Eve döndüklerinde onları kucağındaki Angeline ile karşılayan Eliza başta olmak üzere, herkes çok mutluydu. Neredeyse on gündür teyzesini görmeyen küçük kız, gülücükler saçarak kendisini Vivienne’in kollarına doğru atarken, Alex bir an için tedirgin oldu. Sanki küçük kız söylediklerinden bir şey anlayacakmış gibi; “Bebeğim biraz dikkatli olur musun?” dese de, Angeline’nin yüzünü Vivienne’in yüzüne sürterek özlemini göstermesi, ortamda bulunan herkesi duygulandırdı. Alex’in, odasında dinlenmesi gerektiği konusunda yaptığı uyarılara aldırmayan Vivienne, kucağındaki Angeline ile birlikte salona doğru yönelirken, genç adam bebeği Vivienne’den alıp Eliza’ya uzattı. Sonrada Vivienne’in kolundan tutarak salona ilerlediler.
“Bu kadar inatçı olmak zorunda mısın?”
“Sen de sonsuza dek bana hasta muamelesi mi yapacaksın?”
Onların atışmalarına son noktayı koyan ise, genzini temizleyerek konuşmaya başlayan Eliza oldu. Alex’e bakarak;
“Verdiğiniz talimat üzerine Angeline’nin yeni bakıcısı bugün öğleden sonra işe başlıyor” dedi ve bu sefer bakışlarını Vivienne’e çevirdi; “Eğer işe başlamadan önce ön görüşme yapmak isterseniz, geldiği zaman size haber verebilirim.”
Birkaç gün önce Eliza Alex’e gelerek, Gisella’nın bebek bakımında zorlandığını, bir kişinin eksik olmasının evin işlerini aksattığını söylemiş, genç adamda Eliza’dan uygun birilerini bulmasını istemişti. Söz konusu Angeline olunca, Vivienne Alex’in yaptığı açıklama sonrasında, bakıcı adayıyla görüşmek istediğini söyledi.
Bir saat sonra eve gelen yeni bakıcı adayı Violetta; uzun boylu, esmer bir kızdı. Vivienne, en fazla yirmibeş yaşlarında olan güzel kızı incelerken, onun daha önce bakıcılık yapıp yapmadığını sordu. Violetta son beş yıldır çocuk bakıcılığı yaptığını, kazancıyla da ailesini geçindirdiğini anlattığı an, Vivienne’in en hassas noktası olan aile kavramına dokunduğu için, işi almış oldu.
Yaptığı görüşme sonrasında, Alex dinlenmesi gerektiğini söyleyerek, Vivienne’i yatak odasına çıkartıp uzanmasını sağladı. Kendisi de yanına uzanıp, sımsıkı sarıldı.
“Tanrıya şükür yine evimizde, yine kollarımdasın” derken, nefesini Vivienne’in kulağına soluyarak, vücudunun ürpermesini sağladı. Vücudu aldığı enerjiyle harekete gecen Vivienne ise kollarını Alex’e dolarken, kapı çaldı. İçinden, olmadık zamanlarda çalan kapılara s*ktir çeken Alex, dişlerini sıkarak “gel” dedi.
Eliza iki büklüm durduğu kapı eşiğinde önce özür diledi. “Rahatsız ettiğim için özür dilerim. Madam Aida geldi.”
Aida’nın geldiğini duyan Vivienne, hızla ayağa kalktığı an başı döndüğü için sendeledi. Durumun farkına varan Alex, hemen onun koluna girip, salona kadar sevdiği kadına eşlik etti. Aida ve Vivienne salonda yaptıkları sohbet sırasında, Alex de yapılan hazırlıkların bitip bitmediğini kontrol etmek için dışarıya çıktı. Ve hazırlıkların tamamlanmasının verdiği huzurla tekrar eve döndüğünde, kapıda ziyaretini tamamlayan Aida ile karşılaşıp vedalaştılar. Aida’nın arkasından el sallayan Vivienne, Alex’in koluna girip, başını göğsüne yasladığında, Alex genç kızdan yayılan yasemin kokusunu içine çekerek alnından öptü.” Senin için bir sürprizim var” dedi.
Vivienne merakla ne olduğunu anlamaya çalışarak, Alex’in gözlerine bakıp bir ipucu aradı ama bulamadı. Yanlarına yaklaşan araba durduktan sonra, şoför arabadan inip binmeleri için kapıyı açınca, Alex tutması için Vivienne’e elini uzattı. “Bana güveniyor musun Mulier Mea?”
Vivienne gözlerindeki sınırsız sevgiyle sevdiği adama gülümsedi. “Sonsuza kadar sana koşulsuz güveniyorum” dedi ve dudağına masum bir öpücük bırakıp, kendine uzanan eli tuttu.
Gün ışığının aydınlattığı gökyüzünü, ufukta kaybolmak üzere olan güneşin kızıllığı ağır ağır kaplarken, birkaç dakikalık çok kısa bir yolculuğa çıktılar. Malikanenin bulunduğu arazide bir noktada durduklarında, Alex Vivienne’den gözlerini kapatmasını istedi. Genç kız ne olduğunu tahmin edemese de, Alex’in gizemli sürprizini bozmamak için, onun söylediklerini uygulamaya başladı. Arabadan iner inmez Vivienne’in arkasına geçip, elleriyle genç kızın gözlerini kapatan genç adam, yirmi metre kadar Vivienne’i yönlendirdikten sonra ellerini indirdi. Vivienne gözlerini kırpıştırarak açarken, böyle bir manzarayı görmeyi beklemiyordu.
Piramit şeklindeki camın ortasında duran yatağı gördüğü an, heyecandan elleriyle ağzını kapattı
“İnanmıyorum Alex! Bu benim için mi” diye sordu.
Alex ellerini Vivienne’in omuzlarına koyup; “Her şey senin için” dedi ve onu kendine çekip, sıkıca sarıldı. “Güne kuş cıvıltıları ve benimle uyanmak ister misin?”
Vivienne de Alex’e tıpkı onun gibi karşılık vererek sıkıca sarıldı. “Teşekkür ederim sevgilim, bazen seni hak edecek ne yaptığımı düşünüyorum.”
Alex onun son sözleri üzerine geri çekilip, genç kızın yanaklarına ellerini yerleştirdikten sonra, onu kendine çekip tutkulu ama kısa bir öpücük bıraktı dudaklarına. “Beni sevdin ya yetmez mi?”
Şoföre gidebileceğini söyleyen Alex, Vivienne’in elinden tutup, onu hazırlattığı cam pramidin kapısından geçirdi. “Artık yalnızız ve bu sefer bizi kimse rahatsız edemez.”
Genç adam, Aida’nın anlattığı kamp hikayesinden sonra çok düşünmüş, Vivienne’in hayalinin gerçekleşmesi için böyle bir yöntem bulmuştu. İlk defa bu kadar geniş bir arazinin içine yapılmış evi aldığı için mutlu oldu.
☆☆☆☆☆
Üç gün sonra güne gözlerini kuş cıvıltılarıyla açan Vivienne, yanında uyanık halde onu izleyen adama bakarak, gülümsedi. Dört gündür doğanın içinde uyanan Vivienne, kendini hiç bu kadar huzurlu hissetmemişti. Alex’in çıplak göğsüne küçük bir öpücük koyduktan sonra yüzünü tam kalbinin üzerine yerleştirip, genç adamın kalp atışları elverdiğince, kuş cıvıltılarını dinledi. Genç kızın saçlarını koklayan Alex;
“Hadi kalkalım, bir an önce kahvaltı yapıp çıkmamız gerekiyor” dediğinde, Vivienne nereye gideceklerini sordu.
“Bağ evine, bizi bekliyorlar.”
Hazırlanmak için eve giriş yapan Alex ve Vivienne, evde kimseyi bulamadılar. Genç kızı hazırlanmış bulunan kahvaltı masasına yönlendiren Alex;
“Pazar ayini için kiliseye gittiler. Eliza Angeline’i de götürmek istediklerini söyleyince, sana sormadan izin verdim. Umarım bana kızmamışsındır. “
Vivienne, Clair’i kaybedinceye kadar aslında iyi bir Hristiyandı. Ne olduysa her şey kız kardeşini kaybettikten sonra olmuştu. “Hayır kızmadım. İyi etmişsin.”
Kahvaltı sonrası sürpriz Burgonya yolculuğuna çıkan iki aşık, yolda keyifli zaman geçirdiler. Birlikte bağ evinin girişine geldiklerinde ise, Vivienne gördüğü renkli ortamla birlikte küçük bir şaşkınlık yaşadı. Ve araç bahçeye girip, arabadan indiklerinde, o şaşkınlık daha da büyüdü. Süslenmiş masalar, sandalyeler, çevreye yerleştirilmiş çiçekler ile burası küçük bir düğün alanıydı. Alex Vivienne’in elinden tutup, kendilerini bekleyen misafirlerden oluşan az sayıdaki topluluğa yaklaştıkların da, genç kız daha fazla dayanamayıp;
“Neler oluyor” diye sordu.
Alex ona dönerek;
“Nikahımıza hoş geldin sevgilim” dediğinde, Vivienne’in ağzı açık kaldı. “Alex” diye soluduktan sonra bakışların üstünde olduğunu fark ederek, misafirlere baktı. “İnanamıyorum” dediğinde, Alex ona yaklaşıp, alnından öperken;
“Hadi sevgilim hazırlanalım da misafirlerimizi fazla bekletmeyelim” dedi.
Vivienne; Aida ve Eliza’nın yardımlarıyla hazırlanırken, yüzünde kocaman bir gülümseme ile Alex’in seçtiği gelinliğin kumaşına dokunup, sessizce mutluluk gözyaşları döktü. Birisi tarafından böylesine sevilip değer görmek, alışık olmadığı bir durum olduğu için, kalbi sadece heyecanla değil, aynı zamanda kaybetme korkusuyla çarpmaya başladı. Alex’in olmadığı bir hayat, onun için ölüme eş değerdeydi çünkü. Hayatını paylaşacağı, sonsuza dek seveceği adamın aldığı gelinliği giyinmek için boş odalardan birine geçti.
Hazırlıklar bitip, kapı çaldığında içeriye giren Alex, üstüne tam oturan siyah takım elbisesiyle, muhteşem görünüyordu. Aida ve Eliza onları yalnız bırakmak için dışarı çıkarlarken; “fazla geç kalmayın” demeyi de ihmal etmediler. Alex, Aida ve Eliza’ya yardımları için teşekkür ettikten sonra, arkalarından kapıyı kapatıp, gözlerini karşısında gördüğü en güzel geline sabitledi.
“Hayatımda gördüğüm ve görebileceğim en güzel gelin” diyerek, genç kızın önünde saygıyla eğilip elini öptü.
Vivienne, yaşadığı mutluluk ve heyecandan dolayı neredeyse bayılacağını hissetti. Sevdiği adamın ellerini tutarak;
“Başıma gelen en güzel şey, en değerli varlık olduğunu sana daha önce söylemiş miydim” dediğinde, Alex onun çenesini okşayarak;
“Söylemene gerek yok ki, ben gözlerine her baktığımda kendimi orada görebiliyorum” diye cevap verdi ve yüzü bir anda ciddileşerek sustu.
Onun ruh halindeki değişimi karşısında ellerini sıkan Vivienne; “Bir şey mi oldu” diye sordu.
Alex gözlerini kaplayan hüzünle, sevdiği kadının gözlerinin en derinlerine baktı.
“Bir gün sana yetememekten, hak ettiğin mutluluğu sana yaşatamamaktan korkuyorum.”
Vivienne gözleri dolarak Alex’e sarıldı.
“Sakın aklına böyle şeyler getirme. Yanımda olman, senin varlığın en büyük mutluluğum görmüyor musun? Beni mutlu etmek istiyorsan sonsuza kadar benim ol yeter.”
On dakika sonra birlikte rahibin karşısına çıktıklarında, Alex önce bahçede oturan konuklar arasında gözlerini gezdirdi. Bu özel güne sadece sevdikleri davetliydi. Aida, Eliza, Philip ve Carine, Nicholas ve karısı Gemma az sayıdaki topluluk içerisinde yerlerini almışlardı. Konuklar arasındaki tek eksik kişi sağlık sorunları yaşayan Marchtı. O da sabah arayıp, en yakın arkadaşını tebrik etmişti. Genç adam nişanlısının elini tutup, ona hayranlık dolu gözlerle bakarken; “Artık tamamıyla benimsin” diye fısıldadı.
Vivienne gözyaşlarının esiri olurken genişçe gülümsedi.
Philip ve Carine başta olmak üzere tüm misafirler nefeslerini tutmuş güzel çiftin nikahını izliyorlardı. Ancak araç yolunda yankılanan siren sesleri, sessizliği bozdu. Herkes merakla o tarafa bakarken, yaklaşan polis arabalarını gören Vivienne “Alex” diyerek onun koluna sarıldı. “Neler oluyor?”
Sevdiği kadının ses tonundan paniklediğini anlayan genç adam, güven vermek için elini tuttu. “Endişelenecek bir şey yok bebeğim, şimdi ne olduğunu anlarız “
Polisler arabadan inip, aceleci adımlarla yanlarına geldi. İçlerinden amirleri olduğu belli olan adam öne çıktı.
“Alexandre Gerard, uyuşturucu kaçakçılığından tutuklusunuz.”
Duyduklarıyla misafirlerden şaşkınlık nidaları yükseldi. Polis Alex’in bileklerine kelepçeyi takarken, genç adam da en az konuklar kadar şaşırarak itiraz etti.
“Bir yanlış anlaşılma var! Benim bahsettiğiniz şeyle ilgim yok!”
Olay öyle ani gelişmişti ki, Alex hayatlarının en anlamlı gününde yaşadıkları için, Vivienne’e özür diler gibi baktı. Bakışları polisler ve sevdiği kadın arasında gidip gelirken, Nicholas Philip ile birlikte duruma müdahale etmeye çalıştı. Ama emri alan memurlar görevlerini yapmak zorundaydılar. Alex yapılan suçlamayı reddederken, ekip arabasına yönlendirildiğinde kendine gelen Vivienne, sevdiği adamın koluna yapıştı.
Güzel başlayan düğün Alex’in tutuklanmasıyla son bulurken, kötüler bir kez daha kazanmıştı.
Vivienne için; yaşayabileceği en güzel gün olarak düşündüğü düğün günü, Alex’in bileklerine takılan kelepçeyle kabusa dönmüştü. Onu sakinleştirmek de zorlanan Aida, Vivienne’in gözyaşları karşısında doğru cümleleri kurmakta zorlandı.
Alex iki polisin ortasında oturmuş, bileklerini kavrayan kelepçeye bakarken, en büyük üzüntüsü sevdiği kadının gözlerinde gördüğü panik ve hayal kırıklığıydı. Ona hayatının sürprizini hazırlarken, elbette böyle bir son düşünmüyordu. Yaşadıklarının kötü bir şaka ya da yanlış anlamadan ibaret olduğuna inanmak istiyordu. Ve sebebi her ne olursa olsun, düğün gününün mahvolmasına neden olan kişiye bunun hesabını çok kötü soracaktı.
Burgonya da ifade verdikten sonra, Marsilya’ya sevk edilen genç adam ve onu takip eden iki araba, üç saat sonra polis merkezine ulaşabilmişlerdi. Alex içeriye alınırken, Vivienne çevredeki insanların meraklı bakışları altında, gelinliğiyle sevdiği adama koştu. Ama polisler ikisinin bir araya gelmesine izin vermediler. Alex sevdiği kadının darmadağın olmuş halini görünce, onun yaşadıklarının sebebi olduğu için vicdanen kendini kötü hissetti. Vivienne ise, sevdiği adam için hiçbir şey yapamamanın verdiği çaresizlikle, dizlerinin üzerine yığıldığında, onu kaldırmak için Eliza ve Aida hemen yanına koştular. Geçen bir saatlik süre boyunca, Vivienne’in gözyaşları hiç durmadı. Onun hıçkırıklarını dindirmeye kimsenin sözcükleri yetmezken, kendilerine yaklaşan Philip’i gördükleri an hep birlikte ayağa kalktılar. Alex hakkında güzel bir şeyler duymayı bekleyen Vivienne, umutla adamın gözlerine baktı.
“Ne olur güzel bir haber ver.”
Philip olumsuz anlamda başını salladı.
“Şuan için bir gelişme yok, avukatın sorgu odasından çıkmasını bekliyoruz. Yanlış anlama olduğunu düşünüyoruz Vivienne.”
Philip Vivienne ve diğerlerine açıklama yaptığı dakikalarda ise, Alex hayatının en zorlu sınavlarından birisini veriyordu. Kendisini sorguya çeken amir, yatında onu yıllarca içeride tutabilecek uyuşturucu bulduklarını söylediği an, genç adam iğrenç bir kumpasın içine düştüğünü anladı. Ama kimin, neden böyle bir şey yaptığını aklı almıyordu. Bildiği tek bir şey vardı, o da birilerinin onu bitirmek için uğraştığıydı. Suçsuz olduğunu ifade etmeye çalışırken, aklına gelen başka bir şeyle dehşete düşerek ayağa kalktı.
“Lütfen Vivienne’i koruyun, bana bu tuzağı kim kurduysa ona zarar verebilir, daha öncede denediler” dedi ve amire fabrika yangınlarını, Vivienne’in başına gelen kazayı anlattı.
Eliza ve Aida’nın yorulduklarının farkında olan Vivienne, onlara dinlenmeleri için eve gitmeleri gerektiğini nasıl anlatacağını düşünüyordu. Çünkü Alex tutuklanalı neredeyse altı saat olmuştu. O bunları düşündüğü sırada, kapıda beliren avukata çevrilen bakışlardan sonra herkes iyi bir haber almak umuduyla, avukatın çevresini sardı. Adam üstünde olan meraklı gözlerin farkında olarak, sıkıntıyla iç çekerken;
“Mösyö Alex’in teknesinde yüklü miktarda uyuşturucu bulunmuş” dediğinde, Vivienne; “Hayır, yalan” diye bağırdı.
Orada bulunanlar, duydukları suçlamayla şaşkınlıkla ellerini ağızlarına kapatırken, Carine ve Gemma destek olmak için Vivienne’in kollarını tuttular.
Vivienne avukata bakarak; “Alex ile görüşmek istiyorum” dediğinde, avukat bunun şu aşamada mümkün olmadığını anlatmaya çalıştı. Ama genç kızın durumuna ve ısrarına daha fazla dayanamayıp, deneyeceğini söyledi.
Komiser ilk başta izin vermek istemese de, Alex’in nikahtan alındığını ve nişanlısının onu görmeden eve gitmeyeceğini öğrendiğinde, iki dakika izin vermişti. Nezarette, dışarıda neler olduğunun kaygısıyla volta atan Alex, Vivienne’in sesini duyduğu an, demir parmaklıklara koştu. “Bunları yaşamak zorunda kaldığın için özür dilerim Mulier Mea. Buradan çıktığımda beni affedebilecek misin?”
Vivienne ona moral vermek için hayatının en iyi rolünü oynayarak gülümsedi.
“Elbette, bunu nasıl düşünürsün? Yarım kalan bir düğünümüz var. Yoksa Alexandre Gerard evlenmekten vaz mı geçti?”
Alex son altı saattir ilk kez gülümsedi.
“Asla! Ucunda ölüm olsa bile, bu yoldan dönmeyeceğimi bilecek kadar tanımış olmalısın beni.”
Genç adamın son söylediklerinden sonra, ikisi arasında yaşanan kısa bir sessizliğin ardından, Alex kendini sormak zorunda hissettiği soruyu sordu.
“Bana inanıyor musun Vivienne?”
Vivienne, onun bunu uyuşturucu suçlamasından dolayı sorduğunu bilerek cevap verdi.
“Bunu sorduğuna inanamıyorum. “
“O zaman burada beklemeni istemiyorum. Lütfen evimize git ve beni orada bekle, suçsuzluğuma inanıyorsan döneceğime de inanıyor olmalısın.”
Alex’in isteğine itiraz etmek isterken, yanlarında bekleyen polis memuru onlara tanınan sürenin dolduğunu hatırlattı.
Alex ile yaptığı görüşmeden sonra ağlayarak diğerlerinin yanına gelen Vivienne, çok kötü görünüyordu. Philip’in onu eve gitmeleri konusundaki ikna çabalarına itiraz ederek, polis merkezinde bekleyeceğini söyledi. Hıçkırarak ağlayan kızın çaresizliğinden etkilenen adam;
“Sana söz veriyorum Alex’in özgürlüğüne ve sana kavuşabilmesi için elimden gelen her şeyi yapacağım. Şimdi, onu daha fazla üzmek istemiyorsan lütfen eve gidin. Sana bunları yaşattığı için mahvolmuş bir adam var içeride ve eve gitmezseniz, burada beklediğini ileteceğimden hiç şüphen olmasın.”
Aida ve Eliza ile birlikte eve dönmek için hareketlenen Vivienne’e Carine ve Gemma da katıldı. Nicholas, Philip ile polis merkezinde kalırken, eşleri Vivienne’e destek olmak istemişler, onu yalnız bırakmamak için malikanye gelmişlerdi.
Akşamın ilerleyen saatlerinde, iştahsız olan Vivienne, ona destek olmak için yanında bulunan kadınlar ile birlikte, yemek salonunda bir şeyler atıştırmaya çalışırlarken, evdeki çalışanlardan Felicia içeriye girdi. Vivienne’e; “Mösyö Archer Gerard geldi” dediği an, Aida’nın elindeki çatalı masanın üzerine düştü.
“Çalışma odasına alır mısınız?”
Aida Archer ile karşılaşma olasılığıyla ne yapacağını bilmezken, Vivienne davetsiz gelen misafiriyle görüşmek için nefesini tuttu.
Çalışma odasının kapısından giren genç kız, Archer’ı her gördüğünde olduğu gibi tedirgin oldu. Bu adam hiç konuşmasa bile, görüntüsüyle insanın ürkmesine sebep olacak bir tipti. Alex’in böyle bir adamın oğlu olduğuna hala inanamıyordu. Biri olduğu yeri varlığıyla aydınlatan, diğeri ise karanlığıyla insanın içini boğan bir adamdı. Vivienne; Alex’in masasına kurulup, bacak bacak üstüne atarak oturan adama yaklaştı. Serinkanlı olmaya çalışarak;
“Ne istiyorsunuz?” dedi.
Archer masanın önündeki koltuğu işaret etti.
“Otur. Buraya tartışmak için değil, ortak bir amaç için geldim.”
Vivienne onun Alex’i ima ettiğini anlayıp, söylediğine uyarak hemen koltuğa geçti.
“Sizi dinliyorum.”
Archer’ın her zamanki alaycı suratının aksine, yüzü çok ciddiydi. Ve genç kızı zehirleyecek sözcükler dudaklarından dökülürken, o ciddi ifade daha da karardı.
“Geldiğin günden beri oğluma sadece felaket getirdiğinin farkında mısın? Önce fabrika yangınları, ardından uyuşturucu suçlaması. Sen ne kadar uğursuz bir kadınsın. Oğlumun hayatını mahvettin.”
Duyduklarıyla olduğu yerde ne tepki vereceğini bilemeyen Vivienne;
“Beni bunlarla suçlamaya hakkınız yok” dese de, bir yanı Archer’ın haklı olduğunu söylüyordu. Gerçekten de Alex’in başına ne geldiyse, ilişkileri başladıktan sonra gelmişti.
Archer oturduğu koltuktan kalkıp Vivienne’in yanına yaklaştığında, genç kız ayağa kalkıp, iki adım geriye çekildi.
“Alex’in bu suçlamadan kurtulması imkansız. Onu oradan kurtarabilecek tek kişi ise benim. Eğer oğlumun hayatından çıkacağına söz verirsen, onu o delikten kurtarabilirim. Aksi halde yıllarca hapishanede çürüyecek.”
Archer’ın söyledikleriyle canı yanan Vivienne;
“Lütfen bunu benden istemeyin” dedi.
Ama Archer kararlı ve acımasızdı. “Sana sabaha kadar süre veriyorum. Eğer yarın Alex’e gidip artık onu istemediğini söylersen, oğlum yirmidört saat içinde serbest kalacak. Ve ben, onun senin gibi bir kadınla evlenmesindense, orada kalmasını tercih ederim.” Vivienne’e söylediklerinden sonra cebinden çıkarttığı kartviziti uzattı. “Karar verdiğin zaman beni ara, avukatım görüşmenizi sağlayacak.”
Konuşmasını bitiren Archer önde, Vivienne de arkasında çalışma odasından çıktıklarında, kapıda Gemma ile karşılaştılar.
Archer ile yaptığı konuşmadan sonra salona inen Vivienne, açık olan televizyonda Alex ile ilgili yapılan haberi gördü. Spiker; “Ünlü iş adamının yatında uyuşturucu bulundu” diyordu. Onun geldiğini fark eden Aida hemen televizyonu kapattı. “Üzgünüm Vivienne. Ben öylesine açmıştım aslında.”
Genç kız; “Önemli değil, açıklama yapmana gerek yok. Sadece bizimde bildiklerimizi söylüyorlar” diye cevap verdi.
Bir gün önceye göre, Vivienne de daha farklı bir ruh hali sezinleyen Aida, neler olduğunu sorduğunda genç kızın dudaklarından iki kelime çıktı. “Onu kaybettim.”
Violetta’nın ilgilendiği Angeline’i kucağına alıp sıkıca sarıldıktan sonra, odada bulunan Aida’ya Angeline’i verip, küçük kızı kendi evine götürmesini söyleyince, Aida neler olduğunu sordu. Vivienne akşama eve geleceğini, geldiği zamanda her şeyi ona açıklayacağını söyledi.
Vivienne telefonda konuştuğu avukata söylediği gibi öğleden sonra 15:00′ da polis merkezinin önündeydi. İçinden Alex’e söyleyeceklerinin provasını yaptıktan sonra, hayatının en zor konuşmasını yapacak olmasının kederiyle gözlerini sildi. İçeride onu bekleyen avukatın yardımıyla, görüşme için polis eşliğinde nezarete gitti. Alex demir parmaklıkların arkasından onu görünce, Vivienne’e koştu. Ellerini uzatıp sevdiği kadının ellerini tutarken;
“Her şeyin açığa çıkmasına az kaldı bebeğim” dedi ve tuttuğu elleri öptü.
Vivienne ise tüm ciddiyetiyle, Alex’in ellerinden kurtularak geri çekildi. “Üzgünüm Alex.”
Genç adam onu söylediğine karşılık; “Neden” diye sordu.
“Ben ve sen, yani biz farklıyız. Ben artık istemiyorum, bu yaşadıklarımızdan sonra seni sevdiğime emin değilim.”
Alex Vivienne’in söyledikleriyle, tıpkı onun gibi demir parmaklıklardan uzaklaşarak geri çekildi. Başını sağa sola sallayarak;
“İnanmıyorum sana” dedi.
“İnanmalısın Alex, her şey bitti.”
Vivienne son kurduğu cümleden sonra gitmek için arkasını döndü. Çünkü sevdiği adamın söylediği yalanlar yüzünden nasıl yıkıldığını görmek, onun da kendisini ağlarken görmesini istemiyordu. Nezaretten çıkmak için birkaç adım atmışken, tekrar Alex’in sesini duydu. “Dur!”
Vivienne olduğu yerde kaldı. Ne bir adım ileri gidebiliyordu, nede geri dönebiliyordu.
“Bizden vazgeçtiğini gözlerimin içine bakarak söylemeden gidemezsin, inanmam. Eğer beni sevmediğini gözlerime bakarak söylersen inanır, buradan çıktığımda da seni aramam.”
Alex’in istediği şey o kadar zordu ki, onun için ondan vazgeçecek kadar severken nasıl olurda sevmiyorum diyebilirdi. Ama söylemekten başka çaresi de yoktu. Gözlerindeki yaşı silip, yüzüne umursamayan yüz ifadesini takmaya çalışarak, geri döndü. O parmaklıklara yaklaşırken Alex de yaklaştı. İkisinin de gözleri kıpkırmızı birbirlerine baktılar. Aralarında sadece birkaç santim vardı. Vivienne tanrıdan ona güç vermesini dileyerek bütün gücünü toplayıp; “Seni..” sevmiyorum diyecekti ama Alex elini uzatıp, onu üzerindeki bluzdan çekerek, parmaklıklar arasından dudaklarına kapandı. Sonra geri çekildi.
“Sakın o sözü söyleme, dayanamam Mulier Mea. Bunu babam seni tehdit ettiği için söylediğini biliyorum. Gemma sizi konuşurken duymuş. Sabah Nicholas gelip her şeyi bana anlattı. Gemma iyi ki seni merak edip arkandan gelmiş. Duyduklarını Nicholas’a anlatınca, o da hemen buraya geldi. Lütfen umudunu kaybetme bebeğim. Philip ve Nicholas sonuca ulaşmak üzereler, çok az kaldı.”
Vivienne dizginleyemediği gözyaşlarıyla, sevdiği adamın ellerine sarıldı.
“Ya suçsuzluğunu ispatlayamazlarsa, ya sonsuza kadar burada kalırsan? Baban o kadar emin konuştu ki, özgürlük şansını benim yüzümden kaybetmenden korkuyorum.”
Alex Vivienne’in tuttuğu ellerini öperken gözlerine aşkla baktı.
“Sen gelmeden öncede tutsaktım. Asıl senin varlığınla özgür kaldım ben anlamıyor musun? Şimdi yokluğunla eski günlerime dönmemi istiyorsun ya, ben o günlere dönmektense burada çürümeyi tercih ederim. Senin beni sevdiğini, benim yanımda olduğunu bilsem bu bana yeter. Buradan çıkacağımı biliyorum ama çıkamasam bile, seni sonsuza kadar kaybetmektense, haftada bir gün görmeye razı olurdum. Ayrıca ben burada olsam da seni koruyacak ve kollayacak güce sahibim sevgilim. Sonsuza kadar rahat bir hayat yaşamanı sağlayabilirim.”
Vivienne Alex’in aşkının büyüklüğüne bir kez daha şahit olurken, sevdiği adamın dudaklarına son kez sarıldı. “Ama korkuyorum.”
“Korkma bebeğim her şey çok güzel olacak. Sadece bana güven.”
Son yıllarda gördüğü en etkileyici aşk sahnesiyle gözleri dolan kadın polis memuru;
“Lütfen, sizi ayırmak istemezdim ama süremiz üç dakika önce doldu. Hadi, benim başımı belaya sokmayın” dedi.
Vivienne Alex’i bekleyeceğine dair söz vererek nezaretten ayrılırken, genç adamın kafasında bu tuzağı ona kuran kişi artık netti, Archer Gerard. Kendi babasının ona bu tuzağı kuracağı, aklının ucundan bile geçmezdi. Vivienne ile onu ayırmak için gözü dönen adam, soyadı takıntısını bir kenara bırakıp ona bu iftirayı atmışsa, demek ki gözü tamamen dönmüştü. Belki fabrika yangınları ve Vivienne’i öldürmeye çalışan kişide oydu. Babası cinayet işleyecek kadar delirmiş olabilir miydi?
Akşam saatlerinde Philip ve Nicholas sayesinde kendini aklamayı başaran Alex, sonunda evine dönebilmişti. Fakat kimsenin bilmediği, Alex ve Vivienne için geçmeleri gereken son bir sınav kaldığıydı.