Alex, Eliza ile yaptığı görüşmeden sonra Vivienne’e gidip kendini affettirmek ve her şeyi açıklığa kavuşturmak için yola çıktı. Vivienne, onu bağışlayacak mıydı ya da Eliza’nın da dediği gibi onu gerçekten seviyor muydu? Bütün bunlar bugün cevap bulmalıydı. Yola çıkmıştı ama hala ona ne söyleyeceğini, nereden başlayacağını bilemiyordu. Evin bulunduğu caddenin karşı tarafına arabasını park ederken, babasını Vivienne’in evinin önünde bekleyen özel aracına binerken gördü. Aklına türlü türlü kötü senaryo geldi ve hemen arabadan inip hızla hareket etti. Ama o karşıya geçinceye kadar babası çoktan kendini bekleyen araçla yol almıştı bile. Daha önce tadilatı yapılırken, yeni dekoru kontrol etmek amacıyla bir kere geldiği evin ziline basan Alex, tepeden tırnağa korkularıyla doluydu..
O dışarıda kapının açılmasını beklerken, içeride Vivienne’i yatıştırmaya çalışan Aida, Archer’in geri dönmüş olabileceğini düşünerek tedirgin oldu. Panikle genç kızla birbirlerine baktıktan sonra, kapıya gidip gelenin kim olduğunu görmek için küçük mercekten dışarıya baktı. Alex, duyduğu ayak seslerinin sahibinin Vivienne olabileceğini düşünerek;
“Vivienne, lütfen kapıyı aç konuşmamız gerek”dedi.
Aida, koşarak tekrar genç kızın olduğu odaya gitti.
“Vivienne, genç bir adam var kapıda ve seninle konuşmak istediğini söylüyor. Sanırım, gelen yakışıklı senin ki.”
Vivienne ağlamaktan kızaran gözlerini parmak uçlarıyla sildi. Alex’in gelmiş olmasına inanamazken kalp ritmi bozulmuş, daha ilk saniyeden olması gerekenden daha hızlı atmaya başlamıştı. Korkunun bir anda, bu şekilde heyecana dönüşmesine inanamıyordu. Gelen kişinin o olup olmadığından emin olmak için, koşar adımlarla kapıya gitti. Mercekten baktığında onu bekleyen Alex’i gördü. Eli ayağı sanki birbirine dolanmış, ne yapması gerektiğini bilmez bir haldeyken genç adamın gergin sesini duydu.
“Seninle konuşmadan buradan gitmeyeceğim!”
Vivienne, Archer’in söylediklerini ve son görüştükleri gün Alex ile yaptıkları konuşmayı hatırlayınca kederle içini çekti. Gözleri tekrar yanmaya, durduramadığı yaşlar istem dışı akmaya başladı. Onu kapıda gören Aida fısıltıyla;
“Açmayacak mısın?” diye sordu.
Vivienne, ağlamaktan boğuk çıkan sesiyle ikisinin duyacağı şekilde cevap verdi.
“Hayır.”
“Bence onunla konuşmalısın. Buraya kadar geldiğine göre sana değer veriyor olmalı. Üstelik konuşmadan gideceğini hiç sanmıyorum. Baksana sesi çok kararlı çıkıyor.”
Aida, Vivienne’i düşünmesi için yalnız bırakırken Alex hala kapıda zile basarak beklemeye devam ediyordu.
“Lütfen aç kapıyı, senin için endişeleniyorum artık. Sabaha kadar da olsa burada bekleyeceğim Vivienne.”
Vivienne, onun ne kadar inatçı olduğunu bildiği için daha fazla dayanamayıp kapının zincirini çıkartmadan kapıyı araladı. Alex, onun kızaran gözlerinden ve yüzünden ağladığını hemen anladı. Yüzünü silmiş olmasına rağmen, kirpikleri hala ıslaktı. Kötü bir şey yaşanmamasını dileyerek;
“Gelirken babamı gördüm. Sana zarar verecek bir şey mi yaptı?” diye sordu. İçinden de; tanrı şahit olsun ona dokunduysa bu sefer onu elimden kimse alamaz, diyordu.
Vivienne, konuşmak yerine sadece hayır anlamında başını salladığı anda Alex’in içini büyük bir rahatlama kapladı. Sadece yüzünün bir kısmını gördüğü genç kızı, bütün olarak görmek için içi gitse de, onu ikna etmenin ne kadar zor olduğunu biliyordu. İlk defa kendini bu kadar çaresiz hissediyordu. Yalvarır gibi çıkan ses tonuyla;
“Lütfen Vivienne, izin ver içeri gireyim. Seninle konuşmaya ihtiyacım var. Söz, söylemek istediklerimi söyledikten sonra hemen gideceğim” dedi.
Vivienne daha Alex’i görür görmez çözülmeye başlamıştı bile. O an mantığı tamamen durdurarak kalbini dinledi ve kapıyı açtı. Karşısında duran adamı görmeyeli sanki yıllar olmuş gibi hissetti. Duygularını belli etmeden salona giden koridora yönelirken Alex onu takip etti.
Aida, genç adamı görür görmez ayağa kalkıp selam verdi. Sonrada Vivienne’e;
“Bana ihtiyacın olursa haber ver tatlım” diyerek ikisini yalnız bırakmak için evine gitti.
Onun gidişiyle baş başa kaldıklarında, Alex kendine gösterilen koltuğa oturdu. Kapının dışındayken Vivienne’in gözlerine bakması o kadar kolayken, içeriye girdiğinde bu hiç de kolay değildi. Her zaman cesaretiyle övünen Alex için, alışık olduğu bir durum değildi yaşadığı. İlk kez bir kadının gözlerine bakmaktan çekiniyordu. Çünkü hatalıydı. Vivienne ise karşısında başını yere eğmiş, sessizce onun söyleyeceklerini bekliyordu. Daha fazla dayanamayan genç adam kullanacağı cümleleri özenle seçerek, konuşmaya, ikisine göre en zararsız olan konudan başladı.
“Babam neden gelmiş? Sana ne dedi?”
Vivienne, gelen soru karşısında kendini kötü hissetse de dik durmaya çalıştı. Dakikalar sonra başını kaldırıp sevdiği adamın gözlerine kederle baktı. Hayal kırıklığının çok bariz hissedildiği ses tonuyla, Archer’ın sözlerini aktardı.
“Benim seni ne kadar memnun ettiğimi, yatakta ne kadar becerikli olduğumu anlatmışsın. Önceki paranın on katını vererek beni istediğini söyledi.”
Alex duyduklarına inanamıyordu. İşittiklerinin doğruluğunu reddetmek istese de, yalan olmayacak kadar gerçek olduklarından emindi. Öfkeden yumruk yaptığı ellerini serbest bırakıp, avuç içiyle yüzünü kapattı. Yanlış bir tutum sergileyerek Vivienne’i korkutmak istemediğinden, kendini rahatlatmak için parmaklarıyla şakaklarına baskı uyguladı. Aksi halde, babasının söyledikleri yüzünden delirebilirdi. Fakat kendini tutması zorun ötesinde, mümkün değildi. Hızla ayağa kalkıp, dişlerini sıkarak odanın içinde ileri geri yürümeye başladı. Onun hareketiyle irkilen Vivienne de, korku dolu gözleriyle genç adamı takip ediyordu. Bir şeyler söylemek istiyordu. Ama konuşmak için ne zaman ağzını açmaya çalışsa, aklından geçenler dile getirilmesi yasakmış gibi susmak zorunda kalıyordu. Archer’ın çirkin teklifini anlattığında, onun böyle bir tepki vereceğini tahmin etmediğinden kafası iyice karışmıştı.
“Aşağılık herif, bu sefer onu öldüreceğim” diyen Alex babasına hesap sormak için kapıya doğru hareketlendi.
Vivienne, ayağa kalkıp, sinirden çıldırmak üzere olan genç adamın önüne geçti.
“Sakin ol. İstemekle ya da bakmakla kimse kimsenin sahibi olamaz. Cevabını aldı ve gitti. Şimdi buraya neden geldiğini açıklayacak mısın? Söylemek istediklerin olduğundan bahsetmiştin.”
Vivienne’in sonunda konuşmasıyla olduğu yerde kaldı. Eve gelme nedeni hatırlatılan Alex, ani şekilde yumuşayarak, sakin görünmeye çalıştı. Sevdiği kadına; hazır açıklama yapma fırsatı yakalamışken, bu anı içinden taşan öfkesiyle mahvetmek istemiyordu. Archer ile yapacağı yüzleşmeyi kısa bir süreliğine ertelemeye karar verdi. Bu kadının, kendi üzerindeki rahatlatma etkisi gerçekten mucizeviydi. Vivienne’e yaklaşıp, avuçlarını yanaklarına yerleştirdi.
“Özür dilerim.”
Vivienne duyduğu özürle küçük bir mutluluk duysa da, ciddiyetini koruyup, yüzündeki elleri indirdi. Duygularının kendini ele vermesine müsaade etmeden;
“Neden” diye sordu.
“Nedenini biliyorsun. Sana söylediklerim için beni bağışlayabilecek misin?”
Genç kız bu sefer şaşkınlığını saklama gereği duymadan, ellerini kendine çevirerek, alay edercesine;
“Ben mi” diye sordu.
Sorma biçimi sanki kendini küçümser gibiydi. Alex, birkaç gün önceki yaptığı hakaretlerden utandığı için göz temasından kaçınarak;
“Evet, Vivienne sen. Biliyorum, söylediklerimin affedilir yanı yok ama bir umut senden beni bağışlamanı istiyorum. Öfkem gözümün dönmesine neden oldu, ağzımdan ne çıktığının farkında bile değildim. Seni incitmek, dünyada isteyebileceğim en son şey. Tekrar özür dilerim,” dedi.
Vivienne, pencere kenarına giderek, ellerini göğsünün üzerinde bağlayıp, dışarıyı izlemeye başladı. Aslında kalbi kuş gibi hafiflese de, amacı genç adamın söyledikleriyle ilgilenmiyormuş gibi görünmekti.
“Bunları söylemek için bu kadar beklediysen tamam, özrünü kabul ediyorum. Eğer içini rahatlattıysan gidebilirsin.”
Cümlesi bittikten sonra yeniden Alex’e döndü. Vivienne’in vermek istediği mesaj Alex’e ulaşmış, genç adam Eliza’nın yanıldığını düşünerek, yenilgiyi kabul etmişti. Ne söylerse söylesin affedilmeyeceğini anlamıştı. Vivienne onu sevseydi belki kızar, belki bağırırdı. Böyle affetmiş gibi yaparak, başından savmazdı. Ümitleri kırılarak son kez sevdiği kadının gözlerinin içine baktı.
“Umarım sevgilinle mutlu olursunuz.”
İçinden bir şeyler kopmuş, bütün ruhu zerrelere bölünmüştü sanki. Vivienne onun neyi ima ettiğini anlamadı. Sesindeki şaşkınlıkla;
“Ne sevgilisi” diye sordu.
“Geçen pazar sevgilinle seni dışarıda birbirinize sarılırken gördüm. Birlikte eve girdiniz. Bir sevgilin olduğunu inkar etmeyeceksin herhalde.”
Vivienne, Alex’in karşısında kapıda gördüğünden beri ilk kez gülümsedi.
“Eğer sevgilim olsaydı elbette ki inkar etmezdim. Ama Leandre sadece arkadaşım.”
Onun söyledikleri ile Alex’in kalbinde küçük bir umut filizlendi. Eliza haklı olabilir miydi? Daha fazla içinde tuttuklarını saklamayarak;
“Seni özledim” diyerek Vivienne’i kollarından tutup, dudaklarından öpmeye başladı.
Genç kız önce ona karşı koymak istese de, direnci ilk saniyeden kırılmıştı bile. Alex bir öpücükle onun tüm dengesini alt üst ediyordu. Daha dokunurken Vivienne’i hipnotize etmiş gibi aklını başından alıyordu. Ayakta başlayan öpücükler bir kaç dakika sonra koltuğun üzerinde sevişmeye dönüşmüş, ikisi için dünya durmuştu sanki. Alex’in elleri Vivienne’in bütün vücudunda dolaşırken, genç kız özlediği kollarda kendinden geçmek üzereydi. Daha birkaç dakika önce tavır koymaya çalışırken, nasıl olmuştu da bu noktaya gelebilmişlerdi? Aşk, insana olmayacak şeyler yaptıran tutarsız bir duyguydu. Alex, dokunmaya doyamadığı Vivienne’e sarılmış, dudaklarını örseleyerek öperken, genç kadının tişörtünü hızlıca çıkarıp, sütyeninin kopçalarını açtı. Sanki ona sahip olmayalı çok uzun yıllar olmuş gibi tüketmek için hazırlandığı anda, içeriden Angeline’nin sesi duyuldu. Vivienne kendine gelerek yaşadıkları andan pişmanlık duydu .
“Bu yaptığımız çok yanlıştı” diyerek kendini hızlı bir şekilde toparladı ve Alex’i üzerinden attı. Hızlıca kıyafetlerini giyinip, bebeğin odasına giderken, Alex isyan eden erkekliğiyle salonda bir başına kaldı.
Birkaç dakika sonra, Vivienne kucağındaki küçük kızla salona girdiğinde, Alex gömleğinin açılan düğmelerini kapatıp, kendine çeki düzen vermişti bile. Genç kızı kucağında bir bebekle görmek, onda farklı hisler uyandırdı. Vivienne küçük meleğiyle Alex’e yaklaşınca, Angeline kıkırdayarak sanki onu tanıyormuş gibi kendini genç adamın kucağına attı. Alex, önce kucağındaki bebeğe sonrada Vivienne’e baktı.
“Demek her şey bu güzel varlık içindi.”
Vivienne, onun ne söylemek isteğini anlamıştı.
“Kimden öğrendin,” dese de aslında cevabı tahmin edebiliyordu; Eliza.
“Kimden öğrendiğimin bir önemi yok. Bu küçük kız için yaptıklarına inanamıyorum. Gösterdiğin fedakarlık gerçekten takdire şayan.”
Vivienne, Alex’in kucağındaki Angeline’yi geri alıp;
“Gitsen iyi olur. Az önce şuursuzca yaşadıklarımızı unutmalıyız. Anlaşma bitti artık,” diyerek kararlılığını gösterdi.
Alex, onun söylediklerine anlam veremezken, ikna etmenin bir yolunu aradı.
“Anlaşma falan umurumda değil, ben seni istiyorum.”
“Lütfen Alex. Bu ilişki türü bana göre değil ve sen her şeyi daha da zorlaştırıyorsun. Ben artık seni görmek istemiyorum. “
Genç adam ona duygularını açmak istese de, Angeline huzursuzlanarak mızmızlanmaya başladığından dolayı, konuşamadılar. Vivienne, bebeğin aralarında olan gerginliği hissettiği için böyle tepki verdiğini düşündü.
“Yarın kıyafetlerimi almak için eve gelmem gerekiyor,” dedi ve kovar gibi Alex’i kapının önüne koydu.
Alex ise, kapı yüzüne kapanmadan son bir kez şansını denemeye karar verdiği sırada, Angeline’nin kızaran yüzü dikkatini çekti.
“Onun ateşi mi var?”
Vivienne’in bakışları bir anda kucağındaki bebeğe kaydı. Her zaman yaptığı gibi, yeğeninin ateşi olup olmadığından emin olmak için, dudaklarını çocuğun alnına bastırdı. Haklıydı. Angeline’nin ateşi yükselmişti. Hemen içeriye girip, bebeği soyan genç kız, Alex’in tedirgin bakışları altında, Angeline’nin ateşini ölçerken, elleri titriyordu. O, alışmakta zorlandığı durum karşısında ne yapacağını şaşırırken, bebeğin nefes alıp verişi değişti. Her şey o kadar ani gelişiyordu ki. Vivienne’in panik hali nedeniyle, Alex’in müdahale vakti gelmişti artık. Angeline’i Vivienne’in kucağından alırken;
“Hemen hastaneye gidiyoruz” dedi.
Onbeş dakika sonra hastaneye ulaşıp, bebeğe acil müdahale yapıldığında zorlu bir bekleyiş süreci başladı. Vivienne omuzları çökerek bir koltuğu oturup, boş gözlerle seramik zemine bakarken, Alex yanına yaklaştı.
“İyileşecek merak etme.”
Genç adamın sözleriyle, Vivienne’in gözleri doldu. Eğer ağlamaktan gözyaşları tükenseydi, kuşkusuz ki onun artık bir damla gözyaşı akmazdı. Çünkü son bir yıl içerisinde ömründe ağlamadığı kadar ağlamıştı. Burnunu çekerek, Alex’e baktı.
“Her seferinde böyle oluyor. Tam iyileşti, her şey geçti derken, tekrar aynı şeyi yaşıyoruz. Bir anda boğuluyor gibi oluyor. Bir gün nefesinin tamamen kesilmesinden korkuyorum.”
Vivienne’in umutsuzluğunu ve korkularını belirttiği sözlerden sonra, Alex güven vermek için ona sarılmak istedi. Ona, yanında olduğunu göstermeliydi. Ancak olumsuz bir tepki almaktan çekiniyordu. Yine de cesaretini toplayıp, ona kolunu saracakken Angeline’nin bulunduğu odanın kapısı açıldı. İkisi aynı anda kalkarak, odadan çıkan doktorun yanına gittiler. Yapılan müdahale sonucunda, bebeğin nefes alıp verişleri düzelmeye başlamıştı. Ancak sabaha kadar hastanede kalması gerekiyordu. Doktorun verdiği bilgiden sonra Vivienne Alex’e artık gidebileceğini söyledi. Fakat genç adam, onu bu haliyle yalnız bırakmak istemediğinden, gitmeyi redderek boş bir koltuğa yerleşti.
Genç kızın ısrarlarına rağmen, Alex eve gitmek yerine geceyi onunla birlikte hastanede geçirdi. Bu arada Vivienneden habersiz, önce hastane masrafını ödedi, sonra doktorla Angeline’nin hastalığı hakkında konuştu. Öğrendiklerinden sonra, saate aldırmadan, bebeğin tedavisi için daha kapsamlı bir hastane araştırdı. Çünkü bulundukları hastane, Angeline için yeterli imkana sahip değildi.
Sabah olduğunda, çıkış işlemleri için görevliyle konuşan Vivienne, hastane masraflarının ödendiğini duyunca, inanamadı. Alex’in hangi ara bunu yaptığını hiç fark etmemişti. Sinirlenerek bekleme salonundaki genç adamın yanına gitti.
“Bunu neden yaptın?”
Alex onun neyden bahsettiğini anladığı için;
“Çünkü sana yardım etmek istedim,” dedi.
“Neden?”
Yeni bir soruyla karşılaşan genç adam; cevap vermek yerine, cebinden çıkarttığı not kağıdını Vivienne’e uzattı. Yaptığı bu yardımla, Vivivenne’nin kendini daha kötü hissetmemesi için, hiçbir şey söylemeden, arkasını dönüp çıkış kapısına yürüdü. Onun arkasından bakan genç kız, Alex’in garip davranışlarını anlayamıyordu. Bir tarafı ona kızarken, diğer tarafı içten içe seviniyordu. Çelişkilerle dolu kafasından, düşünceleri uzaklaştırıp, elindeki kağıda baktı. Hastane ve doktorun ismi yazıyordu.
Angeline’i eve bırakıp, öğlene kadar birlikte zaman geçiren Vivienne, öğleden sonra eşyalarını almak için Alex’in evine gitti. Son kez geldiğini düşündüğü evin kapısından üzüntüyle girerken, onu Eliza karşıladı.
“Vivienne, demek döndün.”
Vivienne, gözleri dolu dolu Eliza’ya baktı.
“Hayır Eliza dönmedim. Sadece kalan bir kaç kıyafetim var onları alacağım.”
Eliza, genç kızın söylediklerine inanamadı. Çünkü sabah eve gelen Alex çok mutluydu ve ona Vivienne’in eve döneceğini söylemişti.
“Ben Alexle durumunuzu düzelttiğinizi sanmıştım.”
“Ona her şeyi anlatmışsın. Madem anlatacaktın, neden daha önce değil de şimdi anlattın Eliza?”
Eliza, Vivienne’e sarıldıktan sonra geri çekilip kollarından tuttu. “Çünkü merhametin olduğu yerde aşk güzel olmaz Vivienne.”
Eliza’nın söyledikleriyle iyice kafası karışan Vİvienne; “Ne demek istediğini anlamadım,” dedi.
Eliza, genç kızın şaşkın yüz ifadesiyle gülümsedi.
“Ah Vivienne, ben sana daha nasıl anlatayım. Birbirinize boş yere acı çektiriyorsunuz. Hayat çok kısa.”
Vivienne; Eliza’yla yaptığı küçük sohbetten sonra, kıyafetlerini almak için odasının kapısını açtığında, onu bekleyen Alex ile karşılaştı. Genç adam; takım elbisenin içinde yeni tıraş olmuş, elleri ceplerinde, her zamanki yakışıklı haliyle, Vivienne’in gözlerinin içine bakıyordu. Vivienne, sevdiği adamı son kez gördüğünü düşünerek, güçlükle yutkundu. İçinde öyle derin bir acı hissetti ki sonsuza dek iyileşmesi mümkün olmayacaktı. Hiçbir şey söylemeden, Alex’le aynı odada değilmiş gibi, elbiseleri bavula yerleştirmek için gardırobu açtı. Alex, yanına gelerek gardırobun kapısını kapattı.
“Hiçbir yere gidemezsin.”
Vivienne, duyduklarıyla onun ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışarak, Alex’in yüzüne baktı. “Bunu konuştuğumuzu sanıyordum.”
Alex, Vivienne’in yüzüne dokunarak;
“Sözleşmeyi hatırlamıyorsun galiba. Bana bir hafta borcun var Vivienne. Vazgeçme durumunda, sana ödenen paranın iki katını bana ödemen gerektiğini yazan maddeyi yoksa okumadın mı,” diye cevap verdi.
Kafası karışan genç kız kendisini çıkmazda hissettiğinden, düşündüklerini açıkça konuşmaya başladı.
“Neden böyle davranıyorsun? Hastanede yaptıklarından, Angeline için yeni hastane ve doktor bulduktan sonra, şimdi birde sözleşmeyi öne sürmen! Seni gerçekten anlamıyorum.”
Alex o konuşurken Vivienne’e yaklaşıp, güzel gözlerininin içine baktı.
“Çünkü o bebek için endişe duyuyorum. Ve ona bir faydam olsun istiyorum. Bulduğum profesör alanında gerçekten çok başarılı. Ve sen Vivienne, bu yardımı kabul edeceksin. Sanırım sözleşme maddesini tekrar tekrar hatırlatmama gerek yok.”
Genç adamın emrivaki sözleriyle iyice şaşıran Vivienne, onun iyi olmadığını düşündü. Alex Gerard aklını kaçırıyor olmalıydı.