“Toprağımı da sen at başkası dokunmasın.”
Duru bu sözle kalbinden vurulmuştu. Hemde hayatını mahveden adam tarafından. İçindeki kırılmış, dökülmüş yerleri onarmak mı istiyordu bu adam? Yoksa yeni yıkıntılar oluşturmak mı? Bilmiyordu. Bilmesi mümkün değildi. Kaç saniyedir adamın gözlerinin içine baktığını da bilmiyordu. Orada bir şeyler arıyordu, bir açıklama bir neden… Ve hala neden burda olduğunu deli gibi merak ediyordu.
“Zevkle,” dedi Duru. “Ama burada ne işiniz var? Beni takip ettiğinizi düşünmeye başladım. Bu kadar tevafuk olmaz sanırım.”
“Hayır, bu tamamen tevafuk. Evim buraya yakın bugün de pazar malum. Biraz dolaşmak için çıkmıştım ama şansıma seni gördüm.” dedi Rüzgar. Gercekten de dediği gibiydi. Arabasını almamıştı. Biraz yürümek istemişti. Duru’yu arabadan inerken görünce bugün şanslı bir gün olacağına karar vermiş soluğu yanında almıştı Rüzgar.
Duru başını saraya çevirdi. “Sizi görmek güzeldi ama benim işlerim var. Müsaadenizle.” diyerek bir adım attı saraya doğru. Kızı bulmuş bırakır mıydı Rüzgar? Hemen durdurdu.
“Şu siz lafını kaldırsak mı?” dedi, Duru geri dönüp gülümsedi. “Neden arkadaşım yada yakınım değilsiniz.”
‘İstersen her şeyin olabilirim’ diye geçirdi aklından Rüzgar. “Belki oluruz?”
Duru biraz düşündü. Rüzgar’ın karşısında düşünür gibi elini çenesine götürüp bastırdı. “Aslında evet belki bu gün bana yardımcı olabilirsiniz. Bir erkek görüşü fena olmaz.” Gerçeği öğrenebilmek için ne gerekiyorsa yapacaktı. Ki bu adam peşinden bir an ayrılmıyordu.
“Memnun olurum.” dedi Rüzgar hoş gülümsemesiyle. “Ne işin vardı?”
Duru yüzüne yakışır bir tebessüm etti. “Yakında üç düğün bir arada yapacağız. Bana da düğün yeri bulma işi kaldı. Bu sarayı tercih ettim ama emin değilim.” dedi sarayı işaret ederek.
Kimin düğünü olacağını pek tabi biliyordu. Maksat rol kesmek olsundu Rüzgar’ın ki. “Kim evleniyor.”
Sanki bilmiyor oscara adaysın Ali Rüzgar dedi, Duru içinden. “Kardeşim Nil arkadaşlarım Azra ve Asya,” dedi.
Rüzgar eliyle yolu işaret etti. “Önden buyrun o zaman.” Duru gülümseyip önüne döndügünde telefonu çalmaya başlamıştı. Rüzgar onu izlerken oda çantasından telefonunu bulup çıkardı. Aslı’nın aradığını görünce peşindeki adamın onu aradığını da anlamıştı.
“Efendim canım?” diyerek açtı telefonu.
“O hıyara çok yaklaşma valla tuz olurum üstüne.” dedi Aslı.
Kendini tutamadı sesini yükseltmeden kahkaha attı Duru. Bu kadın bu lafları nereden buluyordu ki. “Tamam canım sen merak etme beni.”
“Ay seni merak eden kim. Ben yanındaki kazmaya acıyorum bi kere o spreyi yerse vay haline.” diyerek kahkaha attı Aslı.
“Evet canım öpüyorum seni ararım yine.” diyerek kapattı telefonu Duru.
Rüzgâr’a döndüğünde adamın suratının şekil değiştirdiğini görmüştü. Kaşlarını catıp baktı. “Bir sorun mu var?
Rüzgâr telefonda konuştuğu kişinin Aslı olduğunu bilmiyordu. Canımlar, öpüyorumlar canını sıkmaya yetmişti.
“Arayan sevgilindi sanırım.” dedi içinde tutacak biri değildi Rüzgar. Susan ve içine atan bir yapısı yoktu. Duru dan sonra da bu olacak iş değildi zaten.
Duru’nun kaşları havaya kalktı. Kıskandı!dedi. Beni kıskandı. “Hayır sevgilim değildi. Sevdiğimdi.” diye yanıtladı. “Ama bu seni pek ilgilendirmiyor sanırım.” Aradaki resmiyeti kaldırıp.
Rüzgâr’ın moralini bozarım diye düşünmüştü Duru ama tam tersi Rüzgâr bu sözlerle resmen bileniyordu. Gülümsedi. “Söz konusu sen isen ben herşeyle ilgilenirim.” diye cevapladı.
Verdiği cevap Duru’yu şaşırtmıştı. Fazla cüretkar biriydi. Hiç çekinmeden her aklına geleni diline döküyordu. Böyle açık birinin öyle oyun oynaması aklına yatmamaya başlamıştı. Ama oynamıştı bir kere…
“Fazla açıksın, niyetin nedir?”
Rüzgâr, Duru’nun yüzünün her santiminde gezdirdi gözlerini. Duru onun bakışları altında titrediğini hissetti. Çok farklı bakıyordu. Daha önce böyle bir bakış gördüğünü hatırlamadı. Bir kaç kişiden aklına geldi bu bakış ‘abisi Karahan Nazlı’ya bakarken. Yiğit, Aras eşlerine bakarken. Nihat, Nil’e bakarken. Murat Azra’yı incelerken.’ Yok artık dedi içinden. Onlar aşık onlar seviyor. Bu ne halt ediyor? Başını yana çevirdi Duru. Aklı karışmaya çok hazırdı. Hatta başlamıştı.
“Sen!” dedi Rüzgar. Aniden geri Rüzgâr’a döndü Duru. Aklı gibi gözleri de karışık bakıyordu.
“Sen delisin ama ben değilim. Şimdi müsadenle.” diyerek saraya doğru yürümeye başladı. Adımlarını hızlandırmıştı. Aniden önünde biten adama tosladı. Rüzgâr’ın kollarında olduğunu fark edince kollardan hızla kurtuldu. Bir adım geriye gitti.
“Tamam sustum, hadi saraya girelim. Belki dediğin gibi sana yardımım dokunur.”
Duru gözlerini devirdi. Bu adamdan kurtuluş yoktu. Rüzgâr’ın eliyle gösterdiği yöne doğru yürüdü. “Dedim deli diye ama…” diye de söylendi. Rüzgar bunu duymuştu. Gülümsemekle yetindi.
Duru ile Rüzgâr tüm sarayı beraber gezmişti. Rüzgâr Duru’ya kaç kişilik bir düğün olacağını sorduğunda cevap olarak bin kişi yanıtını aldığında hiç şaşırmamıştı. “Olur.” dedi elini çenesine götürüp oraya sabitledi Rüzgar. “Burası çok uygun.” Duru da sarayı hayran hayran izliyordu. Rüzgar da onu.
“Bayıldım buraya bende burada evlenmek istiyorum.” Bunu bilinçli olarak söylememişti. Anın havasına kapılmıştı. Ne dediğini anlayınca usulca Rüzgâr’a döndü. Tek kaşı havada kendisini izliyordu. Yine aklına gelmişti işte. Karşısında duran adam onun hayallerini çalmıştı. Birde yanında hiç bir şey yapmamış gibi kaşını kaldırıp bakıyordu.
“Benimle olursa sorun değil.” dedi Rüzgar. Duru yüzünü yana çevirip buruşturdu. “Geber emi.” diye mırıldandı.
Rüzgâr’a dönüp sırıttı. “Ya abimde öyle diyordu. Nil’i zor verdi. Bana da iki yıl evde kalma cezası biçti. Beklersin artık bir köşede iki yıl.”
İki kaşı birden çatılan Rüzgâr acaba dalga mı geçiyor diye inceledi ama gayet ciddi görünüyordu. “Kaçırırım bende.”
Duru, Rüzgâr’ın bu sözüne kahkaha attı. “Allah aşkına sus Abim duymasın. Kaçıran içinde ayrı senaryoları var.” İki elini havaya kaldırıp kalem kırar gibi yaptı. “Kemiklerini kırar.”
Yanlarında duran görevli adam ikisine de garip bakışlar atıyordu. Bir Rüzgâr’a bir Duru ya dönüp dönüp bakıyordu.
Rüzgar omzunu silkti. “Abini severim. Çok iyi biri onunda bilirim. Canı sağolsun.” dediğinde bu sefer dalga mı geçiyor diye bakan Duru oldu.
Şimdi burda Aslı olsaydı, “la de get,” derdi. Ama yoktu. Duru da “Çok garip birisin.” diyebildi.
“Daha bir şey görmedin bence,” diyen Rüzgâr’a baktı. “O kesin.” Ağzından kaçmıştı. Kendine dikkatle bakan adama, “Yani bir günde birini tanıyamam değil mi?” diyerek kıvırıp kurtuldu.
Rüzgâr yanındaki görevliye döndü. “Nedir fiyatı?” diye sordu. Bunu sormak Duru’nun işiydi. Bu adam fazla mı gıcıktı? Dişlerinin arasından, “Rüzgâr, düğün benim bırakta ben sorayım.” diye mırıldandı.
Rüzgâr hiç duymamış gibi yaptı. Ama Duru’ya kısa bir bakışla, “Bir dakika,” deyip tekrar görevliye döndü.
Görevli onları ofise getirmişti. Neler yapıldığını her türlü isteğe açık olduklarını isterlerse yaz günü kar bile yagdırdıklarını yada gök yüzüne isim dahi yazdıklarını, menüleri, çalıştıkları firmaları anlatılmıştı. Son olarak üç düğün olacağını öğrenen adam fiyatı biraz abartmıştı. İki buçuk milyon, dediğinde Duru küçük dilini yutacaktı. Hayır veremez değillerdi ama bu kadar da beklemiyordu. Rüzgâr hiç şaşırmış gibi değildi.
“İki gelin ikide damat fazla diye fiyatı ikiye katladınız. Neden peki? Zaten bir düğün de bir gelin bir damatta da bir milyon ikiyüz elli bin alacaksınız. Bunda fark nerede?” diyen Rüzgâr’ı kaşları havada izledi Duru.
Adam, hiç oralı bile olmadı. “Fiyat bu beyefendi, siz bilirsiniz.” Rüzgar gülümsedi. Duru’ya döndü. “Az dışarıda bekler misin tatlım.” dedi, Duru nefesinin içine kaçtığını hissedip öksürdü. Tatlı bir ritim gibi içine yayıldı, tatlım…
“İyi misin?” diyen Rüzgâr’a çevirdi bakışlarını. “Hayır değilim neden çıkıyorum onu anlamadım.” diye çıkıştı.
Rüzgâr kaşıyla gözüyle bir şeyler anlatmak istedi. Duru hiç bir şey anlamamıştı. Ayağa kalkıp, “of” dedi, “Kısa sürsün bari.”
Ama neye dedi kime dedi, ne için dedi bilmiyordu. Sanki Rüzgâr ile uzun zamandır tanışıyorlardı. Bugünde tanıdığı biriyle normal bir gün geçiriyordu. Çok saçmaydı ama gerçekti.
Dışarıda beş dakika kadar bekledi. Neyi niye beklediğini de bilmiyordu zaten. Patladı patlayacaktı. Kapı açıldı. Yasladığı duvardan hemen doğruldu. Az önce siz bilirsiniz diyen adam el pençe duruyordu. Duru’ya bakıp, “İçeri buyurun hanım efendi, tarihi konuşalım.” dediğinde Duru şaşkınlıktan aklının ona oyunlar oynamaya başladıgını zannetmişti. Başını eğip “olur.” dedi. İçeri girdiğinde Rüzgâr’ı rahat rahat otururken buldu.
“Gel tatlım, tarihi söyle Cemil bey bize indirim yaptı. Ne kadar ince bir insan.”
Gözleri kocaman açıldı Duru’nun adamın inceliği neresinde göremedi. Göremediği gibi de adam tırsmış gibiydi. Adamın haline gülmek gelmişti içinden. Ama elbette yapmadı. Rüzgâr’ın karşısına oturdu.
Cemil bey, “Evet tam tarih nedir?” diye sordu..
“Tam bir tarih yok. Bir ay sonrasına boşluk varsa oraya yerleşelim.” Adam sevinmişti. İlla şu tarih olacak deseydi karşındaki adam az önce onu tüm düğünleri sabote etmekle oda yetmedi teknolojik tüm aletlerin sistemiyle oynayıp iyice bozguna uğratmakla tehdit etmişti. Adam ilkten bunu yememişti. Ama Adını duyunca direnmekte istememişti. Zaten uyanıklık yapıp bir düğünde alacağı paranın iki mislini istemişti.
Adam defterindeki tarihleri incelemeye başlamıştı. Duru da Rüzgâr’a gözüyle ne yaptın diye soruyordu. Rüzgâr da ona rahat ol işareti yaptı. Duru gözlerini devirmekle yetindi. Bu adam gerçek bir baş belasıydı. Ama ilginçti yanında kendini rahat hissetmeye başlamıştı. Doğal halleri vardı. Hiç bir şey eğreti durmuyordu üzerinde. Bu fikri sevmemişti. Tam unuttum dediği anda yine aklına geliyordu. Rüzgâr’a kin dolu bir bakış fırlattı. Ama Rüzgar bunu görmedi. Buradan kaçması gerekiyordu. Ama neden kaçmak istemiyordu. İşte bu kısmını anlamamıştı. Tekrar Cemil beye döndü bakışları adamın bu haline çok gülesi gelmişti. Dudaklarını birbirine bastırdı gülmemek için.
Cemil bey başını kaldırıp Duru’ya baktı. “Çok güzel bir güne boşluğum var. Henüz o tarihe randevu kayıt edilmemiş. 02. 14 Şubat’ın on dördü uygunmudur sizin için?”
Duru’nun yüzü aydınlanmıştı. Sevgililer gününe inanan biri değildi. Hiçte olmamıştı. Ama bu kızların sevmeyecegi anlamına gelmiyordu.
“Uygundur, hemde fazlasıyla.” dedi gülümseyerek. Daha ne olsundu, kızlar delirecekti. Dışarı çıktıklarında hemen Rüzgâr’a sordu. “Ne yaptın adama?”
“Hiç bir şey,” dedi Rüzgâr kaçırdığı gözleriyle.
“Neden sana güvenemiyorum acaba?”
Parmağını havaya kaldırıp Duru’nun burnunun ucuna dokundurup geri çekti Rüzgâr. O çekmese Duru parmağını itecekti zaten.
“Tanımıyorsun beni, hoş bende kendimi tanıyor değilim şu aralar.” Duru ne demek istediğini beyninde evirip çevirip bir yere koyamadı.
“İyi ben gidiyorum hadi görüşmeyelim.” dedikten sonra arabasına doğru yürüdü.
Peşinden geleceğini adı gibi biliyordu. Ki sesini duydu. “Yemek yeseydik.” dedi Rüzgâr, genç kadın istemsiz gülümsedi ama Rüzgar bunu göremedi. Gülümsemesini yüzünden silip Rüzgâr’a döndü.
“Aç değilim.”
Duru’yu baştan ayağa süzüp gözlerinde kaldı. “Rejim mi yapıyorsun?” diye sordu.
Bir kadına söylemeyecek lafı tak diye söylemişti adam. Pes, dedi içinden göz devirip. “İhtiyacım var gibi mi duruyorum?”
“Hayır tabiki yok, aç değilim dedin de.” Saatine bakıp kadına geri döndü. “Saat dört olmuş, bu saatte herkes acıkır değil mi?”
“Değil canım.”
“Canım… Ah nasıl da kulağa hoş geliyor. Tekrar söyler misin?”
“Bela mısın sen!?”
“Olabilirim. Benim gibi bir bela istemez misin?” derken kendini işaret etmişti Rüzgâr yüzünde tatlı bir gülüşüyle.
Kendini işaret eden adamın bedenini baştan ayağa izledi. Çok yakışıklı biri değildi belki ama yüzündeki o sevimlilik de her erkekte bulunacak bir özellik değildi. Uzun boyuna orantılı kaslı bedenini… Eliyle alnını ovaladı bir süre. “Yemeği geç tatlı yiyelim,” dedi saçlarını geriye atarken.
Bir anda profiterol çekmişti canı. Adamdan kurtuluşu yok gibiydi. Yemek uzun sürerdi ve belki bir çay eşliğinde tatlı… Ağzı sulanmıştı.
“Araban kalsın yakında güzel bir yer var. Tercihin nedir sütlü şerbetli..?” diye sordu Rüzgâr. Duru’yu tanımak istiyordu peşini bırakmayı düşünmüyordu. Her an daha fazla tanımak için içinde istekler doğuyordu. O kahve gözleriyle kendine bakan kadın, usul usul işliyordu kendini Rüzgâr’a.
“İkisini de severim ama sütlü istiyorum.”
Eliyle reverans yapan Rüzgâr’ın önünden başını sağa sola sallayarak ve gülümsemesini saklayarak geçti. “Dengesiz.” diye de mırıldandı.
Karşılıklı oturdukları yer lüks bir mekandı. Duru burayı biliyordu pek tabii. Burada onu Rüzgâr ile kimsenin görmemesini diledi. Yanlarına gelen garson, “Ne alırsınız efendim?” diye sordu.
Rüzgâr, karşındaki güzelliği baktığında onun da garsona bakıyor olduğunu gördü. “Profiterol istiyorum.”
“Bende, aynı olsun.” dedi Rüzgâr.
Garson yazarken sordu. “İçecek ister misiniz?” dediğinde Rüzgâr’ın, “İki çay.” siparişine tek kaşı havada baktı Duru.
Kırdığı potu toparlamak adına hemen lafa girdi Rüzgâr. “İçersin değil mi, ben tatlı ile çay içmeyi çok severim. Sen de seversin diye düşündüm.”
“Severim,” dedi, garson siparişleri getirmek için yanlarından ayrılınca hemen sordu. ” Gerçekten tatlı ile çay içmeyi seviyor musun?”
“Evet çok severim. Genelde tek şeker kullanırım. Ama tatlı ile şeker kullanmıyorum.” dedi Rüzgâr.
Kendini izlediğini ve dinlediğini düşünüyordu. Çayı seviyor oluşunu daha önce görmüş olabileceğine yordu.
Ama nerede ne zaman tatlı ile çay içtiğini hatırlayamadı Duru. Belki de yapmamıştı. İlginçti ki Duru da aynen öyle yapıyordu. Ama bunu kendine sakladı.
Havadan sudan muhabbetler eşliğinde daha ilk profiterolünü yemişti Duru. Rüzgâr ile sohbet keyifliydi, aklına o anlar gelmediği sürece. Aklına geldiğinde derin bir nefes bırakıp çayından bir yudum alıyordu. Ta ki kızın biri Rüzgâr’ın yanına oturup yanağından öpene kadar. Çatalını tabağa bırakıp çenesini havaya dikti.
“Aşkım neredesin sen, bende seni arıyordum.” diyen Müge’ye döndü Rüzgâr. Şok olmuştu, hayatı boyunca görmek istemediği kadın, hayatı boyunca görmek istediği kadının yanında yanağından dahi olsa öpmüştü. Gözleri Duru’ya kaydı hemen. Gözleri kısık arkasına yaşlanmış bakıyordu kendisine.
Müge’ye döndü. Ellerini üzerinden yavaşça çekti. “Beni bulma diye uğraşıyordum ama şansa bak.” diye belli belirsiz homurdandı Rüzgâr. Adamın koluna mengene sarılıp Duru’yu incelediğinde gözleri kocaman açıldı. Yanında bir kadın olduğunu görmüştü ama bunun Duru Atabey olduğunu yeni idrak etmişti. Kıskançlık etmek gibi dertleri yoktu ve hiç olamamıştı. Hala nişanlıydılar ve ona kalırsa evleneceklerdi, bu ona yeterdi.
“Duru Atabey.”
Duru başını yana eğdi. Bu kızın Rüzgâr’ın nişanlısı olduğunu biliyordu. Hiç cevap vermedi.
“Merhaba,” diyerek elini uzattı Müge, Duru zorlada olsa elini uzatıp sıktı. “Memnun oldum.”
“Ben Rüzgâr’ın nişanlısıyım.”
Rüzgâr Duru’yu inceliyordu. Ne tepki vereceğini hem merak ediyor. Hemde korkuyordu. Duru hoş bir şekilde gülümsedi. Top ayağına gelmişti, vurmasa hatırı kalırdı.
“Bende sevgilisi canım, çok çok memnun oldum.” dedi Müge den düşen jeton sesini duymuyordu ama yüzündeki an be an değişimi zevkle izliyordu Duru. Rüzgâr’ın çok hoşuna gitmişti. Bunu asla ama asla beklemiyordu. Kaşları havaya kalkmıştı. Duru’ya gülümseyerek baktı. Sonra Müge’ye döndü.
“Sevgilim değil her şeyim.” dediğinde bu sefer Duru şaşırmıştı. Rüzgâr’ın şu an Müge’yi tersine inandırmak için farklı şeyler söylemesi gerekiyordu ama o kalkmış neler diyordu.
Müge Rüzgâr ile Duru’ya bakıp dişlerini sıktı. Elinin birini yumruk yapıp masaya vurdu.
“Dalga mı geçiyorsunuz benimle siz.”
Duru omzunu silkti. “Yok şekerim Rüzgâr bana seni sevmediğini ve evlenmeyecegini söyledi. Bende şansımı deneyeyim dedim.”
Rüzgâr, Duru’nun her sözünü hayretle dinliyor, her duyduğu sözle kadını öpme isteğiyle dolup taşıyordu. Kahkaha atmamak için kendini sıktı.
Ayaga kalkan Müge kendini Duru’nun üzerine atacakken Rüzgar belinden yakaladı. “Sakin ol, biliyorum gerçekler acı ama sen güçlü kadınsın.”
Duru, Rüzgâr’ın bu tavrına anlam verememişti. Kendisi var diye bu şekilde davranıyor olduğunu düşündü. Sonra Müge’nin gönlünü alacaktı. O da nasıl alınır bilemedi, hiç bir kadının kaldıracağı bir durum değildi şu an ki. Bu ikilemlerden yorulduğunu hissetti Duru, ayağa kalkıp çantasını aldı.
“Ben gideyim siz devam edin.” Elini dudaklarına götürüp öptükten sonra Rüzgâr’a salladı. “Görüşürüz adamım, ara beni.”
Duru’nun aklı karışıktı ama Rüzgâr’ın ki tamamen karışmıştı. Bu kız farklıydı. Kollarında çırpınan Müge’yi bırakıp uzaklaşan kadınla dikkatini tekrar topladı. Müge Rüzgâr’a kırgın ve kızgın gözlerle bakıyordu.
“Açıkla bana Rüzgâr, bu kadın doğru mu söylüyor?” Sesini yükseltmiş olan Müge’ye yüzünü buruşturdu Rüzgâr. Kendisi hiç sormamıştı Müge’ye, geceleri sabahladığı yatakları. Kendini zeki sanan kadının acınası halinden bile nefret ediyordu. Aradığı kadından çok ama çok uzaktı Müge. Kollundan tutup Cafeden dışarı çıkarttı.
Rüzgâr’a doğru bir adım attı Müge. “Aşkım bana doğru olmadığını söyle lütfen.” diyerek dudaklarını büzdü. “Biz nişanlıyız ben sana güveniyorum.”
Rüzgar kızdan bir adım uzağa geriledi. “Müge…” dedi gözlerini kapatıp derin derin nefesler alıp açtı gözlerini. Karşısındaki kadının bakışlarına bir erkek olarak o bile şaşırıyordu, kendince tatlı tatlı göz süzüyordu Müge.
Başını sağa sola salladı ve arkasını dönerek uzaklaşmaya başladı. Bu kadın yapılandan bile anlamıyordu ki sözden anlasındı. Yalancı hıçkırık sesine dönmedi. Müge timsah gözyaşlarını dökmeye başlamıştı kesin. En çok dedesine giderdi, ağlar sızlar hallederdi sonuçta, öyle sanıyordu.
Duru ile güzel başlayan bir günün bu şekilde bitmesine kızgındı. Sebebi olan Müge den daha da nefret etmişti. Birden aklına Duru’nun sözleri ve yaptıkları gelmişti. “Ah ulan o gözlerin var ya.” deyip iç çekip arabasını trafiğe çıkardı.
“Adamım…” diye mırıldandı. “Bunu sevdim.”
…
Duru arabasına binerken bile gülümsüyordu. Garip şekilde hoşuna gitmişti. Kızın yarım akıllı olduğuna kanaat getirdi. Kendisi olacaktı da sevdiği adamı başbaşa bir kadınla görecekti. Gördüğü yeri başlarına yıkardı ama o kadın kendisiyle tanışmıştı.
Arabasını yalıya doğru sürdü. Bunları Aslı’ya anlatması şarttı. Yol boyunca Rüzgâr’ı kafasında evirip çevirdi ama bir yere oturtamadı. Kendine bunu yapan oydu. Ama hiç bir şey yapmamış gibi davranan da oydu. Bazen yanlış adam mı acaba diye bile düşündü. Ve sonra hemen vazgeçti. Onu hatırlıyordu. Her şeyi hatırlıyordu. Hatırlamıyor gibi davranıyordu ama Rüzgâr’ın da kendine yardımcı olduğunu aklına getirdi. Kendisi bilemezden geliyordu, Rüzgâr görmezden.
Aslı ile Zeynep Duru’yu çalışma odasına almıştı. Merakla bakan kızların gözleri fel fecir okuyordu. Zeynep “Evet, hadi söyle?” dedi.
Aslı da başını sallayıp kaşını gözönü oynattı. “Hadi kızım akıllıyız tamam ama meraklıyız da hani.” deyip Duru’nun bir an önce konuşmasını bekledi.
Duru nefes bırakıp gözlerini kızlar üzerinde gezdirdi. Gülmeye başladı. “Çok ilginç biri, benimle sarayı gezdi. İki buçuk milyon liralık sarayı bir milyon ikiyüz elli bin liraya anlaştı.”
Zeynep gözlerini Duru dan hiç ayırmadan Aslı’ya hitaben konuştu. “Aslı gülüyor.”
Aslı da kaşları havada “Fark ettim.” dediğinde Duru onlara göz atıp devam etti.
“Doğal biri yapmacık değil. Aklına ne gelirse söylüyor. Ve ilginçtir bu ona yakışıyor. Sonra tatlı yemek için bir yere gittik. Orada nişanlısı geldi.”
Zeynep, “Uy ah ha.” dedi fısıltı gibi sesiyle.
Aslı da yerinde kıpırdandı. “Eee.” Çok heyecanlı gelmişti bir an anlatılanlar. Tamam gittiği her yeri biliyorlardı ama ayrıntıları bilmiyorlardı.
“Kız saf mı salak mı anlamadım. Hiç bir şey yokmuş gibi gelip Rüzgâr’ı öptü. Bana da elini uzattı.” Zeynep arkasına yaslandı. “Yok artık.”
“Bende anlamdım. Garipler normal nişanlılar gibi değildi halleri yada sadece Rüzgâr öyleydi. Kız bana nişanlısı olduğunu söyleyince bende kıza Rüzgâr’ın sevgilisi olduğumu söyledim.”
Aslı “Amacın kavga etmelerini sağlamaktı. Seni zeki kız, sonra.” dedi.
“Evet ama daha çok yardım etmişim gibi oldu. Rüzgâr da sevgilim değil her şeyim dedi benim için, sonra kız celalenmeye başlamıştı ben çıktım onlar kaldı.”
Aslı ile Zeynep göz göze geldiler. Aynı fikirde olduklarını biliyorlardı. Bu artık yılların verdiği alışmışlıktı. Duru ikisi bakışınca akıllarından ne geçtiğini merak etti. “Bana da söyleyin bari.”
Kızlar Duru’ya döndüler. Zeynep ilk olarak söz aldı. “Nişanlısını sevmiyor, bu açık. Dediğinden onu çıkardık ama neden nişanlı onu merak ettim doğrusu.”
“Sana tutkudan başka şeyler hissediyor olmalı, ya da çok iyi oynuyor.”
Duru Aslı dan aldığı gözlerini kucağına indirip arkasına yaslandı. “Oynuyor olması büyük ihtimal. Bana bunu yaptıktan sonra bile yapmamış gibi karşımda ama gerçekten hiç bir bağlantı kuramadım o kötü adamla bu günkü adam arasında. Ki o kötü bir şey yapmadı bana… Yani yani ben toplayamıyorum Aslı. Düşündükçe karışıyorum.”
“Aynen devam Duru öğreneceğiz neymiş ne değilmiş göreceğiz. Hiç bir şey belli değil henüz. Bugün yarın telefon bekliyorum şu dedektiften. Ondan sonrasına bakacağız öldürüyor muyuz yoksa diri diri mi gömüyoruz.”
Telefonlardan çıkan bildirim sesine döndüler. Üçüne birden aynı anda geliyorsa bu ses kırmızı alarm grubundan olduğu açıktı. Hepsi aynı anda deve kuşu misali telefona gömüldüler.
Nil; Kırmızı alarm Ali Rüzgar Asilkan yarın akşam bize yemeğe geliyor.
Asya; Yuh canına mı susamış?
Azra; Gavur geberesice yemeğine zehir koyalım.
Ruken; Bol acılı olsun yemekler belki bir yerleri yanar.
Nil; Abla duyuyor musun? Abim aradı bebekleri çok merak ediyormuş görmek için gelecekmiş diye haber verdi.
Zeynep, Aslı ve Duru şaşkın şaşkın birbirlerine baktılar.
Duru paniğe kapılmıştı, yüzünden okunuyordu. Yerinde rahatsızca kıpırdadı. “Ne yapacağız?” diye sordu medet umarak.
Zeynep kollarını göğsünde bağladı. Yüzüne hain gülüşünü yerleştirdi. “Çok güzel şeyler bebeğim.” dedi.
Aslı da sinsi gülüşüyle karşılık verdi. “Eceli gelen köpek cami duvarına işermiş.”
Duru kaşlarını çattı. “Yani…” dedi.
Aslı gruba yazmaya başladı.
Aslı; Eglence var yani, ne hoş…
Nil; 🤔 düşünen emoji
Asya; 😲 Şaşıran emoji
Ruken; 😭 Ağlayan emoji
Azra; Oleyyyy Rüzgâr’ın evden kaçarken ki hali😱(korkmuş emoji) bunlarda biz🤣 (çılgınca gülen emoji) kahkahamız bol olsun. Mekanın cennet olsun Rüzgâr.
Duru gülümseyip başını salladı. “Eyvah eyvah, yandı Rüzgâr.”
Rüzgar bakalım yemekte seni ne bekliyor. Emeklerine sağlık.