Amelya…
“Uyanıyor…”
Gözlerimi araladığımda tepemdeki ışıkla tekrar yumdum.
“Şu ışığı çekebilir misiniz? Kız kör olacak yahu!” Samira’nın sesiydi. Gözlerimi bir kez daha açtığımda karşımda Samira’yı gördüm.
“Tatlım, nasıl hissediyorsun kendini?” dediğinde sustum. Verecek bir cevabım yoktu ki. Hissetmiyordum çünkü… Kalbim atmıyordu sanki… Doğrulmaya çalıştığımda bana engel oldu.
“Doktor serum bitene kadar uzanman gerektiğini söyledi. Tansiyonun yeni düzeldi.”
Kabul etmek zorunda kaldım. Başım feci derecede dönüyordu. Üstelik midem yine bulanıyordu. Yanıma oturduğunda yüzüne baktım.
“Genco nasıl? Haber var mı?”
Söyleyeceklerinden korksam da ona dair ufacık bir habere ihtiyacım vardı. Gülümseyişiyle içimdeki kara bulutlar dağılırken söyledikleriyle güneş açtı.
“Genco iyi. Az önce ameliyattan çıktı. Allah’a şükür, kurşunlar yalnızca sıyırmış. Odasında şimdi. Uyuyor.”
O an rahat bir nefes aldım. Boştaki elimle kalbime dokunup gözlerimi kapadım. Şükürler olsun ki iyiydi. Ona ne kadar kırgın olsam da onu seviyordum. Ne olursa olsun, sevmekten vazgeçmeyeceğimi biliyordum. Ama kabullenemezdim. Onun bana yaşattıklarını yok sayamazdım.
“Samira?”
“Söyle, canım?”
Başımı çevirip yüzüne baktım. “Ben, sende kalabilir miyim bir süre?”
“Genco buna izin vermez, canım. Yanından ayrılmana tahammülü yok, biliyorsun,” dediğinde acıyla gülümsedim.
“O artık bana karışamaz. Biz… Ayrıldık…” Gözlerimden yaşlar süzülürken hissettiğim acıyı tarif edemiyordum. Onun yanına bile gitmeye hakkım yoktu ki… Hande, başucundaki yerini almış olmalıydı.
“Ne ayrılığı?” derkenşaşkınlıkla yüzüme bakıyordu. “Daha dün gece… Düğününüzde çok mutluydunuz.”
“Beni sevmiyor… O başka bir kadına âşık…” Gözlerimden akan yaşları silmeye çalışırken yüzümü buruşturdum. “Onunla birlikteymiş. Daha iki gün önce birlikte olmuşlar. Beni aldatmış, Samira!”
“Hangi kadın? Ne aldatması? Anlamıyorum, Amelya!”
“Cihan Ağa’nın sevgilisi… Hande…” Adını anmak dahi canımı sıkıyordu. “O kadının bizim evimize gelmesine izin vermiş, Samira! Bizim evimizde sevişmişler!”
Gülmeye başladığında bu kez şaşkınlıkla yüzüne bakan bendim. Neden böyle yaptığını anlayamıyordum. Yaşadıklarım bu denli komik miydi? Yerimden doğrulup sırtımı yatağın başlığına yasladım. Kaşlarımı çatıp yüzümdeki yaşları sildim.
“Ah, Amelya!” Yüzündeki gülümsemesiyle baktı. “Bu yalana inandın mı gerçekten?”
“Ne yalanı?”
“Evet, Genco ve Hande daha önce sevgiliydi,” dediğinde gözlerimi kaçırdım. Onları yan yana hayal etmek, o kadının Genco’ya dokunduğunu, öptüğünü bilmek kalbimi sıkıştırıyordu.
“Ta ki babası ölene kadar. Cenazeden sonra seninle evleneceği için ayrıldı o kadından. Üstelik hiçbir zaman da âşık olmadı ona.”
Sözleri kalbimi yeniden ısıtırken yüzüne baktım. “Nereden biliyorsun?” Gerçekliğine o kadar ihtiyacım vardı ki…
“Karan anlatmıştı. Üstelik Genco’nun sana nasıl baktığını gördüğümde, ben de bunun doğru olduğunu anladım.”
“Ama…” dedim gözlerim tekrar dolarken. “Birlikte olmuşlar. Hem de çalışma odasında… Öyle söyledi…”
Elimi tuttu. “Canım, bu da onun yalanlarından biridir. Genco, hayatındaki hiçbir kadını aldatmadı. Üstelik sana bu kadar âşıkken asla yapmaz.” Suskunluğumu gördüğünde konuşmaya devam etti. “Onun istediğini yapma, Amelya. Sizi ayırmasına izin verme. Kimseye inanmıyorsan bile kalbinin sesini dinle. O sana doğru yolu gösterir.”
Kalbime sormama gerek yoktu ki… Onun yanıtı belliydi. Açılan kapının sesiyle ileriye baktım. İçeriye giren beyaz önlüklü adamı gördüğümde irkildim. Yanındaki hemşirenin uzattığı dosyaya bakıyordu. Samira’ya baktığımda o da doktora bakıyordu.
Doktor, “Amelya Hanım, nasıl hissediyorsunuz?” dedi.
“Daha iyiyim,” dediğimde sesim o kadar kısık çıkmıştı ki duyduklarından bile emin değildim.
“Kan değerleriniz çok düşük. Ama gebeliğin başlangıcında bu durum normaldir. Vereceğim ilaçlarla…”
“Bir dakika, bir dakika! Amelya hamile mi?”
Daldığım boşluktan Samira’nın sözleriyle sıyrıldım. Şaşkınlıkla doktorun yüzüne bakarken söylediklerini anlamaya çalışıyordum. Hamile miydim yani ben? Genco’nun ve benim bir bebeğimiz mi olacaktı? İkimizin…
“Bilmiyor muydunuz?” Gözlüklerini çıkarttıktan sonra gülümsedi. “Tebrik ederim, Amelya Hanım. Hamilesiniz. Çok güzel bir anne olacaksınız.”
Ellerim karnımı sararken, gözlerimden süzülen yaşlara engel olamadım. Gözyaşlarımın nedeni bu kez mutluluktu. Hamileydim… Sevdiğim adamın bebeğini taşıyordum. Samira çığlık atarak bana sarıldığında kahkahaları odada yankılandı.
“Minik misafiri görmek ister misiniz?” dediğinde heyecanla doğruldum.
“Görebilir miyim gerçekten?”
“Tabii ki,” diyen doktor,yanındaki hemşireye ultrason dediği cihazı getirmesini söyledi. Kızın çıkmasının ardından heyecanla Samira’ya baktım.
***
“İşte şurada.”
Gösterdiği kısımdaki karartıya baktım.
“Bebeğim mi?” Doktorun çatılan kaşlarını gördüğümde korkuyla doldu içim. “Bir sorun mu var?” dediğimde, önündeki makineyle uğraşmaya devam ediyordu. Yoksa yanılmış mıydı? Hamile değil miydim yoksa? Samira’ya baktığımda o da doktoru izliyordu.
“Tebrik ederim, Amelya Hanım,” dediğinde, anlamayarak yüzüne baktım. Benim suskunluğumu gördüğünde gülümseyerek ekranı gösterdi doktor. “Minik misafirimiz yalnız değil. İkiz gebeliğiniz. Altı haftalıklar.”
Dudaklarımdan kopan hıçkırığa engel olamadım. Gösterdiği yere bakarak iki küçük noktayı gördüğümde ellerimle karnımı sardım. Ben bir bebeğin müjdesiyle sarsılırken, iki bebeğim olacaktı. Genco’nun istediği oluyordu. Aklıma gelişiyle mutlulukla gözümden akan yaşları sildim. Ona müjdeli haberi hemen vermek istiyordum.
Odadan çıkıp, Samira’nın kolunda Genco’nun odasına doğru yürürken gördüğüm kadınla duraksadım. Onun burada ne işi vardı? Utanmadan buraya gelmişti. Samira’nın kolundan çıkıp omuzlarımı dikleştirdim. Karşımdaki kadına doğru yürürken, bebeklerimin verdiği güçle karşısına dikildim.
“Senin burada ne işin var?”
Gözlerindeki yaşları silip doğruldu yerinden. “Sevgilim bu hâldeyken nereye gidebilirim? Tabii ki onun yanında olacağım.”
Uzanıp sarı saçlarını avuçladım. Yüzünü tutup kendime çektiğimde acıyla inledi. İçimde zerre acıma duygusu hissetmeden, saçlarını daha çok çekerek gözlerine bakıp fısıldadım.
“O benim kocam! Benim! Onun hakkında söylediğin aidiyet belirten her sözcükte, bu saçlarını avuç avuç yolacağım senin!” Parmaklarımda hissettiğim saçlar doğru yolda olduğumu gösteriyordu.
“Bırak saçlarımı, deli kadın!” diye çığlık çığlığa bağırdı.
“Senin yalanların yüzünden onu terk ediyordum! Senin yüzünden kocam ölüyordu benim!” diyerek tısladım.
Kolumu tutan elin varlığıyla başımı çevirdim. Cihan Ağa’ydı. Elimi çekip hem o kadının saçlarını bıraktım hem de kolumu tutan adamın beni iğrendiren sıcaklığından kurtuldum. “Sen ne yüzle buradasın? Kocamı öldüremedin! Tekrar mı deneyeceksin?”
“Amelya…” dediğinde elimi kaldırıp yanağına bir tokat attım. Başı diğer yana savrulurken, duyduğum tüm öfkeyle bağırdım.
“Konuşma, alçak herif! Sesini dahi çıkarma yoksa şimdi gider hem diğer ağalara hem de Uluhan Aşireti’ne senin yaptıklarını anlatırım!”
Gözlerini kaçırmadan, utanmadan yüzüme bakmaya devam ediyordu. Kapının ardından duyduğum ufak bir gürültüyle endişeyle kavruldu yüreğim. Genco’ma bir şey mi olmuştu yoksa? Hemen onun yanına gitmeliydim. Ancak daha sözlerim bitmemişti. Karşımdaki adamın yüzüne bakıp hissettiğim öfkeyle sıktım dişlerimi.
“Bir daha kocamın etrafında görmeyeceğim sizi! Hemen bugün Yedi Aşiret’ten ayrılacaksın ve sürtüğünü de alıp gideceksin! Yoksa bebeklerimin başı için ikinizi de gözümü kırpmadan öldürürüm! Yaparım!”
“Hamile misin, Amelya?” dedi kaşlarını çatarken. Yanındaki sarışın sürtükse canının acısını unutmuş, şaşkınlıkla yüzüme bakıyordu. Onların bu hâline gülümsedim alayla. Ellerim karnımı sararken başımı salladım.
“Evet,” dedi Samira. Uzun süredir sessiz kalması şaşırtıcı olsa da onun desteğini hissetmek rahatlatmıştı. “Amelya, Uluhan Aşireti’nin vârislerini taşıyor!”
Adam ellerini saçlarından geçirip derin soluklar almaya başladı. Bu hareket bana sevdiğim adamı hatırlattı ansızın. Onu o denli özlemiştim ki…
“Bizim bebeklerimiz olmalıydı onlar!” dedi utanmazca. “Bizim!”
“Biz diye bir şey yok! Hiç olmadı ve asla olmayacak! Bunu kabullensen iyi olur! Şimdi defolup gidin buradan!” derken yanında durmuş bizi izleyen Hande’ye baktım. Ona her bakışımda midem bulanıyordu.
“Bir gün…” dedi Cihan Ağa. “Bir gün yine karşılaşacağız, Amelya. O zaman her şey olması gerektiği gibi olacak.”
Hande’nin kolunu kavrayıp, uzun koridorda hızlı adımlarla ilerleyerek, oradan ayrıldığını gördüğümde rahat bir soluk aldım.