Ellerini bastırdığı bedenden çekip dizlerinin üzerinde doğruldu. Sadece birkaç adım yanında duran genç adama bakıp olumsuz anlamda başını salladı.

Nemli çekik gözlerini kısıp, sessizce kabul etti. Onu büyüten adama son bir kez bakıp ardına döndü. Odadan çıkarken bütün dünyanın saatler sonra öğreneceği hakikati bilen tek kişiydi.

Kral ölmüştü.

36 Saat Önce

Boş koltuğa denk gelmenin mutluluğuyla hızlıca yerleşti. Sol yanımda çantasını göğsünde sıkıca tutan bir teyze vardi. Diğer yaninda oturan ise kulaklığındaki müziğe kendini kaptırmış, dizlerine vurarak ritim tutuyordu. Üzerindeki şort kesim tutumun eteklerini çekiştirip, kıpırdandı. Teyzesinin ısrarıyla giymişti. Üzerine geçirdiği anda pişman olsa da itirazlarının yetersiz olacağını biliyordu. Genellikle topladığı kuzguni saçları düz bir halde omuzlarindan dökülüyordu. Çantasını kucağına bırakıp, eliyle örttü. Etrafına bakınırken Haliç durağına gelmek üzere olduklarını söyleyen sesle derin bir nefes verdi. Yüzünü dahi görmediği adam, görücü usulü bir buluşma için durakta onu bekliyor olmalıydı. Arabasıyla gelmediği için rahat hissetmiyordu. Onunla olsaydı kaçmak için eline onlarca fırsat geçebilirdi. Teyzesinin bunu firsat bilerek engellediğine emindi.

Bir yandan da keyif almak istedi bugünden. Zira evden dışarı adımını attığı andan itibaren bir olayla karşılaşmamıştı. Uzun zamandır talep ettiği izin gününde acil bir telefonda gelmemişti. Her şeye rağmen sakin ve sessiz bir günde olmanın tadını çıkarabilirdi. Camlardan görünen eşsiz İstanbul manzarasıyla doğruldu yerinden. Topuklu sandaletleri yüzünden ufacık sendelese de toparlanması uzun sürmedi. Tutacaklardan birine elini yerleştirip, adım atacağı anda kim olduğunu anımsamasını sağlayan o sesi duydu.

“Dakikalardır susuyorum, yok sayıyorum ama yeter! Pis sapık!”

Herkes gibi başını sesin geldiği yöne çevirdiğinde sırt çantasıyla okulundan döndüğü belli olan bir genç kızı gördü. Çaprazında duran ve fazlasıyla tekin biri olmadığı aşikar olan adama dönmüş öfkeli bir halde bağırıyordu.

“Güvenlik yok mu?”

Tam o sırada açılan kapıların ötesinde görünen ve yardım çığlığını duymasına rağmen yok sayan görevliyle göz göze geldi. Bir şey yapmayacağını anladığında müdahale etmekten başka seçeneği olduğunu kabullendi. Çantasını yanındaki teyzenin kucağına bıraktı. Kapanmak üzere olan kapılardan çıkmak için harekete geçerken pis pis sırıtan adama hızlıca yaklaşıp sağ kolunu boynuna sardı. Sıkıca kenetleyip nefesinin sıklaşmasına sebep oldu. Çırpınışlarını hissettiğinde bir sonraki hareketin ne olacağını biliyordu. Adam diğer kolunu ardına doğru uzatip boşluğuna vurmak istediğinde bileğini tutup ters çevirdi. İşte şimdi adam kıskacındaydı.

“Bırak beni seni…”

Küfürler savurmaya başladığında rahat bir tavirla geri çekildi. Ters çevirdiği bileğini bırakmadan dizinin arkasına bir tekme savurdu. Yüz üstü yere düştüğünde bel boşluğuna oturdu. Ağzı açık bir halde kendisini izleyenlerden biri olan yaşlı kadına uzattı elini.

“Alabilir miyim teyzeciğim?”

Şaşkınca başını sallayıp uzattığı çantayı alırken etrafına bakındı. Herkes pür dikkat onu izliyordu. Umursamadı. Her zaman göz önünde olmaya alışmıştı. Çantasını açıp telefonunu çıkardı. Son aramalardan “Çaylak” ismini buldu. Arayıp telefonu kulağına yaslarken saçlarını her zaman bileğinde taşıdığı siyah lastik tokayla toplamaya çabalıyordu. ‘Komiserim’ diyerek açıldığını duyduğunda “Hemen bir ekip gönder.” Dedi. Ansızın nerede olduğunu bilmediğini fark etti. Başını kaldırıp haritadan durakların isimlerine baktı. Yaklaşık on dakikalık sürede olacakları yeri hesaplayıp, “4. Levent metrosuna.” dedi. “Haliç Metrosu’ndaki güvenlik ve bu metronun Vatmanını da alın.” dediğinde isteklerinin hemen gerçekleşeceğini bilerek rahatça kapadı telefonu.

**

Kırılmaz camdan tasarlanmış kapı iki yana açıldığında onu gören herkes şaşkındı. Sebebinin kıyafeti olduğunu biliyordu. Merdivenlere geldiklerinde dönüp, iki üniformalı görev arkadaşına “Asayişe götürün. Cem’e selam söyleyin. Yanına uğrayacağım.” dedi. Kendisine öfkeyle bakan adamın yüzüne tiksinerek bakıp, binanın diğer bloğuna geçmek için sağ koridora yürüdü.

Uğultular attığı her adımda arttı. Telefon sesleri kağıt seslerine karıştığında kalbinin merkezindeydi. “Kaçakçılık ve Organize Suçlar” yazısına bakıp, gülümseyerek iç çekti. Yaşıtları vitrindeki elbiselere bakıp, bu hareketi sergilerken Alaz onlardan çok farklı bir hayata sahipti.

“Senin burada ne işin var?”

Elindeki mavi dosyayı rulo haline getirmiş, elinde sallayarak kendisine gelen başkomisere bakarken yüzüne sevimli gülümsemesini yerleştirdi.

“Haftalardır bugün için izin istiyorsun ve şimdi buradasın!”

“Bela ne zaman peşimi bıraktı ki?”

“Yine hangi suçlunun yoluna çıktığını dinlemeyi çok isterdim ama…”

Başkomiserin sözünü arkadan koşarak gelen kumral ve uzun boylu bir adam böldü.

“Alaz kralın burada olduğunu ne çabuk duydun?”

Kalbi heyecanla çarptı. Avuç içleri terlerken, nefesi sıklaştı. O buradaydı. Komiserliğe başladığı günden beri peşinde olduğu ve dosyasını satır satır oluşturduğu adamdı. Daha öncekilerin pes edip, bıraktığı noktaları o tamamlamıştı. Gerçek adını bilen yoktu. Ona sundukları kimliğinde gerçekten ona ait olmadığına emindi Alaz. Çabalarına rağmen bulamasa da adını, onu demir parmaklıklar ardına koymak için elinden gelen her şeyi yapmaya hazırdı.

“Nerede o?”

Eren bekletmedi. Başkomiserin öfkeli bakışlarının arasında “Müdürün odasında.” dedi.

“Sorgu odasında olacak değildi ya…”

Asılı olan çantasını omzundan indirip, yanındaki masaya gelişigüzel bıraktı. Yerini ezbere bildiği odaya yürürken arkasından gelenlerin çabalarını yok saydı. Kapıyı bir kez vurup, açtığında fotoğraflar ve haberlerde pek çok kez gördüğü adamla göz göze gelmesi uzun sürmedi.

Saçlarının sadece önüne yer etmiş tutamlardaki aklara rağmen adam oldukça karizmatikti. Deniz mavisi gözleri ve yanık teniyle bakışlarıyla farklıydı. Gören pek çok kişi farklı bir ülkeye ait yabancı bir adam olarak tanımlayabilirdi. Ancak değildi. Türkiye’de doğduğu bilinse de nereli olduğunu bilen yoktu. Annesi, babası ya da bir kardeşi var mıydı hayatta olan? Bir çocuğu olabilir miydi? Bu soruların yanıtını bulamamıştı.

Moda dünyasının Kral’ıydı. Dünya onun tasarımlarına hayrandı. Akılları zorlayacak bir servetinin sebebi sadece ellerindeki yetenek değildi. Lakin bu kadar değildi. Yeteneğinin arkasında karanlık bir dünya vardı. Güçlüydü adam. İz bırakmadan hayatını sürmesini sağlayacak kadar çevre sahibiydi. Bunun kaynaklarının neler olduğunu az çok tahmin edebiliyordu. Ama bunlar yeterli değildi. Daha fazlasını bilmek zorundaydı Alaz. Onu tahtından etmek, etrafındaki zinciri kırmak için elinin güçlü olmasına ihtiyacı vardı.

Elini uzatıp, hızlıca elini tutan ve avuçlarında hapseden adamın adını söylediğini duyduğunda şaşkınlıkla aralandı dudakları.

“Alaz Karael. Nihayet tanışabildik.”

Onu nereden tanıyordu? Soy ismine dek nasıl biliyordu? Dudaklarını derin bir nefesin ardından kenetlerken adamın bakışlarındaki değişimi izledi. Farklı bir şeyler vardı. Anlamlandıramasa da hissedebiliyordu. Elini çekerken ne diyeceğini bilemedi. Onu bu çıkmazdan Müdür kurtardı.

“Organizenin en iyilerindendir Alaz komiserimiz. Demek sizde duydunuz.”

Ellerini birleştirip, kısa bir an baktıktan sonra başını sallayan adam, Müdürü sessizce onayladı.

“Artık gidebilir miyiz?”

Arkalarda kalan avukatının isteğini kabul eden Müdür, kapının açılması için işaret verdi. Herkes hareketlenirken Kral, kendisine bakıp “Seni görmek güzeldi Alaz.” dedi. Ardından beklemeden çıktı.

Tamamen karmaşık bir halde geride kaldı. Az önce yaşananlar öylesine karmaşıktı ki ne düşüneceğini ne hissedeceğini bilemedi. Adam kur yapmamıştı. Bunu bilecek kadar tanıyordu erkekleri. Ama bu tavırlarının anlamı neydi? Gözlerindeki o bakış, şefkat olabilir miydi? Özlediği birine bakar gibi bakmıştı sanki? Bu nasıl mümkün olabilirdi?

“Alaz… Seni nereden tanıyor?”

“Bilmiyorum.” dedi. Arkadaşının yüzüne bakarken “Çok saçma değil mi?” diye sordu.

“Takılma. Eminim pek çoğumuzun ev adresine kadar biliyordur bu adam. Boşuna Kral demiyorlar.”

Arkadaşının rahatlatmak için sarfettiği sözleri sessizce kabul etti. Kokoreç yeme sözünü tutması için sürüklenircesine oradan çıkarılırken düşünceleri giderek bulanıklaşıyordu.

**

Otoparktaki arabasını almak aşağıya indi. Emniyete gitmeden önce söz verdiği gibi teyzesine uğramak zorundaydı. Azarlayacağını ve çokça söyleneceğini biliyordu. Çok sevdiği acıbadem kurabiyesinden alarak gönlünü kazanabilirdi. Üzerindeki beyaz gömleğinin pantolonun kenarından çıktığını fark ettiğinde duraksadı. Düzeltip, başını kaldırdığında kara gözleri az ilerideki arabasının önünde duran adamı buldu. Etrafına bakındı. Sabah saatleri olduğu için kimse yoktu. Site güvenliydi ve daire sahipleri dışında kimsenin bu kısma girişi yoktu. Adamında bina sakinlerinden biri olduğunu düşündü. Kendinden emin adımlarla yürürken, silahını kontrol etti. Çantasındaydı. Adamın kıpırdamadığını gördüğünde arabasına birkaç adım mesafede durdu.

Çok uzun boylu değildi. Vücudu ise fazlasıyla heybetliydi. Emek verdiğini gösteriyordu. Saçları alnına düştüğü için ve başı eğik olduğu için yüzünü göremedi.

“Bir sorun mu var beyefendi?”

Sesini duyan adam başını kaldırdı. Siyah saçlarının perçemleri alnına düşüyordu. Ne kısa ne de uzundu. Bir tarafa doğru taranarak biçimlendirilmişti. Çekik gözlerini gördüğünde yabancı olduğunu zannetti. Bu kez ingilizce sordu.

Adam cevap vermeden elini ceketinin içine soktu. O an harekete geçmesi gerektiğini anladı. Çantasını yere atıp, eğildi ve adama çelme taktı. Adam dizlerinin üzerine çöktüğünde doğrulup, saçlarından tuttu. Başını kaldırıp, adamın gözlerine baktı.

“Kimsin sen?”

Öfkeli bir ifadeyle kendisine bakan ve dişlerini sıkan adama bağırdı.

“Silahını ver!”

Adama uzattığı eline silahı bırakmasını bekledi. Lakin beklediği olmadı. Sadece bir zarftı. Adamın kendisiyle eğlendiğini düşünecekken zarfın üzerinde adını gördü. Hemen altındaysa kalbine ateş düşürecek o kelimeyi.

“Kızıma…”

**

Merhaba,

İlk bölüm sizlerle sevgili okurlarım. Mektup Alaz’a ulaştı. Sıra da Kralın diğer kızı var; Iraz.

Cumartesi akşamı onu okumak için buluşalım mı?

Yorumlarınızı heyecanla bekliyorum.

Sevgiler,

Esra Tok

Recommended Articles

8 Comments

  1. 👏👏👏

    1. Fatma kaplan Aydinli

      Evet merakla beklenecek bir hikaye daha . Eline emeğine sağlık yazarcim.✌👍

  2. Güzel bir bölüm diyer kitaplarınıda okudum

    1. Çok teşekkür ederim 💖

  3. Heyecanla bekliyorum öylesine girmiştim aslında ama bölüm varmış nasıl sevindim anlatamam. Güzel ve esrarengiz bir başlangıç oldu sabırsızlıkla bekliyorum

    1. Beğenmenize çok sevindim 💖 Yeni bölümleri de keyifle okursunuz umarım.

  4. Kralın kızları ismini görünce fantastik bir hikaye diye düşünmüştüm ama bizden bir hikaye imiş 😊 devamını sabırsızlıkla bekliyorum

  5. Suoer bir giris alaz
    Bayada vetın ceviz cıktı sevdım seni pikacu
    Babası ile karşı karşıya gelmesi baya ilginç ve merak uyandırıcı olmus dıger 4 kızımız bakalım nasıllar
    Emeğine sağlık

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

error: Content is protected !!