Alex; odasının bahçeye bakan penceresinden, elleri ceplerinde, omzunu cama yaslamış dikkatle onu izliyordu. Vivienne’i ilk defa bu kadar mutlu ve gülerken görüyordu. Onu bu kadar kısa zamanda etkileyen bu kız kimdi? Paris’te bulunduğu sürece, neden onu aklından çıkartamayıp, soluğu Marsilya’da almıştı? Uzak durmaya çalıştıkça, Vivienne’in çekimine daha çok giriyordu. Aklına iki gece öncesi geldi. Oral seks yaparken ne kadar ürkek ve deneyimsiz olduğunu hatırladı. Bu zamanda, bu kadar masum bir kızın var olabilmesi onun için imkansız görünse de, Vivienne’i tanıdıkça, masumiyetine inanmaya başlamıştı. Hissettikleri onun için, hem çok yabancı hem de çok tehlikeliydi. Kendi etrafında, nefretiyle oluşturduğu güvenlik duvarı alarm vermeye başlamıştı. Vivienne’i bir an önce kendinden uzaklaştırmalıydı. Onu izlerken, ıslanmaktan vücuduna yapışan beyaz bluzunun altında beliren çamaşırı dikkatini çekti. Ona dokunmayı ne kadar istese de Vivienne’in adı tehlikeydi artık. Daha fazla bakmaya dayanamayıp, arkasını döndü ve derin bir nefes aldı. Çünkü bedeni onun için yanıp tutuşuyordu.
Vivienne’i evde Eliza karşıladı.
“Islanmışsın?”
Vivienne mutluluktan sürekli gülümsüyordu.
“Evet, ama bu seferki mutluluktan” diye cevap verdi ve yaramaz bir çocuk gibi ayaklarının üzerinde sekerek odasına yöneldi.
Eliza arkasından; “Mösyö Alex burada” dediği an, olduğu yerde durdu. Gülen yüzü solarak, sevinci yerini tekrar korkulara bırakmıştı.
Odasına gidip, hemen üzerini değiştirdi. Onun için alınan pahalı, bir o kadarda gösterişli elbiselerden birisini giyip, yatağının üzerine oturdu. Alex bu gece onu görmek isteyecek miydi acaba? Ya yine midesini bulandıracak bir istekte bulunursa, o zaman ne yapardı? Bir kez daha üzerine kusarsa, kesin bu sefer onu kovardı. Onun gibi bir adam, normal bir sevgili bulmaktansa, neden kiralık bir kızı tercih etmişti ki? Sapık bir sadist olsaydı eğer, o güne kadar anlardı. Alex gibi Vivienne’in de kafasında bir sürü soru işareti vardı.
Genç kız, iki saat sonra sessiz bekleyişe dayanamayıp, odasından çıktı. Yemek salonunun kapısına yaklaşırken, Alex’in sesini duydu. Eliza ile konuşuyordu.
“Doğum günüm için herhangi bir kutlama düşünmüyorum. Yarın evde olmayacağım. Hepiniz izinlisiniz. Vivienne’e de söyle gidebilir, onu burada istemiyorum artık.”
Duyduklarıyla olduğu yerde durup, kapıya yaslandı. Alex onu gönderiyordu. O son geceden sonra bu kadar şaşırdığı için kendi kendine kızdı. Çok üzüldü, fakat kaybettiği para için değildi bu üzüntü. Koşarak odasına gidip, kendini yatağa bıraktı. Neden böyle hissediyordu ki, yanlış giden bir şeyler vardı. Hissettiği duygu aslında vicdan azabı olmalıydı. Yeğeni için çıktığı yolda tökezlemiş, Angeline’nin sahip olması gereken imkanları kaybetmişti.
Bir saat kadar sonra Eliza, beklediği haberi vermek için odasına girdi. Hemen toparlanıp, kendisine çeki düzen verdi. O konuşmaya başlamadan;
“Biliyorum, gitmemi istiyor” dedi.
Eliza, Vivienne’in yüzündeki üzgün ifadeye dayanamayıp, yanına oturdu.
“Sanırım sen istemiyorsun.”
Genç kız başını salladı.
“Bilmiyorum. Bir yanım böyle olmasının en doğrusu olduğunu söylerken, diğer yanım kalmak istiyor” dedi ve Eliza’nın yüzüne baktı. “Kendimi tuhaf hissediyorum Eliza.”
Eliza gülümsedi.
“Bence ondan hoşlanıyorsun.”
Duyduklarının, aklının inkar etmekte direttiği gerçekler olduğunu, o an anladı. Bu eve gelme amacı Angeline’nin tedavi masrafları ve bakımı içindi. Ama o; amacından sapıp, kendisini kiralayan adamla arasında duygusal bir bağ kurmuştu. Üstelik bu kadar kısa zamanda. Vicdanındaki huzursuzluk daha da büyüdü. İçi hiç rahat değildi. Gözleri yanmaya, yaşlar yanaklarından süzülmeye başlamıştı bile. Yaşadıklarını birisine anlatmaya o kadar çok ihtiyacı vardı ki, bu ihtiyaçla sözcükler ardı sıra dudaklarından döküldü.
“Ablamla bu şehre gelirken çok büyük umutlarımız vardı. Ben üniversiteye o da işe başlamıştı. İlk yıl her şey yolunda gitti. Sonra ablam alkol ve uyuşturucu kullanmaya başladı. Bir gün eve geldi ve hamile olduğunu söyledi. Ama alkolden ve kullandığı maddeden vazgeçmedi. Bu sorumsuzluğu kızının çok erken doğmasına neden oldu. Angeline yani yeğenim bir haftalıkken, ablam intihar etti. Küçük bir bebekle hayatta yapayalnız kaldım. Onun tedavisi ve bakımı için gerekli olan parayı bulaşıkçılık yaparak karşılayamazdım. Ek iş aradım ama bulamadım. Sonra bu iş çıktı karşıma ve işte buradayım.”
Vivienne’in gözyaşlarına karşılık, Eliza’nın da gözleri dolmuştu.
“Peki, bebeğin babası?”
Clair’e hamileliği süresince sormasına rağmen, Vivienne bu konuda bir cevap alamamıştı.
“Bilmiyorum. Babasının kim olduğunu hiçbir zaman söylemedi.”
Duydukları Eliza’yı çok etkilemişti. Onun hayata tutunmak için bu yollara başvurmasına çok üzüldü.
“Annen baban hayatta mı,” diye sordu.
“Evet, hayattalar ama görüşmüyoruz. Anlatmasam olur mu,” diye cevap verdi.
Annesi, üvey babasının hastalığıyla ilgileniyordu ve Clair’in gayrimeşru hamileliği Katolik olan aileleriyle aralarının açılmasına neden olmuştu. Vivienne, bir de bunlardan bahsederek, daha da üzülmek istemedi.
☆☆☆☆☆
Alex, bütün gece uyumadı. Birkaç defa uykuya dalsa da, her seferinde içinde Vivienne’in olduğu kabuslarla uyandı. Ona başka adamların sahip olduğunu gördüğü kabuslardan, neden bu kadar etkileniyordu. Aklı hep Vivienne ile ilgili sorularla doluydu. Neden para için kendini kiralamıştı? Sonra aklına onun başka bir adama kiralanacağı geldi. Bu düşünceyle odasında deli gibi dolanmaya başladı. O bir bakireydi ve ona ilk kez sahip olacak kişi tanımadığı lanet olası bir adamdı. Kapının çalmasıyla, içinde bulunduğu duygu ve mantık karmaşasından, kısa sürelide olsa kurtulmuştu. Eliza, pencerenin önünde dışarıyı izleyen genç adama yaklaştı.
“Mösyö Alex, çıkmadan önce benden yapmamı istediğiniz bir şey var mı?”
Alex yüzünü kadına dönmeden cevap verdi.
“Teşekkürler Eliza. Herkes gitti mi?”
Eliza bildi bileli Alex hep soğuk görünür, duygularını mümkün olduğunca dışarıya yansıtmazdı. Onu büyüten kendisi olduğu için, yüzündeki her mimiğin ne anlama geldiğini ezbere bildiği Alex de, bu sefer bambaşka bir şey vardı. Ve bu başka şeyin adı büyük ihtimalle Vivienne idi. Hatta kendini saklama çabalarına bakılırsa, neredeyse emindi.
“Evde sadece ben ve Vivienne kaldık Mösyö Alex.”
Alex, beklemediği cevap karşısında birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra, umursamaz görünmeye çalışarak Eliza’ya döndü.
“Ona gitmesini söylediğimi iletmedin mi?”
“İlettim efendim. Fredrick ile onu evine bırakacağız. Bu arada doğum gününüz kutlu olsun.”
“Teşekkür ederim Eliza, çıkabilirsin.”
Vivienne gidiyordu gitmesine de, tehlike olarak gördüğü kadının gitmesi onu neden bu kadar üzüyordu? Kendisi reddetmemiş miydi onu? Bir an önce hazırlanıp dışarı çıkmalı, içinde bulunduğu bu huzursuzluktan acilen kurtulmalıydı. Aldığı kararlarla üzerini giyinirken babası aradı.
“Doğum günü hediyenden memnun musun Alex?”
Babasının sorduğu soru gerilmesine neden oldu. Lakin bunu ses tonuna yansıtarak, onu meraklandırmak istemiyordu. Vivienne konusunun irdelenmesi, o an isteyebileceği son şeydi. Gülümsemeye çalışarak;
“Neden bu kadar merak ediyorsun baba? Bunu daha öncede sormamış mıydın,” dedi.
Telefondaki adam, Alex’in aksine gülerek konuşuyordu.
“Çok güzel olduğunu duydum. Belki senden sonra kendim için kiralarım.”
İşte bu son duydukları, Alex’in kabuslarını tekrar yaşamasına neden oldu. Aceleye getirerek telefonu kapatıp, merakla tekrar pencerenin önüne gitti. Vivienne; Eliza ile birlikte arabaya binerken, genç kız son kez başını çevirip, arkasında bıraktığı eve baktı. Ve hüzünlü gözleri camdan bakan Alex’le buluştu. Kalbi onun bakışıyla kıpır kıpır olup heyecanlansa da, bu onu son görüşüydü. Eliza’nın; “Hadi Vivienne” demesiyle yönünü değiştirip, arabaya bindi.
Araç gözden kayboluncaya kadar Alex arkasından baktı. O uzaklaştıkça, içindeki huzursuzlukla birlikte öfkede büyüdü. Sinirinden, odada ne var ne yoksa, her şeyi kırıp geçirmek istedi ama bu isteğini bastırdı. Bir gün küçük bir kadın gelip, bütün hayatını alt üst etmişti. Hissettikleri ve zayıflığı yüzünden asıl suçlu olan kendisiydi. Evi daha önce hiç bu kadar dar gelmemişti ona, boğulduğunu hissettiği için acilen evden çıkmaya ihtiyacı vardı. Arabasının anahtarlarını alıp, çıkmak için hızla kapıyı açtığı an, karşısında Vivienne’i görünce çok şaşırdı. Genç kız başını yere eğerek;
“Cep telefonumu odamda unuttum,” dedi.
Sonra başını hafifçe kaldırarak, Alex’in gözlerine baktı. O an Alex’in aklı tamamen durmuş, karşısındaki kızın saf güzelliğiyle hipnotize olmuştu. Birden iradesine yenik düşüp, ellerini Vivienne’in yanaklarına yerleştirerek, dudaklarıyla genç kızın dudaklarını kapattı. Artık bundan sonra olacak hiçbir şey umurunda değildi. Onu istiyordu.
Alex’in öpücüklerine, Vivienne’in de aynı tutkuyla karşılık vermesi gecikmedi. Sanki yıllarca birbirine hasret kalmış iki sevgilinin buluşması gibi bir yakınlaşmaydı bu. Ama sadece ateşli dokunuşlar yeterli değildi, ikisinin de daha fazlasına ihtiyacı vardı. Alex, ilk kez bir kadını bu kadar arzuyla öptüğünün farkında olmadan, ona sahip olmak için can atsa da, bu onun ilkiydi, ağırdan almalıydı. Vivienne kendini kaybedip, kollarını Alex’in boynuna dolarken, Alex güçlü yapısıyla onu kalçalarından tutup, zorlanmadan yukarı kaldırarak, kucağına yerleştirdi. Ayağıyla kapıyı kapatıp, merdivenlere yönelirken bile, genç kadının dudaklarını bırakmaya hiç niyeti yoktu. Vivienne’in bacakları ona dolanmış bir şekilde, öpüşerek basamakları çıktılar. Nefes nefese yatak odasına girdiklerinde, Vivienne’in aklına Eliza geldi. Örselenmiş dudaklarını Alex’in dudaklarından ayırıp;
“Eliza” dedi.
Alex gülümsedi.
“Boş ver.”
O an için zaman durmuş, herkes ya da her şey önemini yitirmişti. Alex, Vivienne’i tekrar dudaklarına hapsederken, onu öpmekten bıkmayacağına dair neredeyse yemin edebilirdi. Vivienne’ e kadar öpüşmek gereksiz bir ayrıntıyken, onunla birlikte Fransız öpücüğü de böylece bir anlam kazanmış oldu. Vivienne’i kucağından yere indirip, gözlerinin içine baktı. Ama o utanarak, al al olmuş yanaklarla başını yere eğdi. Alex onun çenesinden tutup, tekrar kendisine bakmasını sağladı. Bir kadın; aynı anda nasıl oluyor da, hem bu kadar masum hem de bu kadar davetkar bakabiliyordu. Burnunu genç kızın boynuna sürterek, önce pudramsı kokusunu içine çekti. Sonra dili ve dudaklarının onu yönlendirmesine izin vererek, boynunda başladığı yolculuğa kulak memesinde devam etti. Dişini hafifçe tenine geçirerek;
“Seni istiyorum, ” dedi.
Vivienne kıpırdamadan fısıltıyla söyler gibi cevap verdi.
“Ama gitmemi istemiştiniz.”
Alex, Vivienne’i duymazdan gelerek, elbisesinin etek ucundan tutup, başından çıkarttı. Siyah iç çamaşırlarıyla karşısında duran kıza baktı.
“Vazgeçtim” dedi.
Sonrada dudaklarına ve boynuna kondurduğu öpücüklerle, onu yatağa götürdü. O an Alex ve Vivienne için yarının ne getireceğinin hiçbir önemi yoktu. Aşka ve sevgiye aç iki ruhun birbirlerine teslim olduğu o anda, sanki zaman durmuştu.
**
Bir süre sonra Alex yataktan çıktı. Vivienne ise bambaşka bir dünyanın kapısından içeri girdiğinin bilincinde olarak, yaşadıklarını tuhaf ama bir o kadarda gerçek buluyordu. O sadece kiralık bir kızdı ve bunu asla unutmaması gerekirdi. Her geçen gün Alex’e daha çok bağlandığının farkındaydı. Bir gün ona verilen süre bittiğinde, ne kadar üzüleceğini tahmin etmek dahi istemiyordu.
Birlikte girdikleri duştan çıktıklarında Aralarında hüküm süren sessizliği kadifemsi sesiyle Vivienne bozdu. Islak saçlarla banyodan odaya girdikleri zaman Alex’e;
“Odama gidebilir miyim,” diye sordu.
Alex, üzerindeki bakışları hissederek, yüzünü ona çevirdi ve cevap vermeden gözlerine bakıp, başıyla onayladı. Genç kız, pembeleşen yanaklarıyla tam odanın kapısından çıkmak üzereyken, Alex arkasından bileğini tuttu.
” Yatağım artık kullanılabilecek durumda değil. Sanırım seninkini kullanmama izin verirsin” dedi.
Evde çalışan herkes izinli olduğu için, yatağın örtüsünü değiştirebilecek kimse yoktu. Vivienne bunu düşünerek örtüleri değiştirebileceğini dile getirmek istese de, konuşmadı. Belki de Alex’in onunla uyumak için kullandığı bir bahaneydi bu. Zira evde en az yirmi tane kullanılmaya hazır misafir odası vardı.
Odanın kapısını açan küçük kadınının arkasından sessizce içeriye girdi. Çok büyük olmasa da ferah bir odaydı. O odayı incelerken, Vivienne hiçbir şey söylemeden, gardırobundan aldığı çamaşırları ve saten geceliği ile giyinmek için banyoya girdi. Alex onun bu çekimser, ürkek haline gülümsemeden edemedi.
Vivienne üzerini giyinip odasına döndüğü zaman, yatağında yatan adamı gördü. Gözleri kapalı olduğu için uyuduğunu düşünürken, Alex gözlerini açmadan elini yatağa vurarak, yanına gelmesini işaret etti. Vivienne de gece uyumadığı için onun gibi çok uykusuzdu. Hemen yatağa girip, arkasını döndü. Alex, Vivienne’i kendisine çekerek sarıldı. Burnuna dolan Vivienne’in lavanta kokulu nemli saçları duyularını uyandırıyordu. Vivienne vücudunu geriye itti. Genç adam hissettikleriyle kendisini zapt edebilmek adına içini çekti. Ellerini Vivienne’in beline sararak, onu kendine iyice bastırdı.
“Biraz daha zorlarsan, senin için hiç iyi olmayacak” diyerek kollarındaki kızı uyardı.
Vivienne, her ne kadar tekrar onunla olmak istese de, ne demek istediğini anlamıştı.
Bir süre sonra Alex dayanamayıp, uzun zamandır aklından geçen soruyu dile getirdi.
“Seni buraya getiren neden ne?”
Vivienne, ne cevap vereceğini bilemedi. Ona dramatik hayat hikayesini anlatarak, kendisine acımasını istemiyordu. Kim bilir belki de anlattıklarından sıkılırdı.
“Peki, sizin gibi her kadını etkileyebilecek nitelikteki bir adam neden bir kız kiralama gereği duyar,” diye cevap verdi.
Alex, Vivienne’in soruya soruyla karşılık vermesini anlamlandıramadı. Kaşları çatık bir şekilde, hafif sinirli çıkan sesiyle;
“Cevap bekliyorum Vivienne, soru değil,” diyerek cevap istediğinin üstüne bastırdı.
Vivienne, konuşmamakta kararlı olarak cevap verdi.
“Bu benim özelim ve sizinle paylaşmak istemiyorum.”
Alex aldığı cevapla sinirlense de, onun düşüncelerine saygı duyarak sustu. Sonuçta Vivienne, onun için tutulmuş kiralık bir kızdı. Aralarında çekimden başka ne vardı ki bunu ona sormuştu? Kendine kızarak Vivienne’in sorusuna cevap verdi.
“Babam, seni benim için kiraladı, ben değil. Dediğin gibi, benim için yatağıma alacak kadın bulmak zor değil. “
Alex’in sözleri Vivienne’in duygularını yaraladı. Çünkü ona parayla tutulan bir kız olduğunu hatırlatmıştı. Alex de bunun farkındaydı ama onun için gerçekler değiştirilemezdi. Aklına gelen şeyle Vivienne;
“Mösyö Alex” dedi fısıltıyla söyler gibi.
“Efendim Vivienne” diyerek tıpkı onun gibi kısık sesle konuşan Alex, genç kızın ne diyeceğini merak etti. Ses tonu sanki çok önemli bir sır verecekmiş gibi gizemli çıkmıştı.
“Doğum gününüz kutlu olsun.”