Arabanın içinde kaç saattir bekliyordu kendi de bilmiyordu. Hilal abisiyle odaya girdiğinde ayrılmıştı evden. Daha fazla orada kalmak istememişti. Çıktığında boynuna atlamasını beklemiyordu. Öyle bile olsa yinede gitmek mantıklı gelmişti. İkisininde biraz yatışması gerekiyordu.Sahile gitmiş. Saatlerdir denizi seyrediyordu. Hilal’in yaptığı aptallıktan ibaretti Kemal’e göre. Sadece sorsaydı. Konuşsaydı. Aslında hiç bir şey olmadığını görebilirdi. Ama o ne yapmıştı. Kıskançlıktan gözü dönmüştü. Düğüne bir gün kala ben Evlenmeyecegim diye tutturdu. Aklına gelince gülümsedi Kemal. “Deli kız ne evlenmemesi konuştuğundan bile haberi yok.” diye söyledi kendi kendine.

Şimdiden özlemeye başlamıştı. Ne yapıyordu acaba şimdi. Eline telefonunu aldı. Arayıp konuşmaya karar verdi. Sonuçta basit bir ilişkileri yoktu. Ve illaki o düğün olacaktı. Her ne kadar suçsuz da olsa görmezden gelebilir. Açıklama yapabilirdi. Şu saate kadar siniri geçmiş olmalıydı.

Daha tuşlara basmadan telefon çalmaya başladı. Arayan Hatice annesiydi. Bu saatte arıyor olması hiç hayra alamet gelmemişti. Hemen açtı telefonu.

“Efendim anne bir şey olmadı ya ?”

“Yok oğlum önemli bir şey yokta, Hilal evden çıktı. Arabasını da aldı. Her kes uyuyor. Canı sıkkın diye durdurmakta istemedim. Neredeysen bir bak olur mu merak ediyorum.”

Bu saatte gideceği yer neresi olabilir diye düşündü. Ya yine kaçıp gittiyse ?”

Yok hayır bir kez yaptı diye hep bunu düşünme Kemal. Kendine komut verdi.

“Ben onu bulurum anne sen uyu merak etme eve gitmiş olmalı kalabalıktan şikayet ediyordu bugün.”

Telefonu kapatıp gaza bastı. Umarım evdesindir. Umarım aptalca bir şey yapmamışsındır. Dilinde korku duaları vardı. Hani insanın korkunca yaptığı dualar. Yarım saatlik yolu açık olan gece trafiğinde yirmi dakikaya indirdi. Arabayı bahçeye sokmak yerine evin dışında bıraktı. Bahçe kapısından girince derin bir oh çekti. Arabası burdaydı.

“Kaçtığı yere bak kendi evi.” Diyerek güldü Kemal.

Evin ışıkları yanmıyordu. Uyduğunu tahmin etmek zor değildi.

Arabadan anahtarları alıp çıktı. Anahtarla kapıyı açıp içeri girdi. Etraf zifiri karanlıktı. Bu karanlık normal değil. Gibi hissetti. Evde olupta hiç bir ışığı açmamak neden, diye düşündü. Başına bir şey gelmiş olması ihtimalini geçirdi aklından. Merak ve korku esir almıştı bedenini. Lambayı yakmak için karanlıkta olduğu kadar hızlı adımlarla ilerledi. Bu ışık düğmesini bu kadar uzağa yapan mimara da gönderme yapmayı ihmal etmedi. Evin ilk kapısının yanına koymuşlardı düğmeyi. Elini ışığa attığında başına aldığı aldığı darbe ile yere yığıldı. Bayılmamıştı. Ama neye uğradığını şaşırmıştı.

“Seni pis sapık sen benim evime nasıl girersin yedin mi şimdi tavayı ?”

Işığı yakmak için elini uzattı Hilal. Bir elinde hala tavayı kaldırmış bekletiyordu.

Kafasına tava indirmek bir yana sinek ısırsa kendi canının yandıgını hisseden Hilal. Kocasının kafasına bildiğin ağır granit tavayı indirmişti. Olduğu yere oturmuş başının yan tarafına vurulan yeri ovuşturuyordu Kemal. Kemal’i yerde o halde görünce kocaman açılmış ve şok olmuş gözlerle baktı. Elindeki tava büyük bir gürültüyle yere düştü.

“Ne yaptın Hilal ?”

Konuşma yetisini geri kazanırsa cevap verebilirdi. Geçen yarım dakikanın ardından kendine gelmeye başladı. Hemen yanına çöktü. Vurduğu yere baktı.

“Vallahi hırsız sandım sapık sandım vallahi billahi Kemal iyi misin ?”Kocasının başını evirip çevirip baktı.

“Anladım ben boşayamadın bari dul kalayım dedin.”

“Ne diyorsun sen be !” Başını itip bıraktı Hilal.

Kemal cevap vermek yerine olduğu yerde uzandı. Başı gerçekten ağrıyordu. Gözlerini kapatıp bir süre uzandı.

Kendini suçlu ve suçlu hisseden Hilal”Doktora gidelim önemli olabilir.”diyerek tekrar yanına çöktü.

“Biraz dinlenirsem geçer doktora karım kafama tavayla vurdu diyemem.”

Dudaklarını büktü Hilal.”Ukala sen de. Ben gidiyorum sen yat burda o zaman.”

Tabiki onu bu halde bırakıp gitmeyecekti. Blöfünü yesinler Hilal.

Kalmak için hamle yapmasıyla Kemal’in üzerine çekilmesi bir oldu. Dudağından tiz bir çığlık çıktı. Hamile olduğunu bilseydi bunu asla yapmazdı Kemal.

“Sende cadısın bir süpürgen eksik.”

“Nerde satılıyorsa alırım sorun değil. Bırak beni.”

Başını geri attı Kemal.”Elin çok ağırmış başım ağrıyor.”

İçi parçalanmıştı. Kendine ne kadar kızsa yeriydi. Ama nerden bilsin hırsız zannetmişti. Eline ilk geçen şeyi alıp beklemişti.

“Hadi kalk içeri yatağa uzan biraz.”Diyebildi sadece.

İtiraz etmeden Hilal’i bıraktı. Elini uzatan karısına elini verdi. Yavaşça kalkıp yatak odasında yatağına uzandı.

“Üzgünüm, iyi misin ?”

Üzgün hali hoşuna gitmemişti Kemal’in. Mevzuları neydi. Nereye gelmişti.

“Elinden tutup yanına çekti. Hilal de itiraz etmedi.

Sıkıca sarıldı beline mis gibi çay kokan saçlarından öptü uğruna ölebileceği kadının. Karşılık vermiş değildi Hilal. Ama itiraz da etmemişti. Tabiki Kemal’i çok seviyordu. Uğruna canını verecek kadar.

“Bugün için özür dilemeyeceğim çünkü suçsuzum bunu sende biliyorsun.”

Biliyor olaması kıskançlığını bastırmıyordu Hilal’in.

“Bende yaptıklarım için özür dilemeyecegim. Biliyor olsamda bu içimdeki öfkeyi ört pas etmiyor.”

“Sadece ayağı takıldı. Zaten gidiyordu. Seninle evlendigimi söylemiştim bugün orada ona. Oda senin çok kıskanç olduğunu ve hemen gitse iyi olacağını söyledi. Sadece bir kazaydı.

“Olabilir bu kıskanmamam için bir neden değil.” Ne dese değiştiremeyecekti. Kendince haklıydı. Tek istediği sadece sevmek içine sokarcasına. Ne yapsa içindeki duyguları bastırmıyordu. Hilal, hep onun olsun her zaman yanında olsun istiyordu.

“Evet değil. Hadi sarıl bana ben yalnızca ve ömrüm boyunca yalnızca seni sevdim daimada öyle olacak.”

Bilse de duymak farklıydı. İçindeki öfke yerini güzel şeylere bırakıyordu. Bu histen bıkmak mümkün değildi. Birine aşık olduğunuz zaman diğer bütün insanlar aklınızdan siliniyordu. Nasıl bir şey ki dünyada milyonlarca insan varken kalbin sadece biri için çılgınca atıyor. Gözün, gönlün ondan başkasını istemiyordu. Allah aşkı yaratmıştı. Ve kesinlikle şüphesiz insana en yakışan duyguydu.

Kollarını kocasına sardı. Karşılık bulmak Kemal’e ilaç gibi gelmişti. Dudakları yukarı kıvrıldı. Bu kadın ömrüne ömür katıyor. Hayattan tat almasını sağlıyordu. Hayat, artı Hilal. Biri yoksa yaşam da yoktu. İkisi aynı anlamı taşıyordu. Kemal, Hilal’e ölürdü. Gözlerini kapatıp Rabbine şükür etti. İyi ki bana yazdın Allah’ım sana milyonlarca defa şükür olsun.

“Teşekkür ederim.”

“Seni rezil ettiğim için mi ?”

“Beni bu denli sevdiğini için.”

“Aptalsın sen.”

“Evet. Aklım seni kalbime aldığım gün beni terk etti. Hepsi senin suçun da yine ne yapmış olabilirim ?”

Bu adam ona Allah’ın bir lutfuydu. Sevgisine isim bulamamıştı Hilal. Seni seviyorum sadece klişe bir cümleydi. Ve en basit şekliydi.

“Seni sevmek konusunda daha bir şey görmedin de ondan.”

Belini daha sıkı sardı. Kendine çekti karısını “görmek için ömrümü sana adadım merakla bekliyorum.”

*

Zar zor ikna etmişti Kemal’i. Uykusu geldiği an elinden tuttuğu gibi doktora götürdü kocasını. İyiyim demesine kandıgına kızıyordu Hilal. Çekilen filmlerin ardından doktorun hiç bir şeyiniz yok demesi ile rahatladı. Tabi saat sabahı bulmuştu.

Bir kaç saat uyumak için ailelerinin evine döndüler.Ev hareketlenmeye başlamıştı. Ama Hilal’in umrumda bile değildi. Yatağına girip bir kaç saat uyumak için deli oluyordu. Bu gece kınası olacaktı. Ve Hilal buna hiç hazır değildi.

*

Kına gecesini müthiş bir eğlence içinde geçirmişlerdi. Müzikler oyunlar havada uçmuştu. Topuklu ayakkabının içinde ayakları şişene kadar oynamışlardı. İçindeki canlıyı unutuyor. Aklına gelince biraz oturuyordu. En son artık topuklardan kurtulup spor ayakkabısını giymişti. En son karnına giren sancıdan sonra ölesiye korkmuştu. Yerinden hiç kalkmamıştı. Soranlara çok yorulduğunu söylemişti. Aslında bir o kadar daha oynardı. Nergiz’de kendi gibiydi. Yanına gelip oturmuştu”bebek olmasaydı da görseydin beni”Dediğinde ” Aynen bebek olmasaydı da görseydin beni “demişti Hilal.

Şaşıran gözlerle bakmıştı arkadaşına. Bir kaç saniye idrak etmesi için yetmişti. Gülümseyerek bakmıştı.

“Hadi canım.”

“Evet canım.”

Sevinçten Hilal’in boynuna atılmıştı.Geri çekilip “ben hala mı olacağım çok heyecanlı !” diye ellerini birbirine çarptı Nergiz.

“Evet bende olacağım çok garip bir duygu yeni yeni alışıyorum beklediğim bir şey değildi. Aklımdan bile geçmezdi. Sanırım bu konularda biraz geriyim.”

“Abim biliyormu peki ?”

“Seninki hayır ama benimki biliyor nerden biliyor anlamış da değilim ya.”

Şimdi daha çok şaşırmıştı Nergiz.”Nasıl, Murat biliyor abim bilmiyor.”

“Abine sürpriz olsun istedim. Ama abimin nerden bildiğini inan ölesiye merak ediyorum.”

Biraz beyin fırtınası yapsalarda sonuca ulaşamadılar. Bu konuya sonra dönmek üzere kapattılar.

Bu sefer bir değişiklik yapıp kuaförü eve çağırmışlardı. Kuaförlerimi demeliydi yoksa. Bu ailede ne çok kadın vardı yahu.

Kemal’i uzun zamandır görmüyordu. Hilal’in içinde kelebekler kanat açmış durmadan uçuyorlardı. Aynada kendine baktı. Kabarık krem gelinliği beyaz tenine çok yakışmıştı. Gelinliğin üzerinde pembe küçük çiçekler vardı. Üst kısmında aynı renk pembe minik çiçekler. Çiçeklerin içinde minik parlak taşlar vardı. Uzun saçlarını salık bırakmıştı. Büyük bukleler halinde şekil vermişti. Başına da pembe çiçekli bir taç takıp olayı bitirmişti.

Karadeniz de yayla düğünü istesede İstanbul’da olacağı için bu hayali olamamıştı. Ama Kemal bunada bir çözüm bularak. Denize sıfır bol yeşillik arasında bir yer bulmuştu. Hilal buraya bayılmıştı. Topuklu ayakkabı yerine spor ayakkabı giymiş. Dün tehlikeye attığı bebeğini bugün rahat ettirmişti. Bebek demişken. Kemal’in hala haberi yoktu. Sevineceğine adı gibi emindi.

Kemal, gelinini almaya geldiğinde adettendir işlerine bulaşmıştı. Murat kapıyı bir türlü açmıyordu. Kapının ardından bağırdı.

“Hisse senedi de istemiyorum.”

Keyif alıyordu Kemal bu işten bakalım ne isteyecekti Murat Karaçay.

“Ben kardeşimi verirken böylemi yaptım sana.”

“Yapsaydın yaptın da neden mi dedik.”

Murat’ın keyfi dört köşeydi. Karısını kolunun altına almış Kemal’e işkence ediyordu.

“Peki ne istiyorsun söyle ? Her neyse kabulüm aç şu kapıyı artık.” Pes etmişti Kemal.

“Çok basit iki kelime söyleyeceksin.”

İki kelime iki kelime Kemal kendine ne olabilir diye soruyordu. Aklına gelen şey ile etrafına baktı. Kuzenler akrabalar olamaz diye bıkkınlıkla nefes verdi.

“Anladın mı ?”

“Aptal değiliz.”

“Kardeşimi kandırmandan belli biliyoruz hadi dökül.”

Yapacak bir şey yoktu teslim bayrağını çekti Kemal.

“Kardeşini ömrüm boyunca sevdim ömrüm oldukça seveceğim.” Diye yüksek sesle söyledi. Ardından “ooooo ” ve ıslıklar çalmıştı.

Anında açıldı kapı.”Ben dedim iki kelime sen dedin yedi kelime be kardeşim ne aşk mış sizdeki.”

Murat’a bakmadan içeri girdi Kemal.”Ne sandın ömrümce bu günü bekledim korkar mıydım.”

Gelinini gördüğünde söylediği yedi kelimenin yerine yenilerini eklemek istedi. Ben bu dünyanın en şanslı adamıyım. Seni hak edecek ne yapmış olabilirim. Kalbinden geçen tüm bu sözleri ve daha fazlasını karşısında ki ışıl, ışıl parlayan mavi gözlere sessizce iletti. Anladığından zerre kuşku duymadan.

Erdem nikah masasına oturduğunda sessizce “Size nikah kıymaktan yorgun düştüm kapıma gelmeyin bir daha.”Demesi gülmelerine neden olmuştu. Hilal’in şahidi Nergiz. Kemal’in şahidi de Murat olmuştu. Sözde nikahı çaktırmadan kıydı Erdem. İki nikah dört şahitle bu iş bitmişti onlara göre.

Misafirleriyle ilgileniyorlardı. Canlı müzik eşliğinde konuklar eğleniyordu. Dünkü kadar yorulmamıştı Hilal. Buna oldukça mutluydu. Hava artık geceye bırakmıştı kendini. Şuan üzerine büyük bir istekle almak istediği göreve girişti. Ceren geleli çok olmuştu. Ama Şahin abisi yeni gelmişti. Bu deli kızın ısrarına dayanamayıp görev yerini bırakıp gelmişti hemde. Buna kullanmadığı izinler oldukça yardımcı olmuştu.

Şahin’e sarıldı.”Abiciğim hoşgeldin.”

Binbaşı kıyafetinin içinde oldukça genç ve karizmatik olan Şahin’i elinden tuttuğu gibi Ceren’in yanına götürdü.

“Bak kim var burda abi” Ceren’in omzuna dokunarak kendine bakmasını sağladı. Ama Şahin o olduğunu çoktan anlamıştı.

Arkasına dönen Ceren, Şahin’i görünce önce hiç bir tepki vermedi. Veremedi. Buraya gelirken bu ihtimali aklına getirmişti. Göremeyince silmişti aklından. Yavaşça ayaga kalktı. Elini uzattı Şahin’e.

“Merhaba “diyebildi.

Şahin avucuna aldığı eli sahiplenir gibi tuttu. Yıllar önce tuttuğu gibi. Bunu anlayan Ceren elini hemen geri çekti.

“Nasılsın ?” Şuan birbirlerini süzüyorlardı. Yıllar ne almış. Ne bırakmış. İkisine görede alınan bir şey yoktu. Ama bırakılan güzellik ve çekicilik açıkça görülüyordu.

“Gördüğün gibiyim.”dedi Ceren zor çıkan sesiyle.

” O halde baya iyisin.”

Ceren utangaç biri değildi. Yaptığı iş sebebiyle oldukça rahat bir kadındı. Ama içinden bir ateş kalkıyordu yüzüne doğru. Bunun utangaçlıkla hiç ilgisi yoktu. İçine gömdüğü aşk ateşinin onu görünce dışarı vurmasıydı. Şahin bunu fark etmişti.

Hilal’in gözleri ikisinin üzerinde geziyordu. Hiç araya girmemişti. Beline dolanan elleri hemen kavradı.

Kemal, Hilal’in bunu yapacağını biliyordu. Karısı şimdi durmuş acaba olurmu analizi yapıyordu. Karıma biraz yardım edeyim diye düşündü.

“Öyle bakmakla olmuyor. Ben yirmi dört yıl uzaktan baktım. Hayatımın en saçma günleriydi. Bence biraz konuşun söz konusu aşk sa halledilmeyecek bir şey yoktur.”

Üçlü Kemal’in ağzından her çıkan sözü tek tek dinlemişti. Hilal, Kemal’den böyle bir atak beklemiyordu.

Ceren ve Şahin’in bakışları birbirini buldu. Üzgün, kırgın bazende kızgın.

“Sahi siz neden ayrılmıştınız ?”Hilal neden ayrıldıklarını biliyordu. Ama aptala yatmayı tercih etti. ” Abi yoksa aldattın mı Ceren’i.” Kemal git gide karısından korkmaya başlamıştı. Lafı nereye getirmesi gerektiğini iyi biliyordu.

“Tabiki hayır “diye çıkıştı Ceren. Şahin’le geçirdiği yıllar içerinde başka bir kadına baktığını dahi görmemişti. Kaşlarını havaya kaldırdı Şahin, Ceren’in çıkışı karşısında.

Başını Hilal’e çevirdi. “O öyle şey yapmaz.”diyebildi. Beyaz teninden belli olan pembelik Şahin’i kendinden alıyordu. Bir duygu hiç mi değişmezdi. Neden genç kadını gören kalbi yıllar öncekinden fazla çarpıyordu. Bunun adına hasret diyebildi.

Şahin “Hadi git düğününle ilgilen bizi de yanlız bırak Güzin abla.” Dedi.

Hilal bu duyduğuna kahkaha attı.. Elini asker selamı yaptı. “Baş üstüne binbaşım.” dedi.

Kemal elinden tutup cekistirdi. “Dur halama bir bakayım. ” Halasını gözüyle tarayıp buldu. “Hah orda beni burda bekle geliyorum canım.”

Kemal onun bu haline güldü. Karısı tam bir çılgındı.

“Halam ” halası yeğenine döndü. “He guzum n3 oldu.”

“Hala baksana şu tarafa…” Şahin’in olduğu yeri gösterdi eliyle.”

“Benim oğlumun canını yiyen Ceren değil mi o ?” Göz devirdi Hilal. Kaynanalık damarı kalkmıştı anlaşılan halasının. “Yok halam o Ceren Şahin abimin sevdiceği.”

Halası gözlerini kısıp ileri, oğluyla Ceren’in olduğu yöne baktı. Konuşuyorlardı. Hilal’e döndü. “Olur mu dersin ?”

“Düğün hazırlığına başla halam sen.” Halasını düşüncelerle başbaşa bırakıp Kemal’in yanına döndü.

“Geldim işim bitti. Seninim adam ne diyordun.”

Tam ağzını açacakken Nergiz bitti yanlarında. Hilal’in kolundan tutup çekiştirdi.” Abi az işimiz var müsade az müsade,” diyerek bir şey söylemesini beklemeden bir kaç metre uzağa götürdü Hilal’i.

“Ne oldu ?”

“Öğrendim abinin nasıl öğrendiğini. “

“Ya, e söyle hadi nasıl öğrenmiş ?”

“Şimdi ben hamileyim ya sütten midem bulanıyor halbuki çok severim biliyorsun. “

“Ee benimle ilgisi nedir ?”

“Seninle ilgisi şu geçende şirkete gittiğinde önüne bırakılan çaydan rahatsız olduğunu görmüş. Bu zeki adam benim kocam.” Diyerek göğsünü kabarttı Nergiz.

Biraz o güne gitti Hilal. “Hatırladım, şimdi zaten bana önce sordu hamilesin degilmi demişti. Maksadı öğrenmekmiş aslında. Teh bende elimle yakalandım.”

“Bu kadar önemli konuştuğunuz nedir banada söyler misiniz ?” Kemal in tepelerinde bitmesiyle sustular.

“Bitti zaten hadi ben gideyim bir sürü güzel kız var burda kocamı yanlız bırakmamalıyım.” Gizli adımlarla Murat’ın yanına döndü.

Kemal bir şeylerden şüphelenmişti. Ama ne olduğu aklından ihtimaller olarak geçiyordu.”Ne karıştırıyorsunuz yine ?”

Kocasına tatlı, tatlı bakan Hilal ona doğru bir adım attı. “Aşk olsun. Seni duyanda her saniye başım belada zanneder.”

“İyi hadi öyle olsun duyarız nasılsa.”

“Kesin duyacaksın suratını görmek için can atıyorum.” Gizlerine kadar ulaşan gülümsemesiyle baktı. Dudakları yukarı kıvrıldı Kemal’in. Birbirlerine baktıklarında gülümseyen aşklar, en güzel aşklardı. Baktığında bile mutlu olduğun. Oldukça sevdiğin. Sevdikçe hissettiğindi.

Kaşlarını çattı Kemal. Karısı bunu bilerek yapıyordu.”Bilerek yapıyorsun merak edeyim diye…”

“Hadi dans edelim sevdiğim bırak şimdi bunları.”

Kemal’i piste çekerek dans etmeye başladılar. “Panter gibi yapışmasana her kes bize bakıyor.”

“Alış artık kim ne diyebilirki. “

“Yılların alışkanlığı öyle bir günde bitermi. Etrafına göz gezdirdi. Herkes çok mutlu görünüyordu. Çok şanslı insanlarız Kemal biliyor musun ?”

“Evet öyleyiz.” karısının baktığı yöne baktı.” gerçekten şanslıyız.”

Baksana etrafına ne çok sevenimiz ne çok sevdiğimiz var.” Görüş alnına giren Ceren ve Şahin’le kocaman gülümsedi.

Kemal baktığı yöne döndü. Şahin ve Cereni dans ederken gördü. “Olacak sanki bu iş.” Dedi karısına. Hilal basını salladı.

“Daha küs olup barıştıracagın varmı aklında büyük hayır alıyorsun sultanım ama ne olur kız falan kaçırma.” Diyerek hayıflandı Kemal.

“Şimdilik kimse yok gibi olur kaçırmam.” Kendide gülmüştü söylediğine. Her ne kadar keyifli görülsede gerçek bir suçtu adam kaçırma.

Deniz ve Erdem’e baktı. Gülerek bakıyorlardı arkadaşlarına. Evet, gerçek suçtu. Cezası ağırdı. Ama arkadaşlarının mutluluğunu görünce yine olsa yine yaparım düşüncesi geldi geçti zihninden.

“Ama iyi etmedim mi kaçırmak la bak nasıl da güzeller.”

“İyi ettin iyi benim yıllarca aklıma gelmemişti Oysa sen iki günde çözdün.”

Kibirle dikti burnunu Hilal.”Ee kadın zekası diye bir şey var sevdiceğim.” Başını karısına yaklaştırıp burnunu burnuna dokunurdu Kemal. Fısıltıyla ” Benim zeki karım, seni çok seviyorum.” Dedi.

Gözlerinden dışarı çıkacakmış gibi duran ışıltılarından habersizdi Hilal. Bir kaç saniye kadar baktı. ” Seni seviyorum.”

Kemal, Hilal’in belindeki eline baskı vererek kendine çekti. Dişlerini sıkarak eğildi.”Peki, bu gece için de zeki planların var mı sevdiğim. Bir hafta oldu biliyorsun.”

“Arsız pis he var kanepede uyumaya ne dersin. Az çekil abim ve Nergiz bakıyor.” Kemal’den kurtulmak istemişti. Ama Başaramadı. Elinden tutup kendine çekti Kemal.

Dans müziği bitmişti zaten. “Benim sana bir şey söylemem lazım biraz sahile inelim mi ?”

Şaşkın ve meraklı gözlerle süzdu karısını. “Korkmalımıyım.” Diye sordu Kemal.

“Buna kendin karar verirsin.”

Kemal cidden merak etmişti. İçinden bin tane şey geçiyordu. Gözden uzak bir yere geçtiler.

“Dinliyorum hemde can kulağıyla.” Merakı her halinden belli oluyordu.

Hilal nasıl söylese ne dese bilemiyordu. Kaç kişi düğününde kocasına hamile olduğunu açıklardı. Hem utanç verici hem çok sevinçli bir haberdi.

“Ee şey ben, ben.”

Yerinde kıpırdandı Kemal. Sabrı azalıyordu. “Mavi söyle yoksa kalpten gideceğim burda.”

Zaten heyecanlıydı. Birde Kemal’in meraklı ve şaşkın hali tuz biber ekiyordu. Nasıl diyecekti. Kemal ben birdim. Ama birden üç oldum. Üç oldum, ama ben hala birim. Benden ve senden iki tanede daha var. Benden ve senden diyorum ama sen ve ben değiliz yani, şey işte… Derin bir nefes aldı. Ve geri verdi.

Ellerini Kemal’in göğsüne yasladı. “Yok sen nereye gidiyorsun öyle kalpten falan tek başıma çocuk büyütemem ben. Birine sen, birine ben bakacağız geceleri.” Dedi. Karasında ki adamın karışan bakışları ve catılan bakışlarına bakıp gülümsedi. Şaşkın şaşkın bakıyordu karısına. Hilal ona durumu kavraması için müsade etti.

Aniden kaşları havalandı Kemal’in dudakları farkında bile olmadan yukarı kıvrıldı. Hilal’in karnına doğru baktı. Hızla gözlerine çevirdi bakışlarını.

“Sen hamilesin bizim bebeğimiz mi olacak ? Ben babamı olacağım şimdi ?” Tek seferde arka arkaya nefesini tutarak.

“Nefes al Kemal. ” diyerek ellerini kocasının yüzüne yerleştirdi.

Kemal derin bir nefes alıp verdi. Başını gökyüzüne çevirdi. Hilal’e baktı sonra. Beline sarılıp kendine çekti. Kısa süre önce hayatı çıkmazdaydı. Hayatı diyebileceği bir düzeni bile yoktu. Içinde taşıdığı bir mavisi vardı. Başka hiç bir şeye sahip değildi. Bir anda mavisine kavuşmuştu. Seviyorum, dediği kadının aslında tutkunu olduğunu onu hissedince anlamıştı. Şimdi tutkusu artıyordu.

Alnından öptü karısını. Geri çekilip gözlerine baktı. “Bu hayatta daha ne kadar mutlu olabilirim. Hiç bir şeye sahip olmak istemedim seni istediğim kadar. Ve sen bana kendinden bir parça vereceksin ben dünyanın en şanslı insanıyım mavi. “

Kollarını kocasının boynuna doladı Hilal. ” Bu güzel sözlerin için çok mersi canım ama ben kendimden bir parça vermeyeceğim sana.”

Dudağının kenarına bir öpücük bıraktı Hilal. Geri çekilip güldü.

“Anlamadım.” Dedi. Kaşları çatık halde gözlerini Hilal’in yüzünde gezdirdi.

Elini kaldırıp işaret etti Hilal. “İki parça vereceğim.” Dedi kocaman gülümseyerek.

Şoktan çıkıp, şoka giriyordu Kemal. Ağzı açık balık gibi baka kaldı. Kocasının bu haline kahakaha attı.

“İyimisin Kemal. Canım ya adama kal geldi. Nefes al Kemal.”

“Değilim, rüyadayım sanırım uyandırma beni mavi, iki tane bebeğimiz oluyordu.” Diye mırıldandı Kemal.

Adamın şoka girdiğini ve çıkmak için hiç çaba göstermediğini anlayınca ayıltmak şart olmuştu.

Neyseki ayağında spor ayakkabı vardı. Ayağını kaldırıp Kemal’in bacağına tekmeyi savurdu.

Acıyla kendine geldi Kemal. Elini acıyan yere götürüp ovaladı.

“Ah, hep diyorum karadenizden kız alırsan böyle olur diye.”Gel buraya deli kız.”

Sıkıca sarıldı Kemal. Mis kokusunu içine çeke çeke. Hayatında böyle bir gün hatırlamıyordu. Hilal ile geçirdiği her an başkaydı. Ama bu gün bambaşkaydı.

“Seni daha fazla nasıl sevebilirim mavi ?”

“Sıkıntı yok sevgilim öğretirim ben sana.”

Kahakasını tutmak istemiyordu Kemal. Bugün mutluluktan can verecek bile olsa herşey serbestti. ” Aşksın sen.”

Yanağına masum ama sevgi dolu buse bıraktı karısının. “Benimde sana bir sürprizim vardı, Ama seninkinin yanında hiç kalır.” Dedi.

Yerinde zıpladı Hilal. “Ya hemen söyle ölürüm meraktan ben.”

“Gel de gör o zaman.”

Elinden tuttuğu gibi pistin önüne götürdü. “Sen beni burada bekle” diyerek uzaklaşan kocasının eşinden baktı. Yanına abis i Nergiz, Erdem, Deniz, Ceren ve Şahin geldi.

Nergiz “Ne oluyor Hilal ? “diye sordu.

“Biliyorumki sürprizi varmış. Burda bekle dedi kaçıp gitti.”

Herkes merakla beklemeye başladı. Kemal koşarak geri döndü.” Hazırmıyız ?”

“Yani neye bilmiyorum ama hazırım.” Dedi Hilal meraklı bakışlarını kocası üzerinde gezdirirken.

Hilal’in arkasına geçip elleriyle gözlerini kapadı. “Ah bu adam beni kalpten götürecek ne yapıyorsun sen. Bak daha çok merak ettim Kemal.” Dedi gülerek. Ellerini kocasının gözünde ki elin üzerine bıraktı. ” hadi Kemal” diyerek yerinde zıpladı.

Sözünü bitirdiğinde kulaklarına dolan müzik sesiyle durdu. Bu Hilal’in en sevdiği şarkıydı.

Nergiz’den “inanmıyorum “sesini duyar duymaz kulaklarına şarkı sözleri doldu.

Elini çekti Kemal. Hilal’in sahnede gördüğü Resul Dindar mıydı ? “

Evet. Eesinlikle oydu. Ve en sevdiği şarkıyı söylüyordu. Hızla arkasına döndü. Aynı hızla Kemal’e sarıldı. Kemal bir tepki bekliyordu. Ama bu sarılış çok başka olmuştu.

“Teşekkür ederim.”dedi. Ama en mutlu haliyle. Ölürdü ona. Aşkına bakışına…Sevişine.

“Abin bize bakıyor.” Dedi Kemal. Aslında hiç umrunda değildi. Laf olsun diye söylemişti.

“Boş ver Abimi.”

Kahkahası alana yayılmıştı Kemal’in. Deli kızın ne diyeceği ben yapacağı hiç belli olmuyordu. Kemal’e göre her hali başka güzel geliyordu karısının. Her huyuna aşık olunabilir miydi ? Her bakışına, olunurdu. Kemal’de Hilal’in her hâline deliler gibi âşıktı.

Kemal’i bırakıp müziğe odaklandı. Herkes eşlik etmişti. Hilal’in göz bebekleri mutlulukla parlıyordu. Karısının beline doladı kollarını. Kulağına eğildi.”Ne diyor bak sevdiğim güneşse dağlarda kar olurum. Sen benim güneşimsin ben o dağda kar bir ömür erimeye mecbur.”

Gözlerinden düşen her damla mutluluk tan akıyordu. Ve Hilal ilk defa mutluluktan ağlıyordu.

Düğün bitmek üzereydi. Saat gece yarısına vurmuştu. Misafirleri yolcu eden babalar ve anneler vardı. Kemal bundan istifade Hilal’in elini tuttuğu gibi Sahile götürdü. Hilal yorgunluktan ayakta zor duruyordu.

“Yoruldum ben neden geldik buraya ?”

Denize doğru çevirdi Hilal’i. Arkasına geçip sarıldı. Hilal’de kollarını kocasının kollarına sarıp başını göğsüne yasladı. Gün kendini geceye bırakalı çok olmuştu. Esen serin meltem ve denizin dalga sesleri ruhu okşuyordu. Sessizlik…

Sessizlikteki ses rüzgarın ve denizin sesiydi.

“Sana kısa bir hikaye anlatacağım” Dedi Kemal.

Yerinde kıpırdanıp iyice sokuldu kocasına Hilal. “Hikayeleri severim. Ama mutlu son olsun. Bir adı var mı peki hikayenin ?”

Sıkıca sardığı karısının çay kokulu saçlarından öptükten sonra çenesini Hilal’in başına yasladı.

“Mavi Tutku…” Diye yanıtladı Kemal.

“Hmm adı güzelmiş kahramanları kim peki ?”

“Mavi ve Yeşil”

Kendi hikayelerini yazdığını anlamıştı Hilal. Hikayeye konu olacak kadar büyük bir sevdaya sahip olma düşüncesiyle heyecanlanmıştı.”Tanıdık geldi ama sen yinede anlat merak ettim.” Dedi.

Uçsuz bucaksız Denize çevirdiler bakışlarını karı-koca…

Kemal anlatmaya başladı.

“Mavinin gözlerinde bir ateş varmış. Mavi renkte ateş olur mu demeyin. Bu ateş başka bir ateşmiş. Yeşil o, Mavi ateşe baktığında o ateşin içinde yanıp kavruluyormuş. Yandıkça yanıyor canı yandıkça daha çok seviyormuş Mavi ateşi. İstiyormuş ki o ateşte bir tek kendi yansın bir tek onun canı yansın ve yandıkça daha çok sevsin. Mavi ateşe her baktığında acı ile kalbine dolan sevgiyi kendinden bile kıskanıyormuş. Ve ölesiye korkuyormuş. O, ateşte başka biri daha yanarsa. Yanıpta su bulur acısı geçer de mutlu olur diye. Eğer Yeşil, bilseymiş aslında Mavi ateş Yeşil su ya Tutkun Yeşil ona kendi rengini verirmiş. Sonra nasıl olduysa mavi ve yeşil aynı anda ateşe dalmışlar. Görmüşlerki bu iki renk birbirine Tutkun birbirine muhtaç. Ne Mavi istemiş başka rengi, ne yeşil istemiş başka ateşi. Bu iki renk o anda birbirine karışmış ve bir renk çıkmış ortaya adıda Tutkunun Rengi olmuş.”

Hilal, kendilerinden bahsettiğini en başında anlamıştı. Ama böyle bir hikaye beklemiyordu. Bu müthiş bir duyguydu. Mavi ateş Yeşil su ya Tutkun.

“Peki Tutkunun Rengi Ne renk olmuş ?”

“Başını kaldır şuan da altındayız.” İstemsiz başını kaldırdı. Derin gece karasına baktı. Uçsuz bucaksız gökyüzüne…

Kemal’de başını kaldırıp baktı. “Ben seni özlediğim zamanlarda gece olması için beklerdim. Neden biliyor musun ?

Hilal kocasının kollarından çıkıp ona döndü. Başını salladı. “Bilmiyorum.”

Karısının dudağına minicik bir öpücük bıraktı. Nefesine fısıldadı Kemal. “Ben senin gözlerinde ki Maviye Tutkunum.” Dedi. Kızın aklını başından almıştı.

“Seni Seviyorum .”

“Bende seni seviyorum. Karadenizin Yeşile tutkun kızı.”

Recommended Articles

Leave a Reply

Your email address will not be published.

error: Content is protected !!