Gözlerinden akan yaşları silse de yerini yenileri alıyordu. On günlük belki de bir seneyi aşkın bir patlamayı ilk kez yaşıyordu. Poyraz da tuzu biberi olmuştu. Konunun öznesini bile göremiyordu. Poyraz, Caner’i kıskanıyordu ve ölesiye kendisini korumuştu. Caner’in yüzü aklına geldikçe titriyordu. Yarına tüm yüzünün mor ve şiş olacağına hiç şüphe yoktu. 

Yanındaki telefon sürekli çalıyordu. Poyraz durmadan arıyordu ama Ahu açmamaya yeminliydi. Hepsine kızgındı. Beş erkek bir olmuş sinlerine kast etmiş gibiydiler. 

Pınar eli kolu bağlı arkadaşına bakıyordu. Ahu bırakmıyordu ki Kerim’i bir güzel benzetsin. “Yeter be kızım, tükettin kendini.” 

Omuz silkti Ahu. “Canıma kastları var Pınar. Sinirlerim harap oldu.” 

“Tamam da arkadaşım, Poyraz arayıp duruyor. Açıp konuşsan ya.” 

“Açmayacağım. Ne diyeceğim? Aferin Poyraz, eski sözlümü ne güzel benzetmişsin. Eline sağlık mı?” 

“Hayır tabii ki. Ama aç belki başka bir şey diyecek.” 

“Açmayacağım.” 

Pınar’ın telefonu çaldı bu kez. “Ahan da abin arıyor. Bu kez paylamazsam Pınar değilim.” Telefonu açıp kulağına götürdü. “Ne var Kerim?” dedi sertçe. 

“Sana ne oldu kız ne bu atar?”

“Kızı ne hâle getirmişsiniz. Sürekli ağlıyor, kafan kırılacak Kerim.” 

“Ama sevgilim, kalbimi kırıyorsun.” 

“Kırıl Kerim, bir kez de sen kırıl. Kapatıyorum.” 

“Dur! Ahu’yu ver bari. Telefonları açmıyor.” 

“Yarın konuşursun, konuşacak hâlde değil.”

“Tamam,” dedi ama sesinin canı gitmişti. “Pınar…” 

“Efendim?” 

“Ağlamasın, iyi bak bacıma.” 

Pınar sıkıntılı bir soluk bıraktı. Abi yüreği, deve de olsa yürekti işte. “Tamam canım, hadi kapat. Yarın görüşürüz.” 

Henüz kapattığı telefon tekrar çaldı ve bu kez numara yabancıydı. Dudak büküp açtı. “Efendim?”

“Pınar ben Poyraz.” 

“Poyraz!” derken doğruldu. Ahu’nun gözleri bir kez daha aktı. İçi çıkana kadar ağlayacaktı. 

“Cansu Abla’dan aldım numaranı, Ahu’ya söyler misin dışardayım, onu bekliyorum.” 

“Geleceğini sanmıyorum Poyraz, daha sonra konuşsanız. Zaten konuşacak durumda da değil.” 

Kısa bir an sessizlik oldu telefonun ucunda. “Sesimi dışarı verir misin?” 

Pınar bir tuşa basıp Ahu’ya baktı, Ahu da telefona bakıyordu. 

“Ahu…” dedi Poyraz. Ahu’nun gözleri tekrar doldu. 

“Seni dışarıda bekliyorum.” Sessizlik uzuyor, ama telefon kapanmıyordu. “Hadi, Ahu Gözlüm…” 

Pınar yüzünü elinin içine verip gülümsedi. Ahu gözlerini kuruladı. Bir şey demedi ve telefon kapandı. 

“Hadi, git,” dedi Pınar. “Başka şeyler konuşacağınız bariz. Uzatmanın kimseye faydası yok arkadaşım.” 

Ayakları geri geri gitse de yüreği uçuyordu. Saçlarını topuz yapıp, şalını sardı. Pınar’ın hırkasını omuzlarına atıp evden sessizce çıktı. Rüzgâr sertçe bedenine çarptı. Her an yağmur yağacak gibiydi. Etrafına bakındı ama o son konuşmanın olduğu ağacın altındaki karartıyı gördü. Ayakları onu kalbinin önüne kadar götürüp bıraktı. Aralarında sert bir rüzgâr esip geçiyordu. 

Poyraz onu ne kadar özlediğinin bilincine bir kez daha varırken Ahu yere bakıyordu. Birinin söze girmesi gerekiyordu ve bu Ahu değildi. 

“Çok kızmış olabilirim, kırılmış da olabilirim, kırmış da olabilirim.” 

Ahu başını salladı, bakışlarını yana çevirdi. “Seni çok kızdırmış olabilirim, kırmış da olabilirim.” 

“Ama…” dedi Poyraz, bir adım yaklaştı. Aralarında mesafe en az indi. “Ama Ahu ben seni çok seviyorum.”

Duymayı beklediği son söz bile değildi. Beklenmedik anda, öyle sevgi dolu söylemişti ki Ahu’nun kalbi kaburgalarına sertçe çarpıyordu. Bozulan sinirleriyle ağlamaya başladı. 

Ellerini yüzüne kapatırken Boğaz’ından bir hıçkırık rüzgârda savruldu. Sinirleri haraptı ve sevdiği adam ona kendisini çok sevdiğini söylüyordu ama Ahu sadece ağlıyordu. “Özür dilerim,” diyebildi. 

Bu neyin özrüydü? Poyraz kaşlarını birleştirdi. “Neden özür diliyorsun?” 

Ellerini indirip başını kaldırdı. “Abime uymamalıydım. Sen haklıydın, sana anlatsam bir yolunu bulabilirdik. Bana olan güvenini sarstım. Vallahi billahi seni çok seviyorum, Poyraz. Bakmadım bile ona, zaten o da bana bakmadı. Gitmek istemedim ama oldu.”

Gülüşü büyürken Ahu hâlâ konuşuyordu. Ona dokunmak istiyordu ve kendine engel olmak istemiyordu. Kızın başını iki elinin arasına aldığında sustu Ahu. Islak gözleri gece de parlıyordu. 

“Sen özür dileme, abilerin inan bana benim bile sabrımı zorluyor. Sen iyi bile dayanıyorsun. Üzgünüm ama bir gün fena patlayacağım. Ama… Ben de onlar gibi davrandım. Asıl özür dilemesi gereken benim. Ağlama artık!” 

“Durduramıyorum kendimi,” derken bile hıçkırıyordu. 

Sakinleşmeye çalışıyorsa da beceremiyordu. Ahu’nun içinde bir halat kopmuş gibiydi. Soğuk bir gecede, dalda kalmış kuru bir yaprak kadar yalnızdı. Evet, Ahu şu an içinde yapayalnızları oynuyordu. Aile pek çok şey demekti, aslında her şey demekti. Gördüğü -her ne kadar tatlı gibi de görünse- baskı gün yüzüne çıkmıştı. Poyraz bunların hesabını tek tek soracaktı. 

Başından tuttuğu kızı göğsüne çekip sardı. Omuzlarına giden ellerine Ahu dur demedi. Demediği gibi annesinin sinesine sokulan küçük bir kız çocuğu gibi yerleşti. “Tamam, geçti. Söz bir daha sorunlarımız olsa bile konuşacağız. Sen içine atıyorsun, Ahu.” 

Bir dakika boyunca süren iç çekişleri gecenin karanlığında kayboldu. “Babamı özledim,” dedi titreyen sesiyle. 

Babası olmadığı içinde bir takım duygu karmaşaları yaşıyordu Ahu. Küçük yaşta kaybetmişti babasını. Abileri birden baba rolüne girmişti ve bu tam üç kişiydi. Üzerlerine titredikleri, bir dediğini iki etmedikleri derken kantarın topuzu kaçmıştı. 

“Bazen ben de çok özlüyorum. Sıkıldığımda, içinden çıkamadığım bir sorun olduğunda babamı arıyorum ama nafile.”

“Babam olsa diye başlayan cümlelerim var, Poyraz.”

Sinesindeki kızı kendinden uzaklaştırdı. İki eliyle yüzünü kavradı. Hâlâ ıslak olan gözleri parlıyordu. “Bu dertler bitmez Ahu, her gün üzerine yenisi eklenecek. Sürekli savaş içinde kalmak istemiyorum. Tüm bunların yanında seni bırakacak değilim. İki insanın birbirini tanımasına asırlar yetmez. Gel evlenelim, Ahu Gözlüm.” 

“Vermezlerse kaçarım, evlenelim.” 

Poyraz’ın kahkahası rüzgâra karıştı. Ahu’yu tekrar kendine sararken, kızın sıcak ellerini sırtında hissetti. Kalp atışları hızlanırken derin bir soluk bıraktı. Seviyordu ama öyle böyle değil. Dünya üzerinde bir kadın vardı o da Ahu’ydu. 

“Seni bana verecekler! Ben de sana, annenin çok istediği hayatı vereceğim. Sırf sen mutlu ol diye…” 

                                                                            ***

Sabah yedide anahtarıyla bolca gürültü yaparak eve girdi. Anahtarı konsolun üzerine küt diye bıraktı. Annesi henüz kalkmamıştı. Abisi de uyuyor görünüyordu. Evin kapısını açıp sertçe tekrar kapattı. Değil daire de tüm apartmanda inledi ses. 

Kerim yatağından can havliyle fırlamış, o da kapısını da paldır küldür açtı. Karşısında tırnaklarını inceleyen Ahu’yu gördü. Hızlı kalkışıyla dönen başı olduğu yere çökmesini sağladı. “Kız deli, ne oluyor?” 

“Allah’u Ekber!” diyerek başını bağlayan Naciye Sultan kızını görünce nefes bıraktı. “Ahu!” dedi sertçe.

“Uyanın diye yaptım.”

“Çok güzel uyandık sayende,” dedi Kerim. 

“Aklını mı yedin kızım?” Annesi konuşarak salona yürüdü. 

“Yok anne, evleniyorum. Mutlu haberi size erken vereyim dedim.” 

Naciye Sultan’ın adımı havada kaldı ve yaşına nazaran hızla döndü. “Ne yapıyorsun ne?” 

Şalını başından çekip çıkarttı Ahu. “Bir zurnacı buldum. Beni almaya gönüllü oldu. Sen misin benim gibi deliyi isteyen deyip, kabul ettim. Vermezlerse kaçarım derim. Artık siz bilirsiniz.”

Oturduğu yerden bakan Kerim’in dudağının ucu havalandı. “Verdik verdik. Çağır gelsinler.” 

“Ne zurnacısı!” diye bir çığlık attı Naciye Hanım. “Ben zurnacıya kız vermem!”

“O zaman kaçarım.”

Kerim kahkaha atınca annesi iyice bilendi. “Sen ne gülüyorsun, bir de abi olacaksın. Bir şey söylesene!” 

Elindeki şalı sallaya sallaya odasına yürüdü. “Dile loy loy loy… Abilerime haber salın, şu dakika tamam demeyen olursa valizimi hazırlarım. Kaç yaşına gelmişim. Bu hayat benim! Kiminle istersem onunla evlenirim anne, duydun mu?”

Naciye Hanım kızının kapanan kapısına baka kalmıştı. Kerim de oturduğu yerden kalktı. “Severken kızı katlettik. Olacağı buydu,” dedi annesine. Kardeşinin oda kapısına döndü. “Yürü bacım ben arkandayım.” 

“Eyvallah abi,” diyen Ahu’nun sesi kapının ardından geliyordu. 

“Oy ben nerelere gideyim. Babanız olacaktı ki siz bana bu eziyeti yapabilir miydiniz? Vermem! Ben zurnacıya kız mız vermem Ahu. Hiçbir yere kaçamazsın! Bacaklarını kırarım Ahu. Başıma bela olacağını biliyorum. Ele güne ne derim Ahu. Zurnacı sana ne verecek Ahu?”

Kerim annesine bakarken gözleri kocaman açıldı. “Anne babam da pazarcıydı, unuttun galiba.”

“Konuşma!” diyor ellerini dizine vuruyordu. “İlhan! İlyas! Bacınız zurnacıya varıyor.” 

“Anne sana inanamıyorum! Ha bu arada ben de evleneceğim haberin olsun.”

Kadının elleri havada, ağzı bir karış açık kalmıştı. “Kiminle?” dedi içine kaçan sesle. 

“Pınar’la.” Gayet sakindi ve gözlerini kırpıştırıyordu. 

Naciye Hanım gözlerini tavana dikti. Düşündü düşündü ve düşündü. “Tamam o olur, ama benimle oturacaksınız!” 

“Kusura bakma anne, otuz sene de bir hatun bulmuşum, kendine hizmetçi arıyorsan parası benden, kendine bir gündelikçi tut! Ben karımı kendime alıyorum, sana değil.” 

Ahu koridorun sonundan kapıyı açıp başını uzattı. “Yürü be abi! Helal sana!” 

“Damarsızlar! Nankörler! Sizi doğuracağıma taş doğursaydım.”

“Sebep?” dedi Kerim. “Ne yaptık biz sana? Hepimizin eli ekmek tutuyor, kime ne saygısızlık yapmışız? Neyin eksik, ne dedin de yapmadık? Anamızsın başımızın üzerinde yerin var! Gerisi sana kalmış.” 

Bunların hiçbiri Naciye için yeterli değildi. Ağıt yakmaya devam ederken Kerim de Ahu da evden ayrıldı. Kapıda durup birbirlerine baktılar. “Abi, fazla mı abarttık?”

“Bir şey olmaz. Birinin ona bunları söylemesi gerekiyordu. Hem ne demek birlikte oturmak? Üç günde kaçırır Pınar’ı.” 

“Valla yapar. Yengemler iyi idare ediyorlar ama Pınar da bu Nuran değil. Çabuk kırılıyor, sonra toplayamazsın da olan sana olur.” 

Kerim de başını bilir gibi salladı. Yandan bir bakış attığı kız kardeşine göz kırptı. “Sen kiminle evleniyorsun bakayım?” 

Toparlanıp küçük burnunu havaya kaldırdı. “Zurnacı dedim ya.” Adımını kaldırımdan aşağı bıraktı. “Akşam görüşürüz.” 

“Görüşeceğiz küçükhanım, görüşeceğiz.” Poyraz’ın olduğu alt katın mutfak penceresine döndü. “Senin çenen bana farz oldu oğlum. Görürsün sen!” 

Aracına binip Ahu’yu takip etti. Pastaneye girişinde durdu, çıkıp terziye girene kadar bekledi. “Yok yok! Çenen sende kalsın, kardeşimle evlenmen lâzım Poyraz.” Caner’in bir taşkınlık daha yapmaması tek dileğiydi. Okula giden yolu aşmadan önce Pınar’ı aldı. 

“Günaydın canım,” diyen Pınar ön koltuğa kuruldu. 

“Günaydın bebeğim, kahvaltı edelim mi?” 

“Edelim.” Saçlarını düzeltip arkasına yaslandı. 

“Ahu eve geldi, neşesi yerindeydi. Evleniyorum, zurnacı buldum dedi. Kim bu zurnacı?” Ucunda kuyruğu olan bir yalan geliyordu. 

“Gece güldük eğlendik, kendine geldi. Bilmiyorum ben zurnacı kim?”

Yandan bir bakış atıp önüne döndü. “Çok ayıp Pınar, insan müstakbeline yalan söyler mi?” 

Pınar boğazını temizleyip saçıyla oynadı. “A… Bu bir evlenme teklifi miydi?” 

“Konuyu değiştirmede ustalık ha. Hayır değildi. Zurnacı kim?” 

“Aman Kerim, kendisi isteseydi söylerdi. Zurnacı olmadığına da eminim.” 

“Dökül bebeğim, dökül aşkım.” 

Aşkım sözü Pınar da üstün bir etkileşimdi. İşittiğinde tüyleri ürperiyor, dengesi şaşıyordu. Ama bu konu onu aşıyordu. “Seni seviyor olabilirim ama Ahu benim dostum. İkisini birbirine karıştırmayalım.”

Anlaşılmıştı, laf çıkmayacaktı. “Bak ben öğrenirsem şu anki kadar kolay olmayacak. Bir daha düşün,” diyerek son kozunu oynadı. 

“Düşündüm ve bilmiyorum,” dese de daha kolay olması için dua etmeye başlamıştı. 

                                                           ***

“Poyraz,” dedi annesi Fatma Hanım. 

“Efendim anne?” Başını telefonundan kaldırıp annesine baktı. 

Meltem her ikisine de göz atıp kahvaltısına döndü. 

“Dün olanların basit bir komşu kızı muhabbetinden çıktığını bana söyledin ama ben yemedim. Bana doğruyu söyle evlâdım.” 

Annesinin gözlerinin içine bakıp doğruldu. “Peki… Ahu’yu isteyeceğiz ve alacağız.” 

Göz deviren kadın başını yana eğdi. “O kadarını anlamıştım. Oğlum… Annesi normal bir kadın değil. Oturup kalktığım biri ve biz onların evinde oturuyoruz.”

“Annesinin kim olduğunu çok iyi biliyorum. Bildiğim kadarıyla bu ev de Ahu’nun dairesi. Böyle bir şey söz konusu bile olmadan ben bir yol bulacağım.”

“Oğlum sen beni anlamadın galiba. Naciye bize kız mı verir? Kadının gözü yüksekte. Tamam, işin de var mesleğin de paranda. Ama bunu kimse bilmiyor, sen bir taksi şoförüsün. Olay çıkar.” 

“Gözü yüksekteyse istediğini veririm. Kız onun, bir şey diyemem. Sen hiç merak etme anne, mum olmazsa ben de Poyraz değilim. Annesinin bunu henüz bildiğini sanmıyorum, ona göre davranırsan sevinirim. Bir evin bir kızını alıyorsan iki şık vardır, ya çok sevilirsin, evlât olursun ya da istenmeyen damat olursun. Zamanı gelince hepsi oturacak ve ben bu binaya damat değil, evlât olarak gireceğim.”

“Anne ne kadar garipsin,” dedi Meltem. Annesi ve abisi ona döndü. “Normalde kayınvalideler gelinleri beğenmez sen, annesini beğenmiyorsun.” 

Poyraz gülümsedi. Fatma Hanım da arkasına gururla yaslandı. “Yani göz var izan var kızım. Ahu da Ahu. Hem oğlum beğenmiş, ne diyebilirim ki?” 

Poyraz kocaman sırıtarak annesinin yanağından makas alıp kalktı. “Çıkıyorum.”

“Uslu dur, kimseyi dövme,” dedi annesi. 

“İnşallah.” Etrafına bakındı ama Ahu ya evdeydi ya da hiç gelmemişti. Durağa ulaştığında açık terziyi görünce gülümseyerek arabasına yaslandı. 

“Yüzün gülüyor.” Halil elleri cebinde yanında durmuştu. 

“Tebrik edebilirsin, yakında evleniyoruz.” 

“Yuh deve! O aşamaya ne ara geldiniz?” 

Poyraz bedeniyle Halil’e döndü. “Abi senin sorunun ne biliyor musun?” 

“Bak bak,” derken gözleri kısılmıştı. “Neymiş derdim?” 

“Sen ona uzaktan bakmaya çok alışmışsın. Senin sorunun aşırı sabırlı olman. Ben bu işi çözeceğim! Çok güzel bir planım var. Akşamı bekle!” 

Halil’in gözleri kocaman açıldı. “Ne planı? Poyraz senin derini yüzerim oğlum. Rahat dur!” 

“Ben çok rahatım abi. Ben bir Ahu’ya bakacağım, görüşürüz sonra.” Ellerini cebine atıp aheste adımlarla terziye yürüdü. 

İçeriye girdiğinde Cansu ile baş başa vermiş konuştuklarını gördü. Kendisini fark eden hanımlar susup gülümsemişti. Başını sağa sola salladı. Kadınlar ve dedikoduları… “Merhaba hanımlar.” 

“Merhaba Poyraz, Ahu da bana barıştığınızı anlatıyordu.” 

Sanki her an terziye girip, rahat rahat davranır gibi yaklaşıp ağırlığını masaya verdi. “Evet, abla. Ama ben sana başka bir şey diyecektim. Seni burada bulmam çok iyi oldu.”

Ahu kaşlarını birleştirip Poyraz’a baktı. “Poyraz!” 

“Bir dakika Ahu. Birkaç şey soracağım.” 

Cansu da merak etmişti. “Sor canım.” 

“Sevmek güzel şey abla, ama ya sevilmek? Sevilmek daha güzel değil mi?” 

Cansu burukça gülümsedi. “Poyraz tam adamına sordun. Ben sevdim ama hayrının göremedim. Elbette sevilmek daha güzel olmalı.”

“İkisinin birbirine bağlı duygular olduğunu biliyorsun. Abla, sen neden seni seveni sevmeyi denemiyorsun?”

“Poyraz!” dedi Ahu sertçe. 

“Ahu Gözlüm?” Tatlı bir suratla Ahu’ya döndü ama Ahu’nun gözleri ateş saçıyordu. 

Cansu’nun buruk gülüşü yüzünden solarak yere döküldü. Ahu’ya baktı. Poyraz’a döndü. “Anlamadım.” 

“Sen çok seviliyorsun, öyle seviliyorsun ki gelip sana sevdiğini söyleyemeyen biri var. Sırf sen üzülme, sen onun yüzüne öylesine bile olsun bak diye. Hayat çok kısa, bir ahmağın açtığı yaraları tekrar tekrar yaşamak için çok kısa. Etrafına bir bakın, bulamazsan akşam gel, diyeceğim sana.” 

Ahu elini alnına vurdu. “Ah Poyraz ah…” 

Karmaşık bakışlar Ahu’yu buldu. “Sen! Sen de biliyorsun.”

“Abla…” diyerek koltuğuna oturdu Ahu. 

“Ahu sakın söyleme! Akşam görüşürüz güzelim.” 

“Akşama kalmam canım, bittin sen!” 

“Olur güzelim, merdivenlerde bekleyeceğim seni. Öğlen iki iyi mi?” Terziden çıkarken ıslık çalıyordu. Halil’in yanından geçerken de sırıttı. “Bir gördüm geldim.” 

“Sen yürek mi yedin aslanım.” 

“Aşk bir zehirdi, içtim. Artık iflah olmam. Günde üç öğün Ahu almam lâzım.” 

                                                                ***

Öğlen olduğunda sinirden kendi kendini yiyen Ahu, terziyi kilitleyip arkasına döndü. Cansu kapının önünde gözleri kısık etrafı izliyordu. Sabah Poyraz gittikten sonra üstelemişti ama Ahu ellerini yüzüne kapatmış, tek laf etmemişti. 

“Alacağın olsun Ahu,” diyerek çıkmıştı Cansu. 

“Abla.” 

“Sus Ahu. Hayır konuş Ahu. Kim bu adam?” 

“Abla ben ne bileyim.” 

Elini alnına vurdu Cansu. “Sabahtan beridir düşünüyorum. Bulamıyorum Ahu, aklımı yiyeceğim kızım söylesene!” 

“Şey…” dedi adım adım uzaklaşırken. “Bu sokaktaymış sanırım.” Koşar adımlarla uzaklaşırken Cansu’nun sesini duyuyordu. “Allah’ım…” diyordu Cansu. 

Söylene söylene merdivenlere kadar yürüdü. “Manyak! Delirmişsin sen Poyraz.”

“Ama öyle deme Ahu Gözlüm.” 

Duvarın dibinden çıkınca Ahu olduğu yerde sıçradı. “Poyraz! Sen ne yaptın?” 

“Ben de seni özledim.” 

“Bırak şimdi. Cansu Abla sabahtan beri kim kim diye başımın etini yedi. Halil Abi seni dümdüz edecek Poyraz.” 

“Bana hiç kızma! Halil Abiye kalsa on sene daha bekler. Karpuz kabuğu iyidir.”

Taş duvara çökercesine oturdu. “Poyraz, sen biraz fazla mı cesursun? Bunun altından başka şeyler de çıkabilir. Sonsuza kadar üzülmeleri var.” 

“İyi ya,” derken duvara, Ahu’nun yanına oturdu. “En azından bir fikirleri olur. Ahu… Halil bizim sandığımızdan daha fazla acı çekiyor. Bunu şu on günde anlamak için aptal olmam gerekiyor. Ucu açık bir düşünce insanı öldürmeye yeter. Bazen kaoslar iyi şeyleri arkasında sürükler.” 

Kolunu uzatıp Ahu’nun omuzuna sardı. Ahu omuzundaki ele bakıp omzunu silkti. “Ne oluyoruz öyle?” 

“Ne? Ne oldu dün geceye?” 

“O zaman başkaydı şimdi başka. Uzak dur.”

Kolunu öne çekip ellerini önünde bağladı. “Evlenmeden olmaz öyle mi?” Ahu’nun gülüşüne bakarken yüreği ısınıyordu. 

 “Deli. Neyse… Sabah evi ayağa kaldırdım. Kapı sesini duydun mu?” 

“Evet, o sen miydin?” 

“Bendim. Bir zurnacı buldum, evleniyorum dedim. Annem küplere bindi. Vermezseniz kaçarım dedim. Abim verdik verdik dedi. Arkamda durdu yani, beklemiyordum.” 

“Ben olduğumu bilmiyorlar o zaman.”

“Yok, biraz daha zurnacı diye ağlasın annem.”

“Annenin taksi şoförü istemediğine de eminim.” 

“Annemi seviyorum, senin de sevmeni istiyorum ama şimdiden sende kötü bir etki bıraktı. Annem istediğini düşünebilir, bu hayatı ben yaşayacağım.” 

“Anneni tabii ki seviyorum. Anadır, başımızın üstünde yeri var. Takma bunları, bence beni sevecek.” 

“İnşallah.” Ayağa kalktı. Çantasını koluna asarken Poyraz onu izliyordu. “Gitmem gerekiyor, dükkânı kilitledim, evden biri gelirse…” 

Poyraz da doğrulup ayaklandı. “Tamam, sen önden git. Ben seni takip edeceğim.” 

“Sanmıyorum, bir daha düşmez peşime. Ya… Üzüldüğümü falan sanma ama sen ne yapmışsın ona öyle? Poyraz… Öldürecekmişsin neredeyse.” 

“Sen dediklerini bir duysaydın. Bırakmıyorlarmış, seninle iki laf edememişmiş. Benim sevdiğim kadınla laf edecek. Adamı öyle ederler.” Sesindeki alevleri hisseden Ahu başını sapa sola salladı. Erkekler ve şiddet merakları. 

“Birincisi benimle konuşamaz, bunun için de bir daha adam dövme. İkincisi şiddetten benim için bile olsa kaçmalısın.” 

“Elini sıkıp buyur konuş mu deseydim. Ayrıca ilk yumruğu o attı.”

“Deme tabii de ne bileyim. Elinde ölebilirdi. Yapma! Sen ondan daha kıymetlisin.”  

“Söz veremem. Sonuçta sen varsın, ben ona güvenmiyorum. Rahat duracağını da sanmıyorum. Bir an önce nişan yüzük ne gerekiyorsa yapmak zorundayız ki bunun bile onu durdurmayacağını düşünüyorum.” 

Poyraz konuşurken hiddetleniyor, öfkesi sesinden, bakışlarından apaçık ortaya seriliyordu. “Sakin ol! Tamam, Poyraz.” 

“Sakin olmaya olurum da… Ahu bu it sana bir şey yaparsa beni kimse tutamaz.” 

Konunun kapanması, Poyraz’ın da sakinleşmesi için gülümsedi. “Daha yanıma yaklaşamıyor, bana bir şey yapamaz. Hem benim yeşil gözlü devim var.” 

Az önceki sinir harbi toz bulutu gibi dağılırken, kıza öylece bakıp kalmıştı. Gülümsediğinde kirli sakallarının arasındaki gamze Ahu’ya göz kırptı. “Neyin var?” 

Kollarını göğsünde bağlayıp başını kaldırdı Ahu. Suratında bir gülümseyiş, Poyraz için dünyalara bedeldi. “Ben seni ilk gördüğümde, yani gözlerinin yeşilini seçtiğimde falan filan işte o zaman sana bu ismi takmıştım. İç sesim biraz uçukta. Boyun maşallah, gözlerinde yeşil, aklıma öyle geldi. Ama sana yakışıyor. Yeşil gözlü dev! Dev’im.” Son sözlerini söylerken kendi kendime mırıldanır gibi gökyüzüne bakmıştı. 

Poyraz kalktığı duvar taşına geri oturdu. Yüzündeki sırıtmayı silemiyordu, silmek gibi bir isteği de yoktu. Yaşıyordu, Ahu’yu kalbinde, gözlerinin önünde, ses tonunda ve her kelimesinde birebir yaşıyordu. Kıza bakarken alt dudağını dişleri arasına aldı. Karşısındaki o narin ruhu izlemeye doyamıyordu. “Bunu çok sevdim. Tekrar tekrar söylersen daha çok sevebilirim.” 

“Olabilir. Aslında iyi bir şeyler yaptığında içimden tekrar ediyordum. Âna göre değişiyor.” 

“Ben sana kötü bir şey yapar mıyım? O zaman hep duyacağım.” 

“Bilmem artık. Ben artık gideyim, gerçekten geç kaldım. Daha Cansu Abla’nın radarından geçeceğim.” 

“Tamam, hadi git. Arkandan geliyorum.” 

Sakin adımlarla on on beş basamak uzaklaşınca geri döndü. “Poyraz,” dedi sessiz bir tonda. Başını sallayan adama bakıp gülümsedi. Avucunu öperek elini Poyraz’a salladı. Hemen arkasını dönerek koşar adım uzaklaştı. Poyraz olduğu yerde can verse onu kim kurtaracaktı? 

“Çok zalimsin çok. Yazıyorum bunları, hesap kesimi gelecek nasılsa.”

Recommended Articles

17 Comments

  1. Çok güzel bir bölümdü, bayıldım, yüzümde gülümseme ile okudum. Naciye ahh Naciye bakalım nasıl tepki verecek. Poyrazın kendine güveni tam

  2. Ya ama ya ben nerelere gideyim nasılsın bekleyeyim Poyrazın sırrı ne anam yazarcim burada bırakılırmı emeğine yüreğine sağlık

  3. Oy oy sonunda fuslat yaklasıyo🥰🥰❤️

    1. ⭐⭐⭐⭐⭐

  4. Ayy resmen bölümü 😍 böyle okudum👌Ben de babamı çok ozledim be Ahu ama ancak toprağını sevip dua edebiliyorum😔Zurnacı ile evlenicem vermezseniz kaçicam dedi yaa…Harikaaaa…Poyrazı mm adın gibi estin bee Cansu ya doğru, adresine de teslim edersen oldu bu iş😉🤗

  5. Yaaa harikaydı yine kahkalarla okudum. Yeni bölümü iple çekiyorum

    1. Çok güzel bir bölüm olmuş ellerinize emeğinize sağlık ❤❤❤

    2. 🧿❤❤😍😍

  6. Tek kelime ile harika bir bölümdü. Emeğine sağlık 💙💙💙

  7. Ahu yıktın ortaları yüreğime sağlık güzel bölüm dü

  8. Çok güzeldi yine
    aslında yorum yapmak istediğim çok yer oluyor ama sona gelince hepsi uçup gidiyor ve suratimda kocaman bir gülümseme 😊

  9. Vermezlerse kaçarımdan sonra o kadar gülerek tebessümle okudum ki yanaklarım ağrıdı. Su gibi aktı ya bölüm.Naciye sultanın kriterlerinin de üstünde biri Poyraz bence ve aileye ilk girdiği gün evlat olacak gibi duruyor sevdayla. Ahu ve Poyraz aşkı da bir başka güzel ama. Vize hazırlığının ağrısına ilaçtan daha iyi etki yaptı. Elinize gönlünüze sağlık çok güzel bir bölümdü ama çok çok güzel 🤩🤩🤩🥰🥰

  10. Çalsın davullar zurnalar bizim kız bizim oğlana He dedi😂😍😍😍😍

  11. Helal sana ahu yıktın geçtin herkesi kim tutar seni beee 🥰🥰🥰❤ zurnacı bir damat anasının yüreğine inecek Allahım nasıl güldüm keyiflendim yaaa

  12. Hala sırıtıyorum😁😍Bir daha okuyup hem sırıtıp hem kahkaha atıyorum.Sonra Ahu’nun babamı özledim dediği yere geliyorum;onunla beraber aynı anda annemi özledim diyorum.Poyraz’i dinleyip burukça nafile oldugunu kabulleniyorum.Kaçarim diyen Ahu ile tekrar kahkaha atıyorum.Poyraz’in “Hadi ,Ahu Gözlüm” diyisindeki şefkate kocaman gülümsüyorum.Sabah sabah Zurnacı Damat ile çarpılan Naciye’ye keyifle kahkaha atıyorum.Kerim’e ben de helal olsun diyorum.Keske herkes annesine muhabbetini saygısını kaybetmeden eşi ile arasındaki sınırı böyle çizebilse.Cansu’nun merakına,kim diye cildirmasina🤣Halil’in tatlı telaşına ortak oluyorum.Kerim’im Pinar’dan yediği ayara gülüyorum.Ahu ile Poyraz’i okurken yine böyle 😍😍😍oluyorum.Kisaca bir bölümde her türlü duyguyu yaşayıp,yine kalbimi birinden birine ziplatiyorum.Çok güzeldi çokkk😍😍😍😍😍Kalemine sağlık yazarcanim

  13. Ama yaaa yeni bölüm beklerken ahuyla yatıp ahuyla kalkıyorum naciye teyzeme de zurnacı damat yakışır

  14. Yüzümde kocaman bir tebessüm ve aşırı merakla bitirdim bölümü poyraz in sırrı ne neden bu kadar saklıyorlar varlıkları olduğu kesin ama bunu Naciye sultanda nasıl kullanacak
    Damat değil evlat olacağım ne güzel bir söz ayyyyy böyle damadim olsun dedirtti
    Ayyyyyxy şimdi bir hafta geçer mi
    Emegine yüreğine sağlık canım benim

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

error: Content is protected !!