Alex uyandığında neredeyse öğlen olmuştu. Başucundaki cep telefonuna uzanıp maillerine baktı. Asistanı, öğleden sonraki toplantılarını ve çalışma programını göndermişti.

Hemen asistanına gün içinde işe gitmeyeceğini ve bütün toplantılarını iptal etmesini içeren bir e-mail atıp yatağında gerindi. Ancak asistanının cevabı gecikmedi.

“Saat 16:00′ da ki toplantınızın önemini hatırlatmak isterim.”

Aldığı cevapla telefonunu sertçe yatağın üzerine fırlattı. Tabii ya, kahrolası Japonlar ile imzaların atılacağı toplantı vardı. Aylardır yapılan görüşmeler sonucunda ayarlanan toplantıyı, nasıl unutabilmişti? Acil bir şeyler atıştırıp, evden çıkmak için yemek salonuna inmeye karar verdi. Eğer şirkete erken giderse, avukatıyla birlikte, imzalayacağı sözleşmenin üzerinden son kez geçebilecek zamanı olacaktı.

Çıplak ayaklarla merdivenlerden inerken, Vivienne ile karşılaştı. O an, hayatında gördüğü en güzel kadınla birlikte aynı evde yaşayıp da, onu yatağına almadığı için kendisini bir aziz olarak gördü. Çünkü Vivienne ile iradesinin sınırlarını test ettiğinin farkındaydı. Vivienne ise, Alex’i üzerinde sadece pijama altıyla yarı çıplak gördüğü an, bakışlarını yere çevirdi. Duyduğu utançla birlikte hissettiği heyecan birbirine karışıp, bukalemun gibi renkten renge girdi. Onun kızaran cildi Alex’in dikkatinden kaçmadı. Eğer titremesinin nedeni korku olsaydı, yüzü kızarmazdı. Demek ki ondan etkileniyordu. Bunu bilecek kadar iyi tanıyordu kadınları. Vivienne başını kaldırmadan,

“Günaydın efendim” dedikten sonra, tam yanından geçerken Alex, kolunu tutup onu kendisine çekti. Vücutları birbirine yapışmış, yüzleri arasında sadece milimler vardı. Ama Vivienne ona bakmak yerine, gözlerini kapattı. Kızın ürkek hali karşısında, Alex dudaklarıyla Vivienne’in boynuna dokunduğu an, ürperdiğini fark etti. Onun titremesinden heyecanlandığını anlayabiliyordu. İşte bu iyiydi. Dudaklarıyla boynundan, kulak memesine bir yol çizdi. Teninin dokusu ve kokusu enfesti. Nefesini teninde hissettirerek;

“Akşama hazır ol. Seni istiyorum” dedi.

Vivienne’in bütün vücudu gevşemiş, genç kız neredeyse olduğu yere yığılacak hale gelmişti. Alex’in sert ses tonuyla “Tamam mı” demesiyle, gözlerini açmadan başını sallayarak isteğini onayladığını belirtti. Kelimeler sanki boğazına takılmış, konuşmayı unutmuş gibiydi. Küçük oyununun ardından, Alex kollarını bırakıp yemek salonuna giderken, olduğu yerde hareket etmeden, arkasından baktı. Kaslı vücut yapısıyla taştan bir heykeli andıran bu adama, akşam bedenini sunacaktı. Ama nasıl? Korku ve heyecan son zamanlarda en yakın dostları olmuştu.

☆☆☆☆☆☆☆

Alex, akşam yemeğini yerken küçük oyuncağıyla neler yapacağını düşünüyordu. Eliza’nın “Misafiriniz var” demesiyle, keyfi kaçtı. Nerden çıkmıştı şimdi bu davetsiz misafir? Onu babasından başka kimse habersiz ziyaret etmezdiki. Etse de hizmetçiler direkt içeri alırdı. O değilse, gelen kimdi?

Konukların ağırlandığı geniş salonda, Nicholas’ı görmek beklediği en son şeydi, çünkü genellikle dışarıda görüşürlerdi. Üstelik haber vermeden gelmek, normalde huyu değildi.

“Sürpriz ziyaretini neye borçluyuz,” diyerek karşıladı çocukluk arkadaşını.

Alex’in sesindeki gerginliği hisseden Nicholas sitem eder gibi;

“Bu çevrede işim vardı, dostumu görebilmek için şansımı denemek istedim. Yanlış zamanda mı geldim,” diyerek arkasındaki koltuğa yerleşti.

Bir süre sonra işle ilgili derin sohbete daldıkları an, salona Eliza ve Vivienne girdi. İkisi birlikte Alex’in şaşkın bakışları altında ikram servisini yaparken, Vivienne’in güzelliği baş döndürücüydü. Üzerinde göğüs dekolteli, kısa mor bir elbise vardı. Gözleri, yüksek topuklularla önünde hareket eden kızın, pürüzsüz uzun bacaklarına takıldı. İyi de, onun bulundukları ortamda ne işi vardı ki? Sonuçta evin çalışanı değildi. Nicholas’ın da kendisiyle birlikte onu incelediğini görünce, huzursuz oldu fakat dile getiremedi, getiremezdi. Eliza’ya ters bir bakış atıp çıkabileceklerini söyledikten sonra, içki servisini yapmaya başladı. Nicholas Vivienne’i kastederek;

“Böyle güzellikleri nasıl buluyorsun? Hizmetçin nefes kesici,” diyerek beğenisini dile getirdi.

Alex, sinirden kaskatı kesildi ama renk vermedi. Anlamazdan gelerek;

“Eliza uzun zamandır bu evin bir parçası,” diye cevap verdi.

Ama arkadaşının çenesi düşmüştü ve susmaya hiç niyeti yoktu.

“Ben ondan bahsetmiyorum Alex. Şu uzun bacaklı seksi parçadan bahsediyorum.”

Alex’in içindeki öfke an be an daha da büyürken, içki kadehini taşıyan eli sinirle titredi;

“Buraya hizmetçilerime övgüler yağdırmaya gelmedin herhalde.”

Nicholas, aldığı cevaba karşılık konuyu daha fazla uzatmadı. Alex’in, eline sertçe tutuşturduğu bardak, ikramdan çok tehdit eder gibiydi çünkü. İş sohbetlerine kaldıkları yerden devam etseler de, gitme vaktinin geldiğini anlayıp, sohbeti kısa keserek bir süre sonra evden ayrıldı. Hizmetçisi hakkında yaptığı yorumdan sonra, Alex’in gerildiğini anlamıştı. O; bir hizmetçi yüzünden bozulacak bir adam değildi. Hele de söz konusu olan hizmetçi, bir kadınsa. Yoksa kadın düşmanı Alex gönlünü mü kaptırıyordu? Hem de bir hizmetçiye.

Nicholas evden ayrılır ayrılmaz Alex, “Eliza” diye kükredi. Ev onun sesiyle yankılanırken Eliza, Vivienne’i odasına gönderip, Alex’in yanına gitti.

“Sizi dinliyorum Mösyö Alex.”

Eliza, daha öncede Alex’i sinirli görmüştü ama böyle gözü dönüşüne tanık olmamıştı.

“Vivienne’in bu evdeki görevi ne?”

Eliza ne cevap vereceğini bilemez bir haldeydi. Aynı soruyu tekrar ve daha yüksek sesli ikinci kez duyunca, konuşmak zorunda kaldı.

“Onun görevi sadece size hizmet etmek efendim.”

“Sadece bana hizmet etmekse, neden senin yanındaydı?”

Eliza, Alex’in aşırı tepkisine bir anlam veremiyordu. Onu tanımasa, neredeyse Vivienne’i kıskandığını düşünecekti. Ama Alex kadınları sevmez, onlara güvenmez, kıskanmakla ise uzaktan yakından ilgisi olamazdı. Yoksa genç efendi bu kıza tutulmaya mı başlamıştı? Tahminlerini bir kenara bırakıp, Alex’e cevap verdi.

“Efendim, Gisella rahatsızlandığı için erken çıktı. Felicia’nın da bugün izin günü. Evde ikram servisinde bana yardımcı olacak kimse olmadığı için, Vivienne’den yardım istedim.”

Alex, sinirden ellerini yumruk haline getirmiş, yıllardır onu tanıyan, hatta çocukluğuna şahitlik etmiş kadına, hesap soruyordu. Ama neden? Kendi kendini sorgulamaya başladı. Daha eve geleli dört gün olmasına rağmen, Vivienne onun sadece rüyalarına değil düşüncelerine de hükmetmeye başlamıştı. Bu kızdaki karşı konulmaz çekim kaynağının nedeni neydi? Az daha öfkeden çocukluk arkadaşının boğazını sıkacaktı. Kıskançlık mıydı bu? Hiç sanmıyordu. Belki de onu malı gibi görmeye başlamıştı.

Eliza’nın daha fazla üzerine gitmemek için gidebileceğini söyledi. Kadın tam arkasını dönmek üzereyken, yüksek sesle;

“Vivienne nerede” diye sordu.

“Odasına gönderdim efendim.”

“Söyle ona, on dakika sonra odama gelsin!”

Recommended Articles

Leave a Reply

Your email address will not be published.

error: Content is protected !!