Yedi Aşiret için kurulan kahvaltı masasına Toprak ve Tamer Ağa ile yürüyen Kenan gördüğü iki adam ile duraksadı. Onun neden durduğunu anlamak için baktığı yöne dönen Toprak alaycı bir ifadeyle konuştu.
“Bu adamlar neden burada?”
“Celal Ağanın en yakın dostudur Kamber. Burada olmaması garip olurdu.”
“Bilirsin Büyükbaba. Küstahlığı cesaretle karıştıranları sevmem.” Bakışlarını adamların üzerinden ayırmadan çattı kaşlarını. “Onları tanımıyorum ama bu tipleri iyi bilirim. Sadece bir dost cenazesi için burada değiller. En azından beni buna inandıramazlar.”
Kenan ellerini ceplerine yerleştirip, keskin bakışlarını onlardan çekmeden konuştu. “Onların olduğu masaya asla oturmam. Yediğim her lokma bana haram olur.”
“Onlara bu zevki yaşatacaksın yani.”
“Ne?” Toprak’ın gün ışığı düşen yüzüne baktı.
Başını çevirip Kenan’ın yüzüne baktı ela gözler. “Senin masanda keyif yapacaklar. Sende orada olmayarak onların ekmeğine yağ süreceksin.” Omzunu silkti. “Ben olsam yapmazdım.”
Toprak’ın sözlerinin ardından başını çevirip tekrar masaya baktı.
Toprak ise sözlerinin tesirini aldığı için ellerini birbirine sürttü. “Hadi çok acıktım ben.”
Tamer Ağa, önden yürüyen torunun ardından bakarken gülümsüyordu. “Biraz delidir ama zekidir. Onun dediklerine kulak veresin Kenan Ağa. Emin ol seni yanıltmaz.”
Duyduğu sözleri düşünmeyi zamana bırakırken, Tamer Ağaya elini uzatarak yol verdi. Onun ardından yürürken gözleri Kendal’daydı. Onunkilerde öfkeli bir halde kendisindeydi.
**
Barzan Ağa, cenaze evindeki kahvaltının liderliğini Korkmaz aşiretinin yeni reisine, Cihan’a vermişti. Bu ufak jest Cihan’ı mutlu ederken Kenan hariç diğer ağaların yüzünde zerre bir iz yoktu. Kamber’in bu duruma sevindiği ise tavırlarından dahi anlaşılıyordu. Ekmeğini bölerek, tereyağı ve Korkmaz aşiretinin özel balına batırarak yemesi masadaki hareketsizliği değiştiren tek hareketti. Sessizce çayını yudumlayan Kenan bulanan midesini bastırmaya çalıştı. Yıllar sonra aynı masaya oturmak zorunda kalışı yetmezmiş gibi tam karşılarında oturuyor olmak sinirlerini bozuyordu.
Bakışları masanın başında oturan Barzan Ağaya kaydı. Göz göze geldiklerinde, yıllar önce kol düğmesini avucuna bıraktığı gece yarısı yaptıkları telefon konuşmasını anımsadı.
“Seni tanıyorum. Böyle bir adam değilsin sen.”
“Öyle mi? Ben bile kendimi tanıdığımdan sizin kadar emin değilim. Öfkemin sınırlarını bilmiyorum mesela. Nereye kadar gidebileceğimi, nerede durabileceğimi de… O yüzden siz iyisi mi bana o kadar güvenmeyin.”
O andan sıyrılmasını sağlayan Toprak’ın sözleri oldu. “Kendal’ın sana bakışlarını görende onun babası öldü sanır.”
Kuzeninin yüzüne bakıp, alaycı bir ifadeyle gülümsedi. “Hissettiği acıdan çok başka… Hiç tatmadığı kaybetme duygusuyla kıvranıyor bedeni.”
“İçimden bir ses bu bir kadın ile ilgili diyor.”
Toprak’ın imalı sözleriyle gözlerinin önünde beliren suretle derin bir iç çekti. “Gazel…” dedi içindeki ses. Sessiz bir halde yeniden doldurulan çayını yudumlamaya devam etti.
**
Güneşin kızıllığını onun için hazırlanan odanın olduğu katın terasında izliyordu. Kahvaltıdan kısa bir süre sonra işlerini bahane ederek odasına çıkmıştı. Gelen telefonlara geri dönmüş ve e-postalarını kısa sürede incelemişti. Aşiretinde işler yolundaydı. İnsanlarının sıkıntısı olduğuna dair bir haber Asaf’a ulaşmamıştı. Geriye kalan koca zamanı sessizlik içerisinde, kendisiyle baş başa geçirdi Kenan. Cihan’a kahvaltı masası için verilen geçici liderlik sonrası aklına düşen, mazide yaşadıklarının gölgelerini içeren sorularla mücadele etti.
Babası ve ağabeyi toprağa verildiğinde yapması gerekenleri onun yerine amcası denen şeref yoksunu adamın yapmış olma düşüncesiyle harmanladı öfkesi. Belki de kahvaltı masasında verilen geçici liderliği de o üstlenmişti. Baş sağlığı dileyenlere acı çeken bir adam rolüyle karşılık vermişti. O ölümle yaşam arasında mücadele verirken, araftan sıyrılıp anasına,evine dönmeye çalışırken… Titrek bir nefes aldığında varlığını fark etmediği Tamer Ağanın sesini işitti.
“Baban Korkut’ta gün batımını izlemeyi severdi. Senin gibi sessizce bakar dururdu ufka…”
“Hiç hatırlamıyorum.” dedi ardına dönmeden Kenan.
“Kendisini gizlemeyi severdi. Sorsan söylemezdi. Senin anlamanı beklerdi. Deli ederdi beni bu huyu.”
Başını çevirip omzunun üzerinden baktı. “Babamı ne kadar zamandır tanıyorsunuz?”
“Yedi aşiretteki yerimi bildim bileli. Önceden sizin kadar rahat değildik. Babalarımız belli bir yaşa erince birbirimizi tanımamızı isterlerdi. O tanıdığımdan beri değişmeyen nadir insanlardan biriydi.”
Sözleriyle hep yabancı kaldığı babasını dinleme heyecanı sardı Kenan’ı. Karşısındaki koltuğa oturduğunda Toprak da onlara katıldı.
“İnatçıydı. Gözü karaydı ama cesareti başkasına zarar vermezdi. Ailesini severdi. Kardeşi olacak işe yaramaz Kamber’i bile.” Hissettiği öfkenin tesiriyle bastonunu vurdu yere.
“Kamber…” Yorgun bir halde ardına yaslandı.”Babamı hiç sevmedi. Değil mi?”
“Herkes bilirdi sevmediğini. Lakin baban kabul etmezdi. Ağa olacak varise hep daha fazla hak ve miras bırakılır. Bilirsiniz. Büyükbaban Kerim Ağada öyle yaptı. Ama Kamber kendi hakkına düşenin neredeyse hepsini kısa zamanda tüketti. Kadınlara ve gece hayatına merak sardı diye duyduk. Metresleri vardı. Bu yüzden çokça borç yaptı. “
“Babam mı ödedi?” Acıyla söylediği sözlerin karşılığını kısa sürede aldı.
“Evet. Üstelik ona şirket kurup, yeniden toparlanması için sermaye bile verdi. Birde yemin ettirdi. Gece hayatından uzak durması için.”
“O piç eminim durmamıştır.” Toprak öfkeli sözlerinin ardından Kenan’a baktı. “Kusura bakma ama daha fazlasını hak ediyor.”
Kenan sustu. Aklına gelen ihtimalle yutkundu. “Sonra ne oldu?”
“Karısı doğumda öldükten sonra duruldu. Ders aldığını ve yaşadığı kayıpla aklının başına geldiğini düşündü baban. Ama ben ve diğerleri böyle olmadığına emindik. Kısa zaman sonra duyduk ki… Evli bir kadınla birlikteymiş.”
Güçlükle nefes aldı Kenan. Ellerini saçlarından geçirdi. “Kimmiş?”
“Kimse bilemedi.”
Tamer Ağa söylemedi. Ama Kenan gerçeği hissediyordu. Anasının böylesi bağlılığının kısa sürede olmadığının farkındaydı. O da sustu. Ta ki sessizce oradan ayrılıp, gece yarısı Antep’e, anasının yaşadığı o eve varana dek…
***
Gazel, telefonu kapattıktan sonra odaya giren onlarca paket ile şaşkınlığa uğradı. İç çamaşırlarından, ayakkabılara, elbiselerden pantolon ve bluzlara, gecelik ve sortlu takımlardan, parfüm ve makyaj malzemelerine kadar her şey vardı. Ama Gazel’i en çok gülümseten mayo olmuştu. Tek parça, sporcu mayolar öylesine kapalıydı ki ne göğüslerinin ne de sırtının derin çizgisinin görünmesi mümkün değildi.
Yeni gelen kıyafetlerini dolabına yerleştirdiğinde neredeyse öğlen olmuştu. Kahvaltı için bahçeye indiğinde onun için seçilmiş minik çiçeklerden oluşan pudra rengi bir elbise vardı üzerinde.
Gün boyu Nurbanu’nun meraklı bakışlarından kaçamadı. Alçılı ayağına rağmen onun yürüyüş yapma ve bu fırsatta sorguya çekilme teklifini reddetti. Havuz kenarında dinlenmeyi tercih etti. Başında muhafız gibi duran Ömer ile birlikte…Etraftaki adamların dün gördüklerinden farklı kişiler olduğunu fark ettiğinde Ömer’e sordu. Aldığı yanıtla gülümsedi.
“Kenan Ağam hepsini gönderdi.”
Kıskançtı adam. Bunu yaptıkları konuşmada dahi hissetse de görmek hoşuna gitmişti. Aralarında bir bağ olmasa da sahiplenilme duygusunu hissetmişti. Üstelik bunu yıpratmadan, gizlice yapması içini titremişti.
Akşam yemeğini üzüm salkımlarının gölgesinde yemekten aldığı keyif, telefonuyla kendisine doğru gelen kadının sözlerini duyduğunda yok oldu.
“Bende… Bende çok özledim…”
Sabah yaptıkları konuşma o an değerini yitirdi. Her şeyi yanlış anlamıştı. Korunmaya muhtaç bir misafir olduğu için gösterilen bir ilgiydi gördüğü. Söylemese de karşısındaki kadına aitti adam. Mutlulukla giydiği elbise tenini acıtıyordu artık. Yemeğini bırakıp odaya çıkmak istediğini söyledi Ömer’e. Yukarı çıktığında kendisini odaya kilitledi. Ömer böylece odasına giremeyecekti. Kenan Beyde sabah aradığında ona ulaşamayacaktı. Ne pahasına olursa olsun o telefona yanıt vermeyecekti.
Kameraya bakarak üstündeki elbiseyi yırtarcasına çıkardı. Sadece iç çamaşırlarıyla yatağa girdiğinde Kenan’ın bu görüntüleri izleyerek delireceğini biliyordu. Umurunda bile değildi. Gözlerini kapattı ve kendisini uyumak için zorladı.
Bahçede onun odasının olduğu cama bakarak gülümseyen Nurbanu ise keyifliydi. Kenan’ın ona özel hediyeler yollaması ve kızın hevesle gelen elbiselerden birini giymesi canını sıkmıştı. Onu buradan Kenan gelmeden göndermeye kararlıydı. Sevdiği adam geldiğinde burada sadece kendisi olmalıydı. Gelen hediyeleri de o odayı da kız gittiğinde sahiplenecekti.