Alex, son üç gündür tanımadığı bir kızla aynı çatı altında yaşasa da, onunla hiç karşılaşmamıştı. Aslında bu durumun onu memnun etmesi gerekirken, aksine daha çok öfkelendiriyordu. Dizginleyemediği öfkesi, Vivienne’i keşfetme arzusu onu her geçen gün daha da rahatsız etmeye başlarken, yerine sığamadığı hissine kapılarak ofisindeki koltuğundan kalktı. Odanın içinde adımlamaya başladığında duvarlar sanki üzerine gelmeye başlamış gibi boğulduğunu hissetti. Kravatını gevşeterek rahatlamaya çalışsa da işe yaramayacağını zaten biliyordu. Çünkü onu rahatlatacak tek bir şey vardı, ancak yapamazdı, Vivienne’e dokunamazdı. Parmak uçlarıyla alnını ovalayarak tekrar koltuğuna yerleşti. Özellikle gördüğü rüyadan sonra, kıza karşı koymakta zorlandığı bir gerçekti. Onu istiyordu, onu gerçekten çok istiyordu. Gün içinde onu farklı şekillerde hayal edip sonrada kendi aptallığına kızıyordu. Bu lanet kızda ne vardı ki işe bile odaklanmasını engelliyordu. Böyle bir şey başına ilk defa geliyordu. Düşünceleri yüzünden iyice köşeye sıkıştığını hisseden genç adam dişlerini sıkarak ellerini sertçe masaya vurdu. Ne olursa olsun ondan uzak durmalı, birkaç gün sonrada sepetlemeliydi. Aksi halde kendini kontrol edebilmesi mümkün olmayacaktı.
Vivienne ise, Alex’in işte olduğu bir gün Eliza’ya çok sıkıldığını anlatmıştı. Eliza onu kütüphaneye götürüp, istediği kitapları seçebileceğini söylediği zaman genç kız çocuksu bir tavırla sevinçten kadının boynuna sarılmıştı. Vivienne bütün gün odasında kitap okurken aynı zamanda da korku içinde beklemekteydi. Üç gün olmasına rağmen ona henüz dokunmamıştı. Acaba kendisini beğenmemiş miydi? Yaşayacaklarından mı, yoksa bir haftanın sonunda memnun kalınmadığı için gönderilmekten mi korkmalıydı? Ona göre Alex, kuşkusuz ki çok yakışıklı bir adamdı. Açık kahverengi gözleri aklına geldiğinde, elindeki kitabı kapatıp başucundaki komodine bırakarak, düşünmeye başladı. Ürkütücü bakışları soğuk ve katı olsa da, sanki başka bir şeyler vardı o donuk gözlerde. İnsanı ilk gördüğü an da içine çeken bir girdap gibi. Normal şartlarda karşılaşmış olsalardı, ona aşık olmaması imkansızdı. Böylesi bir adama kapılmak, bir kadın için hiç de zor olmamalıydı. Ya da Alex gibi bir adam tarafından sevilmek kim bilir nasıl güzel olurdu? Vivienne’in birkaç saniyeliğine kurduğu hayalleri, aklına gelen gerçeklerle yarım kaldı. Alex’in ona, kendini satan bir kadın gözüyle baktığını bildiği için, böyle bir şey söz konusu bile olamazdı. Üstelik yakışıklılığının yanında, çok zengin bir adamdı. Kendisi gibi bir kıza sadece aşağılayarak, en fazla acıyarak bakabilirdi. Evde bulunma nedenini hatırladığı için, gözlerinden yaşlar usul usul süzülmeye başladığın da, kıvrılarak başını yastığa koydu. Ona hayal kurmak bile yasaktı artık.
☆☆☆☆☆
Alex, şirketteki odasında işleriyle ilgilenmeye çalışırken babası geldi. Teklifsiz bir şekilde içeriye giren adam giriş cümlesine gerek duymadan direk konuya girdi.
“Senin için gönderdiğim bakireden memnun kaldın mı oğlum?”
Alex, babasının sorduğu soru karşısında, şaşırmadan edemedi. Böyle bir şeyin olabilmesi gerçekten mümkün müydü? İçinde bulundukları durum nedeniyle, Vivienne’in bakire olabileceğini asla tahmin edemezdi. Masumiyetini satan bir kadınla ilk defa karşılaştığı için, duyduğu sözler ilginç geldi. Gülümsemeye çalışarak;
“Çoook” dedi.
Diğer yandan da Eliza’nın olanları babasına anlatmamış olmasını diledi. Eliza, evin gözü kulağıydı, evde olan biten her şeyden haberi olan usta bir personeldi. Babası ona herhangi bir imada bulunmadığı ya da hemen konuya girmediği için sevindi. Demek ki hiçbir şeyden haberi yoktu.
Akşama kadar yine Vivienne düşüncelerini süsledi. Girdiği toplantılarda, yaptığı görüşmelerde çoğunlukla ruhu kendinden çok uzaklardaydı. Hep aklında onu olabilecek en çılgın şekillerde hayal etti. Bazen, hayale o kadar kendini kaptırdığı oldu ki, neredeyse odasındaki koltuğunda kendinden geçecekti. Bedenini kasıp kavuran şehvet karşısında, daha fazla dayanamayacağını bildiğinden hemen birilerini arayıp, kendisi için güzel bir kadın ayarlamalarını istedi. Çünkü o, güzel kadınlara sahip olmayı severdi.
☆☆☆☆☆☆
Ona sunulan kadın sayesinde, otelde yaşadığı deneyimden sonra bir bara gidip, kafayı buluncaya kadar içti. Ama Alex kolay kolay sarhoş olmazdı. Olsa da ne yaptığını bilir, asla kendini kaybetmezdi. Sabaha karşı eve döndüğünde ise merakına yenik düştü. Vivienne’in odasının kapısını aralayıp, yatağında yarı çıplak uyuyan kıza baktı. Duygusal anlamda ondan etkileniyor muydu, ama nasıl? Bu mümkün değildi. Otuz yaşında olmasına rağmen, daha önce bir kadına ilgi duyduğu olmamıştı, olamazdı da.
İç dünyasında yaşadığı karmaşayla Vivienne’in yatağına girip, ona dokunmak istese de, bozulan sinirleri yüzünden vazgeçti. Odasına gidip, duş aldıktan sonra yatağına girdi.
Güneş doğmak üzereydi ve Vivienne’e karşı kendisiyle savaşıyordu. Babası onu, bir kadınla birlikte yaşamaya alışması için kiralamamış mıydı? Peki, neden ondan kaçıyordu? İlerleyen dakikalarda aklına bir fikir geldi. Onunla oynayabilirdi. Daha önce bir erkekle birlikte olmadığını biliyordu. Ama bu başka şeyler yapmadığı anlamına gelmezdi. Bu çağda bu yaşta, hala bekaretini taşıyan bir kız olması şaşılacak şeydi. Yarın ilk işi kafasındaki soru işaretlerinin cevabını bulmak olacaktı.