedi.
Aslı, “Bu işin içinde başka bir şey var. Ama çok karışık geliyor bana. Bizim planlarımızı genelde hatta hiç kimse bilemez. Aramızda bunu tek kişiye bile söyleyecek biri yok. Başka biri var. Duru’ya takan.” Azra ve Zeynep’te ona hak vermişti.
“Bunu nasıl bulacağımızı bile bilmiyorum. Her kimse işini çok iyi yapmış. Tek bir kayıt bile yok.” dedi Azra.
Zeynep, “Dedektif gibi bir şeye ihtiyacımız var. Bu bizi aşmaz ama yardım alabiliriz.” Aslı, başını salladı olumsuz anlamda. “Olmaz bir tek kişi daha duyarsa bizi adamların elinden kimse alamaz. Yanarız. Önce Karahan hepimizi vurur. Sonra kocalarımız. Bu işi bir şekilde çözeceğiz. Duru kendine iyice gelince daha detaylı bilgiler alabiliriz.” Balkonun demirlerini sıktı Aslı. Gece yerini sabaha bırakıyordu. Başını gök yüzüne çevirdi. “Bunu yapanı bulduğumda elimden Karahan bile alamayacak. Onu doğduğuna pişman edeceğim. Sürüm sürüm süründürüp ibreti alem olsun diye bir daha bir kadına bu şekilde sahip olmayacağım diyene kadar anasından emdiği sütü burnundan getireceğim.” dedi.
Azra ve Zeynep Aslı’nın ağlamsı çıkan sesiyle iki koldan omuzlarına sarıldılar. İkiside Aslı’yı daha önce böyle sözler söylerken ne görmüş nede duymuştu. Onlar hep küçük işlerin kadınları olmuşlardı. Onların işi aşık barıştırmaktan öteye hiç gitmemişti.
Azra, “Bizi de kat böceğim.” dedi.
Zeynep, “Bulacağız çiçeğim ve o zaman bizden çekeceği var.” dedi.
Banyodan çıkan Duru’ya bir bardak su ile ilacı uzattı Zeynep. “Bunu içmelisin.” Duru o kadar yorgun düşmüştü ki eline zorla alıp bir bardak suyla ilacı içti. Azra’nın odasına yatırdılar. Kapısını aralık bırakıp çıktılar. Ruken’i yanında bırakmışlardı. Duru, yanlız kalmak istemediğini söylemişti. Zeynep elindeki kan tüpüne baktı. “Ben hastaneye geçiyorum.” dedi ve üzerini giyinip evden ayrıldı.
Salona geçen Aslı ve kızlar. Kendilerini birer koltuga attılar. Hepsi çok yorgun ve uykusuzdu. Ama en çok yürekleri yorgundu. Duru’ya üzülmekten kendilerini alamıyorlardı.
“İlaç,” dedi Azra,” Ne kadar güvenebiliriz?”
Aslı derin bir nefes bıraktı. “Bu ilaçlar kişiye göre değişiyor. Erken davranmış olmak bize daha iyi sonuç verebilir. Ama dersen ki bu haplarla hamile kalan var mı? Maalesef ki var. Bu tür çok hasta geliyor Zeynep’e. İlacı aldıktan sonra hamile kalıyor. Ve korkup acaba ilaç bebeğe bir şey yapar mı derdine düşenler bile var?”
Azra, “Belki de önlem alınmıştır. Hiç gerek yoktur korkmamıza,” dediğinde Aslı bundan emin olamadı. Bu iğrençliği yapan kişinin bu kadar ince düşüneceğini hiç sanmıyordu. “Yani Allah isterse olur diyorsun?” dedi Aslı’nın yüz ifadesinden etkilenen Azra.
“Tedbir içinde takdir lazım,” diye mırıldandı Aslı.
İki saatlik bir uyku çeken kızlar. Uyandıklarında Aslı’nın camın önünde ayakta dikildigini ve hiç uyumamış olduğunu gördüler.
Geçen iki saat içinde Aslı’nın aklındaki tek düşünce, “Gece otelde bu işi yapanın Kerem olmadığıydı. Sağlam dayak yiyen Kerem’in bunu yapması olanaksızdı. Duru’nun içtiği çaydan sonra bu hale gelmesiyse bu işte yine Kerem’in parmağı olduğunu düşündürtüyordu. Fakat adam karakolluk olmuştu. Başka biriyle mi planlamıştı? Adamın adını sormayı unutmuştu Duru’ya.
“Neden?” diyordu içinden.
Aklını kaçırmak üzereydi. Ama aklına hiç bir şey gelmiyordu. Saatin sekiz otuz olduğunu görünce telefonunu alıp Hilal’i aradı.
“Söyle kuzencan?” diyerek telefonu açan Hilal’in uymadığını anladı Aslı.
“Kuzum senin Florya’daki evin anahtarı lazım bana, bir haftalığına…” diyerek direk lafa girdi Aslı.
“Oy kimi kaçırıyoruz? Bende geleyim mi?” dedi Hilal.
“Yok kimseyi kaçırmıyoruz. Kızlar bir hafta kafa dinleyecek.”
Bir süre sessiz kalan Hilal, “Her şey yolunda mı Aslı?” diye sordu.
“Yolunda canım. Bizim medyatik hatunlar pek yorulmuşlar da kaçacak delik arıyorlardı da sen geldin aklıma.”
“Tamam nerdesin Kenan’la göndereyim?”
“Azra dayım. Dün gece pijama partisi yaptık ama Kemal de dahil kimseye söyleme olur mu?”
Hilal bunu yememişti. Ama başka soru sormadı. “Olur canım erkeklerin herşeyi bilmesi gerekmiyor.” dedi. “Yarım saate yolluyorum.”
Telefonu kapattığında Zeynep’in aracının kapının önünde durduğunu gördüğünde merakla kapıya koştu. Kızlar da uyanmış ve ayaklanmışlardı. Giriş katı olan evde Zeynep beş karış suratla Aslı ile burun buruna geldi. Kızın suratından iyi şeyler olmadığını anlamıştı. Zeynep odanın ortasına gelince elindeki kağıdı Aslı’ya uzattı.
Duru da odasından ağır adımlarla salona doğru geliyordu. Kızlar da Aslı’ya ve elindeki kağıda bakıyordu.
Kağıdın üzerinde gezdirdiği bakışlarla kaşları en derinden çatıldı. İlacın adını ve içerdiği maddeyi sesli şekilde dile getirdi Aslı.
“Aynen öyle kısaca cesaret hapı. Kana çok çabuk karışıyor ve heyecan veriyor. Bir nevi uyuşturucu. İçindeki ana madde aslında Duru’yu adamın kollarına iten,” diye kısaca kızların anlayacağı dilden izah etti Zeynep. Duru kapının önünde kızların konuşmalarını dinlemişti. Bir ilaç mı onu bu hale getirmişti? Her şeyi saydığı, bedenine duyduğu saygıyı ve ilerde seveceği, aşık olacağı adama sunacağı masumiyeti alıp görürmüştü? Söylendiğinde çok basit gibi görünen ‘hap’ sözcüğü onun mabedini hiç tanımadığı birine itirazsız teslim ettirmişti.
“Kerem,” dedi kapının önünden. Kızlar ona döndüğünde hepsinin aynı fikirde olduklarını gösteren bakışları kesişti.
“Çayımı o getirdi. İçine atmış olmalı.”
“Kerem ilacı veriyor ama kendi yok. Adamın adı neydi Duru?” diye sordu Aslı. Kapının önünden süzülerek Aslı’nın karşısına geçti. Kırmızı göz beyazları şiş gözleriyle baktı kadına. Gözlerinin önüne Rüzgar’ın yüzü geldi. Ve aniden bir şey daha hatırladı. “Ali Rüzgar Asilkan ve ben Kerem ile otururken yan masadaydı. Bir kaç kez göz göze geldik. Şimdi hatırladım; bana gülümsedi bende ona.” Ellerini yüzüne kapattı tekrar. Derin nefes alarak indirdi ve kızlar üzerinde gezdirdi. İkisinden biri verdi bana o ilacı. Ondan bir şey almadığıma göre Kerem.” Elini alnına götürüp ovaladı. “Her ikisi de olabilir. Ortak hareket etmişte olabilirler. Of bilmiyorum.”
“Ne tarafında oturuyordu o adam?” diye sordu Aslı. Dün geceki hengame gözlerinin önüne gelmişti.
“Hemen yan masaydı.”
“Oha tartışmayı çıkaran masadaki adamın olduğu yer.” dedi Asya şaşkınlıkla.
Duru anlamamıştı. “Ne oldu ki?”
Aslı, “Sen çıktıktan sonra Kerem’in gitmesini bekliyorduk. Ayağa kalktığında bir anda yere kapaklandı Kerem. Ne olduğunu anlamadan tartışma çıktı. Tarif ettiğin masada bir adam daha vardı. Enine boyuna benzetti Kerem’i. Biz öylece izledik. İzlemeye daldık ve seni unuttuk.” dedi.
Soluklarını bırakan kızlar kendilerine yer bulup koltuklara çöktüler. “Ali Rüzgâr Asilkan her kimse sana bir şekilde ya yardım etti. Ya da bu işin içinde.” dedi Aslı.
“Bana neden yardım etsin? İlk defa gördüğüm biri o. Hem yardıma ihtiyacım olacağını nereden biliyordu? Hemen peşimden gelmesi onun da bu işin içinde olduğunu göstermez mi?” dedi Duru içinden çıkamadığı cevapsız sorular beynini işgal altına almıştı.
“Kimmiş bir bakalım. Ruken bilgisayarı kap gel.” dedi Aslı. Azra ayaklandı. “Ben getireyim.”
Azra bilgisayarı getirip Ruken’in önüne bıraktı. hızlıca arama motoruna Ali Rüzgâr Asilkan, yazdı. Kızlar sessizce Ruken den gelecek bilgileri bekliyorlardı. Ali Rüzgâr Asilkan’ın Web sayfası açıldığında ilk önce görsellere baktı Ruken “Oha çok yakışıklı,” diye mırıldandı. Duru’nun içine bir ateş daha atmıştı Ruken. Adamı hatırlıyordu. Her şeyi hatırlıyordu. Her anı, her kelimeyi…
“Özür dilerim abla, bir anda boş bulundum.”
“Koy şunu ortaya,” diyen Aslı’nın kati sesiyle orta sehpaya bıraktı bilgisayarı. Etrafına toplanan kızlar da Ruken ile ayni fikirdeydi ama dile getirmediler. “Bu mu?” Zeynep’in sorusuna başını evet anlamında salladı Duru.
Bilgilere girdi Ruken. “Asilkan teknoloji şirketinin tek sahibi ve tek varisi.” Haberler kısmına girdiğinde hepsi gördükleriyle şaşkına döndüler. “Abim ile çalışıyor. Geçen ay ki baloda çekilmiş bu fotoğraf. Haberi okuyorum; Ali Rüzgâr Asilkan ve Karahan Atabey ortaklığı ile hayat bulan teknoloji harikası olarak adlandırılan Aşk-ı Naz oteli ile Ali bey gelecekte en büyük teknoloji markası olma yolunda ilerliyor.”
“Seni baloda görmüş olabilir mi?” diye sordu Aslı.
“Bilemem ki. Ama ben onu hiç görmedim” Gözlerinden yaşlar inen Duru, elinin tersiyle sildi yanaklarını. Aslı kolunu uzatıp kızı kendine çekti. “Ağlama artık. Dünyanın sonu değil. Olana ne çare bulunur Duru? Hala sağlıklısın ve bizimlesin. Tahmin etmeye çabalıyorum evet kötü bir şey ama oldu artık. Zamanla daha iyi hissedeceksin. Bizde bu iki adamdan hangisi masum yoksa ikisi de mi suçlu onu bulup olana dünyasını başına yıkacağız. Ama eğer Kerem ise vay haline. Onu şeyinde asmaz mıyım? Eğer ikisi birdense ikisine de yapacaklarımı şimdiden düşünüyorum.”
Hıçkıra hıçkıra ağlayan kızı daha sıkı sardı Aslı. Acısını biraz olsun kendine almak istedi.
…
Aslı, Duru’yu Florya’ya göndermek için Kenan’ın gelmesini bekledi. Duru’ya da durumu anlattı. Karahan’a aniden şehir dışında konser çıktığını söyleyeceklerdi. Nil ve Ruken eve gitmek için hazırlanıyorlardı. Duru’nun işleri hallettiği yalanını Ruken beceremezdi. Bu yüzden Nil hem bavul hazırlamak hemde abisine yalan uydurmak için görevlendirilmişti.
Aslı kapıyı açtığında Nil’e hala bir şeyler anlatıyordu. Kenan’ı karşısında görünce sustu.
“Hoş geldin Kenan.” dedi.
Kenan her zamanki sevimli haliyle sırıttı. “Hoş bulduk abla, plan ne ben geliyor muyum? Çok pis alıştım sayenizde…” Aslı ile konuşurken gözü Ruken’e kaydı.
Aman Allah’ım, dedi içinden. Nasıl güzellik? Gözleriyle yiyordu kızı. Ama Ruken’in onu hiç gördüğü yoktu. Nil, “Biz gidelim.” diyerek Ruken’le beraber Kenan’ın yanından sıyrılıp geçtiler. Kenan da kızın arkasından baka kalmıştı. Aslı ensesine bir tane patlattı.
“Yok plan falan. Önüne bak. Yedin kızı.” dedi.
Kenan sırıtarak ensesini kaşıdı. “Abla ya, güzel kız ama kim bu ayarlasana bana?”
Aslı gözlerini devirdi. Elini uzatıp “Ver anahtarı kaybol Kenan.” Kenan mırın kırın edip anahtarı Aslı’nın avucuna bıraktı.
“Anahtarı bana getirdiğinden birine bahsedersen bitersin Kenan.”
Kenan ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı. “Ben bu işte ustayım. Şüphen mi var?”
…
İki saat içinde Duru’yu florya ya gönderip kendileri de eve geçtiler. Dünden beri eşlerini görmeyen Zeynep ve Aslı çocuklarıyla bir müddet ilgilendikten sonra holdinge geçip kocalarına bir görünüp kayboldular. Gün kendini akşama teslim etmek üzereydi. Yaklaşık 34 saatir uymayan Aslı, direksiyonu Zeynep’e bıraktı. Azra da Zeynep’in yanına oturmuştu. Aslı arka koltukta ayaklarını uzatmış hala aynı şeyi düşünüyordu.
“Aklım almıyor,” dedi Aslı. Azra başını sallayıp onayladı. “Al benden de o kadar.”
Zeynep, “Benimde aklım durdu. Kerem diyeceğim diyemiyorum çünkü başka biri daha var. Biri ilacı verse diğeri kızın peşine takılsa…” aklına birden ikisinin birden kıza sahip olmak istedikleri geçti aklından. Başını iki yana salladı Zeynep. “İkisi birden mi yapacaklardı bu işi? Midem bulandı. Bir an önce çözmezsek rahat uyku bize haram.” Kızların da aklından geçenin aynı olmasını sessizliklerine yorumladı.
Zeynep arabayı kapının önüne park etti. Hızla içeri girdiler. Kapıyı açan Nil’e nerde olduğunu sordu Aslı. “Arka bahçede,” cevabını alınca adımlarını arka bahçeye çevirdi Aslı.
Soğuk havada üzerinde ince bir kazakla yapmaya çalıştığı tek şey ölmek için bahane oluşturmaktı Duru’nun ki.
Aslı üzerindeki kabanını çıkartıp Duru’nun omuzlarına attı. Arkadaşına güven verircesine sarıldı. “İyi misin?” demek ne kadar doğruydu bilemedi ama demişti.
Duru, Aslı’nın sarılmasıyla gözlerinden akan yaşları elinin tersiyle sildi. Gülümsemek istedi ama yüzünde çok eğreti durmuştu.
Karşısına geçti Aslı. “Biraz konuşalım mı? Bize yine biz yardım edebiliriz bunu biliyorsun.”
Duru başını önüne eğdi. “Neyin yardımı Aslı? Her şeyimi kaybettim. En değerli olandan geçtim. Ruhuma kazınan bu yaranın nasıl bir yardıma ihtiyacı var?” dediğinde Aslı ağlamak istedi.
“Ruhlar da iyileşir tatlım. Başına gelenler zor biliyorum. Başıma gelmemiş olması bir şey değiştirmiyor. Kadın olmak bize verilen en güzel özellik. Ama erkekler için başka anlaşılıyor. Beyinlerini bacak aralarında taşıyan varlıkların yanına bırakacak değiliz,” dedi Aslı.
Duru’nun gözleri dehşetle açıldı. “Abim duymasın Aslı yalvarırım.”
“Hayır! Merak etme kimse bilmeyecek. Ama bana yardım et ki o, şereften yoksun varlığı bulabileyim. Ve ona dünyayı dar edeyim. Bir daha bir kadına bu şekilde sahip olamayacağını kendi yöntemimle anlatayım. Hala aklımın almadığı şeyler var. Rüzgar ve Kerem arasında olan bir çekişme mi yoksa…” Aslı’nın aklı karışıyordu. Düşündükçe daha çok karmaşanın içinde buluyordu kendini. “Her neyse bu olayda tek masum sensin. Ve suçlu iki adamdan biri. Ve ya ikisi birden. Bunu bulacağız…”
“Korkuyorum. Ya peşimi bırakmazsa ya elinde resim video varsa. Ya o beni doğduğuma pişman ederse,” dedi Duru.
Bunu Aslı da düşünmüştü. Ama bu onu bulmasına engel değildi. “Bu dediklerin onu bulmamıza engel değil. Bana güven,” diyerek ellerini sıkıca tuttu Duru’nun.
Duru, başını kaldırıp Aslı ya baktı. “Küpem yok.”dedi. “Ya o odada kaldı. Yada o aldı. Annemin yadigarıydı.” derken yine gözleri dolmuştu.
“Üzüldüm. Hatıralar kalbimizde yaşar biliyorsun. Aynısını yaptırabiliriz. Başka hatırladığın detay var mı?”
“Yok.”
“Bir şey daha sormak istiyorum. Hiç peşinde biri olduğunu hissettin mi ? Bir mesaj bir cevapsız çağrı. Ne bileyim böyle şeyler. ”
“Hayır, öncesinde böyle şeyler hiç olmadı.”
“Tamam tatlım.” Ellerini Duru’nun omuzlarına koydu. “Tamam çok üzücü bir durumdayız. Ama şunu bilki dünya hala dönüyor.” dedi.
“Biliyorum,” dedi Duru, Aslı’ya sarıldı. “Beni yanlız bırakmayın yoksa ölürüm ben bu acıyla.” dedi titreyen sesiyle.
Aslı kollarını Duru’ya sardı. “Deli misin kızım sen ne bırakması? Benim olduğum bir dünyada yaşıyorsun. Mümkün değil.”
Duru geri çekilip Aslı’ya baktı. “Çok şanslıyım.” dedi. Aslı tebessüm edip, “Acıktım ayol ben. Bu kızlar yemek yapmayı biliyor muydu? Olmadı makarna yaparız. Ama ben onuda hiç yapmadım bilmiyorsun tabii sen.” Aslı’nın haline yüzüne yakışır bir tebessüm etti Duru. “İki de çocuğun var ayıp ayıp,” dedi.
Saçma bir muhabbetle kol kola girip eve yürüdüler. Camdan onları izleyen kızlarda bu ufacık mutluluktan nasiplenmişlerdi.
…
Ağlayan kızın yüzünü göremiyordu. Ama sesini duyuyordu. Kız şiddetli şekilde ağlıyordu. Ellerini yüzüne kapatmıştı. Rüzgar kızın sadece sesini duyabiliyordu. Ama ağlama sesleri arttıkça Rüzgar kıza adım adım yaklaşmaya başlamıştı.
“Neden ağlıyorsun?”diye sordu kıza. Kız cevap vermek yerine daha çok ağlamaya başlamıştı. Rüzgâr’ın kalbi parçalara bölünüyordu kızın ağlamasıyla. Yanına güç bela vardı. Tekrar sordu.
“Kimsin neden ağlıyorsun?”
Kız elini yüzünden çekip Rüzgâr’a baktı. Gözleri kan çanağı gibi kırmızıya dönmüştü. Rüzgâr hüzünle gözlerini kıstı.
“Duru,” dedi Rüzgâr. Duru’ya elini uzattı. Ama görünmez bir panel vardı arada elini bir türlü Duru’ya dokunduramıyordu.
Duru yaşlı gözlerini Rüzgâr’ın gözlerine sabitledi. “O ben değildim. Yemin ederim ben değildim?” diyerek ağlayan kadına yüreği sızlamıştı. Ne demek istediğini anlayamıyordu.
Rüzgâr’ın sesi çıkmıyordu. Tam da burda sesini kaybetmişti. Ağzını kımıldatıyor ama sesi çıkmıyordu. Ellerini yüzüne tekrar kapatıp ağlamaya başlayan Duru’ya elini yine uzatıyordu. Ama dokunmaktan geçmişti. Yaklaşamıyordu bile.
Nefesi kendine az gelmeye başlamıştı. Elini boğazına götürdü. Sağa sola oynattı elini. Nefesi git gide daralıyordu. Soğuk terler boşandıgını hissediyordu Rüzgâr. Her yanından.
Yatağında aniden doğruldugunda elini istemsiz boğazına götürdü. Öksürmeye başladı. Bir rüya olduğuna kanaat getirince kendini yatağa gerisin geri bıraktı.
Üç gecedir aynı kabusu görüyordu. Uykuları kaçıyor. Buda ruh halini darmadağın ediyordu. Üzerindeki örtüyü tek hamlede attı. Bacağını yataktan aşağı saldı. Başını ellerinin arasına aldı.
“Duru, Duru beni uyutmuyorsun. Gündüz hayalim gece kabusum oldun. Nerdesin? nasılsın? Neden bilmek için deli oluyorum? Kendimi kurtarmak istedikçe içimde bitiyorsun.” dedi kendi kendine.
Duru ile geçirdiği gecenin üzerinden 3 gün geçmişti. Kendini Duru’nun kollarında kaybettikten sonra istediği yerine gelmişti. Ama kızın yanından zor ayrılmış olması ona gelmemişti. O gece hiç uyumamıştı. Dün gece de ve bu gece de aynı rüya gelip onu bir şekilde uyandırıyordu. Uykusuz bir gecede yine ve yine aklına Duru geliyor sonra da gözüne bir daha uyku girmiyordu.
Yatağından kalkıp saate baktığında saatin gecenin üçü olduğunu görmüştü. Salonuna doğru yürüdü. Dedesinin dırdırından kurtulmak için beş yıl önce kendi evine çıkmıştı. İstanbul’u ayaklar altına alan rezidansında geniş cam duvarın önüne gelip ışıkları izlemeye başladı. İstanbul gece yaşayan bir şehirdi. Işıkları hiç sönmeyen…
İçine oturan bir şeyler vardı. Adını koymak istemediği. Pişman olmak istemiyordu. Bunun nedeni yoktu. Hayatında yaptığı hiç bir şeyden pişman olmamıştı bu güne kadar. Bundan sonra da olmak istemiyordu. Ama işte aklını kurcalayan şeyler kalbine iniyor ve orda yıkım işleri yapmaya başlıyordu. Bunu kabullenmemek için sürekli düşüncelerini farklı yönlere çekiyordu. Ama Duru aklının her köşesini kuşatmış gibiydi. Aklını nereye verirse versin Duru, kıyıdan köşeden yine çıkıp önüne geçiyordu. İçinden çıkamadığı düşüncelerle telefonu eline alıp Mert’in numarasına dokundu.
Uzun uzun çalan telefonu sonunda açan Mert uykulu sesiyle, “Ne istiyorsun bu saatte?” dedi.
Rüzgar ışıklara sırtını verip salona çevirdi yönünü. “Uyuyamıyorum Mert,” dedi.
Mert onun tek güvenilir dostuydu. İçini dışını bilen tek dert ortağıydı. Ve Rüzgâr’ın ona ihtiyacı vardı.
“Sana ninni mi söylemem lazım?” dedi.
“Mert,” dediğinde Mert daha fazla uzatmadı. Yatağında doğruldu.
“Bu saatte ne istediğini söyle Rüzgâr?”
“O geceden beri Duru rüyalarıma giriyor. Ve beni uyutmuyor.”
“Anlıyorum. Omunla konuşman gerekiyor.”
“Evet. Üç gecedir aynı rüya.”
“Nasıl?”
“Üç gecedir rüyamda ağlıyor ve ben ona dokunamıyorum. Bana sürekli ‘o ben değildim’ diyor. Cevap veremiyorum. Sesim kısılıyor ve bogularak uyanıyorum.” dediğinde derin bir nefes bıraktı.
“O gerçekten Duru değildi Rüzgâr. Rüyaların da buna delil. Bu saatte senin için ne yapabilirim.”
“Nerde olduğunu bul. Onu uzaktan da olsa görmek istiyorum. Belki bana iyi gelir. Hem onu da merak ediyorum.” Onu merak etmekten başka bir şey düşünemiyorum diyemedi.
Mert başını yastığına geri bıraktı. “Florya da bir evde adresi atarım,” dedikten sonra telefonu kapattı. Bedenini manzaraya çevirdikten bir dakika sonra bildirim sesi gelmişti.
Ardından gelen mesaja baktı. Ve odasına geçip üzerini giyindi. İstikameti belliydi. Ama akıbeti meçhuldü.
Saat beş gibi gördüğü rüya ile yatagından sıçrayarak uyandı Duru. Rüyasında o adamla yine sarmaş dolaş halini görüyordu. Ama esasta karmaşık olan aklı birden yerine geliyor. Kaçıyor ama kurtulamıyordu. Nasıl olduğunu anlamadan yine bile isteye kendini adamın kollarında görüyordu. Yine o koku… Yanında duran sürahiden bir bardak su içtikten sonra kendini balkonun önünde buldu. Soğuk ve temiz havayı hissetmek için kapıyı açıp balkona çıktı. Rüzgar üzerindeki kıyafetleri aşıp tenine değiyordu. Ellerini kendine sardı. Aniden bir ürperti gelip geçti. Ama içeri girmek istemedi. Çok iyi gelmişti bu soğuk hava ona…..
Bir saatir evin yüz metre uzağına park ettiği aracın içinde durmuş evi izliyordu. Onu görmeden gitmeyi düşünmüyordu. Uzaktan da olsa görecekti. Nedenini bilmiyordu. Ama istiyordu. Duru dan ona kalan küpeyi elinde evirip çeviriyordu. Küçük elmas taşlı küpenin her işçiliğini ezber etmişti. İlk gece üzerinde Duru’nun kokusu vardı. Ama sonra uçup gitmişti o koku.
Işığı yanan villayı anında fark etti. Duru olma ihtimali bile içinde heyecan dalgasına neden olmuştu. Çok net değildi ama onu nerede görse tanırdı. Haftalardır her halini ezberlemişti. Üşüdügünde kendine sardığı kollarının yerinde olmak istedi. Bunu istediğini anladığında bu istediğine kendi bile şaşırmıştı. Ne vardı bu kızda onu, kendine çeken? Hani dokununca biterdi tutku? Neden bitmemişti? Neden hala onu istiyordu. Duru’nun saçlarını savuran rüzgar kendi olmak istedi. Ona yakın olup yanından geçen rüzgar…
Ellerini yüzüne kapatan kızın inip kalkan omuzlarından ağladığını fark ettiğinde direksiyonu sıkan ellerinin farkında değildi. Ama kendi yumruğu direksiyona inince kızgın olduğunun farkına vardı. Şu an kendini tanımıyordu. Bu işte gerçekten başka bir şey vardı. Mert haklıydı.
Haksız bir öfke daha geldi geçti teninden. Kafası çok karışmıştı. Rüyasında ağlayan kadın şimdi karışısında ağlıyordu. ‘O ben değilim’ derken anlatmaya çalıştığı gerçekten de o olmadığı mıydı? Rüyalarla yolunu bulamayacağını biliyordu.
Duru odaya girmek için arkasını dönünce o da gitmek için aceleci davranıp arabayı çalıştığında arabanın farları Duru’ya dönmüştü. Ortamı aydınlatan ışığa ve kontak sesine döndü Duru. Rüzgâr yaptığı hatayı fark ettiğinde artık duramazdı. Kendine küfrederek aracını sürdü.
Gözlerini kısan Duru, ne olduğunu bu saatte hangi arabanın geçtiğini anlamak için baktı. Sokak lambasının verdiği ışıkla evin önünden geçen arabayı takip etti. Arabanın ışığından seçtiği suret gözlerinde şimşek etkisi yapmıştı. Yaşadığı şokla kendini evin içine atıp balkon kapısını gürültüye kapatıp kilitledi. Daha kendini odadan dışarı çıkarmadan Asya, Nil ve Azra odaya girdi. Kızlara kocaman korkuyla açılmış gözlerle baktıgında Azra hemen yanına gelip kollarından tutup sarstı. “Duru ne oldu?”
“O burdaydı Azra!” diyebildi usulca ağlayarak yere çöktü.
“O burdaydı gördüm.” dediğinde Azra’nın kollarına yığılıp kaldı.
Rüzgar akıllı olsaydın da Duru’nun yanında kalsaydın şimdi Duru’nun yüzüne nasıl bakacaksın. Emeklerine sağlık.