Makasın kumaşla buluşma sesini ruhunda hissederken dalıp gitmişti. Kumaş kesiliyor olduğu terapi müziğini Ahu’ya meslek aşkı diye yolluyordu. Pınar’ın elbisesinin sonlarına yaklaşıyordu. Beline ve etek ucuna yerleşecek kalın kumaşı kesiyordu. Gri renkteki elbise Pınar için sona ulaşıyordu. Ahu arada sırada parmağındaki tek taşa bakıp sırıtıyordu. Ayakları yere basmıyor, hiç bu kadar mutlu olduğu bir zaman dilimi hatırlamıyordu. Dün Poyraz ile birlikte ehliyet almak için başvuru yapmışlardı. Akşamları da Poyraz ona sakin bir sokakta direksiyon dersi veriyordu. Şu an biraz kafası karışıktı ama başarıyordu. Hocasıyla da çalışacak alacaktı o ehliyeti. Ne vardı yani, herkes araba kullanabilirdi, Ahu mu öğrenemeyecekti. Kerim bununla geçebildiği tüm dalgaları geçiyordu. Ahu ilk akşam, “Debriyaj beni geri itiyor,” diye ağlamıştı.

Kerim de ona, “Beceriksiz, sen de onu itemedin mi?” diyerek sağlam alaylar sıralamıştı.

Annesiyse artık surat yapmıyor, herkese damadını övüyordu. Ahu rahat nefes alıyor, Poyraz da Naciye’nin gözde evladı olma yolunda ilerliyordu. Ne yapsa, “Poyraz oğlum da yesin,” diyerek aşağı yolluyordu. Beş bilezik, kolye, saat, küpe, madalyon ve tapu Naciye Hanım’ın kasasında yerini almıştı.

Kasım ayı bitmiş, aralık tüm soğuğuyla merhaba demişti. Hafta sonu Pınar’ı istemeye gideceklerdi. Hem isteyip hem de yüzük takılacaktı. Yaza düğün düşünüyorlardı. Kerim’in evinin boşalması, eşyaların dizilmesi derken ancak o tarihe yetişebiliyorlardı. Ahu ile Poyraz mart ayında kararlıydı. Abileri ve Poyraz bu konuyu konuşmuştu. Ev teslim edildikten bir ay sonraya hazırlık yapılıyordu. Ev de iki aya teslim edilecekti. Eşyaları ufak ufak seçmeye başlamışlardı. Naciye Sultan da kızının çeyizini tamamlıyordu. Her şey tıkırındaydı ta ki Pınar kapıyı kırarcasına girip Ahu’ya kumaşı yanlış kestirene kadar.

“Lan!” dedi şiddetle. “Yamuk kestim.”

Pınar çantasını dikiş masasına sertçe bırakıp Ahu’nun kestiği kumaşa baktı. Çekip iteledi kumaşı, gözü görmesindi. “Bırak! Kesme de dikmede. Evlenmiyorum! Varmıyorum kızım abine!”

Kolları iki yana açılan Ahu Pınar’a kocaman gözlerle bakıyordu. “Ne oluyor?”

“Yok! Sevmek yetmiyor Ahu! Kızım senin abin öküzün teki. Ya öküzün bile bir çekiciliği vardır ama Kerim’in yok!” Pınar ellerini havaya açtı. “Yok aslında var. Ne kadar kadın var hepsini üzerine çekiyor.”

Kaşları havaya kalkan Ahu durumu azıcık kavramıştı. Kıskanç bir Pınar’ın bu kadar delirdiğini ilk kez görüyordu. “Düzgün anlat!”

Kapısı bir kez daha açıldı ve Kerim içeri girdi. Suratı kaskatı Pınar’a bakıyordu. Kerim’e dönen Pınar, “Abine sor, o anlatsın!”

Ahu alt dudağını ısırıp candan dışarı bakınca Poyraz’ın içeri giriyor olduğunu gördü. “Ne oluyor, bir hışımla geçerken gördüm seni Pınar.”

“Ben de bilmiyorum, Poyraz,” dedi Ahu. Poyraz, Ahu’nun yanına geçip karşısındaki ikiliye baktı.

“Sen ne yaptığını sanıyorsun Pınar?” dedi Kerim, yüksek sesle.

“Bana bunu sorabiliyor musun Kerim? Gelmesem öpecektin rehber öğretmeni. Hadi yalan de!”

Ahu elini ağzına kapattı, gözleri kocaman aralanmıştı. Poyraz’ın kaşları havaya kalktı.

Kerim gözlerini kapatıp derin soluk aldı. Evet öpecekti ama kadın onu öpecekti yine de Kerim buna müsaade etmeyecek kadar ahlak sahibiydi ama Pınar olayı tamamen yanlış anlamıştı. “Sen bana güvenmiyor musun?”

“Ya senin neyine güveneyim be adam!? Kadın senin yakandaydı. Git bile dememişsin ki yanaşmış.”

Pınar’ın yüksek sesi ve sözleri beynine çekiç darbeleri bırakırken taştı. “Benim neyime güveneceksin öyle mi?” diye sertçe bağırdı. “Doğru gördün yanlış anladın Pınar! Bir durup düşünmüyorsun!”

Ellerini iki yanına açıp bağırdı Pınar. “Durmuyorum da düşünmüyorum da. Tamam mı? Annemin kaderini yaşamak istemiyorum. Kadın senin yakanda ama sen de ona yakındın, bunun neresi yanlış anlama?”

Kapı tekrar açıldı ve içeri Cansu girdi. “Sesiniz yan tarafı inletti. Ne oluyor çocuklar?” İkisinin arasına geçip durdu. “Sakin olun. Sorun nedir?”

“Sorun,” dedi Pınar, Kerim’in gözlerine bakıp. “Rehber hocalar benden daha çekici.”

Cansu’nun şaşkın bakışları Kerim’e dönerken elbette öyle bir şeye ihtimal bile vermiyordu. Pınar masanın üzerindeki çantasını alıp rüzgârını bırakıp çıkıp gitti.

Elleri yüzüne kapanan Kerim sandalyeye çökercesine oturdu. “Vallahi billahi yanlış anladı. Tamam hoca biraz yakındı ama tam engellemek üzereyken odaya girdi.”

“Daha önce peşinde miydi bu kadın?” diye sordu Ahu. Elini ensesine götüren abisini izliyordu. Kim görse Pınar’la aynı fikirlere kapılırdı ama sanki Pınar da durup dinlememişti.

“Bir süredir niyetini belli ediyordu, ama ben uzak duruyordum. Öğrencilerden biri için odasına girmiştim. Nereden bilebilirdim ki?”

“Şimdi sinirli, biraz sakinlesin konuşursunuz,” dedi Cansu. “Yanlış anlamış, tam isteme zamanı şeytan kol geziyor.”

“Ne istemesi abla!” diyerek ayaklandı Kerim. “Beni dinlemeye bile tenezzül etmeyen biriyle mi evleneceğim?”

“Saçmalama,” dedi Poyraz. “Öfkeyle kalkan zararla oturur. Kapa çeneni!”

“Poyraz doğru söylüyor abi, ben şimdi çıkar yanına giderim.”

“Nereye gidersen git Ahu, onunda beni istediğini hiç sanmıyorum. Bu ilişkide güven yok!” Kardeşine bağıran Kerim, sözlerinin bitimiyle çıkıp gitti.

“Hoba, buyurun buradan yakın,” dedi Cansu.

“Kerim de hakkı,” dedi Poyraz. “Pınar’ın bunu yapmayacağını bilmesi gerekiyordu.”

“Bunu bir kadına anlatamazsın,” dedi Ahu. “Önce esip ortalığı bir dağıtması lazım.”

“Ve de geri toparlaması,” dedi Cansu. “Elimiz de iki kırık var. Hem kalpten hem de kafadan. Dağılın, iş başına gençler.”

“Tamam, ben Halil Abi ile Kerim’i bulurum.” Ahu’ya dönüp yanağından makas aldı. “Görüşürüz bebeğim, ararım.”

“Görüşürüz.” Ahu sıcak yanağını tutuyordu o giderken.

“Ayıl kızım ayıl, abinin mutluluğu elden gidiyor.”

“Ne yapayım abla?” derken eli aceleyle makasa gitmişti.

“Git Pınar’ı bul. Biraz ağlayıp sızlasın ama sakın abini savunma! Hatta say söv! Çünkü o bunu bekleyecek senden!”

“Tamam abla, toparlanıp çıkıyorum.”

On beş dakika içinde Pınar’ın kapısı önündeydi. Zehra Hanım güler yüzüyle onu karşıladı ama gözlerindeki o hüznü görüyordu Ahu.

“Ne olmuş kızım öyle? Pınar esti gürledi arada da anlattı ama…”

“Yanlış anlamış Zehra Teyze, biz bir yolunu bulup doğrusunu anlatacağız. Nerede?”

“Odasına kapandı.”

Pınar’ın kapısını açıp odaya girdiğinde Pınar’ı sırtını başlığa vermiş, gözlerini silerken buldu. “Kuzum ya mahvettin kendini.” Pınar daha çok ağlayıp Ahu’ya sarıldı.

“Vallahi gördüm Ahu. Kadın yapışmıştı iki yakasına. Abin de hiçbir şey yapmıyordu.”

“Kafasını kıracağım Pınar, anneme diyeceğim bak gör ne yapacak. Annem böyle şeylere çok kızar bilirsin. Nefret eder!”

Pınar hissettiği kıskançlık ve kırgınlıkla daha çok ağlıyordu. Kerim’e olan bitmek tükenmeyen sevgisi şu an kalbinde daha da büyüyerek içini karıştırıyordu. Bir anda nefreti, sevgisi ve kıskançlığı devasa bir boyuta girip kızı bir girdabın içine çekiyordu.

“Ben… Ben! Yirmi beş sene Kerim beklemişim ama o ne yapıyor? Kalkıp başka kadınlarla fingirdiyor.”

“Sen daha önce abimi biriyle fingirderken gördün mü Pınar?”

“Bana abini savunma Ahu.”

“Savunmuyorum kuzum, ama biraz fevri davranmıyor musun?”

“Az bile yaptım. Arkamı dönüp gitmemem, o kadının saçını başını yolmam gerekiyordu ama kendimi küçük düşürmekten başka bir şeye yaramazdı.”

“Tabii ki öyle. Hem de işini tehlikeye sokardı. Pınar… Bunu söylemek üzücü ama o kadın basit biri, başkasına ait olan bir erkeğe kur yapacak, yakasına yapışacak kadar basit. Neden hem cinslerimizin kendilerine bunu yaptığını asla anlayamayacağım. Eğlenceli geliyor olmalı ama asla bir kadın için etik değil.”

“Ahu!” diye cırlayarak ayrıldı kızın omuzundan. “Hâlâ abini savunuyorsun. Kadına yüz vermediğini nereden biliyorsun.”

Göz devirdi Ahu, yok kendini tutamayacaktı. “Salak salak konuşma kızım! Abim bir erkek amenna ama basit bir adam değil. Tamam, senden önce biraz sıkıntılıydı ama geçti gitti çünkü âşık oldu. Hayatında bir kadın varken ikincisine meyledecek biri de değil. Olsa yemin ederim senin başını yakmam, derim sana bundan sana bir cacık olmaz bırak. Sevgi güzel şey ama her şeyi de affetmez. O abimse sen de çocukluk arkadaşım, kardeşimsin. Sana bu kötülüğü yapar mıyım?”

Pınar’ın kahverengi gözlerinde ilk kez bir çelişki belirdi. Bunu kullanmak için ayağa kalktı Ahu. “Hadi, evde kalırsan oturup kuracak ve daha fazla ağlayacaksın. Ortaköy’e inelim mi? Biraz dolaşırız, açık hava iyi gelecek bak gör!”

Yatağına girmeye hazırlanan kızın kolunu yakaladığı gibi sürükleyerek yataktan indirdi ve hiçbir itiraza mahal vermeden evden çıkardı.

                                                                   ***

Montlarına sarınmış karanlık denizi izliyorlardı. Sağında Halil, solunda Poyraz oturuyordu. Üçü de konuşmuyordu, Kerim arada bir burnundan soluyordu. Halil ile Poyraz birbirlerine kaş göz edip anlaşıyorlardı. Boğazını temizleyen Poyraz bir yerden konuya gireceğini işaret ediyordu ki gelen üç sıcak çayla az da olsa hareket ettiler. 

“Kabul etmek gerekir ki,” dedi Poyraz. “Bunu kim görse aynı şekilde anlar Kerim. Şey gibi düşün… Eski Yeşilçam filmlerinde olur ya, öyle. Görünen her şey inandırıcıdır ama yanlıştır ama karakter bunu anlatamaz ve büyük hataya düşerler.”

Çayından bir yudum alan Kerim, denizi izliyordu. Başını sağa sola sallayıp Poyraz’ın sözlerini kabul etti. “Ne yapayım, nyalan nPınar diyerek bir tokat mı atayım?”

“Saçmalama lan! Ne tokadı? Karşına alıp konuşacaksın. Kartal Tibet ve Ediz Hun’un en büyük hatası buydu. Konuşmuyorlardı,” dedi Halil.

“Pınar’ı suçlama, kızma! Kızın zaten babasından kalma travması varmış. Birden fazla yüklenmesi de bu yüzden olmalı.”

“Hatırlıyorum babasını,” dedi Kerim. “Çok yakışıklı bir adamdı. Sevimli de biriydi ama…” İç geçirip denize döndü. “Eve gelmez, bir gün gelse üç gün uğramazdı. Zehra Teyze anneme ağlardı, Pınar daha ufaktı. Bir gün gitti ve bir daha da dönmedi. Annemle Zehra Teyze konuşurken duymuştum. Zengin bir kadınla evlenmiş, muhtemelen Pınar’ın kardeşleri falan da vardır. Adam zengin olmuştu ama bir daha ne Pınar’ı ne annesini görmek için bile gelmedi mahalleye.”

“Pınar istese babasını bulabilir o zaman.”

Halil’e başını salladı. “Bulmaz. O öyle bir inat ki bulsa boğazına sarılır, yüzüne tükürür. O yüzden de bunu yapmıyor, öldü kabul etmek ona daha kolay geliyor.”

“Şimdi neden bu kadar sert davrandığını anlıyor musun?” dedi Poyraz.

“Anlamakla sorunum yok! Benim onu anlamam değil konu, konu onun bana güvenmiyor oluşu. İçindeki o baba figürü tüm erkeklere aynı gözle bakmasını sağlıyor. Bu nasıl aşılır? Her yabancı göze çarptığımda bana acaba beni aldatıyor mu, diye mi bakacak? Bir zaman sonra her şeye zarar verir bu duygu.”

Kerim haklıydı, ama bunu söyleme gereği duymadılar. Başka bir yolu olmalıydı, bunu aşmak için bir şey olmalıydı. Bu da Pınar’dan geçiyordu.

Poyraz’ın cebindeki telefon titreyince çıkartıp ekrana baktı. “Solunuzdaki banktayız.” Hemen soluna dönünce Cansu, Pınar ve Ahu’yu gördü.

“Ben çay alıp geliyorum,” diyen Cansu beylerin bulunduğu bankın arkasından sessizce dolandı. Bir saniye sonra da Halil kalktı. “Ben bir çay daha alayım,” diyordu.

Çay satan adamın tezgâhı önünde durdular. “Üç çay alabilir miyim…” diyen Cansu, montuna sarınıp bakışlarını Halil’e kaldırdı. “Durum nedir?”

“İç açıcı değil. Haklı gibi de değil gibi de.”

“Pınar da öyle, haklı aslında ama değil gibi de. Ne yapacağız?”

“Kerim’in durumu Pınar’a bağlı. Pınar’ın ileriye dönük düşünmesi gerekiyor. Bir daha böyle bir konuda Kerim’e güvenmesi şart.”

Cansu Pınar’a döndü. Sırtını gördüğü kızla iç çekip nefesini saldı. “Bir kadına bunu izah etmek o kadar zor ki ve bu Pınar ise daha da zor.”

“Bir şekilde olmak zorunda. Yazık olur bu gençlere, yok yere kuracakları yuva da yıkılır.”

“Kendi hallerine mi bıraksaydık, bilemedim. Bizim iteklememizle olacak iş değil sanki.”

“Bir bakalım, onu da yaparız. Şimdi yalnız kalmaları tehlikeli olabilir.” Cansu’nun buz gibi burnunu iki parmağı içine alıp sıktı Halil. “Üşümüşsün.”

“Biraz. Senin de ellerin soğuk, sen de üşümüşsün.”

“Hata olmadan şunları buluşturalım.” Halil, Cansu’nun sıcak yanağından busesini kaparak uzaklaştı. Cansu ardından eriyip zemine karışmadan önce çayları alıp kızların yanına döndü. Kızlara çaylarını verip oturdu.

“İyi geldi değil mi?” dedi Ahu, göz ucuyla Pınar’a bakıyordu.

Derin bir soluk alan Pınar başını salladı ama gözleri hâlâ nemliydi. İnanması kolay düşünmesi zor bir süreçten geçiyordu. İnanmak istiyor ama gördükleri her şeyin üzerini örtüyor, doğru düşünmesine izin vermiyordu.

“Pınar…” dedi Cansu. “Yargısız infaz yapıyorsun, üzgünüm ama sen üzülme diye susacak değilim. Kızım bizim geldiğimiz yer belli. Biz Beyoğlu çocuklarıyız. Bizim aile kültürümüzde bir elinde biri diğerinde kiri diye yaşayan insanlar değiliz. Kaldı ki Kerim, Naciye Teyze’nin oğlu, pırıl pırıl bir aileden geliyor. Köküne bak ömrünü biç. Bu çocuk senden önce bile öyle şeyler yapmazdı. Kimseyi görmedik, Kerim bizi rahatsız ediyor diyen. O kadın her kimse -ki bunun bir önemi yok- Kerim isteseydi onunla olurdu. Ama seni seviyor.”

Ağzını şiddetle açmaya hazırlanan Pınar’ı eliyle durdurdu Cansu. “Sus Pınar, daha bitirmedim.” Pınar dudaklarını sıkarak arkasına yaslandı. Cansu da bedenini ona çevirdi. “Adama öyle bir darbe vurdun ki sana olan güveni sarsıldı. Şu an onun yerinde olmak istemezdim. Suçsuz günahsız aldatan erkek olarak bilinmek çok üzücü olmalı. Siz birbirinizi seviyorsunuz. Bu iş nihayete erdiğinde onun yüzüne nasıl bakacaksın? Adam her adım attığında senin yanlış şeyler düşündüğünü hissederse aranızdaki sevgi moloza döner. Çünkü burada güvensiz olan sensin.”

Dudakları büzüldü, gecede parlayan gözyaşı yanağından süzüldü. Elindeki bardağı sıktı. İnsanların altında kaldığı görünmez dağlar vardı, Pınar da o dağlardan birinin altında eziliyordu. Çok acı çekmişti, nedeni başka kadınlar olan acıları vardı. Veya umarsız bir erkek, bir baba olan acıları. Hıçkırmaya başladığında Ahu arkadaşını kendi omuzuna çekerken Cansu da Pınar’ın elindeki bardağı alıp arkasına yaslandı.

“Of,” diyerek ayağa kalkan Kerim’in bakışları bir bank ötedeki kadınları bir şahin edasıyla seçti. “Onlar bizim kızlar mı?” Kardeşinin başörtüsü tanıdık geliyordu. Adımları o yöne doğrulurken Poyraz ile Halil de ayaklandı.

“Pınar!” dedi Kerim.

Pınar, Ahu’nun omuzundaki başını kaldırmadan gözlerini ona çevirdi. “Ne var?”

“Elinin körü Pınar! Hâlâ mı ağlıyorsun?”

“Yok neşemden bu gözyaşları.” Ahu kızı bırakınca gözlerini silip arkasına yaslanıp, kollarını göğsünde bağladı. Cansu ve Ahu ayağa kalktı. Poyraz da Kerim’in omuzundan tutup Pınar’ın yanına oturttu.

“Şimdi şu işi bir açıklığa kavuşturalım,” dedi Poyraz.

Pınar sırtını Kerim’e dönünce, Kerim de aynı şekilde sırtını döndü. Ahu’nun sesinden sitemkâr bir inleme döküldü. “Yeter ama!” dedi Ahu. “Çocuk gibisiniz. Abim yapmaz diyorum Pınar, aptalı oynama sen de biliyorsun yapmadığını.”

Omuzunu silken Pınar sessizliğini korudu. Kerim ondan ses gelmeyince ayağa kalkmak için hamle yaptı ama Halil’in omuzuna konan eliyle gerisin geriye oturdu. “Otur lan şuraya. Sen de az değilsin davar! Yakandaki kadından nasıl kurtulamıyorsun? Yakana yapışan kadını silkelemekten kolay ne var? Bugün senin yakana, yarın başkasının yakasına yapışır.”

“Ben daha elimi kaldıramadan içeri girdi diyorum abi, ben miyim şimdi suçlu?”

“Evet, sensin!” dedi ona dönen Pınar. “Kadın hoşuna mı gidiyordu, fırsat mı bildin? Gelmesem hiç de atacak gibi durmuyordun?”

“Süphanallah.” Kerim şiddetle bağırmıştı. “Benim hoşuma sen gidiyorsun Pınar ama sen de aptal çıktın. Ondan hoşlansaydım ona giderdim. Çok eşlilik isteseydim evlenmeye kalkmazdım. Bir gün onda bir gün bunda yaşardım.” Tekrar kalmak istedi ama Halil daha sert bir hamle ile oturttu. Derin soluk alan Kerim, “Ben baban değilim Pınar!” dedi. Pınar’ın gözleri daha hızlı akmaya başladı. “Eğer bunu ayırt edebilirsen yüzükleri takarız!”

Son kez kalkınca sözlerin ağırlığıyla Halil yolu açtı. Kerim de son hızla yanlarından ayrıldı. Pınar daha şiddetli ağlıyor, Ahu da tükenen nefesiyle arkadaşını kucaklıyordu. Görünen köy, bilinen köy değildi ve sonuç Pınar da kalmıştı.

                                                             ***

Aradan iki gün geçmişti ama kimse bir daha konuyu açmamıştı. Pınar evden işe sessize gidip geliyor, moral sıfır bir dönem yaşıyordu. Kimse Pınar’a ya da Kerim’e tek söz etmiyor, kendi hâllerinde daha kolay çözüleceği fikrine tabii kalıyorlardı ama nişana son bir gündü. Ahu, Pınar’ın elbisesini bitirmişti ama Pınar denemek için bile terziye gelmiyordu. Ne bitti ne devam sözü arlarında geçmiyordu.

Naciye, oğluna bakıyor, soruyor ama bir cevap alamıyordu. Biraz para göz olabilirdi ama asla aptal bir kadın olmamıştı Naciye. Bu işte bir iş vardı ama bulamıyordu. Çantasını alıp başörtüsünü taktı. İstikamet Zehra’nın eviydi. Çünkü Ahu da annesine anlatmıyordu ve yüzü de gülmüyordu kızının. Zehra Hanım yaşlı gözleriyle arkadaşına olanı biteni anlatınca Naciye Hanım çantasını kaptığı gibi soluğu terzide almıştı. Çantasını masaya vurup sandalyeye otururken ellerini göbeğinde bağlamıştı.

“Çağır o iti buraya! Neler oluyor ama haberimiz yok. Ben burada eşek başı mıyım, Ahu? Ölmedik daha, ananız var sizin, hadiz benim evlatlarım, hadsiz! Pınar’ı da ara gelsin! Ona da iki çift lafım var!”

Yelkenleri tam tur rüzgâr almış annesine sesini çıkartmayan Ahu, abisini ve Pınar’ı arayıp terziye çağırdı. Annesinin önüne bir fincan kahve koyduğunda Poyraz kapıdan içeri giriyordu.

“Naciye annecim, nasılsınız? Geldiğinizi gördüm, selam vereyim dedim.” Poyraz yüzünde enfes bir gülüşle annesinin yanına oturdu.

“Gel oğlum gel, neler olmuş aban anlatan yok.”

“Siz üzülmeyin diye anlatamadık, yoksa sizden saklanmaz ama arayı bulurlar sandık.”

Ahu, annesi ve Poyraz’a bakarken başını sallıyordu. ‘Anamın has evladı olma yolunda koşan Yeşil Gözlü Dev,’ diyen iç sesine gülümsedi.

“Öyle şey olur mu Poyraz Oğlum, ben bu evin atasıyım. Böyle bir şey saklanır mı? Ah o kadını bulacağım ki ben elimden kimse alamayacak.”

Eş zamanlı kapıda duran Pınar ve Kerim birbirlerine bakmıyorlardı. Kerim kapıyı işaret edince Pınar açıp girdi. Karşısında görmeyi beklediği son kişi, kayınvalidesini görünce sesi içine kaçtı. “Naciye Teyze,” diyebildi.

“Sus sen! Geç şuraya!” Kadının sesi sert ve otoriterdi ve asla aksi bir hareket edemedi. Ahu’nun kıyısına ilişip ayakta beklemeye başladı.

Oturduğu yerden oğluna ölümcül bakışlar atan Naciye Hanım ağzını açtı. “Bana yapmadığını söyle Kerim, yalan söylersen bunu anlarım ve seni burada yok Mor Salkımlı Sokak’ın orta yerinde evire çevire döverim. Sırf ibreti âlem olsun diye.”

Siyah kabanı içinde omuzlarını kaldırdı Kerim. “Buna gerek yok anne, çünkü ben bir şey yapmadım. Yanlış anlaşıldım o kadar.”

Oğlunun sesinden, tavırlarından ve gözlerindeki netlikten doğru söylüyor olduğunu anlayan kadın soluğunu bıraktı. “Bir erkek olarak daha dikkatli olmanı beklerdim. Sen Pınar’ı aynı şekilde görsen ne hissederdin?”

Elini alnına götürüp ovalan Kerim, biliyordu ki çok daha beterini hayata geçirirdi. Yine de bunu bilmesi, bu olanları es geçirmiyordu.

Oğlundan aldığı bakışları Pınar’a çevirince Pınar, Ahu’nun arkasına saklanmak istedi. Terminatör lakabını boşuna almamıştı bu kadın. Ürküyordu.

“Dört tane çocuk yetiştirdim Pınar! Hepsine verdiğim tek bir şey var! Direnmek! Bunu ben öğretmedim, ben öyleydim onlar da öyle oldu. Senin annen hayatı boyunca direndi, şimdi şu hâlin sana yakışıyor mu? İlk sallantıda sen yoluna ben yoluma, öyle mi? Hem de anlayıp dinlemeden. Siz yapamazsınız, evlenmeyin! Ama şunu unutmayın gönül yarası başka, bildiğiniz şeylere benzemez. Altında kalırsınız.”

Pınar’ın başı önüne düşerken burnunun ucu sızladı. Naciye Hanım da çantasını alıp, geldiği hızla kalkıp gitti. Poyraz yerinden usulca kalkarken Ahu da askıdan kabanını alıyordu. “Biz bir çay içip gelelim,” dedi Ahu. “Dükkânım size emanet.”

Pınar kendini Ahu’nun döner koltuğuna külçe gibi bırakırken Kerim de annesinin sandalyesine çöktü. Poyraz ve Ahu kapıyı çekip çıkınca baş başa kaldılar. Aralarındaki sessizlik uzuyor, ilk konuşanın kim olacağı bilinmezken aslında ikisi de konuşmak için can atıyordu. Sadece doğru kelime çıkmıyordu dudaklardan.

Kerim’e alttan bakan Pınar son iki günde de birden aşırı tepki verdiğini kabul ediyordu ama acı sözler söylenmiş, yaşanmaması gereken ne varsa yaşanmıştı. Kırıldığı kadar kırdığının da bilincine varması daha da içler acısıydı. Naciye Hanım’ın siz olmazsınız sözü de ciğerini yakıp geçmişti. Her şeyin bir yana alındığı duygu dünyasında bir yaman çelişki vardı ki hepsinden daha yakıcıydı. Özlüyordu adamı, gönül onu istiyordu. Kerim’in günahsız olmasını kabul eden kalbi onu parçalıyordu. Güç bela yerinden kalkıp, Kerim’in yanındaki sandalyeye oturduğunda genç adam parmaklarıyla oynuyordu.

“Durup düşünmeyerek hata ettim, kabul ediyorum.” Bakışları yandan ve içler acısıydı. Kerim’in parmakları durdu ama bakışları hâlâ onlar üzerindeydi. “Sorun gerçekten de durup düşünmemen mi Pınar?”

“Hayır, değil. Anlamak için bile çaba sarf etmedim. Ama öyle görünce… Beni biraz anlayamaz mısın?” Ellerini dizlerine yerleştirip bakışlarını Ahu’nun dikiş makinasına çevirdi. İlk kez görüyor gibi inceliyordu.

“Seni anlıyorum!” Kerim’in sesi sertti ve bu şu an için yeni bir bomba taşıyordu. Biri alttan almazsa enkaz daha derin olacaktı. “Bu sorunu aşmak bugünü kurtarır. Ben geleceğin peşindeyim.”

Sesin sertliğiyle adama döndü. “Evet, tamam, sen babam değilsin. Yapmazsın, ama aşamıyorum kör müsün? Biraz yardımcı olamaz mısın?”

Nefesi tükenen adam ona bakıyor, doğru sözcükleri arıyordu. “Sana yardımcı olurum ama senin buna gönüllü olman gerekiyor. Böyle bir şeyi hayatım boyunca bir daha yaşamak istemiyorum. Kıskanmakla aldatmak arasındaki farkı bulmak zorundasın. Beni her kıskandığında acaba beni aldatıyor mu diye düşüneceksin.”

Omuz silkti Pınar. “Çok kıskanç bir kadın olacağım garanti evet. Ama o kadar da hasta değilim.”

“Hastasın demedim, kıskanılmak egomu okşar ama bizi tüketir. Beni kıskanmak için bir nedenin olmayacak.”

Pınar başını iki yana salladı. “Senin bir şey yapmana gerek yok. Hayatımdaki tek erkek figürü sensin.” Gözleri nemli bakıyor, Kerim’i sözleriyle derinden sarsıyordu. “Baba yok, abi yok, dayı, amca… Hiç kimse yok. Sen hayatta sahip olduğum tek erkeksin, ama bilmediğim bir dünyada sana da sahip olamadım. Bir daha böyle bir şey yaşanmaz belki, dikkat ederim, çabalarım, ama ben buyum. Yükün çok ağır, kaldırmak istersen seninleyim. Beni unutabilir misin?”

Kaşları çatılan Kerim’in dudakları kımıldadı. “Unutmak için seven birini hiç gördün mü?”

Başını salladı Pınar. “Görmedim.”

“Bir ilk mi olmak istiyorsun Pınar? Sen beni unutabilir misin?”

“Bunun için çok zamanım vardı, sen beni görmezken bile ben seni seviyordum. Seni unutmanın ne olduğunu bilmiyorum, Kerim.”

Uzanıp kızın kucağındaki ellerini tutup sıktı. “Annem haklı, benim de daha dikkatli olmam gerekirdi. Gördüklerin doğru olmasa da çirkindi kabul ediyorum. Kızmakta da haklısın, kıskanmakta da.” Kızın gülümseyen yaşlı gözlerine bakıp gülümsedi. “Seni unutmayacak kadar çok seviyorum aptal kadın.”

“Davar!” dedi, sandalyesinde kayıp, adamın omuzuna başını bıraktı. Şakağına aldığı buseyle gözlerini kapadı Pınar.

“Sen bu davarın hayatındaki tek kadınsın ve hep öyle kalacaksın. Sadece bunu unutma!”

Recommended Articles

23 Comments

  1. Bir yandan pınar diğer yandan kerim haklı ahunun da dedigi gibi bir kadına bunu anlatamazsin ama bir erkeğe de bunu anlatamazsin çok zor bir durum ama umarım birlikte asarlar

  2. Güven çok önemli, güzel bir bölüm oldu. Emeğinize sağlık keyifle okudum ve inanılmaz ama Naciye’yi bu bölümde çok sevdim

  3. Kerim ve Pınar a bayılıyorum çok güzeller Poyraz ve Ahu ya diyecek hiçbir sözüm yok harika ikisi de Naciye Teyze koydu tavrını kadının hası be

  4. Yürü ne Naciye sultan kim tutar seni😎😎😎

  5. Güzel bölümdu emeğine sağlık canım 🥰

    1. ne bölümdü ama
      assagı tukursen sakal yukarı tukursen bıyık
      haklı yada, haksızlık yok guven en can alıcı nokta sevgide bir yere kadar güven olmazsa Allah tan astılar Naciye sultan diher adı tecrübe olmalı terminatör eş olarak
      Emeğine yüreğine sağlık mükemmel ötesi bir bölüm

      1. inanmıyorum ya yorum yaparken cevap olarak yollayan bir benim galiba 🤦‍♀️
        soryyyyy

  6. Pınar’ın böyle bir travması olduğunu yeni öğrendik .neyseki sonu tatlıya bağlandı☺️

  7. Ahh o güven duygusu… Yuvayı ayakta tutan o. Emeğine sağlık canım.

  8. Ah Naciye hanim sende olmasan bu eşek sipaları barısmayacakti 😄
    Çok güzel bölümdü ellerine yüreğine sağlık 😙

  9. Ellerinize emeğinize sağlık muhteşemdi ❤❤❤

  10. Güven,nasıl bir duygusun kii,kül de ediyorsun,zirveye bayrakta diktiriyorsun….Nasıl hissettim o arada kalmışlığı be Payelll, hakikaten bazı şeyleri yaşarken sen de travma oluşturmuş bir geçmişi de varsa olayın altında kalmak senin kalmamak ise hem senin hem karşı tarafın elinde…Naciyeee kız tam hakkını veren bir hareketti,tüm olumsuzluklarını sildin süpürdun be yaa👏

  11. ⭐⭐⭐⭐⭐

  12. Yeşil gözlü gözde evlat oldun poyarcım

  13. Naciye anne herkesi ters köşe yaptı resmen. Bu bölümde favorim o 💕

  14. Naciye kız ilk kez sevdim seni ne güzel konuştun öyle. Ama şu madalya ve tapu işini anlayamadım. Güven gerçekten de çok sıkıntılı bir durum zor oluyor kolay bozuluyor. Allah hepimize yardım etsin. Poyraz tam damat olmuş yaa Naciye beklediğine pişman değildir bence içten içe iyi ki kızım bu zamana kadar kimseyi istemedi diyor bile olabilir. Finali iyice merak etmeye başladım hem hiç bitsin istemiyorum hemde nasıl bitecek diye merak ediyorum. Kalbim çıt göz yaşım pıt seviyorum seni güzel kalpli kadın emeğine yüreğine kalemine sağlık sen hep yaz biz hep gelip aynı heyecanla okuyalım. Öpüldün çooooooook 💙💙💙😘😘😘

  15. Davar felan ama seviyor beee 😍

  16. Navire teyze degisim cok sende.Guzel davranislar devam😄Emegine ve guzel kalbine saglik canim🧿😘❤

    1. Naciye olacakti klavye hatasi😄😄

  17. İşte naciye gücü

  18. Naciye sultan gönlümü fet ettin

  19. inanmıyorum ya yorum yaparken cevap olarak yollayan bir benim galiba 🤦‍♀️
    soryyyyy

Leave a Reply

Your email address will not be published.

error: Content is protected !!