Düğün günü erkenden kalkan Vivienne, heyecandan bütün gece uyuyamamıştı. Birkaç saat sonra giyeceği sade gelinliğinin önünde durmuş, izlerken odaya Alex girdi.

“Henüz giyinmediğine göre gelinliği görmem uğursuzluk sayılmaz herhalde,” diyerek sevdiği kadınının narin bedenine sarıldı.

Vivienne hala evlenebileceklerine inanamıyordu. Güven duyduğu güçlü kollara sokularak gözlerini kapattı.

“Sanmıyorum, ama nedense korkuyorum Alex.”

Alex yaşadıkları onca şeyden sonra onun böyle hissetmesini anlayabiliyordu.

“Kötü günler geçti bebeğim. Her şey yolunda gidecek korkma, sonunda bugün karım olabileceksin,” diyerek onu rahatlatmaya çalıştı.

Ama ne kadar Vivienne’i rahatlatmaya çalışsa da, kendisi de ondan farklı değildi. Uyandığından beri, içini saran nedensiz huzursuzluk, boğazını saran iki el gibi bir türlü bırakmıyordu. Odaya gelen Eliza, gelinin hazırlanması için makyözün ve kuaförün geldiğini söylediğinde, Alex Vivienne’in alnına bıraktığı öpücükten sonra odadan çıktı.

Saçları dağınık toplanan Vivienne’e, abartı olmayan göz makyajı yapan makyöz, onun son yıllarda gördüğü en güzel gelin olduğunu düşündü. Saç ve göz makyajı biten genç kız, gelinliğini giymek için odada yalnız kaldığı sırada kapı çaldı. Yardıma ihtiyacı olup olmadığını sormak için odaya giren Violetta Vivienne’i hayranlıkla süzerken; “Çok güzel olmuşsun” dedi iç geçirerek.

Vivienne utanarak bakışlarını yere devirirken; “Sence Alex de beğenir mi” diye sordu.

“Beğenmek ne kelime, bence bayılacak. Giyinmene yardımcı olmamı ister misin?”

Violetta’nın yardım teklifini memnuniyetle kabul eden Vivienne, ayakkabısının altına bir tek onun adını yazdı.

“Eliza ile Aida’nın ismini de yazsak mı?” dediği zaman, iki kız birkaç dakika boyunca güldüler.

Gelinliğini giyen Vivienne’in hazırlığı bittiği zaman Violetta;

“Aşağıda seni bekleyen sabırsız bir damat var” dediğinde, genç kız ondan yalnız kalmak için biraz süre istedi.

“Ona hazır olduğumda, onu arayacağımı söyler misin?”

Violetta Vivienne’in isteği üzerine; “Tamam” dedikten sonra odadan çıktı.

Yalnız kalan genç kız, bu eve geldiği andan itibaren yaşadıklarını düşünerek bir süre aynada kendisini izledikten sonra, başucundaki komodinin çekmecesine uzandı. Clair ile paskalyada çekildiği fotoğrafa bakarken, içi hüzünle doldu. Kız kardeşinin gülen yüzüne bakıp, çerçevenin camından onun yüzüne dokunurken, sanki Clair onu duyacakmış gibi “Keşke burada, yanımda olsaydın. Seni çok özledim” dedi. Clair’in cansız görüntüsüyle konuşması bitmeden odanın kapısı açıldı.

Damatlığını giyinip hazırlığını tamamlayan Alex, salonda Vivienne’in aramasını beklerken, yanına Eliza ve kucağındaki Angeline ile Violetta geldi. Eliza gülümseyerek;

“Mösyö Alex herkes düğün için çıktı, izin verirseniz Violetta ile bizde çıkmak istiyoruz” dedi.

Smokininin papyonunu düzelten Alex; “Siz çıkın” dedikten sonra saatine baktı.

Düğün için son kırkbeş dakika kalmıştı. Daha fazla dayanamayan Alex, Vivienne’e bakmaya karar verirken, cep telefonu çaldı. Arayan Philip’ di. “Alex biz direkt kiliseye geçiyoruz. Size eşlik etmeyi çok isterdik ama kadınları biliyorsun. Carine iki saattir hazırlanamadı.”

Onu anlayışla karşılayan Alex merdivenlerden çıkıp, Vivienne’in hazırlandığı odanın önüne geldi. Önce kapıyı çaldı fakat ses gelmedi. Ardından; “Vivienne” diye seslendi, ama yine ses yoktu. Paniğe kapılarak daha fazla beklemeden içeriye giren Alex, odada kimseyi göremeyince, banyoya baktı. Vivienne yoktu. Hızla odadan çıkan genç adam evin içinde; “Vivienne” diye bağırarak bütün odalara baktı, evi alt üst etti, ama Alex’in gelini hiçbir yerde yoktu.

Düğün için tamamen boş olan evde tek başına çıldırmak üzere olan genç adam, Violetta’yı arayıp Vivienne’in ruh halinin nasıl göründüğünü sordu. Çünkü aklına ilk gelen sevdiği kadın tarafından terk edilmiş olabileceğiydi. Violetta onda herhangi olumsuz hiçbir şey fark etmediğini söylerken merak içerisinde kalmıştı.

Akşamüzeri düğünün iptal edildiği bütün davetlilere bildirilmişti. Evin salonunda tamamen yerle bir olmuş olan Alex ise, hayatının en zor günlerinden birisini yaşıyordu. Bir anda ortadan kaybolan genç kızdan, altı saat geçmesine rağmen haber yoktu. Evden nasıl çıktığını anlamak için bütün kamera kayıtları incelense de, Vivienne’in dışarıya çıktığını gösteren herhangi bir görüntüye rastlanmadı. Devasa büyüklükteki malikanenin altını üstüne getiren Alex, evin çalışanları ve polis memurları, genç kızın izine rastlayamadı. Kayıtları tekrar tekrar inceleyen polis, Vivienne’in ortadan kaybolduğu saatlerde çıkış yapan yabancı arabanın, Vivienne’i hazırlayan kuaför ve makyöze ait olduğunu tespit etti. Eliza’nın getirdiği kartvizitten güzellik merkezini arayan Alex, kendini tanıttıktan sonra Vivienne için gelen kuaför ile makyözü sorduğunda, karşı taraftan aldığı cevap beklediği cevap değildi.

“Mösyö Alex, dün tarafınızdan randevunun iptal edildiğini söyleyen telefon geldiği için biz adresinize her hangi birilerini göndermedik.”

İşte bu son duyduklarından sonra Alex için her şey daha da netleşmiş, korktuğu başına gelmişti. Vivienne kaçırılmıştı. Hissettiği korkuyla, bunu kimin yapmış olabileceğini düşünürken, polis merkezinden gelen başka bir haberle korkusu daha da büyüdü. Archer hastaneden kaçmıştı.

Saatler sonra yavaş yavaş kendine gelen Vivienne, kıpırdamakta zorluk çekerek gözlerini açtı. Başında hissettiği şiddetli ağrı yüzünden yüzünü buruşturarak, gözlerini kapatıp tekrar açtı. Olduğu yerde bütün vücudunun tutulduğunu hissedip, hareket etmek istedi. Ama ellerinin ve ayaklarının bağlı olması yüzünden kıpırdayamadı bile. Aklına gelen son gördüğü görüntüyle gözlerini açarken, dudaklarından çıkan tek kelime, karşısında onun izleyen adama; “Neden?” diye sormak oldu.

Vivienne’in sorusuna karşılık oturduğu koltuktan kalkıp genç kızın yattığı yatağa yaklaşan Leandre, Vivienne’in gözlerinin içine bakarak; “Çünkü onun acı çekmesini istiyorum” dedi.

Leandre’nin söylediklerinden hiç bir şey anlamayan Vivienne; “Kimin acı çekmesini istiyorsun?” diye sordu.

Aslında cevap basitti, Alex. Ama genç kız böyle bir şeyi aklına getirmek istemedi. Üstelik Leandre’nin Alex’e zarar verecek, ya da onun acı çekmesini isteyecek ne gibi bir sebebi olabilirdi ki?

Leandre gülümseyerek; “Hadi ama Vivi, aptal numarası yapmanın sırası değil şimdi. Tabi ki Alex’den bahsettiğimi biliyorsun” dedi.

Vivienne kafasının karışıklığından dolayı, kendisi için endişelenemiyordu bile. Onun aklında tek bir şey vardı, sevdiği adama zarar gelmemesi.

“Ondan ne istiyorsun Leandre? Bunu bize neden yapıyorsun?”

Leandre tekrar karşısındaki koltuğa geçip otururken, parmaklarını sıkıntıyla saçlarının arasından geçirdi.

“Çünkü daha öncede dediğim gibi, sevgili abimin acı çekmesini istiyorum.”

Vivienne onun delirdiğini düşünürken; “Ne saçmalıyorsun sen, ne abisi?” diye sordu. Eğer onlar kardeş olsaydı Aida’nın bunu ondan gizlemeyeceğini düşündü.

“Doğru duydun, Alex ve ben kardeşiz.”

Genç kız art arda bir sürü soru sorsa da, Leandre başka bir şey söylemedi. Sanki onu duymuyormuş gibi televizyon izleyen genç adam, bir saat kadar sonra; “Acıktın mı” diye sordu.

Onun sorusuyla öfke nöbeti geçiren Vivienne, daha fazla dayanamayıp, çırpınmaya başladı.

“Neden soruyorsun bunu? Beni öldürmeyecek misin zaten?”

Onu susturmak için ağzını kapatmak zorunda kalan Leandre; “Lütfen bağırma, bütün oteli başımıza toplayacaksın. Söz veriyorum sana zarar vermeyeceğim” dedi.

Nefes almakta zorlanan genç kız, onun söylediklerini dinleyeceğini ima etmek için başını salladığı an, Leandre elini geri çekti.

” O zaman beni neden kaçırdın?”

“Dediğim gibi Alex’in acı çekmesini istiyorum. Hem merak etme, yarın seni evine göndereceğim. Bugün uslu bir kız gibi burada dinlen ve beni kızdırma lütfen. Tekrar ediyorum, sana zarar vermek istemiyorum.”

“Alex seni bulunca mahvedecek!”

“Dediğin gibi, bulursa mahveder. Sen buradan ayrılıp ona her şeyi anlattığın zaman, ben Fransa’dan ayrılmış olacağım.”

“Ya Aida, böyle bir şey yaptığını duyduğu zaman çok üzülecek, sana çok kızacak.”

“Teyzem önce kızar ama sonra affeder. Onu en iyi sen tanıyorsun Vivienne. Kalbi merhametlidir.”

Alex aklına gelen kötü düşüncelerle, yerinde duramadan evin içinde dolanıyordu. Ellerinde bir ipucu bulunmadığı için eli kolu bağlanmış, sessizce beklemekten başka çaresi kalmamıştı. Vivienne’in kaybolması babasının hastaneden kaçtığı saatlere denk geldiği için, ona göre tek şüpheli babasıydı. Ona destek olmak için eve gelen March ve Nicholas, ne söylerse söylesinler Alex’i sakinleştiremiyorlardı.

Alex, Vivienne’in hazırlandığı odaya giderek yerde kumaş yığını haline dönmüş olan gelinliği eline aldı. İkinci kez yine aynı şey olmuş, hayalleri yine yarım kalmıştı. Gelinliğe sarılarak sessizce gözyaşı döken genç adamın içindeki korku, her geçen an dayanılamayacak bir hal alıyordu. Kapının çalmasıyla gözlerini silip, dışarıdaki kişiye gelmesini söyleyen Alex, karşısında Vivienne’in kaybolmasıyla ilgilenen polis memurunu görünce umutla ayağa kalktı.

“Lütfen bir ipucu bulduğunuzu söyleyin!”

Polis memuru üzgün bir ifadeyle başını olumsuz anlamda sağa sola çevirdi.

“Maalesef her hangi bir ize rastlayamadık. Size vermek isteğim başka bir haber var Mösyö Alex.”

Daha beş altı saat önce, Vivienne’in kaçırıldığını söylediğinde, ona prosedürlerden bahseden polis memuru arama başlatmak için yirmidört saat geçmesi gerektiğini anlatmış, Alex de nüfuzunu kullanmak zorunda kalmıştı. Kısa bir süre sessiz kalan polise; “Sizi dinliyorum” diyen genç adam nefesini tutarak karşısındaki adamın ağzından çıkacak olanlara kulak verdi.

“Babanızın son dönemlerdeki yaptığı telefon kayıtlarını incelerken, eski bir sabıkalıya ulaştık. Adamı sorguya aldığımızda, nişanlınızın geçirdiği kazada arabayı kullanan kişi olduğunu, babanızın azmettirdiğini itiraf etti.”

Alex babasının Vivienne’i öldürtmek istediğini duyduğu an, hayatının en büyük korkusuyla yüz yüze geldi. Archer’ın sapkınlıklarının yanında aynı zamanda kana susamış bir katil olduğunu öğrenmesi, Vivienne’in hayatının nasıl bir tehlikede olduğunu gözler önüne seriyordu. Nefes almakta zorlanan genç adam tamamen dağılmış, yerle bir olmuştu. Fakat polis memurunun vereceği korkutucu bilgiler bununla bitmiyordu.

“Mösyö Alex, babanızın Cannes da ki evinde yaptığımız araştırmada, daha önce kayıp ihbarı yapılan iki kadının cesedine ulaşıldı. Üzgünüm ama nişanlınızın kaybolması ve babanızın aynı saatlerde kaçmasına işlediği suçları da katarsak, bütün şüpheler onun üzerinde yoğunlaşıyor.”

Son cümlelerle Alex çaresizce yatağın üzerine oturdu. Sanki hiçbir uzvu işlevini yerine getiremiyor, kafasının içinde hissettiği basınçla kulakları uğulduyordu.

Saatler akşam 21:00’a yaklaşırken, otel odasının kapısı çaldı. Verdiği sipariş nedeniyle oda servisinin geldiğini düşünen Leandre, kapının merceğinden baktığı zaman yanılmadığını gördü. Hiç düşünmeden kapıyı açtığında ise, görevlinin arkasından çıkan eli tabancalı Violetta’yla hayatının şokunu yaşadı. Bir elinde tabanca, diğer elinde polis kimliğiyle karşında duran kıza, anlamsızca bakan genç adam; “Ama nasıl?” diyebildi.

Onun, geriye attığı adımlarla içeriye giren Violetta, elleri ve ayakları bağlı halde odanın bir köşesinde duran Vivienne’i işaret etti. “Bunu, Archer ile birlikte mi planladınız?”

İsminin Archer ile aynı cümlenin içinde kullanılmasına tahammül edemeyen genç adam, itiraz etti.

“Asla! Beni o bunakla nasıl kıyaslarsın!”

Onlar kendi aralarında hesaplaşırken, bu duruma en az Leandre kadar şaşkın olan Vivienne;

“Sen polis miydin? Bizi nasıl buldun” dedi.

Gelen soruyla Violetta öfkeli bakışlarını Leandrenin üzerinden, genç kıza çevirdi. Zamanı olmadığını bilse de karşısındaki kız küçük bir açıklamayı hak ediyordu.

“Evet. Seni korumak ve Archer hakkında daha fazla delil toplayabilmek için görevlendirildim. Leandre’nin Alex ile iş kutlamasını yapmak için eve geldiği gece, lavabo bahanesiyle evde bir şeyler araştırdığını fark ettim, güvenlik kameraları gibi. Sonra bugün düğünde Alix olmasına rağmen o yoktu. Aradığım zaman telefonuna ulaşamadım. Bir gariplik olduğunu ilk günden beri hissetmiştim. Ama emin değildim.”

Onun anlattıklarını dinleyen Leandre, boğazına bir yumrunun oturduğunu hissetti. İlk günden beri bu kızdan hoşlansada hisleri daima onu uyarmış, ama o hissettiklerini umursamamıştı. Şimdi her şeyi geç kalmış olsa da, daha iyi anlıyordu. Küçümseyen bir ifade takınarak;

“Ne yani, benimle sevişmen de görev aşkındanmıydı” diye sordu.

Violetta gözlerini kaplayan hüzünle karşısındaki adama baktı. Onun suçlu değilmiş gibi sitem dolu olan ses tonuna anlam veremiyordu. “Senden gerçekten hoşlanmıştım. Beni o kadar etkiledin ki, az kalsın kendi kız kardeşimin katilini araştırdığımı unutacak kadar.”

Duyduğu itirafla öne doğru bir adım çıkan Leandre; “Kız kardeşinin katili mi?” diye sorduğunda, Violette namluyu genç adamın suratına gelecek şekilde kaldırdı.

“Olduğun yerde kal! Sakın yaklaşma!”

Lendre avuç içleri görünecek şekilde ellerini havaya kaldırdığında, Violetta Vivienne’e bakarak cevap verdi.

“Archer’ın tek kurbanı Clair değildi. Benim kız kardeşimde o caninin kurbanlarından birisiydi” dedi ve tiksindiğini belirten yüz ifadesiyle Leandre’ye ters bir bakış attı. “Onunla işbirliği yaptığına hala inanamıyorum.”

Kendisine yöneltilen suçlamalara daha fazla dayanamayan genç adam itiraz etmeye çalışsada, aslında dışarıdan bakıldığında onun haklı olduğunu biliyordu. O nedenle inkar etmek yerine, kendini temize çıkartmaya çalıştı.

“Lütfen Violetta beni dinle. Benim Archer ile ilgim yok. Sadece Alex’in en mutlu gününde acı çekmesini istedim. Vivienne’i kaçırarak onun yıkılmasını amaçladım, niyetim kimseye zarar vermek değildi.”

Leandre’nin itirafıyla genç kızın kafası karıştı. Söylediklerini mantıklı bir nedene dayandırmak istese de, bulamadı. Ama yinede gerekçeleri merak ediyordu.

“Peki, o zaman neden böyle bir şey yaptın?”

Leandre iyice köşeye sıkıştığını hissetti. Anlatmak istediği birçok şey olsa da, konuşmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Sıktığı dişlerinin arasından tıslar gibi;

“Bunu sana anlatamam” dedi.

Onların arasındaki diyaloğa şahit olan Vivienne, birbirlerine bakışlarından bu ikisinin arasında güçlü bir şey olduğunu hissederek kendini yaşadığı şaşkınlıktan silkeledi.

“Doğru söylüyor. Leandre bana kötü davranmadı Violetta. Hatta yarın sabah beni serbest bırakacağını söyledi. O, anlattığına göre Alex’in kardeşi ve söylediği gibi Archer ile bağlantısı yok.”

Violetta tamda destek ekip çağırmak için telefonunun tuşlarına basmak üzereyken Vivienne’in söyledikleriyle durdu.

“Alex’in kardeşi mi?”

“Evet, Alex’in kardeşi ve ben ondan şikayetçi değilim. Eğer onu götürmeleri için başkalarını çağırırsan, buraya kendi isteğimle geldiğimi söylerim.”

Leandre onu kaçırarak düğün gününü mahvetmiş olsa da, aslında onun kötü birisi olmadığını anlayabiliyordu. Çünkü ona zarar vermek yerine, iyi bile davranmıştı. Daha da önemlisi bu duruma en çok üzülecek kişinin Aida olacağını da biliyordu. Kendisine o kadar destek olan kadının üzülmesini istemeyen genç kız, Leandre’yi suçlamak istemedi. Tabi birde Alex’in kardeşi olduğu iddiası vardı. Bu konuda istediği cevapları Leandre’den alamasa da, ilk aklına gelen onunda Angeline gibi gayrimeşru bir çocuk olabileceğiydi. Belki de o nedenle Alex’in acı çekmesini istiyordu. Vivienne’in sözlerine şaşıran Violetta;

“Mantıklı düşünemiyorsun. Sana zarar vermemiş olsa da adam kaçırmak suçtur” diye tepki verdi.

“Peki, sen çok mu mantıklı davranıyorsun Violetta. Onun beni kaçırdığını, hatta Archer ile iş birliği yaptığından şüphelendiğin halde buraya tek başına gelmen mantıklı mı yani?”

Vivienne’in söylediklerinde haklı olduğunu düşünen Violetta, duygularının kendisini yönlendirmesine izin vermişti. Aslında telefon sinyali sayesinde Leaandre’nin peşine düştüğü andan itibaren, şüphelerinin doğru çıkmaması için dua etmişti. Ona karşı hissettiği güçlü bir şey vardı ve bu duygu ilk kez mesleğinde hata yapmasına neden olmuştu. Leandre yalvarır gibi Violetta’nın gözlerine baktı.

“Lütfen Violetta, benim için çok özelsin. Sana yaklaşmam tamamen duygularımı kontrol edemememden kaynaklandı, sana karşı koyamadım.”

Violetta engel olamadığı gözyaşlarını silerken, silahını indirdi. Onun bu davranışına karşılık genç kıza yaklaşan Leandre, kollarını Violettaya sardı.

“Gözlerimi karartan kin yüzünden, yaşadığımız bu şeye neden olduğum için özür dilerim.”

Kötü başlayan kaçırılma olayı sonunda güzel bitmişti. Onları izleyen Vivienne, Alex’in ne hale geldiğini tahmin ederek;

“Hadi ama bu kadar aşk sahnesi yeter. Beni bekleyen ve delirmek üzere olduğunu tahmin ettiğim bir damat adayı var.”

Vivienne’in söyledikleriyle kendine gelen Violetta;

“Şuan Alex’in ne halde olduğunu tahmin bile edemezsiniz. Archer’ın hastaneden kaçtığını ve başına gelen kazayı seni öldürtmek için babasının tezgahladığını öğrendiği andan beri çıldırmış durumda.”

Violetta’dan duyduklarıyla tedirgin olan Vivienne; “Kaçmış mı” diye tepki verirken, Leandre ona yaklaştı.

“Sana zarar veremeyecek, korkma!”

Vivienne, Leandre ve Violetta’ya;

“Alex’e son haftalarda yaşadıklarım yüzünden, aklım karışık olduğu için evden kendi isteğimle çıktım. Bir süre yalnız kalmak için uzaklaşmaya ihtiyaç vardı derim” diyen Vienne’e, cevap ikisinden aynı anda geldi.

“Hayatta inanmaz!”

İkisi de biliyordu ki Alex zeki bir adamdı ve böyle bir yalana asla inanmazdı. Vivienne’in onu ikna edebileceğini söylemesi üzerine, odadan ayrılan üçlü oto parka indiler. Anlaşmalarına göre, Violetta Vivienne’i malikaneye varmadan taksiye bindirecekti. Tam kendi arabasına binen Leandre, önce Violetta’nın hareket etmesini beklerken, eli tabancalı birisinin Violetta’nın arabasının arka koltuğuna bindiğini gördü. Hemen arabadan inen genç adam, birkaç metre ilerisindeki arabaya koşarak kapısını açtı. Açılan kapıyla birlikte, göğsüne saplanan kurşunla yere savrulan Leandre’nin, yarattığı kargaşayla belindeki silahı çıkartan Violetta, arka koltuktaki adamı etkisiz hale getirdi. Sakin otoparkta arka arkaya patlayan silahların sesleri yankılanırken, Vivienne korkuyla kulaklarını kapatmış çığlık çığlığa ağlıyordu. Ona sakin olmasını söyledikten sonra hızla arabadan inen Violetta, etrafta başka tehlike olup olmadığına bakarken, kendilerine doğru koşmakta olan güvenlik görevlilerini fark ettiği an, yerde yatan Leandre’ye yöneldi. Kaybettiği kan yüzünden, şoka girmek üzere olan genç adamın başının altına elini koyan Violetta, ağlamaklı çıkan ses tonuyla;

“İyileşeceksin” dedi. Yaşadığı onca sıkıntılı günden sonra kalbine tekrar mutluluk dolmaya başlamışken, bir kez daha kaybetmeye nasıl dayanırdı?

Rengi kireç gibi beyaz olan genç adam; “Sana söylemek istediğim bir şey var. Alex’in itibarını sarsmak için yata uyuşturucuyu ben koydurdum” dedi.

Onun yeni itirafıyla, bir kere daha şaşıran genç kız bir an için duraksasa da, şimdi bunları konuşacak doğru zaman değildi. “Tamam, bunları daha sonra konuşuruz, kendini yorma.”

Ama son dakikalarını yaşadığını hisseden Leandre, kesik kesik nefes alarak konuşmaya devam etti. “Onu maddi zarara uğratmak için fabrikalarını da ben yaktırdım. Lütfen, affetmeyeceğini biliyorum ama yine de ona özür dilediğimi söyler misin?”

Elini kanamanın olduğu bölgeye bastırırken, etraflarını saran meraklı kalabalığa;

“Ambulans çağırın” diye bağıran Violetta, kollarında can çekişen adama baktı.

Onun gözlerindeki yaşı fark ettiği an, içinde bir yerlerin sızladığını hissetti, onunkilerle birlikte kendi gözleride dolu doluydu. “İyileşeceksin ve bunları ona nedenleriyle birlikte sen açıklayacaksın.”

Yüzüne yayılan hafif tebessümüyle, ilk gördüğü an aşık olduğu kadının yüzüne güçsüz eliyle uzanıp, yanağına dokunan Leandre; “Beni unutma… Tamam mı” dedi ve gözlerini yavaşça kapattı.

Recommended Articles

Leave a Reply

Your email address will not be published.

error: Content is protected !!