40. Bölüm

“Gelemiyor da ne demek, Bevar? Acil olduğunu söylemedin mi?”

“Söyledim, Ağam. Ama ancak yarın gece burada olabileceğini söyledi.”

Elimdeki kalemi hırsla karşımdaki duvara fırlattım. “O herife yarın gece düğünüm olduğunu söyledin mi peki?” diye sorarken, yerimden kalkıp ellerimi saçlarımdan geçirdim.

“Biliyor, Ağam. Onun için tüm işlerini ayarladığını, gelmesinin imkânsız olduğunu söyledi.”

“Bu adamı hâlâ neden kovmadım ben, Bevar?”

“Gıcık bir tip olsa da işinde fazlasıyla iyi, Ağam. Bir dilsiz gibi sır tutabiliyor.”

“Lanet herif! O kadının bu gece buradan gitmesi gerekiyordu, Bevar. Yarın düğünümüz var ve ben onunla uğraşmak istemiyorum.”

Yanıma yaklaşıp elindeki telefonu cebine soktu. “Bir sorun çıkmayacak, Ağam. Beyaz Hanım, bunu göze alamaz.”

Alayla güldüm. “Bu kadar emin olma, Bevar. Ne sen ne de ben onu tanıyoruz. Yarın gece İskender gelene kadar odadan çıkmasını istemiyorum. Gerekirse kapının önünde biri nöbet tutsun.”

“Peki, Ağam.”

Kapıya doğru yürüdüm. Aklıma gelenlerle aniden duraksayıp geri döndüm. “Ferzan Ağa’ya haber yolla, Bevar. Kurt Aşireti’yle artık bir bağlantısı kalmadığını ve silahlarını taşıyacak başka araçlar bulması gerektiğini söyle.”

Sözlerimin ardından çıkıp merdivenlere yöneldim. Odamıza geldiğimde, Amelya’yı yatakta uzanmış gördüğümde derin bir soluk aldım. Yavaşça yaklaşıp arkasına uzandım. Belini sarıp kendime çektiğimde dönmedi. Ellerimin üzerine ellerini koyduğunda saçlarına dayadım başımı. Kokusunu içime çektim uzunca. Ne o konuştu ne de ben… Gözlerimi kapayıp duyduklarımı sindirmeye çalıştım çaresizce. Kollarımın arasındaki âşık olduğum kadından gizlediklerimin ağır yükünü, onun kokusuyla hafifletmeye çalıştım.

***

Bu kez akşam yemeği için misafirlerimi dışarıya çıkarmaya karar vermiştim. Herkese haber yollatıp odaya döndüğümde Amelya hâlâ uyuyordu. Süt beyazı teni solgun görünüyordu. Yaklaşıp alnına dokundum fakat ateşi yoktu.

“Genco…”

Fısıltısını duyduğumda gülümsedim. Rüyasında beni mi görüyordu? Güzel yüzüne baktığımda kaşlarını çatmıştı. Bir kâbus muydu hapsolduğu?

“Genco… Gitme!”

Sesi az öncekine göre daha güçlüydü. Alnında oluşmaya başlayan ter damlalarını gördüğümde endişeyle yüzüne dokundum.

“Amelya, bebeğim, aç gözlerini,” dediğimde hâlâ fısıldıyordu. Yüzünü okşarken alnına bir öpücük bıraktım.

“Sevgilim, buradayım ben. Uyan hadi!”

Soluk soluğa gözlerini araladığında bir süre yüzüme ifadesiz baktı. “Güzelim…” dediğimde hıçkırarak sarıldı. Başını boynuma gömdüğünde sıcak nefesini ve ardından küçük öpücüklerini hissettim.

“Şişt! Geçti, sevgilim. Rüyaydı yalnızca,” dediğimde omzunu silkti.

Belini sıkıca sarıp kendime biraz daha çektim. Usulca kucağıma oturduğunda başımı saçlarına yasladım.

“Amelya,yüzünü görmek istiyorum ben ama…”

Sözlerimin ardından omzunu silkti. Daha çok boynuma sokuldu.

***

Kırmızı elbisesinin içerisinde bir ateş parçası gibiydi. Bütün gece yine ondan gözümü alamayacağımı biliyordum. Dışarıda yemeyi teklif ettiğim için pişman olduysam da geri dönemezdim. Herkes hazırlanmış olmalıydı. Siyah kumaş pantolonun üzerine beyaz gömleğimi giydim. Üstten iki düğmesini açık bırakıp kollarımı kıvırdım. Aynanın karşısındayken ıslak saçlarımı karıştırdım. Hazırdım. Bir tek eksik dışında. Odaya geldiğimde kasaya kaldırdığım silahımı çıkarıp belime yerleştirdim. Arkama döndüğümde Amelya karşımdaydı.

“O silahı almasan olmaz mı, Genco?”

Yanıt vermeden önce aramızdaki mesafeyi kapatıp beline sarıldım.

“Ailemi korumak için mecburum.”

Sağ eliyle yüzüme dokunup güzel gözlerini benimkilerle kenetledi.

“Sana bir şey olur diye öyle çok korkuyorum ki…”

Gözleri dolduğunda kaşlarımı çattım.

“Sana doymadan, baba olmadan ölmeye niyetim yok. Doğacak çocuklarımın annesi,” dediğimde şaşkınlıkla büyüdü gözleri.

“Çocuklar?” dedi gülümseyerek.

Başımı sallayıp gülümsedim. “Evet, çocuklar. Tek çocuk olmanın acısını çok yaşadım ben, Amelya. Bevar ve Lalezar hayatımda olduğu için şanslıydım. Ama çocuklarımın benim gibi olmasını istemiyorum. Bir sürü kardeşleri olsun. Yoldaş, sırdaş olsunlar birbirlerine.”

Güzel gözlerini kaçırıp boynuma sarıldı. Boynuna öpücükler bırakırken fısıldadım.

“Ya sen Amelya’m? İstiyor musun?”

Daha çok gençti. Henüz anne olmak istemeyebilirdi. Daha önce korunmamıştık ve canımın parçası onda can bulursa, hamile kalabilirdi. Suskunluğu canımı yakıyordu. İstemiyordu. İsteseydi susmazdı. Henüz birbirimizi çok da iyi tanımıyorduk. Ona zaman tanımalıydım. Ama yine de içimde bir şeylerin kırılmasına engel olamıyordum.

“Bundan sonra korunmamız gerekecek. Yoksa hamile kalabilirsin…”

Başını kaldırıp dudaklarımı örttü dudaklarıyla. Kısa bir an sonra geri çekilip başını salladı.

“Hayır, ben çocuklarımızın olmasını istiyorum. Evet, korkuyorum… İnkâr edemem,” dedi gözleri dolarken. “Ama senden bir parçam, umut ışığım olsun istiyorum.”

Hissettiğim mutlulukla sıkıca sarıldım. Çalan telefonumun sesiyle geri çekilip saçlarına bir öpücük kondurdum. “Hazırsan çıkalım.”

Komodinin üzerindeki telefonumu almak için odaya döndüm. Arayan Bevar’dı.

“Bevar?”

“Herkes hazır, Ağam. Sizi bekliyoruz.”

“Tamam.” Tam telefonu kapayacakken aklıma gelenle duraksadım. “Bevar, Lalezar’a söyle, o da gelecek.”

Aşağıya indiğimizde herkes büyük salondaydı. Hanımların her biri birbirinden güzel gece kıyafetleri içerisindeydi. Ağalarsa takım elbiseleriyle az ileride toplanmış konuşuyorlardı. Hande ise herkesten uzak bir köşede tek başına oturuyordu. Onu gördüğümde avuçlarımdaki Amelya’mın küçük elini daha sıkı sardım. Ela gözlerini çekmeden gözlerime bakıyordu. Onun bu fütursuz hâlleri beni sinirlendiriyordu. Herkesin içinde bana bu şekilde bakması deli cesaretinden başka bir şey değildi. Gereksiz bakışmamızı sona erdirip odadakilere döndüm. “Hazırsanız çıkalım,” dediğimde her biri bize döndü.

Ağalar eşlerinin yanına geçti. Ben de salondan çıkıp merdivenlere yöneldim. Hepimiz peş peşe merdivenlerden inip kapıdan çıktığımızda Bevar’a seslendim.

“Lalezar nerede, Bevar?”

“Yorgun olduğunu söyledi, Ağam. Gelmek istemiyormuş.”

“Hasta mı yoksa?” Başımı odasının olduğu tarafa çevirdiğimde ışık olmadığını görmek beni daha çok endişelendirdi.

“Solgun görünüyordu. Ben de sordum ama iyi olduğunu söyledi.”

Başımı salladım. “Sen kal, Bevar. Onun yanında ol. Eğer bir şeye ihtiyacı ya da acil bir durum olursa bana haber ver mutlaka.”

“Tamam, Ağam!” diyerekmerdivenleri hızlı adımlarla çıkıp gözden kayboldu. Onun bu telaşlı hâllerine şaşkınlıkla baktığımda kolumu tutan güzelimin fısıltısını duydum.

“Gitmeyelim, Genco. Bak, Lalezar da iyi değil.”

Bizi bekleyen ağalara ve eşlerine şöyle bir baktım. Şimdi gitmeyeceğimizi söylemek büyük bir ayıp olurdu. Üstelik onlar misafirimdi ve düğünden sonra döneceklerdi.

“Olmaz.” Bana bakan güzel gözlerine bakıp gülümsedim. “Çok kalmayız. Yarın düğünümüz var malum.”

Sözlerimle o da gülümsedi. Başını eğdiğinde pembeleşen yanaklarını öpmemek için zor tuttum kendimi.

Ağalara dönerek, “Gidebiliriz, ağalar. Buyurun,” dedim.

***

Arabadan indiğimizde karşımda bulduğum kameralara şaşırmadım. İstanbul’a döndüğümden beri her yerde beni takip etmelerine ve neredeyse her gün benimle ilgili bir haber yayımlamalarına alışmıştım. Evet, daha önce de göz önündeydim. Ama babamın ölümüyle birlikte holdingin başına geçmem gücümü katlamış, ayrıca evlenmiştim. Karımı merak ediyorlardı. Bir de merakla beklenen defilem yaklaşıyordu.

“Genco Bey,yarın evleniyorsunuz.”

“Düğüne kimler gelecek?”

“Leo Wex de gelecek mi düğününüze? Aranızın soğuk olduğu konuşuluyor.”

Savaş’ın halası Kardelen Hanım’ın ortağından bahsediyordu. Cennetin Melekleri ile bu yılki defilemde de birlikte çalışma kararı almıştık. Markanın her biri birbirinden özel mankenleri tasarımlarım için özel hazırlanan çamaşırlarla podyumda olacaktı. Leo ile küs olmamız imkânsızdı. İşinde fazlasıyla disiplinli bir adamdı ve uzun zamandır süren bir arkadaşlığımız vardı. Gülerek başımı salladım.

“Melekler katılacak mı peki?”

“Kraliçenin de geleceği söyleniyor.”

“Düğüne medyanın alınmasını neden istemiyorsunuz, Genco Bey?”

“Annenizin bu evlilik için onayı olmadığı ve gelmeyecekleri söyleniyor.”

Bu sözlerle anam aklıma gelince sıkıntıyla iç çektim. Uzun zamandır onu görmemiştim. Ona her ne kadar kızgın ve kırgın olsam da hissettiğim özleme engel olamıyordum. Sermiyanlarda kaldığından başka bir bilgi yoktu onun hakkında. Hızlı adımlarla restorana doğru yürüdüm. Adamlarım engel olmaya çalışsa da ne sorular ne de patlayan flaşlar bitiyordu. Kapıda beni karşılayan mekânın sahibi Bay Leo’yu gördüğümde gülümsedim.

“Hoş geldiniz, Genco Bey. Buyurun…”

Önümde açılan kapıdan içeri girdiğimde, kapatılan mekândaki sessizlikle rahat bir nefes aldım. Boğaz’ı tüm güzelliğiyle kendisine hapseden inciydi burası. İstanbul’dayken sıklıkla geldiğim bir mekândı. Restoranın ortasına U şeklinde yerleştirilen masanın ortasına geçmeden, Amelya’mın yanıma oturmasına yardım ettim. Ardından ben de yerime geçtiğimde herkes oturdu. Yemekler hemen servis edilmeye başlandığında, kadehler benim burada tercih ettiğim şarap ile dolduruldu.

“Yarın düğün var, Reis. Heyecanlı mısın?”

Kenan Ağa’nın muzip sesiyle gülümsedim. Kadehimden bir yudum alıp yüzüne baktım.

“Biraz… Ya sen? Haftaya nişanı olan sensin.”

Yanında oturan Gazel’e bakıp omzunu silkti.

Onun bu hâlleri hepimizi gülümsetirken Gazel tepkisiz kalmış, şarabını yudumluyordu.

“Hazırlıklar ne durumda?”

“Her şey hazır, Mert Ağa. Yakın bir dostumun eşi tüm detaylarla ilgileniyor,” dedim gülümseyerek.

“Samira mı?”

Hande’nin sözleriyle bütün başlar ona döndü. Kaşlarımı çatıp yüzüne baktığımda, beni deli edecek bir rahatlıkla arkasına yaslanarak, elindeki kadehten bir yudum alıp yüzüme baktı.

“Amelya Hanım anlatmıştı.”

Bu yanıt üzerine herkes yine önüne dönerek yemeğini yemeye devam etti. Bense bakışlarımı ayırmadan tüm öfkemle yüzüne baktım. O ise bana bakarken şarabını yudumlamaya devam ediyordu.

Yemek devam ederken ansızın ortaya çıkan kemancının güzel müziği herkesi keyiflendirdi. İlerleyen saatlerde şarabın rahatlatıcı etkisiyle herkes ayaklandı. Cihan ve Hande dışında tüm çiftler dans ediyordu. Elini çenesine dayamış, çiftleri izleyen Amelya’mın bacağının üstünde duran elini kavradım. Başını çevirip bana baktı. Yüzünde oluşan gülümsemeyle hemen kendilerini gösteren iki cennet çukuruna baktım iç çekerek. Onları koklayarak öpmeyi istedim o an.

“Dans et benimle.”

Şaşkınlıkla geri çekildi.

“Ama Genco… Ben hiç dans etmedim. Bilmiyorum ki…”

“Ben sana öğretirim. Hem yarın bolca dans etmemiz gerekiyor, Amelya Hanım. Düğünümüzde oturmayı düşünmüyorsun, değil mi?”

“Ama ben… Ya ayağına basarsam? Rezil olurum!”

Güzel gözleri yaşlarla dolarken, içtiği bir kadeh şarabın onu etkilediğini görebiliyordum. Usulca ellerini tuttum.

“Sen istersen her şeyi yapabilirsin, kadınım. Hadi, gel benimle.”

Ayağa kalktığımda o da ürkekçe doğruldu. Elini kavrayıp dans eden çiftlerden biraz uzak bir noktaya yürüdüm. Bulunduğumuz yerin iyi olacağına karar verdiğimde durup kollarımın arasına aldım. Ellerim onun belini sardığında onun da kolları omuzlarımdaydı.

“Ayaklarımı takip et. Zor değil, hemen öğreneceksin.”

Başını sallayıp bakışlarını ayaklarıma çevirdi. Birkaç ufak sendeleme ve ayağıma aldığım küçük darbelerin ardından yavaşça kavradı. Anlamış olmanın verdiği o zafer duygusuyla başını kaldırıp gülümseyerek yüzüme baktı. Ona her baktığımda kalbimde oluşan o sıkışma duygusu, gülüşüyle birlikte nefesimi kesiyordu. O kadar güzeldi ki… Yüzü, gözleri… Kusursuzluğun anlamıydı. Amelya… Saf ve duru kadınım…

Parmaklarını saçlarımın arasında hissettiğimde yaşadığım yoğun duyguyla birlikte başımı saçlarına yasladım. Kokusunu içime çektim uzun uzun. Boynumda hissettiğim sıcak nefesle gözlerimi araladığım o anda, kaşlarını çatmış bizi izleyen Hande’yi fark ettim.

****

Merhaba sevgili okurlarım,

Yeni iki bölümle sizlerleyim.

Mazi 1’in Finaline çok az kaldı. Birkaç bölüm sonrası ilk kitabımız bitmiş olacak. 

İkinci kitap Mazi Sonsuza Kadar için yayın evi sözleşmem devam ettiği için buradan paylaşamayacağım. İsterseniz kitap satış sitelerinden ulaşarak alabilirsiniz.

Yorumlarınıı heyecanla bekliyorum.

Recommended Articles

1 Comment

  1. Hülya Alarçin Yaman

    Hiç bitmese dedirtiyor ❤️

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

error: Content is protected !!