Alex ile yaptığı görüşmede, Vivienne genç adamdan kendisine bir gün müsaade etmesini istedi. Çünkü hem yeni doktorla görüşmeleri gerekecekti, hem de Angeline’e bakacak kişi Aida olduğundan, bu durumu öncesinde ona izah etmeliydi. Onun; yeğenine severek bakacağını düşünse de, bu tek başına verebileceği bir karar değildi. Aida’ya olan biteni anlatıp, son bir kez yardıma ihtiyacı olduğunu söyleyerek, onu ne kadar önemsediğini göstermeliydi. Onlara tıpkı bir anne şefkatiyle yaklaşan kadına, emri vaki yapmış gibi görünmek, onu kırmak istemiyordu.
Eve dönüp Aida’ya olanları fazla ayrıntıya girmeden anlattığında, orta yaşlı kadın kendinden emin bir şekilde;
“Bence Alex seni seviyor” diyerek fikrini belirtti. “Hem seni hemde bebeği seviyor. Baksana, Angeline için doktor bile araştırmış.”
Ondan bebeğin bakımıyla ilgili yanıt bekleyen Vivienne, karşısında ki kadının yorumuna sevinmek yerine, hüzünlü gözlerini ayaklarına çevirerek gülümsedi. İşittiği şeyin gerçek olmasını o kadar çok isterdi ki. Ancak böyle bir aşkın var olabilmesi mucize olurdu.
“Hiç zannetmiyorum Aida. Alex beni değil sadece bedenimi seviyor. Benim gibi bir kızı sevebilmesi mümkün mü? O sadece bize acıyor olmalı.”
İçinden geçenleri yüksek sesli olarak sözcüklere dökünce, canı daha da çok yandı. Gerçeklerle her yüzleştiğinde hissettiği bu acıya, bir gün alışabilmesi mümkün değildi. Onun yüz ifadesinden, kendi dünyasında neler yaşadığını hisseden Aida, oturduğu koltuktan kalkıp genç kızın karşısına geçti. Vivienne’e söyleyeceklerinde ne kadar samimi olduğunu ispatlamaya çalışır gibi, çenesinden tutup başını kaldırarak buğulu gözlerinin içine baktı. Çünkü dil yalan söylese de gözler asla yanıltmazdı.
“Gerçekten böyle mi düşünüyorsun Vivienne,” diyen Aida genç kızın bileğinden tutarak, elini kalbinin üzerine yerleştirdi.
“Bence bunu bana değil onu sakladığın kalbine sormalısın sevgili kızım. Bence sen Alex’in gözünde cinsel obje olamayacak kadar değerli ve özelsin. Lütfen kendini küçümsemekten vazgeç artık. Bunu kendine yapma. Eğer istediği sadece bir kadın vücudu olsaydı, sence buraya kadar gelip, senden özür diler miydi? Alex gibi seçkin bir adam için, yeni bir beden bulmak hiçte zor olmamalı, öyle değil mi? Rica ediyorum kendini kandırmayı bırak artık, mantıklı düşün biraz”
Aida’nın sözleri mantıklı gözükse de, inanmak istemiyordu. Yine de içinde oluşan acaba bile heyecanlanmasına yetmişti. Her zamankinden daha coşkulu çarpan kalbine kulak vermek için, kısa süreliğine gözlerini kapattı. Mutluydu, hem de hiç olmadığı kadar. Onunla yaşadıkları çok güzeldi, daha önce hiç yaşamadığı, bilmediği duyguları hissetmişti. Ama gerçekler öyle yıkıcıydı ki, onları bir araya getiren o sözleşme aklına geldiğinde, sevdiği adamı hayal bile edemedi, buna hakkı olmadığını düşündü. Archer’ın o seni sevemez küçük fahişe sözleri kulaklarında yankılanırken, nefessiz kaldığını hissedip, gözlerini açtı. O an daha iyi anladı. Ona bu duyguların var olduğuna inanmak bile yasaktı. Çok kısa bir zaman sonra Alex’in hayatından tamamen çıkacak olmasının bilinciyle, zaten yeteri kadar üzülüyordu. Olmayacak hayallere kapılmamalıydı. Buna inanmak; her şeye rağmen koşulsuz olarak bağlandığı adamdan, zamanı geldiğinde ayrılmayı zorlaştırmaktan başka işe yaramayacaktı. Kabul etmekte zorlandığı gerçekler ile omuzları çöktü. Hissettiği acı tüm bedenine dağılıp, sesine yansıdı. Çatallaşan ve zor çıkan sesiyle cevap verdi.
“Keşke bu söylediklerin gerçek olsaydı Aida.”
Aida, Vivienne gibi akıllı bir kızın ısrarla gözünün önündekileri görememesini anlamıyordu. Şansını denemekten vazgeçmeyecekti. Vivienne’i ikna etmek için tekrar konuşmaya başladı.
“Vivienne lütfen biraz mantıklı olur musun? Bana dünkü konuşmalarınızdan bahsederken, Alex’in, babasının buraya gelmesinden dolayı rahatsız olduğunu ve sana söylediği yalanlar yüzünden genç adamın ne kadar çok öfkelendiğini anlatmıştın, yanlış mı hatırlıyorum?”
Vivienne Aida’nın sözleriyle Alex ile arasında geçen konuşmayı düşündü. Archer’in söylediklerini anlattığı zaman Alex’in nasıl deliye döndüğünü, hatta babasını öldürmek istediğini hatırladı. Aklına gelen anlarla, Aida’nın söyledikleri biraz mantıklı gelmeye başlamıştı. Acaba bu korumacı davranışının nedeni Alex’in onu sevmesi olabilir miydi? Ya Leandre ile ikisi arasında bir şeyler olduğunu sanarak yaptıklarına ne demeliydi? Düşündükçe Aida’nın söylediklerinde doğruluk payı olup olmadığını kafasında tartmaya başladı.
☆☆☆☆☆
Alex, Vivienne evine gittikten sonra asistanı Anaise’i arayıp, haftalık programında önemli ne kadar toplantısı varsa, hepsini bir sonraki haftaya çekmesini istedi. Bu bir haftasını sadece Vivienne ile geçirmek istiyordu. Asistanı genç adamın isteği karşısında, çalışma programının olduğu ajandayı kontrol ederken, bir süre sessiz kaldıktan sonra;
“Ama efendim, İngiliz yatırımcılarla olan toplantınız üç gün sonra ve biliyorsunuz ki ertelemem mümkün değil” dedi.
Alex, İngilizler ile yapacağı toplantının önemini düşününce, Anaise’ye hak verdi.
“Tamam, Anaise sen diğerlerini hallet. İngilizlerle olan toplantı kalsın.”
Asistanı son görüşmelerini de ayarladıktan sonra telefonu kapattı. Planının bir sonraki adımı için, sahibi olduğu tersaneye gitti. Yeni yatının zamanında hazır olup olmayacağını kontrol etti. Tersane müdürü ile yaptığı görüşmede müdür; “Mösyö Alex, VİVİENNE hazır,” dediği an Alex’in yüzünü kaplayan tebessümle nihayet içi de aydınlanmıştı. Yavaş yavaş her şey planladığı gibi gidiyordu.
☆☆☆☆☆
Vivienne, gün içerisinde gittikleri doktorun umut vaad eden sözleriyle, uzun bir aradan sonra ilk kez gülümsedi. Uygulanacak yeni tedavi yöntemiyle, küçük meleği yakın zaman da daha sağlıklı olabilecekti. Aida ve Angeline ile birlikte hastaneden çıktıklarında, öğrendiklerini Alex ile paylaşmak istedi ama vazgeçti. Çünkü genç adamın, yapılacak bütün masrafları üstlendiğini öğrendiği için yine sinirlenmişti. Gerçekten onu ve bebeği seviyormuydu, yoksa sadece onlara acıyıp merhamet mi ediyordu.
Ertesi gün Angeline’i Aida’ya bırakan Vivienne, son bir haftasını geçirmek için kafasındaki soru işaretleri ve üzüntüleriyle, Alex’in evine döndü. Genç adam Angeline’i de getirebileceğini söylemişti fakat Vivienne bunu doğru bulmadığı için küçük meleğini yine Aida’ya emanet etmeyi uygun bulmuştu. Gününün bir kısmını, onun dönüşünden memnun olan Eliza ile sohbet ederek geçirdi. Eliza ile konuştukça onu ne kadar özlediğini anlamıştı. Keyifli geçen sohbetin sonunda odasına çıkıp, yeni başladığı kitabını okudu.
Akşama doğru sıkıldığı için, cep telefonundan internete girip, iş ilanlarına baktı ama zaman bir türlü geçmek bilmiyordu. Alex’in eve geliş saati yaklaştıkça heyecanlanırken, bir yandan da genç adamın son dönemlerdeki tavırlarını değerlendiriyordu. Sonunun ne olacağını bilmediği düşüncelere daldıkça, yavaş yavaş göz kapakları ağırlaşmaya başlamıştı. Dakikalar geçtikçe Vivienne daha fazla dayanamayıp uykuya dalarken, Alex de şirkette ki işlerini bitirerek, bir an önce sevdiği kadınına kavuşmak için can atıyordu.
O kadar kafa karışıklığına rağmen Vivienne, hayatındaki en rahat uyuduğu uykudan uyanıp gözünü açtığı zaman, saat gece yarısını çoktan geçmişti. Alex’ten ses seda çıkmaması ilginç geldiği için, yatağından çıkıp, onun eve gelip gelmediğini öğrenmek amacıyla, genç adamın odasına gitti. Kapıyı yavaşça araladığı zaman, yatakta yarı çıplak uyuyan Alex’i gördü. Gördükleri Vivienne’i heyecanlandırırken, sessiz olmaya özen göstererek odaya girdi. Onun; evde olduğu halde, Vivienne’in odasına gelmemesi gerçekten çok garipti. Sonuçta o evde olmasının bir nedeni vardı. Acaba hastalanmış olabilir mi, diye düşündü ve parmak uçlarına basarak ağır ağır yatağa yaklaştı. Ama Alex gayet sağlıklı görünüyordu. Kafasındaki soru işaretleri ile Alex’e bakmaya devam etti. Uyurken başka bir Alex vardı. Hafif çatık kaşları ile huysuz bir oğlan çocuğu gibi duruyordu. Huysuz ve masum. Parmak uçları karıncalanırken, ona dokunma isteğiyle yanağına uzandı. Tam parmakları Alex’in pürüzsüz cildiyle buluşmak üzereyken, cesaretsizliği yüzünden vazgeçip elini geri çekti. Özlediği adama dokunmamak için kendisiyle kısa süreli savaş vermek zorunda kalan Vivienne, biraz daha orada beklerse dayanamayacağını biliyordu. O nedenle ses çıkarmamak için, geldiği sessizlikle kapıyı kapatırken, yatağında uyuyor numarası yapan Alex gözlerini açtı ve kendi kendine gülümsedi. Az önce başucunda duyduğu kalp sesleri doğru yolda ilerlediğini gösteriyordu.
☆☆☆☆☆☆
Vivienne, sabah 07:00’da Eliza’nın odasının kapısını çalmasıyla uyandı. Orta yaşlı kadın her zamanki şefkatli gülümsemesiyle;
“Vivienne, Mösyö Alex kahvaltı için seni bekliyor” dedi.
Vivienne’in tekrar eve dönmesi Eliza’yı da en az Alex kadar mutlu etmişti. Vivienne’in burada olması, ev olarak nitelendirilen dört duvarı gerçek bir eve çeviriyordu.
Genç kız sabaha karşı uyuduğu için, kendini çok bitkin hissederek yatağında doğruldu. Bütün gününü yatakta uyuyarak geçirmek istese de, Alex’in bu yatakta onun canını çıkartmak istediğini biliyordu. Tabii ki kendisinin de buna dünden razı olduğu bir gerçek olduğu için, kıkırdayarak yataktan çıkıp, üzerini giyindi. Dün gece herhangi bir görüşme isteğinde bulunmayan adamın, şimdi kahvaltı için çağırması garip gelmişti. Çok fazla üzerinde durmayıp, heyecanla son hazırlıklarını da bitirdi. On dakika sonra Alex’in karşısına geçerken, heyecandan sesi titreyerek;
“Günaydın” dedi.
Alex de aynı şekilde ona selam verdi ve birlikte birbirlerine kaçamak bakışlar atarak, kahvaltılarını yapmaya başladılar.
Bir süre sessizce kahvaltılarına yoğunlaştılar. Masada duyulan tek ses çatal bıçak sesiydi. Sesizliği Vivienne’e;
“Bugün ne yapmak istersin,” diye soran Alex bozdu.
Aslında sorduğu sorudan tek bir cevap duymak istiyordu. Vivienne’in o dudaklarından çıkacak olan, bütün günümü seninle yatakta geçirmek istiyorum, cevabı. Tabii beklediği o cevap gelmeyecekti. Vivienne, Alex’in sorduğu soruyu iş aradığı için;
“İzin verirseniz çalışma odanızdaki bilgisayarınızı kullanmak istiyorum” diyerek cevapladı.
Alex’in planlarından haberi olmadığı için, o şirketteyken bilgisayarından rahatlıkla iş başvuruları yapacağını düşünmüştü. Vivien daha önce böyle bir istekte bulunmadığı için, genç adam şaşırdı ama nedenini sorup, onu huzursuzlandırmak istemedi.
“Tabii kullanabilirsin.”
Birlikte yapılan mesafeli kahvaltı sonrası Vivienne, çalışma odasındaki bilgisayarda iş başvurusu yaparken, odaya üzerindeki düşük bel eşofman altıyla Alex girdi. İşte olması gereken saatte onun evde olması, Vivienne’e hiç normal gelmese de neden evde olduğunu soramazdı. Üzeri çıplak olan adama bakmamak için kendini zorlasa da, gözleri sürekli genç adamın düz karın kaslarına ve daha aşağılara kayıyordu. Alex, kendini inceleyen kıza;
“Seni rahatsız etmek istemezdim ama çekmecede ihtiyacım olan bir evrak var” diyerek, Vivienne’in üzerinden eğilip, genç kızın önündeki masanın çekmecesinden ihtiyacı olan evrağı aldı.
Alex’in vücudunun yaydığı ısı ve teninin kokusu genç kızın duyularını doldururken, Vivienne nefes alıp verişini kontrol etmeye çalıştı. Genç adam; çekmeceden aldığı evrakla kapıya doğru yürürken, Vivienne’in gözleri Alex’in üzerinden düşecek gibi görünen eşofmanın altındaki dik kalçalarına odaklanmıştı. O an Alex geri dönüp, onu oturduğu masaya yatırsa yok diyemeyecek kıvama gelmişti. Aklına Alex’i tahrik etmek için meyve tabağıyla çalışma odasına geldiği gün geldi. Alex, kesinlikle ona misilleme yapıyordu ve başarıyordu. Vivienne çoktan erime noktasına gelmişti.
☆☆☆☆☆
Çalışma odasındaki tahrik misillemesindem sonra Alex, dışarıya çıktı. Vivienne, bir süre daha bilgisayarda kendine uygun iş aradıktan sonra sıkılıp, bilgisayarı kapattı. Odasında akşamın olmasını beklerken Eliza geldi.
“Vivienne Mösyö Alex aradı. Saat 19:00’da hazır olmanı istiyor, seni almaya gelecekmiş.”
Vivienne, Alex’in kendisinin araması yerine Eliza ile haber göndermesine anlam veremese de, yüzüne sevgiyle bakan kadına gülümseyerek;
“Tamam” dedi.
Nereye gideceklerini bilmediği için bir süre ne giyeceğine karar veremeyen genç kız, gardırobundan sade ve şık bir elbise seçti. Aynanın karşısında dağınık saçlarını toplarken; Alex’in her hareketini çözmeye çalışmaktan dolayı, son günlerde ne kadar çok yorulduğunu hissetti. Bir gün önce gelmesine rağmen, neden ona henüz dokunmamıştı çok merak ediyordu. Ya bugün gidecekleri yerin gizemi neydi böyle? Ona hem çok yakın hem de bir o kadar uzak durmasını anlamıyordu.
Vivienne, saat 19:00 da kapıya çıktığı zaman, Alex takım elbisesinin için de seksi duruşuyla onu bekliyordu. Topuklu ayakkabı giymeyi kendini bildi bileli sevmeyen genç kız, ağır ağır aşık olduğu adama doğru ilerlerken, Alex kendine doğru yürüyen kızdan gözlerini bir saniye bile ayırmadı. Onun bakışlarındaki farklılık Vivienne’i heyecanlandırsa da, hissettiklerini gizlemeye çalışıp, elmacık kemiğinin üzerine düşen bir tutam saçı kulağının arkasına sıkıştırdı. Alex buram buram yasemin kokan Vivienne’in elini öptükten sonra tutkulu bir sesle;
“Yine nefes kesiyorsun” dedi.
Genç kızın duymaya alışık olmadığı iltifatla yanakları kızarırken;
“Nereye gidiyoruz” diye sordu.
Alex, sağ gözünü kırpıp;
“Sürpriz” dedikten sonra Vivienne’in binmesi için son model arabasının kapısını açtı. Vivienne arabaya oturduktan sonrada kendisi binip, arabayı çalıştırdı.
Kırkbeş dakika sonra limana girdiklerinde, Vivienne’in merakı iyice artmıştı. Yol boyunca ikiside sessiz kaldığı için genç kız ona nereye gittiklerini tekrar soramamıştı. Kısa yolculukları sırasında, dinledikleri aşk şarkıları ve arabayı dolduran erkeğinin kokusuyla, Vivienne daha içmeden sarhoş olmuş gibiydi. Bir kaç dakika sonra araba durdu ve Vivienne’in kapısı yine Alex tarafından açıldı. Genç adam, tutması için elini Vivienne’e uzattı. Vivienne, önce Alex’in eline sonrada yüzüne baktı. Bir dakiaka bile tereddüt etmeden, kendine uzanan eli tuttu. Avuçlarındaki sıcaklıkla, bir kaç metre sevgili gibi el ele yürüyen iki aşık, beyaz bir yatın önünde durduklarında Vivienne gözlerine inanamadı. Yatın üzerinde büyük harflerle, VİVİENNE yazıyordu.
Vivienne; yatın sahibinin Alex olduğunu tahmin etmediği için, üzerinde yazan ismini sadece bir tesadüfe bağladı. Evet, kesinlikle bu bir tesadüf olmalıydı. Aksini düşünmeyi, beyaz yatın üzerinde ismini gördüğü an kendine yasaklamıştı. Çünkü onun için ümitlenmek, sevdiği adam hayatından çıktıktan sonra, yaşayacağı acıya acı katmak demekti. Alex, onun şaşkınlığını fark etse de herhangi bir yorumda bulunmadan gülümseyip;
“Geçelim mi” diyerek yata binmesi için Vivienne’e yardımcı oldu.
Birlikte yata bindikten sonra Alex, genç kızın garipseyen bakışları altında dümene geçti ve hareket ettirdi. Vivienne, Alex’in içinde bulundukları yatı kullandığına inanamayarak onu izlerken, iç sesi devreye girdi. Bunda bu kadar şaşıracak ne var Vivienne, sonuçta adam uzay mekiği kullanmıyor ki.
Alex; sözleşmedeki maddeyi son anda hatırlayarak, sevdiği kadına olan aşkını ispatlama fırsatı yakalamıştı. Belki sözleşme kısmı hoş olmamıştı ama kendi açısından başka çıkar yol bulamamıştı. Şimdi; bu aşkı sabırla önce ilmek ilmek onun kalbine işleyecek, ardından kelimelere dökerek sevgisini güven dolu bakışlarıyla özgürce itiraf edebilecekti. Nasıl olacağını bilemese de bu süreçte Vivienne’den mümkün olduğu kadar uzak durması da gerekecekti. Onun sadece bedenini arzulamadığını, ilişkilerini cinsellik üzerine kurmak istemediğini anlaması gerekiyordu. Vivienne; onun için artık sadece kiralık bir kız olmadığını, onu kaybetmekten korktuğunu bilmeliydi.
Alex ve Vivienne, Marsilya açıklarında demir atan teknenin güvertesinde onlar için hazırlanan masada yerlerini alırken, genç kız yaşadıklarına anlamlar yüklememek için hissettiklerine karşı direniyordu. Alex;
“Üşüdüysen içeriye geçebiliriz” dediğinde, Vivienne;
“Hayır” diye cevap verdi.
Oysa ki; meltem rüzgarlarının esintisiyle, yata bindikleri ilk dakikadan itibaren olduğu yerde titremeye başlamıştı. Fakat açık havada olmak kendini daha özgür ve iyi hissettiriyordu. Alex onun üşüdüğünü gözlemlediği için, yanlarında bulunan görevliye şal getirmesini işaret etti. İçeriden gelen görevliden aldığı şalı, genç kızın omuzlarına kendi elleriyle sardı.
Onlar sessizce yemeklerini yerken, Vivienne’in kulağına tanıdığı ve çok sevdiği bir şarkının müziği geldi. Ardından da Lara Fabian’ın “Je t’aime” şarkısının sözleri duyuldu. Alex, Vivienne’in yüz ifadesinden ve yemeği bırakıp yeşil gözlerinin dalmasından dolayı, parça konusunda doğru tercih yaptığını düşünerek, kendisiyle gururlandı. Hazır istediği ambiyansı yakalamışken, Vivienne’i dansa kaldırmak için ayağa kalkıp elini uzattı. Genç kız; şarkının etkisiyle kendini rüyada gibi hissederek, karşı çıkmadan sevdiği adamın teklifini kabul edip, uzattığı elini tuttu. Kollarını Alex’in boynuna dolarken, genç adam onu vücuduna daha da çekmek için kollarını beline dolayıp ellerini arkasında birleştirdi. Müziğin ritmine ve birbirlerine uyum sağlamaları hiçte zor olmamıştı. Vivienne başını Alex’in göğsüne yaslayarak gözlerini kapattı, erkeksi kokusunu içine çekti. Güveni ve huzuru hissettiği güçlü kollarda sonsuza kadar bu şekilde kalmayı dilerken, gökyüzünden bir yıldız kaydı. Ne yazık ki gözleri kapalı olduğu için işaretlere inananan Vivienne kayan yıldızı göremedi. Alex, şarkının tam kendi duygularını ifade ettiği nakarat bölümüne gelince, şarkıya kısık sesle eşlik etmeye başladı. Vivienne, ilk kez duyduğu Alex’in sesiyle hem mest oldu, hem de kendini özel hissetti. Bu gece her şey o kadar sıradışıydı ki, her geçen dakika onun hakkında yeni bir şey öğreniyordu. Önce hazırladığı romantik ortam, şimdi de sesi. Vivienne, bir gecede yeniden bulutların üstüne çıkmıştı.
“Kurt gibi Asker gibi,
Olmadığım bir adam gibi,
İşte seni böyle seviyorum.”
Vivienne, genç adamın kulağına fısıldadığı sözlere daha fazla kayıtsız kalamadı, başını yasladığı omuzlarda kaldırıp önce gür kirpiklerinin kapladığı gözlerine baktı, sonrada dudaklarına uzandı. Ama Alex Vivienne’in ne yapmak istediğini anlayıp, yüzünü çevirdiği için dudakları yanağına değdi. Genç kız, onun öpüşmek istememesine bozulsa da, Alex’in bunu anlamasına izin vermedi. Genç adamın, ondan tıpkı hastalıklı biriymiş gibi kaçmasına bir anlam veremiyordu.
Yemek ve dans sonrası, ardı ardına biten şarap kadehleri yüzünden, Vivienne sarhoş olmaya başlamıştı bile. Reddedilen öpücüğün sonrasında, canı sıkılsa da Alex ile yan yana güvertedeki koltukta oturmaya devam etti. Onun için böyle şık bir ortam hazırlamasına rağmen, aralarına koyduğu mesafeye öfkelenen Vivienne, alkolün verdiği cesaretle koltukta yana kayarak Alex’e iyice sokuldu. Başını genç adamın göğsüne yaslayıp, kollarını beline dolasada Alex de hiç tepki yoktu. En azından Vivienne, genç adamın o anki çektiği ıstıraptan habersizdi. Birlikte; uçsuz bucaksız karanlık gökyüzünü izlerken, Vivienne daha fazla dayanamayarak Alex’in belini saran elini ağır ağır aşağıya indirmeye başladı. Tam da elleri genç adamın kasığına inerken, Alex onun ellerini tutup tekrar kendi beline yerleştirdi. Alex’in yaptığı hareketle sabrı iyice taşan Vivienne, ayağa kalkıp yalpalayarak puruvaya doğru yürüdü. Az önce yine reddedilmişti. Bir gecede ikinci kez reddedilmiş olduğunu kabullenemeyerek arkasını döndü.
“Ne oluyor Alex, beni artık istemiyorsan yanında neden tutuyorsun” diye bağırdı.
Alex; onun sarhoş olduğunu farkettiği için, yerinden kalkıp, Vivienne’e doğru yürüdü. Amacı; onu sakinleştirmekti aslında ama genç kız, onun sakin tavrıyla daha da çıldırdı. Geri geri giderek, üzerine doğru gelmekte olan adama söylenmeye devam etti.
“Beni sinir ediyorsun. Beni gerçekten sinir…..”cümlesini tamamlayamadan dengesini kaybetti ve çığlık atarak denize düştü.
Alex, bir anda denize düşen kadının arkasından, “Vivienne” diye bağırarak düşünmeden genç kızın arkasından karanlık sulara atladı. Vivienne, denizde boğuluyor gibi çırpınırken, sözde onu kurtarmak için atlayan Alex suyun içinde batıp çıkmaya başladı.
“Ayağıma kramp girdi!”
Vivienne, panikleyerek boğulma numarasını bırakıp, ona doğru yüzerken, Alex kafasını su yüzeyine çıkartıp, gayet ciddi bir şekilde;
“Boğulma numarası yaptığını en baştan anlamıştım,” dedi.
Oysa onun bu yaptığına gülmemek için kendini zor tutuyordu. Vivienne sinirle;
“Nasıl anladın” diye sordu.
Alex’in dolgun dudakları genç kızın sorduğu soruyla yukarıya doğru kıvrıldı.
“Daha önce, numaradan değil de gerçekten boğulan birilerini görmüştüm. Ayrıca hiç iyi rol yapamıyorsun.”
Vivienne’in yaptığı çocuklukla yüzü kızarırken, Alex’e olan öfkesini unutmuştu. Çünkü bir an gerçekten de Alex’in boğulduğuna inanıp, korkudan ödü patlamıştı.
Yattaki iki görevlinin yardımıyla yukarıya çıktıklarında, sırılsıklam olmuşlardı. Çalışanların verdiği havlulara titreyerek sarılıp, birlikte kamaraya geçtiler. Vivienne; üzerindeki havluyu cesurca çıkarttığı zaman, bedenine yapışan açık renk elbise yüzünden, tüm vücudu çıplak gibi görünüyordu. Hatta iç çamaşırı giymediği için, göğüs ucunun açık kahverengi yerleri bile net görünüyordu. Bu kızın vazgeçmeye hiç niyeti yoktu. Alex; o vücuda tekrar sahip olmak için yanıp tutuşsada, kendine engel olmalıydı ama Vivienne sürekli ateşi körükleyerek, Alex’in işini iyice zorlaştırırken bu nasıl olacaktı? Aklına sürekli Vivienne’in; ben böyle bir ilişki türü istemiyorum dediği anı getirerek, bu sözlerden güç almaya çalıştı. Ta ki Vivienne’in tekrar onun burnunun dibine girmesine kadar.
“Beni artık istemiyor musun?”
Soruyu gözleri yaşlı ve sesi titreyerek sormuştu.
Alex onun yüzünü iki avucunun arasına alırken, Vivienne, Alex’in bileklerini tuttu. Genç adam onun acı çektiğini hissederken, daha fazla dayanamayıp, bileğini kavradı ve elini aşağıya, erkekliğine indirdi.
“Sence, seni istemeseydim senin için bu kadar sertleşmiş olabilir miydim?”
Vivienne, önce içindeki arzuyla yutkundu daha sonra kısık sesle;
“Peki, o zaman seni benden uzak tutan şey ne Alex,” diye sordu.
Alex, köşeye sıkışmış vereceği cevap için erken olacağını düşünürken, kamaranın kapısı çaldı. Gelen yat çalışanlarından birisiydi ve elinde Vivienne’in ısrarla çalmakta olan telefonunu tutuyordu. Vivienne, ekrandaki ismi görünce korkuyla nefesini tuttu. Aklına ilk gelen Angeline’e bir şey olmuş olabileceğiydi.
“Efendim Aida.”
“Vivienne, sana bu haberi telefonda vermek istemezdim ama, baban sana ulaşamadığı için beni aradı. Annenin durumu ağırlaşmış. Baban çok vaktinin kalmadığını söyledi”