Vivienne elinde biberonla odaya girdiği zaman, Alex’in bebeğin üzerini değiştirebildiğine inanamadı. Genç adamın kucağında, ona şirinlikler yapan yeğenine bakarak gülümsedi. “Normalde tanımadığı kişilere bu şekilde tepki vermez. Sanırım seni çok sevdi,” dedi.

Alex, kafasındaki şüphelerle içinden; tabii ya, belki de kan çekmiştir dese de, bunu yüksek sesli dile getirmedi. Neredeyse emin olduğu gerçeğe, sadece şüphe gözüyle bakmaya çalışıyordu. Angeline konusunda emin olsaydı bile, bunu Vivienne’ e nasıl açıklayabilirdi ki? Odaya girdiğinden beri, Alex’deki tatsızlığı fark eden Vivienne, “Alex, iyi misin” diye sordu. Ama genç adam içini kemiren düşüncelere öyle bir dalmıştı ki, Vivienne’i duymadı bile. Sorduğu soruya herhangi bir cevap alamayan Vivienne, endişeyle aynı soruyu ikinci kez sordu.

Alex kafasının karışıklığıyla çıkış yolu ararken, ancak ikinci seferde “İyiyim” diyebildi.

Aldığı cevap Vivienne’i tatmin etmemişti, yüz ifadesinden bir şeyler olduğunu anlayabilecek kadar tanıyordu karşısındaki adamı. Onun gece olanları düşündüğünü zannederek; “Fotoğraf olayını mı düşünüyorsun,” diye sordu. Alex’in aradığı bahaneyi, Vivienne kendi diliyle vermişti.

 “Evet, o konuya takıldı aklım.”

Oysa ki; son birkaç dakikadır tek düşündüğü, Angeline’in kürek kemiğinde taşıdığı, haç şekline benzeyen doğum lekesiydi. Bunun sadece sıradan bir tesadüf olduğuna inanmak istese de, adı gibi biliyordu ki değildi. Çünkü; küçük kızın ışıl ışıl gözleri, onu gördüğü ilk andan beri çok tanıdık geliyordu. Alex; “Benim bir an önce fotoğraf konusunu çözmem gerekiyor” diyerek yataktan çıktı.

Vivienne, onun ani değişimi yüzünden tedirgin olmuştu. Cevabı tahmin etse de; “Sence bunu kim yaptı” diye sordu.

Alex, onun gözlerine manalı manalı bakarak; “Sence kim olabilir ki,” dedi.

Alex, Vivienne’e onu arayacağını söyleyerek evden ayrılırken, şüphelerinden kurtulabilmek için yanına gizlice bebeğin emziğini de almıştı. Ama DNA testinden önce, yapması gereken başka bir şey vardı. Önce babasına gidip, hayatına burnunu soktuğu için hesap sormalı, Vivienne’den uzak durması için onu son kez uyarmalıydı.

Saat sabahın 06:30’u olduğu için babasının evden çıkmadığını düşünüp, yıllar önce yaşadığı yere gitti. Kapıyı açan hizmetliye sormadan, direkt içeriye girip babasının odasına çıktı ama onu evde bulamadı. Bu saatte uyanması mümkün olmayan adamın, yatağı bozulmadığına göre demek ki gece eve gelmemişti. Alex, onun kim bilir hangi genç kızın koynunda sızdığını düşünerek çenesini sıktı.

Babasının evinden çıkıp, arkadaşının sahibi olduğu hastaneye giderek DNA testi için başvurdu. Hastaneden çıktıktan sonra da evine gitti. Bu hafta şirkete gitmeyeceği için, önemli bir programı yoktu. Olsaydı bile bu kafayla hiçbir şeye karar veremezdi. DNA sonucu olumlu çıkarsa ne yapacağını, Vivienne’e nasıl açıklayacağını düşünürken bunaldığını hissetti. Tam da ona duygularını itiraf etmiş, hayatındaki her şey yoluna girmiş ve ilk kez aşık olmuşken, bu başına gelen tam bir felaketti. Kazanmışken kaybetmek dedikleri şey bu olsa gerekti.

Öğleden sonra yatağında uzanırken Vivienne aradı. Önce telefona cevap vermek istemese de, nereye kadar kaçabilirdi ki? Telefona “Şuan şirkette toplantıdayım, seni daha sonra ararım” diye cevap verip, Vivienne’in konuşmasına fırsat vermeden tekrar kapattı. Alex söylediği yalanla daha da üzülürken, bilmediği bir şey vardı, o da Vivienne’in sürpriz yapmak için ilk kez Alex’in ofisine uğradığıydı. Asistanının, Alex’in ofise gelmediğini söylemesi üzerine, Vivienne onu telefonundan aramış, genç adam toplantıda olduğunu bahane ederek, yalan söylemişti. Onun neden yalan söylediğine anlam veremeyen Vivienne, gece aşkını ilan eden adamın bu yaptığına çok üzüldü. Onun babasıyla tartışmış olabileceği aklına gelince, yalnız kalmaya ihtiyacı olabilir diye düşündü. Yine de yalan söylemesine anlam veremedi.

O gün akşam; Alex Vivienne’i aramadı, ondan sonra ki akşamda aramadı. Alex şüpheleriyle genç kızdan uzak durmaya çalışırken, Vivienne de neler olduğunu anlatması için Alex’in aramasını bekledi. İkinci günün sonunda, genç adam nihayet onu bekleyen kadını aradı.

“Vivienne, işlerimin yoğunluğu nedeniyle seninle ilgilenemedim özür dilerim. Bir süreliğine yurt dışına çıkmam gerekiyor. On gün kadar Fransa da olmayacağım. Döndüğüm zaman seni arayacağım.”

Vivienne ise sadece iyi yolculuklar dilese de, telefonu kapattıktan sonra ağlamaya başladı. Kendisine verdiği o kadar ümitten sonra, Alex’in pişman olup ondan köşe bucak kaçtığını düşünüyordu. Peki, kaçmak yerine neden artık onu istemediğini söylemiyordu?

Vivienne yaşadığı kısacık mutluluktan sonra tekrar eski yalnızlığına gömülürken, Alex için de durum çok farklı değildi. Sırf şüphe ve korkularıyla sevdiği kadından uzak durmaya çalışırken, onun yokluğuna dayanamayacağını, onu görmeden duramayacağını bildiği için bu seyahate çıkmıştı. Daha ilk günden Vivienne’in olmadığı hayat canını acıtırken, sonsuza kadar bu acıyı nasıl taşıyabileceğini düşünüyordu. Gerçekler ortaya çıkınca terk edileceğini adı gibi biliyordu. Bu yolun sonu ıstırap doluydu.

Birbirlerinden ayrı geçirdikleri on günden sonra, nihayet Alex dönmüştü. DNA sonuçlarının çıkmasına bir gün kala, sevdiği kadını son bir kez görme ihtiyacıyla kapısını çaldı. Vivienne; onu görünce heyecana kapılsa da, önce belli etmedi. Günlerdir aramayan adamın kendisini unuttuğunu düşünürken, kapısında görmeyi beklemiyordu. Alex içeriye girer girmez Angeline’i göremeyince bebeği sordu. Alex’in kendisini sormak yerine Angeline’i sormasını garip bulan Vivienne, Aida’nın onu parka götürdüğünü söyledi. Alex koltuğa otururken Vivienne; “Artık bana anlatacak mısın” diye sordu.

Genç adam onun bir cevap beklediğini bilerek kısa bir süre bekledi. “Sana anlatamayacağım şeyler var.” Vivienne onun karşısında otururken, birden ayağa kalkıp karşısına dikildi.

“Ne demek, sana anlatamayacağım şeyler var? Önce her şeyimsin, her şeyin miyim diye soruyorsun, sonrada hiçbir şey söylemeden ortadan kayboluyorsun. Seni anlamaya çalışmaktan, söylediğin ya da yaptığın her şeye bir anlam yüklemekten yoruldum artık Alex. Bana söylediklerin için pişmansan açıkça söyle!”

Alex, Vivienne’in bu haline katlanamayıp, ayağa kalkarak genç kızı kollarına aldı.

“Sana böyle hissettirdiğim için bağışla beni. Şimdilik sana açıklayamayacağım, kendimle ilgili şeyler var. Duyduğun zaman benden nefret edebileceğin şeyler.”

Vivienne başını geri çekip Alex’in yüzüne baktı.

“Anlatmadan senden nefret edebileceğimi nasıl düşünürsün, benim adıma nasıl karar verebilirsin?”

Alex’in gözlerinin dolduğunu gören Vivienne, onu bu kadar üzen, ondan nefret edebileceğini düşünmesine neden olan konunun ne olduğunu daha çok merak etti. Fakat Alex sessiz kalmakta karalıydı.

“Her ne olursa olsun, sana hissettiklerim konusunda anlattıklarımın arkasındayım Vivienne. Ve yine her ne olursa olsun, sonsuza dek bir tek seni seveceğimi asla unutma.”

Vivienne; Alex’in sesindeki çaresizliği iliklerine kadar hissedip, sevdiği adamın dudaklarına uzanırken, Alex de bunun son birliktelikleri olduğunu bilerek karşılık verdi. Hüzünle başlayan sevişmeleri, birkaç dakika sonra tamamen tutkuya dönüşmüş, yaşadıkları ve yaşayacakları bütün sorunlar buhar olup uçmuştu. Günlerin özlemiyle dolup taşan iki aşık, bedenlerinin ihtiyaçlarına kulak vererek, özgürce birbirlerini tattılar. Aslında sadece vücutları değildi yanıp tutuşan, ruhları da aynı arzuyla istiyordu. Çünkü onlar birbirine aitti artık. Vivienne aceleyle Alex’in üzerindeki tişört ve kot pantolonu çıkartırken, Alex de önce Vivienne’ in üzerindeki şortu çıkardı, ardından da üzerindeki beyaz bluza uzandı. Daha önce olmadığı kadar istiyorlardı birbirlerini. Alex; üzerinde sadece iç çamaşırları kalan kadınını, kalçalarından kavrayıp kucağına yerleştirerek yatak odasına götürdü. Ona son kez sahip olduğunu düşünerek, Vivienne’in içinde kaybolurken bir an için zamanın durmasını diledi.

Birlikte sarılarak uyudukları gecenin ardından, sabah Alex evden ayrılırken gün içinde onu arayacağını, ona her şeyi açıklayacağını söyledi. Vivienne ise onun ümitsiz haline bakıp, kapıda yolcu ettiği Alex’ e onu sonsuza dek bekleyebileceğini söyledi.

Alex; içinde DNA sonucunun olduğu zarfla, hastane bahçesindeki bankta korkuyla oturuyordu. Aklından sürekli Angeline’in doğum lekesi, tanıdık gözleri ve babasının kim olduğunun bilinmemesi geçiyordu. Beklemenin fayda etmeyeceğini bilerek, titreyen elleriyle nefesini tutup zarfı açtı. Gözleri anlamlarını bilmediği yazıların üstünden geçerken, en aşağıdaki %99 yazan sonucu gördüğü zaman, öfkeyle gözlerini kapatıp dişlerini sıktı. Dudaklarından, “Lanet olsun baba,” sözcükleri döküldü. 

Recommended Articles

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

error: Content is protected !!