Dün Gece
Savaş kollarındaki karısıyla odaya girdiğinde Rojda kendi kendine gülüyordu. Yavaşça yatağa bıraktığında, boynunu saran narin kollar onu bırakmak yerine kendisine çekmeye çalışıyordu. Öyle güzel ve farklı görünüyordu ki genç kız… Savaş gülümsedi. Yüzünü örten gece karası saçlara dokunup onları yavaşça kenara çekti.
“Neden gülüyorsun?”
Rojda omzunu silkti.
“Bilmem… Gülmek istiyorum yalnızca…”
“İlk defa gülüşünü gördüm bu gece…” dedi kıvrılan dudaklara bakarken. “Nedeni ben olmasam da…” Ardından kendisini izleyen kara gözlere çevirdi bakışlarını.
“Savaş,” dedi Rojda dudaklarını büzerken. “Ben de ilk kez görüyorum gülüşünü…” dedi adamın kıvrılan dudaklarının kenarlarındaki içini sızlatan izlere dokunurken.
Savaş sevdiği kadınla yakınlaşmalarına son vermek için geri çekilmeye çalıştı. Genç kadının itirazları onu mutlu etse de yapamazdı. Yarın hatırlamayacağını biliyordu. Hem kendisine hem de ona acı vermek istemiyordu.
Rojda dönen başını umursamadan doğrulmaya çalıştı. Giydiği elbise onu rahatsız etmeye başlamıştı. Arkasındaki fermuara uzanmaya çalıştı ama başaramayınca sinirlenerek doğruldu yerinden. Savaş ise az ileride durmuş, karısını izliyordu. Kaşlarının çatıldığını gördüğünde merakla yaklaştı.
“Rojda, ne oldu?”
“Açılmıyor, Savaş!”
“Ne açılmıyor?”
Rojda arkasını döndü.
“Fermuar,” dedi yüzünü asarak. “Sen açar mısın?”
Savaş yutkunarak sırtı kendisine dönük olan kadına baktı. Onun tenine dokunduğu en ufak anda bile yerinden çıkacakmış gibi atan kalbi yine kendisini belli etmeye başlamıştı. Daha önce onlarca kadına dokunmuş hatta daha da fazlasını yapmış olmasına rağmen, Rojda’ya dokunduğu zamanki gibi bir his yaşamamıştı. Çaresizce fermuara uzanıp usulca indirdi. Fermuar açıldığında karısı da kollarını hızla çıkarınca, o anda elbise usulca bedeninden aşağıya süzüldü. Küçük ayaklarının dibinde bir yığın hâlinde kaldığında, Savaş şaşkınlıkla karısının bedenine bakıyordu. Delice çarpan kalbinin sesini kulaklarıyla duyabiliyordu. Titreyen parmaklarını sıkıntıyla saçlarından geçirdi. Gece karası saçların savruluşunu gördüğünde derin bir soluk aldı. Karısı yüzünü ona dönmüştü. Beyaz dantel çamaşırların sardığı vücudu o denli seksi ve güzeldi ki… Ancak yapamazdı. Geri adım atacağı sırada, karısı ona yaklaşıp bedenini yasladı.
“Rojda… Yapma…” dediğinde Rojda ellerini boynuna dolamıştı.
“Savaş… Dokun bana…”
Bir âşık sevdiğinin teslimiyetini nasıl yok sayabilirdi? O da yapamadı. Karısının dolgun kalçalarını kavrayıp kucağına aldığında, beline dolanan bacaklarla inledi. Kırmızı dudaklara kapanmadan fısıldadı.
“Yarın beni öldürsen de umurumda değil!”
Yatağa oturduğunda öpüşlerine karşılık vermeye çalışan acemi öpücüklerle daha da tahrik olduğunu hissediyordu. Dudaklarını ayırıp alınlarını birbirine yasladı.
“Bir rüya, değil mi bu?”
Rojda kıkırdayıp kocasının yüzüne baktı.
“Bilmem…”
Gülümsedi. Karısının dudaklarını bir kez daha öperek onu yatağa bıraktı. Kendisine bakan kara gözlere mavilerini kenetlediğinde Rojda adını söyleyerek inledi.
“Savaş…”
İnleyerek bir kez daha dudaklarını birleştirdi. Bu gece bu kadarı bile bir ödüldü Savaş’ın âşık yüreğine…
***
Rojda saçları dağılmış, beyaz çarşafa sarınmış hâlde yataktaydı. Kapıda Genco ile konuşan Savaş’ın yanına gelmesini bekliyordu. Karısının nasıl bir tepki vereceğini bilemediği için yavaşça yaklaştı Savaş. Rojda ise çarşafın altına gizlenmeye çalışıyordu. Adamı gördüğünde tedirgin bir ifadeyle yüzüne baktı.
“Savaş, dün gece ne oldu? Ben… Neden çıplağım?”
Hatırlamıyordu. Bu durumun iyi mi yoksa kötü mü olduğunu bilmiyordu Savaş. Bir yanı hatırlamamasının daha iyi olduğunu söylese de, âşık kalbi ufak da olsa o özel anıların yitikliğiyle sızladı. Yine de belli etmedi içindeki mücadeleyi. İfadesiz tutmaya çalıştığı yüzüyle karısına baktı.
“Elbise rahatsız etti ve sen de çıkardın. Ben uyumaya hazırlanıyordum. Yattığımda böyleydin.”
“Bir şey olmadı yani?”
“Ne olabilir ki? Hadi hazırlan. Yalıya dönmemiz lazım. Ağalar bugün geliyormuş,” deyip banyoya yöneldi.
Rojda ise bir gece önce yaşananların o kadar basit olmadığını net olarak hatırlamasa da hissediyordu.