Rojda…
Gördüğüm manzarayla sıkışan yüreğime çare olacakmış gibi ellerimi kalbime yasladım. Ama nafileydi. Ne hızına engel olabilmiş ne de soluğunu düzene sokabilmiştim. Aksine onları böyle yakın gördüğüm her an daha da katlanıyordu hislerim. Bunu neden yapıyordu? Titreyen elimle masadaki su dolu bardağa uzanıp bir yudum aldım. Güçlükle yutarken bana dönen mavi gözlere kaşlarımı çatarken baktım. Bir de beni kontrol mü ediyordu bu adam? Şeytan diyordu ki kalk git şu masadan, kaybol ortalıktan… Ama yapamazdım. Babamın ölümünün ardından sığınabileceğim tek liman bu adamdı. Kaçmak için çabaladığım hislerimden arınmak için kendimi hırpaladığım adam…
Çıplak kollarım hafif esen rüzgârla ürperdiğinde göğsümde kenetledim. O an, güneşin cılız ışığı sol elimin parmağındaki yüzüğe değdiğinde bakışlarımı yüzüğüme kenetledim. Dün gece az ileride duran heybetli adamın taktığı gibi duruyordu. Başımı kaldırıp baktığımda onun, sarışın kadının kollarını tuttuğunu görünce öfkeyle doğruldum yerimden. Artık kendimi göstermemin zamanı gelmişti. Ben artık bir Kahraman’dım. Savaş Kahraman’ın karısıydım.
Onlara yaklaştığımda fısıltıdan farksız olan konuşmalarını anlayamadım. Ama umursamadım. Kocamın yanında durup koluna dokundum. Bana dönen yüze bakmadan karşımdaki sarışın kadına uzattım elimi.
“Merhaba, ben Rojda, Savaş’ın karısıyım!”
Uzattığım elimi kavrayan elin yumuşaklığına ve bakımlılığına özenirken, kadının ne kadar güzel olduğunu kabul etmek zorunda kaldım. Kıskançlık duygusunu yeni yeni tatmaya başlayan yüreğim, gördüğüm yüzle durdu kısa bir an.
“Hoş geldin Rojda, ben de Kardelen Kahraman Korhan, Savaş’ın halasıyım.”
Karşımdaki kadın geçen yıl kolejde düzenlenen ve ikinci olduğum yarışmayı düzenleyen tasarımcıydı.
Savaş…
Kıskanmış mıydı? Her bir zerresini ezbere bildiğim surette gördüğüm bu ifadenin, dudaklarındaki soğuk gülümsemenin ve söylediği sözlerin başka bir anlamı olabilir miydi? Bekledim. Halamın kendisini tanıtmasını bekledim. Sevgili karımın yüzündeki ifadeyi görebilmek için ise yüzüne kenetledim bakışlarımı. Kısacık bir an sonra ise duyduğu sözlerle büründüğü şaşkınlıkla açılan dudaklarını dudaklarımla örtmemek için güç tuttum kendimi.
Dakikalar sonra halam çantasını almak için içeri girdiğinde kolumda hissettiğim acıyla irkildim. Yanıma döndüğümde elleri belinde yüzüme bakıyordu.
“Rojda ne yapıyorsun?”
“Senin yüzünden rezil oldum, Savaş Ağa! Neden bana halanın yanına geldiğimizi söylemedin?”
“Ben onu tanıyorsun sanmıştım,” dedim alaycı bir ifadeyle gülümserken. “Kendisi oldukça ünlüdür. E sen de magazin sevdiğine göre…”
Tekrar kolumu çimdiklediğinde inledim acıyla. “Bu sefer acıdı ama Rojda!”
“Beter ol Savaş Ağa!” Saçlarını savurup, arabaya yürürken, kıvırdığı kalçalarına bakıp derin bir iç çektim.
***
Rojda…
Yudumladığımız çayın dışında çok bir şey paylaşamasak da karşımdaki kadını sevmiştim. İçten görünüyordu ve görünüşüne rağmen oldukça doğal bir kadındı. Yanımızdan ayrılan kocamın yanına gittiği kadının suretini gördüğümde nefesim kesildi.
“İyi misin Rojda?”
Kardelen’in sesini duyduğumda, acı dolu bir gülümsemeyle karşımdaki güzel yüze bakarken, “İyiyim…” diyebildim sadece.
“Kocamın metresini ilk kez kanlı canlı gördüm!” diyemedim. Onların uzaklaşmasını izlerken avuçlarıma batan tırnaklarım canımı acıttı. Ama umurumda bile değildi. O kadının Savaş’a âşık olduğunu aralarındaki onca mesafeye rağmen hissedebilmiştim. Peki, ne yapacaktım? Kocamı o kadına mı bırakacaktım? Yoksa henüz kendime dahi itiraf edemediğim hislerimin peşinden gidip savaşacak mıydım?
Savaş…
Birim müdürleriyle yaptığım toplantı sona erdiğinde yerimden doğruldum. Saatime baktığımda iki saati geçmişti. Odadan çıkmak için kapıya yöneldim. Tam o anda kapı hızlıca açıldı ve odaya giren Bade boynuma sarılıp, dudaklarıma kapandığında şaşkınlıkla belini sardım. Aklım o an Rojda’yla o kadar doluydu ki yaşadığım anı kavrayabilmem saniyeleri buldu. Bade’yi kollarından tutup hızlıca ittirdim. Şaşkın bakışlarını gördüğümde ellerimi çektim.
“Sevgilim?”
Daha önce de dudaklarından duyduğum bu sevgi sözcüğü ilk kez beni rahatsız etmişti. Aramızdaki mesafeyi kapatmaya çalıştığını gördüğümde, kollarını tutup engel olmaya çalıştım. “Dur Bade!”
“Bir sorun mu var?”
Ne diyebilirdim ki? Bu durumu nasıl açıklayabilirdim? Bade’ye kızmak istesem de yapamazdım. Sakin olmak için kendimi zorladım. Karşımdaki kadının bir suçu olmadığını biliyordum. Kimsenin bir suçu, izi yoktu yaşananlarda. Ama her şey buraya kadardı.
Kalbimden zihnime süzülen yüzle gülümsedim. Dudaklarım istem dışı kıvrıldı. Onu düşünmek bile kalbimi sıkıştırıyor, nefesimi kesiyordu. Rojda Kurt artık karımdı! Aşiretimin gelin ağasıydı. Benimdi. Henüz teni tenime mühürlenmese de güzel dudaklarının tadını hiç bilmesem de benim kadınımdı. Kalbimi esir alan güzel… Onu ilk gördüğüm an âşık olmuştum. Yüreğim ona esir düşmüş, kaderim iki dudağının arasında yer bulmuştu. Ta ki o gün öğrendiğim acı gerçekle hayallerim yok olana dek… Ama hayat şaşırtmayı başarmıştı. Aşağıda beni bekliyordu. Ona gitmek için çırpınan yüreğimle fısıldadım.
“Ben evlendim.”
Mavi gözleri önce şaşkınlıkla büyüdü. Ardından başını eğip bir süre sessizlikle bekledi.
“Artık seninle olamam, Bade. Bu ilişkiye başlarken geleceği olmadığını biliyorduk zaten.”
“Evlendin mi?” dediğinde tekrarladım sözlerimi.
“Ben evlendim.”
Gözleri doldu. Bakışlarını kaçırsa da görmüştüm. Vereceği sert tepkilere ya da manasız sözlere kendimi hazırlamaya çalışsam da söyledikleriyle beni şaşkınlığa sürükledi.
“Saçları benimkilere mi benziyor?”
Neden böyle bir şey sorduğunu anlayamasam da cevap verdim. “Evet ama… Neden sordun?”
Elini kaldırıp susmamı sağlayan bu kez Bade oldu. Dolan yaşları kırpıştırdığı gözleriyle yüzüne süzülürken saçlarıyla gizlemeyi başardı. Gülümsedi. “Ben… Mutluluklar dilerim, Savaş Bey…”
Karşımdaki kadının bir anda takındığı ciddi ifade ve sert sözlerle kaşlarımı çattım.
“Bundan sonra böyle bir durum yaşanmayacağına emin olabilirsiniz. İzninizle…”
Yüzüme bakmadan hızlı adımlarla dışarı çıktığında şaşkındım. Nedeni sakinliği miydi yoksa sözleri mi bilmiyordum. Ama üzerimden koca bir yük kalkmıştı sanki. Derin bir nefes alıp kapıya yöneldim.
Lobiye inip içecek ikramlarının yapıldığı, çeşitli büyüklükteki masaların yerleştirildiği alana yürüdüm. Onları bıraktığım yere bakarken duraksadım. Rojda yoktu. Halam tek başına oturuyordu. Beni gördüğünde elindeki fincanı bırakıp doğruldu. Aramızda birkaç adım kaldığında kollarını göğsünde kavuşturdu.
“Rojda nerede, hala?”
Söylediği tek kelime beni soluksuz bıraktı. “Gitti…”
Rojda…
Dakikalardır yanımdaki bankta oturan kadının gözyaşlarını izliyordum. Kadın, gördüğüm fotoğraflardan daha güzeldi. Mavi gözleri kızarmış olsa da yanından geçip giden pek çok adamı etkisi altına alabilecek kadar çekiciydi. Bir an kendimle kıyasladım. Kendime güvensem de bu kadının yanında çok şansımın olmadığını biliyordum. Omuzlarımı dikleştirdim. Ben her zaman kendime güvenirdim. Bakışlarımla karşımdaki insana pek çok duyguyu geçirebilirdim. Esen rüzgârla uçuşan saçlarımı dizginlemek için sağ elimle tek omzuma toparladım. Akşam oluyordu. Üzerimdeki incecik elbiseyle titredim. Artık zamanı gelmişti. Gitmeliydim. Ama önce yapmam gereken çok önemli bir işim vardı.
“Göz pınarlarını kurutacak kadar önemli mi bu adam?”
Bade, sorumla irkildi. Islanmış yüzünü soluna çevirdiğinde bakışları beni buldu. İzlendiğinin bilincinde utançla kızardı yüzü. İnce, uzun parmakları yüzündeki yaşları kurulamaya çalıştı.
“Yanlış anladınız… Ben… Sadece…”
Toparlayamadığı sözleri ben tamamladım. “Onun için ağlayacak kadar doluysa kalbiniz, bunu kabul edecek kadar da cesur olmalısınız.”
Sustu Bade. Ne diyeceğini bilemeden bakışlarını kaçırdı. Ardından tekrar bana döndüğünde yüzüğümü fark etti. Buruk bir hâlde gülümsedi.
“Evlenmiş… Az önce söyledi. Artık beni görmek istemiyor.”
“Doğru olan da bu değil mi?” dediğimde bir bacağımı diğerinin üzerine atarken kollarımı göğsümde kavuşturdum.
Bade, duyduğu sözlerin gerçekliğiyle irkilerek başını çevirdi. “Öyle…”
“Güzel kadınsınız. Eminim çevrenizde birçok erkek vardır. Bekâr olan…” İğneleyici sözlerimi süsleyebilmek için gülümsedim. “O adamdan daha yakışıklı, daha zenginleri vardır içlerinde.”
“Ama hiçbiri o değil…” dediğinde Bade dolan gözlerini kırpıştırıp başını eğdi. “Hiçbiri onun gibi dokunamaz… Bakamaz…”
Duyduğum sözlerle korumaya çalıştığım sakinliğim buhar olup uçtu. Gözlerim, hissettiğim öfkeyle kısıldı. Tırnaklarım avuçlarıma batarken yüreğim kıskançlıkla kavruldu. Karşımdaki kadın, beni tanımadığı için duyduğum rahatlıkla bir panter misali avıma odaklandım. “Bir erkeği kendinize tutsak edebilmek için bedeninizden daha fazlası gerekir bence.” Bana bakan mavi gözlerdeki kızgınlığı umursamadım. “Yoksa böyle avcı değil, av olursunuz oyunun sonunda.”
Bade, sözlerim karşısında sinirlenerek yerinde doğruldu. “Siz benim duygularımı, yaşadıklarımı nereden bileceksiniz?”
“Doğru, anlayamam. Bu kadar zayıf olmadım bir erkek karşısında çünkü!” Bakışlarımı batan güneşe çevirdim. “Bence, sevişmek aşktan doğar ama aşk, sevişmek değildir.”
Yanımıza koşarak gelen iki siyah takım elbiseli adamla oluşan kıvılcımlar yok oldu.
“Rojda Ağam, buradaymışsınız!”
Elimi kaldırıp adamı susturdum. Yerimde doğrulup karşımdaki kadına döndüm. “Benden size tavsiye… Âşık ya da evli adamlardan uzak durun. Yoksa bu ne ilk ne de son gözyaşınız olur.” Cevap dahi beklemeden ardıma döndüm. Parkın dışına yürürken hızlı adımlarla bana gelen adamı gördüm. Birkaç adım sonra kendimi tanıdık kolların arasında ve ezberlediğim sıcaklıkta bulduğumda hissettiğim öfke zerre değişmedi.
“Rojda, çok korkuttun beni!”
“İyiyim ben… Sadece biraz hava almak istedim.” Geri çekilip ardıma baktım. Ayağa kalkmış, şaşkınlıkla bizi izleyen kadına bakıp alaycı bir ifadeyle gülümsedim. Başımı çevirip, kollarımda olduğum adamın yüzüne baktığımda aynı şaşkınlığı buldum. Aralanan dudakları gördüğümde parmaklarımla örttüm. “Gitmek istiyorum.”
Savaş başını hızlıca sallayarak, beni parktan çıkarmak için hareketlendiğini fark ettiğimde sabırla bekledim. Arkamızda kalan kadının odağından uzaklaştığımızı anladığımda beni saran kollardan hızlıca sıyrıldım. Kocamın bakışlarına dönmeyip hızlı adımlarla önden yürümeye devam ettim. Yaşadığım bu anın acısını çıkarmaya yemin ettim. Ama öncelikle Savaş’ın o kadından uzak kalacağına emin olmalıydım. Otelin önüne geldiğimizde sarışın kadının telaşlı ifadesine mahcup bir hâlde gülümsedim.
“Rojda!”
“Ben… Kusura bakmayın lütfen. Biraz hava almak istedim.”
“Sorun değil,” dedi Kardelen gülümseyerek. “Savaş’ın yat şirketinde toplantısı varmış. Biz yalıya gidelim istersen. Burada rahat edemezsin. Çok yoruldun.”
Bu teklifi hemen kabul ettim. Açılan kapıdan arabaya geçen kadının ardından harekete geçmeden önce kocama döndüm. “Umarım bu toplantı yatıya kalmayı içermiyordur?”
Savaş bakışlarını arkadaki hareketliliğe çevirdi. Az önce parkta büyük bir hesaplaşma yaşadığım kadının başı eğik hâlde otele girdiğini gördüğümde dişlerimi sıktım. Öfkeli bakışlarımı kocamın yüzüne çevirdim. “Metresine de ev tut bence. Otel odalarında güzelliği solup gidecek.”
“Rojda…”
Bana adım atan adamın göğsüne ellerimi koyup bir nefes mesafe kalana dek yaklaştım. Gözlerimi derin mavi gözlere kenetledim. “Şimdi değil! Bu gece eve geldiğinde konuşacağız, Savaş Kahraman!” Sözlerimi bitirdiğimde hızlıca çekildim. Arabaya binip kapıyı sertçe kapattım. Savaş, ilk kez kıskançlığımla gerçek anlamda böylece tanışmış oldu.