Annesi oğluna bakarken düşünceliydi, daha önce böyle bir şey asla yapmamıştı Vedat. “Sen genç bir kızı kolundan tutup buraya getirdin, hem de senin odada uyudu.” 

“Evet, öyle yaptım. Uyuyor olmalı, uyandığında eve yeni gelmiş gibi davranırsanız onun açısından iyi olacak çünkü utanıyor.” 

“Efşan utanmayı biliyor ama sen bilmiyorsun oğlum. Sen onun evine gidebilirdin veya kendi evinde kalabilirdi. Buraya getirmenin başka bir nedeni var mı?” 

Annesine üstten baktı, yüzlerce insana hükmedebilirdi ama annesine edemiyordu. Babasına dahi net bir tavır takınıyordu, annesine yan bile bakamıyordu. “Var, bana ve bu eve alışmasını istiyorum.” 

“O bunu istemiyor anlaşılan, zorluyorsan külahları değişiriz Vedat!” 

“Zorlamıyorum anne, en azından senin dediğin gibi. Bana güveniyor yoksa burada bağlasan durmazdı.” 

“Bağlarsan dururdu, ben neden sana güvenemiyor, bağladığını düşünüyorum? Sen bu kıza tutuldun, onu anladım ama bu his nedir, nereye kadardır? Zaten zor bir hayat yaşamış şimdi sen de biber mi olmak istiyorsun?” 

“Anne.” İki elini havaya açıp, susmasını istedi. “Yapman gereken sadece bu sabahı kapatmak, yeni gelmiş gibi aktarırsan o da utanç duymaz.” 

Oğluna dik dik bakarak yanından geçti. “Bir saat sonra masada olursunuz. Ben evdekilere Efşan’ın kahvaltıya geldiğini, seninle konuşuyor olduğunu söylerim.” 

Annesinin atarına maruz kalsa da aldırmadan odasına yürüdü. Kapıyı yavaşça kapatıp, üst kata baktı, saat henüz dokuzdu. Bir saat sonra pazar kahvaltısı için kuzenleri de gelirdi. Odasının yarısını kaplayan asmakatın balkonuna baktı, kattın aşağıya bakan ahşap parmaklıkları vardı. Adımlarını ilk basamağa attı, ahşap basamakları bir bir aştı. Umuyordu ki çıplak olsun ama hiç sanmıyordu. Ayağı yumuşacık halıya değdiğinde geniş yatağında sere serpe uyuyan, siyah saçları yastığa dağılmış, üzerinde askılı siyah kıyafetiyle yatan kadına bakarken iç geçirdi. Beyaz teni gri çarşaflar arasında parlıyordu. Ona istediği gibi, arzuladığı kadar dokunacağı günün hayaliyle yaşıyordu. Vedat yıllardır onu bekliyordu, asla pes etmeden. Gül kokulu kadının odasını saran kokusunu içine çekerek yatağa yaklaştı. Yüzüstü yatan kadının sırtını izledi, dizini yatağa verip usulca yatağa uzandı. Uzun, gür saçlara dokunmak için elini uzattı, bir süre havada kalsa da iradesini kaybetti ve dokundu. Parmakları arasına alıp, okşadı. Yatağı gül kokuyordu, hayatı gül bahçesine dönmeye çok yakındı. 

“Efşan.” Seslendi ama elinde olsa burada günlerce uyumasını isterdi. Her gün daha farklı duygularla tanışıyordu, Efşan kalbinin kapılarını yumrukluyordu, her darbe bir kalp sektesine denkti. 

Gözleri hızla açıldı, nerede olduğunu anımsayıp gevşedi. Yavaşça dönerken saçlarını geriye çektiğinde Vedat’ın parmaklarından kayan saçlarını gördü. “Günaydın ve burada ne arıyorsun?” 

“Uyandırmaya geldim, saat dokuz.” 

“Vedat, yatağın çok rahatmış evime de almak istiyorum.” 

“Seni buraya alsak daha güzel olmaz mıydı?” 

Efşan bedenini sarsan gülüşüyle yan dönerek, birleştirdiği ellerini yüzünün altına bıraktı. “Olmazdı.” 

Kadının yüzündeki gülümseme, dün gecenin unutulduğu hissini veriyordu. Dikkatle, uykusunu almış mavi gözlere, dinlenmiş cildine baktı. “Bu neşeni neye borçluyuz?” 

“Çocukluktan kalma bir özellik, sabahları çok neşeli olurdum, ablamla yatağın içinde birbirimizi gıdıklar, kahkahalarla evi çınlatırdık. Annem kapıdan bakıp, güler geçerdi.” Az önceki neşenin yerini dolu gözler, buruk bir gülümseme almıştı. Efşan nemli bakışlarını Vedat’ın mavi gözlerine dikmişti. “Ablamı çok özlüyorum, Vedat ama annemi andıkça içim acıyor.” 

Elini Efşan’ın başının altından geçirdi, kendine çektiğinde itirazla karşılaşmadı. Efşan’ın başını kalbinin üzerine çekti. Başta ağabeyi olmak üzere Vedat hiçbirini yaşatmayacaktı. Efşan’ın acısını kendi acısı sayıyordu, onun üzüntüsü kalbinde bir acıydı. 

Efşan başını Vedat’ın göğsüne yaslayınca gözlerini kapattı, elleri ikisinin arasında duruyordu. Vedat’ın yavaşça sırtında gezinen dokunuşları iyi hissettiriyordu. “Yetimhanede kalmaya başladığımda bir süre yeni bir güne uyanmaya başladığımı fark edemedim ama sonra toplanmam gerektiğini anladım. Sürekli kitap okuyordum sonra düzelmeye başladım. O neşeli günler bitmişti ama hayat devam ediyordu. Gece uyurken hayal kurmayı öğrendim, sabah o hayallerle uyanıyordum ve hayallerim toz pembeydi. İçinde baba, abi ve kötülük olmayan hayallerdi.”

“Sonra?” Vedat anlatsın istiyordu, onu saatlerce dinlemek istiyordu. Efşan nefes alıp başını geriye çekip gülümsedi, gözlerinde hâlâ nem vardı. “Sonra bir gün bir kitapla tanıştım. Benim aşkım oldu, her gece onu okuyorum. Yüzümde gülümsemeyle uyuyor ve uyanıyorum. Alışkanlığım evrim geçirdi, ama yerli yerinde.”

Dudağını büktüğünde bakışları kıpır kıpır eden dolgun dudaklar üzerindeydi. Öpmek istiyordu, Efşan’ı odasında, yatağında deli gibi öpmek istiyordu. “Ben de dün geceki konuşmayı unuttun, beni kabullenmeye hazırsın sanmıştım, üzüldüm.” 

“O konunun şu anla hiçbir ilgisi yok. Ayrıca…” Efşan’ın bakışları Vedat’ın koyu kumral saçlarında, acık mavi gözlerinde ve yüzündeki derin, karizmatik çizgilerde gezindi. “Senin benden istediklerinle benim senden istediklerim tamamen farklı.”

Kolunu biraz daha sıkarak Efşan’ın başını kendine tamamen yaklaştırdı. “Öyle mi, benden ne istiyorsun?”

Efşan’ın dudakları birleşti, kapalı hâlde gülümserken sağa sola kıvrıldı. “Bedenini, kesinlikle tam dişime göresin.”

Vedat, Efşan’ın belinde duran elini alnına götürdü. İşaret parmağıyla kaşlarının ortasına aşağı yukarı hareketler uyguladı. Gülmek istiyordu, dudakları birleşmiş, başı yastığa düşmüştü. 

“Güldün mü sen?” Efşan kollarının arasından çıkıp oturdu. Kendisi de gülümsüyordu, Vedat’ın dudağı sağına kıvrıldığında Efşan çığlık attı. “Vedat, gülebiliyorsun.”

Vedat’ın gülümsemesi genişledi. “Ben o kısmı ikinci evre olarak düşünmüştüm Efşan.”

“Vedat senin gamzelerin var.” Efşan iki elinde adamın yüzüne yerleştirdi, açılan çukurlara parmaklarını bastırdı. “Şimdi daha çok istiyorum. Sen erkek güzelisin, sana sahip olacağım. Benim bu gamzeler, benim.” 

“Kes şunu,” dese de bu sadece kahkaha atmamak içindi. Efşan ona aldırmıyordu, koyu mavi gözlerinde ışıklar yanıyordu. “Ne zaman sevişiriz?” 

“Ne biçim bakiresin sen? Nefes al Efşan, nefes.” Doğruldu, gülüşü azalmıştı ama keyfi hiç bu kadar yerinde olmamıştı. 

“Tak dedi canıma, aslında üniversiteye başladığımda ilk gözüme kestirdiğimle olmak istiyordum.” 

Vedat’ın bakışları irileşti, gülüşü söndü ve kadına şaşkınlık içinde bakıyordu. Düşüncesi ilginç gelmiş, böyle bir şeyi neden istediğine anlam verememişti. “Sonra?” 

Omuz silkti, yüzünü buruşturdu. “Sonra kendime dokunulmasına izin veremediğimi fark ettim. Buz gibi oluyordum, içim almıyordu bende akışına bıraktım. Akılları sadece kadınların bacakları arasına girmeye çalışan bir grup asalak.”

“Böyle bir şeyi neden ister insan?”

“Ben, bekaretin ölüm döşeğinden geliyorum. Buna çok değer verdikleri için bugün ailem yanımda değil ve ben tüm acıları bir damla kan uğruna yaşadım, yaşıyorum. Bir intikam gibi de düşünebilirsin.” 

“Öyle bir şey yapmış olsaydın, kendine yapacağın en büyük kötülük olacaktı. Bu saçma! İntikam almak istediğini biliyorum, sana ne istersen o imkânı vereceğim. Neyse ki bedenine saygın var.”

Efşan alttan bakışlarını Vedat’a dikti. “Ne istersem mi?” 

“Hayal gücünü asla sınırlama, ne istersen.” 

“Abimi öldürebilir misin?” 

“Hem evet hem hayır. Hayatımda seni istiyorum ve her ne olursa olsun o senin abin, bir gün bana abisini öldüren adam olarak bakarsan biteriz. Sana imkân, kendin öldür! Ama yok, yaşarken ölsün dersen daha dâhice oyunlarım da var.”

“Nerede olduğunu biliyor musun?” 

“Burada, İstanbul’da. Ne zaman istersen gidebiliriz. Görmek istiyor musun?” Bildiği birkaç şey daha vardı ama şu an için söylemedi. 

“İstiyorum,” dedi Efşan. “Boğazına sarılmak istiyorum, her yerini kırana kadar dövmek istiyorum. Başını gövdesinden koparmak, köpeklere yem etmek, bedenini tıpçılara kadavra diye hediye etmek istiyorum. Ne kadar sevgi doluyum, görüyor musun?” 

“Dehşet bir kadınsın, seni bu yüzden de istiyorum.” 

Saçını geriye atınca çenesi havalandı. “Ben henüz buna karar vermedim. Sevişmek serbest ama seninle bir hayata hazır değilim Vedat. Başıma ne geleceğini bilmiyorum, benden özgürlüğümü istiyorsun.”

Vedat hızlı bir hareketle Efşan’ın ensesini yakalayıp, kadının yüzünü burnunun ucuna getirdi. “İstiyorum ve alacağım! Bu âlemde bir yerim var, yanımda da sadece sen olacaksın! Sana uyuyor olmam sadece seni kırmamak, baskı yapmadan kalbini kazanmak adına uyguladığım bir durum. Kendini bana hazırlasan iyi edersin.” 

Gözleri kısıldı, dudakları düz bir çizgi hâlini aldı. “Beni kısıtlarsan öldürmeye senden başlarım, inan bana senin oyunlarına benzemez, Vedat Çelebi.” 

Dudağının ucu kıvrıldı. Buz gibi bakışlarına acımasızlık oturdu. “Efşan Çelebi olacaksın, ben hariç herkesi öldürecek gücü sana vereceğim. Sen beni öldüremezsin, Efşan, ben senin diğer yarınım!”

“Benim bedenim paramparça, sana acımam!”

“Aşk da acımasız, beni de seninle parçalıyor. Asla masum olmayacağız, asla kahraman olmayacağız ama deli gibi âşık olacağız.”

“Kendi adına konuş! Tamam, kalbim seni kabul ediyor olabilir ama aklıma yatmıyorsun. Yaşadığım hayatın daha da zor olması beni ürkütüyor. Çok isterdim hayatıma zengin, yakışıklı ve güçlü bir adam girdi diye sevinmek, onun yanında yarınlar yokmuş gibi yaşamak. Ama ben ölümün soğukluğunu defalarca yaşamış biriyim. Şu an kaybedecek bir şeyim yok evet, ama ya seni çok sever de bir gün seni de kaybedersem? Ben kendimi düşünmüyorum, ama birinin beni düşünmesini bekliyorum.” 

Başını çekip geriye çıktı. Vedat’ın gözlerinin içine baka baka üzerindeki örtüyü çekip attı. Uzun bacakları, kar gibi tenini fark eden adamın gözleri kapandı. Altında sadece iç çamaşırıyla önünden geçen kadına söyleyecek sözleri varsa da yuttu. Banyonun kapısı kapanmadan, “Aşağıda bekliyorum,” diyebildi ve kapanan kapıyla soluğunu bıraktı. Başını sağa sola sallayıp, sıkıntıyla soluklandı. “İmkânsızı oynamak kadar zorsun, Efşan.” 

Deri taytının üzerine siyah kazağını geçirip aşağı çekti. Çantasındaki sınırlı sayıdaki makyaj malzemesini kullanarak yüzüne renk verdi. Saçlarını Vedat’ın fırça tarağıyla düzeltip aşağı indi. Ayakta bahçeye bakan adama aldırmadan oturup baldırına kadar çıkan çizmelerini giymeye başladı. “Yeğenimden haber yok mu? Senin gibi biri için uzun bir zaman değil mi, şimdiye kadar bulmuş olmalıydın?” 

Elleri cebinde usulca döndü, şimdi daha albenili görünen kadına tepeden bir bakış attı. “Tüm imkânlarımı kullanmıyorum, biraz sakıncalı bir durum. Reklam olmak da istemiyorum, avukatlar iz üzerinde. Bulunduğunda sessizce almamız gerekiyor. Kimsenin, bebeğin töre bebeği olduğunu bilmesini istemiyorum.” 

Çizmesinin gizli fermuarını çekip ayağa kalktı, saçını geriye attı. “Bu çok ince bir düşünce, bana vermeyeceklerini biliyorum, kızı almak için nasıl bir yol izleyeceğiz?”

“Şu an için bir fikrim yok, belki annemle babam evlat edinir. Aslında bu en basit yol olur veya seninle ben evlenir alırız.”

“Beni yeğenimle yanında tutmayı mı planlıyorsun? Onu alıp bana vermelisin.” 

“Meli… Senin yeğeninin seninle asla bir bağı olamaz, bunu biliyorsun. Kız, benimle kalacak ve sen de öyle.”

“Başladın yine manyak gibi konuşmaya! Kabul ediyorum, kızı bana vermezler, sen de pek tabii alırsın ama ben nesi olacağım? Bir anda dışarıdan biri gibi olduğumu hissetmem normal değil. Ben onun teyzesiyim. Ayşem ablam öğrendiğinde sana da bırakmayabilir.”

“Ayşem için her yol tıkalı, o Harran’ın Hanımağa’sı olacak ve kızı oraya alamaz.” 

Efşan sinirle ofladı. “Sen bu kadar ince ayrıntıyı ne ara öğrendin? Bilmediğin beş vakit namaz derdim ama yukarı da bir seccade gördüm.”

Vedat cevap vermedi, öylece baktığında Efşan sıkılıp telefonu için etrafa bakındı. Konsolun üzerinde şarja takılı olan telefonu alıp açtı. Bir anda çokça bildirim sesiyle şu kelimenin anlamına bakmak aklından uçup gitti. “Arkadaşlarım delirmiş meraktan,” diyerek mesajlara cevap yazmaya başladı. Vedat bahçeye açılan kapıyı aralayıp, temiz havayı içine çekti. 

Telefonu arka cebine tıktı. “Vedat, annene dedin mi burada olduğumu?”

Kapıyı kapatıp Efşan’a yürüdü. “Evet, sabah erken konuşmak için geldiğini söylemiştir. Kuzenler de gelmiştir, merak etme kimse anlamaz. Gidelim mi?” 

“Gidelim, yeğenim için konuşmaya geldiğimi söyleriz.”

Evdekiler ve yeni gelenler geceyi evde geçirdiğini fark etmemişti. Babaanne Anna arada sinsice bakıyor, Efşan gözlerini kaçırıyordu. 

Hala, enişte ve Sinem yoktu kahvaltıda, başka bir organizasyona katılmışlardı. Kuzenleri masanın etrafını sarmıştı, hoş sohbetlerini dinliyordu Efşan. Korhan ve Nazenin birbirlerinin yüzüne bakmıyordu, arada bariz bir gerilim söz konusuydu. Bunu fark eden birçok kişiden biri de Efşan’dı. Anna’nın neşesi her zaman olduğu gibi etrafına ışık saçıyordu. 

“Korhan’im,” dedi Anna. Korhan ona yakışmayan asık suratını anneannesine çevirdi. “Efendim?” diye seslendi. 

“Neyin var oğlim?” 

Korhan bakışlarını Nazenin’e çevirdi, Nazenin ise tabağına bakıyordu. “Neyim olsun anneanne, işler güçler.” 

Nazenin’in abisi Ediz lokmasını yutarken kardeşine bakıyordu. “Nazenin, senin neyin var?” Abisine dönerken başını ovaladı Nazenin. “Gece uyuyamadım, başım ağrıyor.”

Korhan’ın sert ve keskin bakışları kadının üzerinde gezinip duruyordu. Efşan bu çılgın adamın dilinin altında ne olduğunu merak etti. “Korhan, kahvaltından sonra bana bahçeyi gezdirir misin? Vedat da bize eşlik eder.” 

Vedat, Korhan ve Efşan arasında göz gezdirdi. “Bence de iyi fikir.” 

“Olur, diyen yeğeninden Efşan’a döndü Ragıp Bey. “Efşan, seni stajın için yanıma bekliyorum. Tabii senin içinde uygunsa?” Ragıp Çelebi tüm şirketlerinin CEO’suydu. Oğullarına aktif görevler vermiş olsa da yönetim onun elindeydi. 

“Elbette isterim, öğrenecek çok şeyim var. Teşekkür ederim.” Ragıp Bey gülümseyince Efşan da tebessüm etti. Çayına uzandı, ilginin üzerine toplanmasından hoşlanmıyordu. 

“Müsaadenizle.” Vedat yerinden kalkarken Efşan çayını dudaklarına götürmüştü. “Birkaç telefon görüşmesi yapmam gerekiyor. Meli, seni çalışma odasında bekliyorum.” Vedat uzaklaşırken, Efşan bardak dudağında kaldı. Neyse ki yutmuştu, boğazını temizlediğinde Vural’la gözleri kesişti. 

“Ne dedi bu?” diyen Vural’a başını salladı. “Bilmiyorum,” diye yanıt verdi Efşan. Anna’ya döndü bakışları ama sormaya cesaret edemiyordu. Okan ve Ozan sırıtıyor, Ragıp Bey bıyık altı gülümsüyordu. Mücella Hanım başını sağa sola salladı. Anna kahkaha attı, keyiflenen açık mavi gözleri bile gülüyordu. Efşan odanın ortasına gömülmek istedi.

“Sana gülüm, dedi.” Anna’nın sözleri yüzünün yanmasına neden oluyordu. Onun aldığı aile eğitiminde büyüklerin yanında asla bu şekilde konuşulmazdı. Dört senedir yalnız olabilirdi ama bir zamanlar duvarları olan bir kültürün bir parçasıydı. Ama bu demek değildi ki söz içini ısıtmadı, kalbinin sıcacık olduğunu hissetti ve daha çok utandı. 

“Antin kuntin işler,” dedi Nazenin. “Gülüm dese olmuyor mu?” 

Efşan kahkaha atmamak için dudaklarını birbirine bastırdı, Nazenin’le aynı fikirdeydi. Korhan’ın sert sesi içinde bastırdığı kahkahayı söndürdü. 

“Sana ne Nazenin? Canı ne istiyorsa onu yapar!” 

Masanın etrafını saran aile üyelerinin tüm sesi kısıldı. Nazenin’in öldürücü bakışları Korhan’a ok gibi saplanıyordu. “Tabii canım, dünya size güzel. Siz ne isterseniz onu yapabilirsiniz! Biz kimiz ki?” Sandalyesini gürültüyle geriye iterek kalktı Nazenin. Elinde sıktığı peçeteyi Korhan’a fırlattı. “Geber Korhan!”

Korhan da hızla ayağa kalktığında Ediz de ayaklandı. “Ne oluyor?” diyen Ediz’e döndü Nazenin. “Bir şey yok abi.” Halasına, eniştesine ve Anna’ya döndü bu kez. “Kusura bakmayın, en iyisi ben gideyim.” Arkasını dönerek yemek odasından çıktığında Ediz, Korhan’a bir adım atmıştı ki Mücella Hanım’ın, “Ediz!” sesi masada ikinci bir duraksama yaşattı. 

Ediz’e nefret dolu bakışlar atan Korhan, yanından geçip odayı terk etti. Efşan yerinden usulca kalkınca Vural da kalktı. “Ben bir Korhan’a bakayım,” dedi Vural. “Ben de Vedat’a bakayım.” Efşan ve Vural yan yana ilerlemeye başladı. 

“Ne oldu bunlara?” Efşan’ın fısıltılı sorusuna Vural başını salladı. “Hiçbir fikrim yok.”

“Ben, Vedat’ın yanına geçiyorum, Korhan’ı oraya getir Vural çatlarım. Bu arada çalışma odası nerede?” 

Vural kolunu Efşan’ın omuzuna attı. “Gel ben seni geçerken bırakayım.” Efşan kahkaha attı. “Ev değil, şato, bırak bence de.”

“Benim bir sevdiceğim var, Efşan, asla size benzemiyor. Adı gibi hazan yüklü bakışları, ince bir ruhu var.” 

“Öyle mi? adı Hazan o zaman, ama bizim neyimiz varmış?” 

“Evet, adı Hazan. Size benzemiyor çünkü benim kalbime göre biri. Ama beni bir türlü kabullenemedi.” Derin iç çekişine baktı Efşan. “Sizi kabullenmek hiç kolay değil. Beni, Hazan’la tanıştır, oturup birbirimizi dolduralım.” 

“Siz kadınlar…” Durdu ve önündeki kapıyı araladı. “Burası, ben Korhan’a bakayım.” 

Vural uzaklaşırken odaya girdiğinde Vedat bilgisayarına bakarak konuşuyordu. Efşan görüntülü konuştuğunu fark edip, sessizce koltuğa oturduğunda Vedat da konuşmayı sonlandırdı. Ayağa kalkıp Efşan’a elini uzattı. “Ne yapalım, istediğin bir şey var mı?” 

Elini Vedat’a verip ayağa kalktı. “Evime gideceğim, ama önce Korhan’la konuşmak istiyorum. Nazenin ve Korhan az önce tüm masayı şoka sokup dağıldılar. Nazenin en son geber Korhan, dedi ve gitti.”

Gözlerini birkaç kez kırpan Vedat, anlamak istercesine baktı. “Ne olmuş ki?”

“Vural, Korhan’ı bulmaya gitti, gelirse öğreneceğiz. Bana kalırsa aralarında bir şeyler yaşanmış.”

Vural yanında Korhan’la içeri girdi, Korhan’ın suratı hiç olmadığı kadar asıktı ve hiç konuşacak gibi görünmüyordu. Büyük koltuğa kendini bırakıp elini başına götürdü. “Beynim sikilmiş durumda, bir de siz başlamayın.” 

“Doğru konuş lan!” Vedat’ın çıkışını Efşan eliyle durdurdu. “Dur bir, sen de başlama!” derken Korhan’ın yanına oturdu. “Ne oldu Korhan?”

“Efşan, konuşmak istemiyorum.” 

“Ulan var ya ağzını burnunu kırarım, ne yaptın kıza?” Vural da bir yandan saldırıya geçince Korhan ayağa fırladı. “Size ne oğlum! Ben size soruyor muyum ne bok yiyorsunuz?” 

“Korhan bana geliyorlar bak! Benim bacım lan Nazenin, ne bok yedin?” Efşan, Vedat’a gözlerini çıkartarak sus diyordu ama ne Vedat ne Vural onu umursuyor gibi değildi. 

“Dışarı çıkın!” 

“Başka?” dedi Vedat. “Hayırdır Efşan Hanım?” 

“Ne oldu bana söz ettiğin şeylere Vedat Bey?” Adamın buz gibi bakışlarına kendi soğuk ve kararlı bakışlarını dikti. “Dışarı!” 

Vural elini havaya salladı. “Oho ipler verilmiş.” Arkasını dönerek kapından çıkınca Vedat Efşan’a başını salladı. “Eksik anlatmışım, neyse nasılsa tamamlarım.” 

Efşan umursamazca omuz silkti, Vedat kapıyı ardından kapattı. Korhan ayağa kalkınca Efşan olduğu yerde kalmaya devam etti. “Efşan bir pislik miyim?” 

“Duruma göre değişir, ne geçti aranızda?” 

Efşan’a bakmaya çekindiğinden başını eğerek gözlerini yumdu. “Birlikte olduk.” 

Efşan’ın gözleri kocaman oldu. “O dereceye nasıl geldiniz?”

“Zaten bir süredir peşindeydim, son günlerde daha ılımlı olmaya başlamıştı. En azından terslemiyordu, bunu yanlış mı anladım, bilmiyorum. Cuma akşamı dışarıda karşılaştık, yanında biri vardı sürekli eli kolu Nazenin’in üzerindeydi.” Sıkıntıyla anını ovaladı. “Sessiz ama sert bir tavırla onu oradan çıkarttım. Bana kızmasını bekledim ama kızmadı. Onun yerine boş boş suratıma baktı. ‘Beni evime bırak,’ dedi götürdüm. Konuşmadık, tartışmadık. Evine girmemi istedi. Kahretsin! Girmemeliydim!”

Efşan kalkıp karşısında durdu, kollarını göğsünde bağladı. “Birlikte oldunuz ve seni sepetledi.”

“Keşke o kadar basit olsaydı. Bana neler söylediğini bir duysaydın, kendini bok gibi hissederdin.” Efşan’ın gözlerinin içine bakarak devam etti. “Alacağını aldıysan beni rahat bırak. Tek istediğin bedenimdi, verdim, duvarına bir çizik daha atarsın, konu kapanır. Senin gibi pislikten başka ne beklenir, koleksiyonunda ben de varım artık, dedi.”

“Ve sen sadece bedenini istemiyordun.”

Korhan başını salladı, acı çekiyordu. “Asla değildi, ona kapıldığım için ben bir pisliğim. Evine girmeseydim bunların hiçbiri olmayacaktı. Kendini diğer kadınların yerine koyması benim suçum. Ona çok kızgınım çünkü beni dinleme zahmetine bile girmeden kendi düşünceleriyle hüküm verdi.”

“Şöhretin kötü, Korhan, hem de çok kötü. Nazenin’in yerinde kim olsa aynı şeyi düşünürdü. Seni dinlemesi gerekirdi, ma bana kalırsa seni dinlese bile inanmamak için direnirdi. Sen her hafta kolunda başka bir kadınla geziyorsun, adın çapkın. Senin sözlerine inanmaz.”

“Ne yapacağım ben?” 

“Sözler yalan söyler ama gözler asla yanılmaz. Onu sevdiğini hissettireceksin, adım adım peşinde olmaya devam et. Sana karşı bir ilgisi varsa o da pes edecektir. Ama sana bir şeyler hissetmiyorsa zorlamanın âlemi yok.” 

“Bakireydi! Nazenin gününü gün eden bir kadındı, tahmin bile edemezdim.”

“Şimdi bir de ben çarpacağım Korhan. Kadınlar her istediğini yapacak kadar özgür olduğunda bunu neden yanlış anlıyorsunuz?” 

“Yanlış anlamıyorum, beklemiyordum.”

Karşısında acı çeken adama fazla üstelemedi. “Bu da aynı şey ama saçma şaşkınlığına veriyorum. Ve bu daha iyi çünkü seni seçmişse şansın var demektir. Yani umarım.” 

“Of…” diyen Korhan’ın koluna girip kapıya yönlendirdi. “Sıkma canını, güzel bir bakışın çözemeyeceği ne olabilir ki? Aldatmadın, şiddet uygulamadın veya kandırmadın. Sizin aranızda olanlar tamamen hissiyat, hisler sizi doğru bir yöne çıkaracaktır.”

“Sen konuşurken ne kadar basit geldi.” Kapıyı açıp çıktılar, etrafta kimsecikler görünmüyordu. Salona kadar kol kola ulaşıp girdiklerinde Mücella Hanım telefonda konuşuyordu ama ikisine göz ucuyla baktı. Anna kahvesini yudumluyordu, Ragıp Bey ortada görünmüyordu. Vedat ve Vural ön bahçeyi izleyen geniş pencerenin önünde kısık sesle konuşuyorlardı. Efşan Korhan’ı bırakıp Anna’nın yanına oturdu. 

Mücella Hanım telefonu kapatıp Korhan’a döndü. “Bize de anlatacak mısın?” Kısık bakışlarıyla kahvesinden bir yudum aldı, yüzünde keyifli bir hâl dolanıyordu. Korhan yengesi Mücella Hanım’ın yanına varıp, yanağına bir buse kondurdu. “Ben gidiyorum yengeciğim, belki başka zaman.” 

“Öyle olsun,” diyen yengesine gülümsedi. Anna’yı öptükten sonra odanın içindeki herkese uzaktan el salladı. 

Vural ve Vedat, Korhan’ın ardından bakışlarını Efşan’a çevirdi. Efşan tek kaşı havada sertçe bakarak Anna’ya döndü. Fısıltılı bir sesle yaklaşarak gülümsedi. “Babaanne, agapi mou ne demek?” 

Anna’nın parlayan mavi gözleri kısıldı. Aynı Efşan gibi fısıldadı. “Sevgilim mi dedi sana?” Efşan boğazını temizleyerek doğruldu. “Ya öyle demiş…” 

 Vedat…

Bir güzel gözlü kadına ilk vuruluşumdu, birden dünyam onun etrafında dönmeye başlamıştı. Açık ela gözleri kalbime düşen ilk cemreydi, sözleri ve gülüşü takip etti diğer cemreleri. Saklı, karanlık bir dünyadan ilk çıktığımda bana güneş gibi görünmüştü. Onu gördüm ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Ben, aşkın eşiğinden adım attığımda, ayağım zemin yerine uçuruma sürüklendi. Gözüme inen perdeden düşüyor olduğumu fark edemedim. Bedenim ve ruhum boşlukta uçuşurken, bunu aşk sanmam hayatım boyunca kendime yaptığım, yapacağım en büyük kötülük oldu. 

Ben bir kadının bedeninin değil, gözlerinin esiri oldum ve kimseyi takmayacak kadar ona güven beslemeye başlamıştım. Sena ne derse o benim için yazısız bir kanundu. Sevgi dolu bakışlarının tutsağı olmuş, kendime olan inancımı kaybetmiştim. Seyit dedem gözlerimin içine bakıp, “Vedat, kadın bir erkeğin en büyük zaafıdır ve sen elini değil, ruhunu bile teslim ettin. Yanlış yoldasın, geri dön,” dediğinde bile onu dinlemedim. Sena’ya pahalı hediyeler almıyor, onu tatillere götürmüyordum ama etrafımdaki hiç kimse ondan hoşlanmıyordu. Bunu asla umursamıyor, ilgilenmiyordum bile. 

Ya benden çok güzel gizleniyordu ya da bendeki âşık perdesi asla ışık geçirmez türdendi. Bana bakarken ela gözleri parlıyor, gülüşü rengarenk oluyordu. Nasıl dinlerdim başkalarını, nasıl inanırdım? Kulaklarımı tıkadım, tek bildiğim oydu, tek sevdiğim Sena. Benden fazla bir şey beklemiyor, asla bir istekte bulunmuyordu. Bu, onu benim gözümde büyütürken onu kötüleyen tüm gözlere nefret besler olmuştum. 

Bilemezdim. Sırtımda kocaman bir bıçakla gezdiğimi göremezdim çünkü kör bir şekilde seviyordum. Bugün dönüp baktığımda ona olan sevgimden geriye tek bir kırıntı bile kalmadığına emindim. Onu anınca kanayan bedenimde tüm yaralar birleşmiş, izleri kalmıştı. Buna rağmen vazgeçmeyen ruhum huzur için gül kokulu bir kadını beklemeye başladı. Ben, hayatında bir kadına ihtiyaç duyan biri değildim. Ben, yaşadığım hayata, işime ve görevlerime nazaran kalbinde sadece bir kadına yer vermek isteyen bir aşk adamıydım. 

Bir kadını sevmek istemek bir erkeğin en güzel rüyasıydı. Elimde kan yerine kalem olsaydı şair bile olabilirdim ama kanla dolu hayatımda Efşan en temiz yanım olacaktı. Ben, sadece beni seveceği günün hayaliyle yaşıyordum. Bana bu hayali kurduran başka bir kadın ise dünyanın neredesin de asla bilemiyordum ama bana bir gün yine buluşacağımı söylemişti ve ben o günün gelmesinden hem korkuyor hem de o günün gelmesini bekliyordum.

Recommended Articles

15 Comments

  1. İlerleyen bölümlerde Sena gelebilir yani bunu mu anlamalıyız gelsin gelsin Efşanın Vedatına bulaşsın da başına neler geleceğini öğrensin

  2. Hastayım sana vedat

  3. ⭐⭐⭐⭐⭐

  4. Beklediğim hemde sabırsızlıkla beklediğim geldi, herzaman ki gibi mükemmel

  5. Ayy Sena başa belâ olacak galiba, ipler Efşan in elinde ama galiba kalbinede dolanmaya az kaldı🤷🏼‍♀️

  6. Efşan nasilda belli Ayşem in askeri oldugun

  7. Mükemmel bolumdu canım

  8. Çok güzel demek bile okuduğumda aşdığım hazzı yansıtmaz bence .. meli beklediğimden de güzel bir kelimeimiş.. yeni bölümü sabırsızlıkla bekliyorum

  9. 👌👌👌

  10. Yazarimiz aslı hanim ayrildimi

    1. Ayrılmadı canım. Yoğun çalışıyor. Ben söyledim mutlaka döner kendisi ❤️

  11. ⭐⭐⭐⭐⭐💓

  12. Evveeett merak ettiğim kişi sena yı öğrendik ama ne yaptı vedat ımızı üzdü merak ediyoruz tabi yazarımız ucunu açık bırakmış konunun karakterlerin hepsini merakla bekleyip zevkle okuyacağz harikasın canım yazarım 😘😘😘

  13. Vedat kötü bir hncer yemiş ya

Leave a Reply

Your email address will not be published.

error: Content is protected !!